MUHATAPLARIMIZIN İYİ HİSSETMESİNDE SORUMLULUĞUMUZ NE KADARDIR?
Karşımızdaki insanın kendine inanıp güvenmesinde ve değerli hissetmesinde her birimizin çok önemli ve göz ardı edilemeyecek bir etkisi vardır. Gülümseyen bir çift göz; içi sıkıntıdan kararmış bir insanın bile yüz hatlarındaki katılığı esnetebilecek ve yüzüne tebessüm kondurabilecek kadar
mucizevi bir etki yapar. Ayrıca gülümsememizin ardında içtenlik, hürmet ve iyi niyet olduğunda ise yüzümüzdeki en ince detayları bile şekillendirme gücüne sahiptir.
Yüksek ideal tutkunları, yükselecekleri makamların insanlarla yürekten yüreğe köprü kurabildiğimizde mümkün olduğuna inanırlar. Çünkü muhatabımıza iyi gelmeden, insanlığa iyi gelemeyiz. Kendimize iyi gelmeden de karşımızdakine iyi gelemeyiz. Ayrıca her bir insan, büyük insanlık ailesinin önemli bir üyesidir. Onun iyi hissetmesi sadece onun iç dünyasını değil dünyanın da dengesini olumlu yönde etkileyecektir.
Bilinçli yaşamak, zor fakat doğru olanı seçmektir
Dünyaya erdemleri ile rehberlik yapan bilgeler, içlerindeki insana iyi gelmenin önce kendileri için bir ihtiyaç olduğundan yola çıkarak, iyi insan olmanın ve eğilip bükülmeden duruşunu korumanın, kendileri için yapılması gereken bir iyilik olduğunu, her zaman haykırırcasına dünyaya duyururlar. Bilelim ki, bizden muhatabımıza ulaşan her şey yüreğimizden yola çıkar. İşte bu yüzden her birimiz iyilikler ve güzellikler kalbimizde kök salsın diye dua etmeliyiz.
Her tercih edilen şey kendine yürekte bir yer bulur ve çoğalmak için can atar. İşte iyiliklerini insanlardan esirgemeyenler, kendiliğinden yüksek kalite
davranırlar çünkü yüreklerinde iyilikler kök salmıştır. Bütün iyi davranışları önce kendilerinin hak ettiğine inanırlar ve başka tarzda davranmaya asla razı olmazlar. Çünkü bilirler ki, yapılan her şey bumerang gibi sahibine geri döner.
Başkasının ne dediği değil, Allah'ın bizden ne istediği önemlidir
Hayatın anlamını kavrayanlar, "Kim ne der?", "Ondan hiç bir karşılık göremiyorum, niye ben hâlâ iyi davranayım?", "O bunu hak etmiyor ki, niye hep ben adım atıyorum?" gibi soruları lugatlerinden çıkarıp, "Allah bu durumda ne yapmamı istiyor?" sorusuyla hareket ederler. Ve devamında "Karşımdaki insanın cinsiyeti, inancı, milliyeti, statüsü ne olursa olsun, o yeryüzünü şereflendirmekle görevli değerli bir insan. Ona iyi davranmayı ben
hak ediyorum. Geri alınamayacak davranışların iyi ve olumlu bir etki bırakmasını ben hak ediyorum. Her yaptığım bir tohum gibidir ve er ya da geç ortaya çıkar. İyi tohumlar ekmeyi ve Rabbimin bundan razı olmasını ben hak ediyorum" anlayışıyla yaşarlar.
Öyleyse şimdi konu, bizim önce kendimize iyi gelmemizdir. Çünkü yapılan her şey kökü kimde ise onu besler; bu da ya yüceltir ya alçaltır, ya daha iyiye ya da kötüye sevk eder. O halde taşıdıklarımız neyse biz oyuz. Ayrıca başkasına kötü gelmenin bize kazandıracağı bir şey olmadığı gibi iki tarafa da zarar verirken, iyi davranmak ise sadece o insana değil, insanlığa iyi geliyorsa; bunu ciddiyetle hesaba katmalıyız.
Peki, içimizdekiler değişir mi? Nasıl?
Evet, değişir. İçimizde bizden bağımsız bağdaş kurup oturmuş yığınla olumlu ve olumsuz pek çok farklı anlayış ve duygu potansiyeli vardır. Yaşadıklarımız karşısında hem doğru davranma hem de yanlış davranma eğilimimiz vardır. Bilinçli bir çaba ile doğru davranmayı seçmezsek, yanlışa kayma riskimiz yüksektir. Peki, yanlışa olan eğilimimizle nasıl baş etmeli, nasıl engellemeliyiz? Bilmeliyiz ki bu iki eğilim insanın var olduğu zamanlardan bu yana her insanda vardır. Bunlardan tamamen kurtulmanın imkânı yoktur fakat olumsuz olanların seslerini kısabilir ve zayıflatabiliriz.
Var olan her şeyin bir kapasitesi vardır ve irtibatlı olduğu şeylerle etkileşim halindedir. Bir taraf arttıkça onun zıttı azalır. Bir taraf güçlendikçe diğer taraf zayıflar. Biz doğru olan tarafı güçlendirdikçe, diğer taraf otomatik olarak zayıflayacak ve hareket kabiliyeti azalacaktır. Fakat buna rağmen beşer tabiatı şaşmasıyla meşhurdur.
Hiçbirimiz ilmimize, geçmişimize, çevre ve ortamımıza ve geçirdiğimiz süreçlere güvenmemeliyiz. Her an teyakkuz halinde olmalı, Allah'tan yardım istemeli, yüreklerimizi hayırda ve helalde sabit tutması için niyazda bulunmalıyız. Çünkü Peygamberler ve melekler dışında kimse yanlışa ve günaha karşı korunmuş değildir.
İyi insan olmak insanı içten onarır ve güçlendirir
İyi davranmak, insanı sarsıntılardan korumayabilir fakat tahribatı en aza indirir. İyi insan olmaya ve her şarta rağmen bunu korumaya çalışmak, insanı içten güçlendiren bir etki yapar. İnsanlık âlemi hepimizin ailesidir ve hepimiz birbirimize iyi davranmakla sorumluyuz. Bunun için doğru düşünmek ve doğru davranabilmek; hava gibi, su gibi ihtiyaç hissettiğimiz ve ulaşmamız gereken bir mertebe olmalıdır. Çünkü amel defteri tek kişilik, mezar tek kişiliktir.
Çevresinde güvenilir insanların olduğunu bilmek insanı rahatlatır
Güvendiğimiz insanlarla yol yürümek isteriz. Güvenilir yol arkadaşı aramak önemli fakat kendimizin güvenilir bir insan olabilmesi çok daha önemlidir. Yürek kabımızı hüsn-ü zan ile temizlemeli, Rabbimizin diğer kulları ile her an irtibat halinde bulunduğumuz için her sözümüzün ve hareketimizin çevremizdekileri etkilediği bilinciyle hareket etmeliyiz.
Doğru davranmak, beslenme kaynaklarımızla yakından ilişkilidir
Bedenimizin, aklımızın, duygularımızın, maneviyatımızın ve sosyal hayatımızın gıdaları helal, temiz, yeterli ve düzenli olmalıdır. Eğer gıdalar bozuk
olursa zehirleniriz. Doğru gıda alımı düzenli olmazsa, etkileri de düzenli olmaz. Bu da bizi manen zayıflatır. Zayıf hissettiğimiz bir anda yapılacak bir yanlış bizi asıl kaynaktan fersah fersah uzaklaştırabilir hatta bazen kulvar bile değiştirtebilir.
Ana yoldan çıkınca ne kadar uzaklaştığımıza bağlı olarak tekrar aynı noktaya dönmek belki mümkün olabilir fakat çok daha zor olacak ve zaman alacaktır. İlâveten, o süreçte bizden eksilenleri telâfi etmek ve yolda bize katılanları ayıklamak o kadar kolay olmayacaktır. Bir atasözümüzde, "Dökülen kabını doldurmaz" denir. Rabbimiz yardım etsin bizler de dökmemeye çalışalım.