HIZ VE HAZ İÇİNDE BÜYÜYEN “FAST FOOD” KÜLTÜRÜ

Kevser Çelikel 20 Aralık 2024, Cuma
Amerika’da gördüğüm farklı bir şey değildi. Dünyanın her yerinden gelen insanları bir sofra etrafında birleştirerek aynılaştırmaktı bu. Bunu yapabilmek için herkesin beğeneceği, makul fiyatlı, pratik ve oradaki yaşamın akışına uygun olmalıydı. Hamburgerin ilk çıkış noktası bu düşünce olmasa da hizmet ettiği şey buydu aslında.

İnsanın en varoluşsal ihtiyacından siyasallaşan bir ögeye dönüşen yemek nasıl oldu da bugün haz odaklı bir konuma evrildi? Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri bunu çok sade ve güzel bir dille anlatıyor: "Bir mamut nasıl yenir?"

Her şey yasak elmanın ısırılmasıyla başlamış olabilir. İnsanı bir sonraki adımı atmaya heyecanla sevk eden bir merak. Bilinmeyene ve cazip olana merakımız ya da ateşin yemek pişirmek için kullanılması, buğdayın ekilmesi ve hatta öğütülmesi. Her bir gelişmeye baktığımızda karşımıza acımasızca çıkan bir gerçek var.

O adımların bugün geldiği noktayı şöyle adlandırabiliriz: Daha hızlı, daha uzak, daha yüksek ve bitmeyen dahalar… Önce Endüstri Devrimi, sonrasında küreselleşme bu dahaların çoğalmasına zemin hazırlayan faktörler oldu.

Tüm bunlar hiç kuşkusuz I. ve II. dünya savaşlarının dünyayı getirdiği noktanın kaçınılmaz gerçekleriydi. Buna dünyanın tek tipleştirilmesi ya da kapitalist ekonomik sistemin ayak sesleri diyorum.

Buradan yemek sektörüne dönecek olursak küreselleşmeyi en çok hissettiğimiz alanın fast food (hızlı yemek) kültürünün bugün geldiği nokta olduğunu söyleyebiliriz.

Burada tartışmaya değer iki konu çıkıyor karşımıza. Hepimizin fast food deyince ilk aklına gelen hamburger zinciri gerçekten ilk fast food yiyecek midir? Yoksa bu kültürü sembolize etmesi açısından mı değerlendirmeliyiz? Fast food tanımlamasını kullanarak bile savaşı baştan kaybettiğimizi söyleyebilirim çünkü Türkçe karşılığını kullandığımızda bir açıklama daha yapmak zorunda kalırız, "aslında şunu kastetmiştim" gibi. Hâlbuki kendi yemek tarihimize baktığımızda fast food diyeceğimiz simit gibi kadim bir yiyecek görürüz.

Dünya yemek tarihi okuması yaptığımızda da farklı örneklerle karşılaşırız: "İtalya'daki Pompei adlı antik kentte gerçekleştirilen kazılardan elde edilen bulgular, atıştırmalık kültürünün 2 bin yıl önce de var olduğunu ortaya çıkardı. Kültürün, Thermopolium adı verilen mekânlarda ortaya çıktığı ve yaygın olarak fast food adı altındaki yiyeceklerin tüketildiği düşünülüyor."

Buna benzer örnekleri çoğaltmamız mümkün. Ama tüm dünyada fast food denince aklımıza aynı şey geliyorsa konu bu açıdan tartışmaya kapanır.

Bir hamburger zinciri neyi temsil ediyor?

Dünyanın meşhur hamburger zincirinin nasıl ikonik hale geldiğini idrak etmem bir Amerika seyahatine dayanır. Orada yaşayan bir arkadaşımın daveti üzerine 2007 yılında uzun bir yolculuk sonrası Şikago'ya vardık. Arkadaşımın yaşadığı yer olan St. Louis'e birlikte gittik.

Şaşkınlıkla etrafı seyrettiğimi hatırlıyorum. Filmlerde gördüğümüz kimi zaman merak ettiğimiz kimi zaman sövdüğümüz Amerika'daydım. Arkadaşım
bizim için ücretsiz bir dil kursu da ayarlamıştı. Onun teşviki olmasaydı bu seyahate çıkar mıydım, bilemiyorum. Sonra şöyle düşündüm: "Mademki buradayım, yakından gözlem fırsatım var, tüm algılarımı açayım ve gözlem yapayım."

Dil kursuna gittiğim ilk gün bilmenin ve şahit olmanın arasındaki derin uçurum dersi dinlememe mani olmuştu. Evet, dünyanın her yerinden göç alıyordu, Amerika yerlisi diye bir şey kalmamıştı. Gözlerimin şaşkınlıkla aynı zamanda etrafı da rahatsız etmemeye dikkat ederek yorgun bir merakla açılıp kapandığını hatırlıyorum. Uzak Doğulu, Asyalı, Meksikalı, Orta Doğulu ve diğerleri. Hepsini bir potada Amerikalı gibi hissettiren şey neydi? Sadece hissettirmek değil zaman içerisinde bunun aidiyete dönüştüğüne de şahit oldum.

Yemek yemek ve bunu bir sofra etrafında yapmak ilk çağlardan itibaren bir sosyalleşme aracıydı. Sofra burada hayali bir imge olarak da düşünülebilir. Bu sofra bazen barış bazen de savaş sofrası olmuştur ama hep bir oturma, konuşma, karar verme yeridir.

Amerika'da gördüğüm bundan farklı bir şey değildi. Dünyanın her yerinden gelen insanları bir sofra etrafında birleştirerek aynılaştırmaktı bu. Bunu
yapabilmek için herkesin beğeneceği, makul fiyatlı, pratik ve oradaki yaşamın akışına uygun olmalıydı. Hamburgerin ilk çıkış noktası bu düşünce olmasa da hizmet ettiği şey buydu aslında.

1950'li yılların başında San Bernardino'da McDonald kardeşlerin otoparkta başlayan arabalı lokanta macerasının bugün geldiği nokta hepimizin malumu. İşe ilk adım attıklarında bunu öngöremediklerine eminim. Ama zaman içerisinde otoparktaki restorandan sıkılıp gördükleri alakayla daha hızlı, daha kazançlı olan bugünkü sisteme adım atarlar. Artık çatal, bıçak, garson, masa örtüsü, yoktur. Hız ve haz kol kola bu yeni oluşuma hizmet etmeye başlamıştır.

Mantar gibi
Amerika'daki bu zincir restoran mahalle arasında ya da herhangi bir yerde neredeyse bizim büfe diyebileceğimiz tarzda konuşlanmış, sıradan bir yer gibi görünür. Ayırt edici özelliği her yerden görünen meşhur kırmızı logosudur.

Dil kursuna devam ettiğim süre içerisinde herkesin kendi mutfağını tanıtacağı bir gün düzenlenmişti. Masanız, bayrağınız ve yemekleriniz yer alıyordu. Gururla masanızın başında kendinizi ifade etmeye çabalıyordunuz. Bunun da bir Amerikan oyunu olduğunu döndüğümde fark ettim. Bir arada tutmak zorunda olduğunuz bu kadar geniş yelpazeyi minik dokunuşlarla onurlandırmak da ayrı bir çakallıktı.

Bu zincir, dil kursunda yapılan o etkinliğe benzer bir çakallığı bu büyüme esnasında da uyguladı ve yıllar içerisinde dünyanın pek çok yerinde tabiri caizse mantar gibi çoğaldı. Diğer yandan her ülkenin klasik damak tadına uygun lezzetleri ya da moda akımlara uygun alternatifleri menüye ekledi. Bu Meksika'da avokadolu seçenek olurken, Orta Doğu'da falafelli hamburger ya da vegan seçenekleri olan bir menüydü. Bugüne geldiğimizde karşı bir hareket olan slow food akımı, obezitenin dünya genelinde yükselmesi, şeker ve tansiyon sorunlarının bir sonucu.

7 Ekim'de başladığımız ve devam ettiğimiz boykot, bu zincir ve benzerlerini ekonomik olarak sarsmışgörünebilir. Fakat bu zincirlerin bir hareketi temsil eden akımlar olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Küresel ekonomi, vahşi kapitalizm, adına her ne dersek diyelim yeni alternatifler üretme konusunda hiçbir sorun yaşamaz.

Bugün sıradan bir kafeye gittiğimizde tatlının üzerine boca edilen çikolatayla karşılaşmak vaka-ı adiyeden olmuştur. Akım yaratmak günümüzde en kolay şeylerden biri. Şehrin hızına, sosyal medyanın şanına ayak uydurmanın mütemmim bir cüzü haline gelmiştir hız ve haz peşinde sürüklenmek. Ya da hedonizm mi demeliyiz? Dün hamburger, bugün bol çikolatalı sebastiyan, yarın?

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.