AMERİKAN MİTİNİN YIKILIŞI: 7 EKİM İSRAİL SOYKIRIMI
Orta Doğu, tarih boyunca karmaşık siyasi, toplumsal, ekonomik ve dini çatışmaların merkezi oldu. Ancak son yüzyılda, özellikle ABD'nin müdahaleleri ve İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği soykırım bu bölgeyi uluslararası gündemin odağına taşıdı. İsrail'in Filistin'deki terör eylemleri, dünyanın en ciddi insani krizlerinden birine yol açtı ve bu kriz, 7 Ekim 2023'te patlak veren soykırımla birlikte daha da derinleşti. İsrail'in başlattığı bu terör saldırıları sadece Filistin'de kalmayarak Lübnan ve Suriye'ye de uzandı.
Geniş çaplı insan hakları ihlallerine yol açan bu saldırılar, ABD ve birkaç müttefik devlet dışında, küresel düzeyde "soykırım" olarak nitelendiriliyor. İsrail'in bu eylemleri sonucunda 42 binden fazla Müslüman şehit oldu, yüz binlercesi ise yaralandı veya yerlerinden edildi. Ancak bu soykırım, sadece fiziksel bir yıkımla sınırlı kalmadı, aynı zamanda medya aracılığıyla oluşturulan küresel algılara da büyük bir darbe vurdu. Amerika miti ve dünyaya sunduğu yalanlar böylelikle alenen yıkıma Uğramış oldu!
Medya manipülasyonları
Terör Devleti İsrail ve ABD, Filistin'de ve Orta Doğu'da gerçekleştirdikleri saldırıları ve soykırım eylemlerini meşrulaştırmak için medya ve bilişim teknolojilerini kullanarak dünya kamuoyunda farklı bir algı yaratmaya çalıştı, çalışıyor. Filistin halkına yönelik baskı ve saldırıları haklı çıkarmak, bu iki ülkenin medya stratejilerinin temel amacına dönüştü. Ancak dijital çağın getirdiği hızlı bilgi erişimi, bu manipülatif çabaların etkisini önemli ölçüde zayıflatıyor. İnternetin sunduğu geniş etkileşim olanakları, gerçeklerin küresel ölçekte daha kolay ifşa edilmesine katkıda bulunuyor. Dünya kamuoyu, İsrail'in Filistin'e yönelik sistematik insan hakları ihlallerini ve ABD'nin bu politikaları desteklemesini daha net bir şekilde görmeye başladı; Amerika'nın uzun yıllardır sürdürdüğü "hak ve özgürlük" miti çökmeye başladı. ABD'nin medya eliyle oluşturduğu algı imparatorluğu, bugün internet aracılığıyla yıkılıyor. Tüm algı yönetimi ve algoritmalara rağmen, dünya halkları meydanları doldurarak Filistin'e yapılan soykırıma karşı çıkıyorlar.
Hollywood'un da uzun yıllardır ABD'nin küresel stratejilerini desteklemek için bir propaganda aracı olarak kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Hollywood'da Yahudi tarihini ve mağduriyetini ele alan 182 sinema filmi ve 116 belgesel film yapıldı, bu yapımların birçoğu Oscar ödülü kazandı. Bu yapımlar, İsrail'in politikalarını meşrulaştırmada ve Yahudi halkının mağduriyetini küresel izleyicilere sunmada önemli bir rol oynadı. Ancak günümüzde, Hollywood'un bu rolü büyük ölçüde dijital platformlara devredilmiş durumda. Bugün, Netflix, Hollywood'un yarım bıraktığı işi küresel bir internet televizyonu olarak üstleniyor. İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımı manipüle etmek için çeşitli dizi, belgesel ve filmler oluşturarak dünya kamuoyunu etkilemeye ve İsrail'in yanına çekmeye çalışıyor.
Netflix ve sosyal medya
Netflix, Amazon Prime ve benzeri dijital platformlar, küresel erişim kapasiteleri sayesinde çok daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşarak İsrail yanlısı içeriklerin yayılmasına olanak tanıyor. Örneğin, Netflix'te yayımlanan Fauda dizisi, İsrail'in askeri operasyonlarını dramatize ederken Filistinli direnişçileri terörist olarak gösteriyor ve İsrail'in saldırılarını meşru bir savunma eylemi olarak sunuyor. Benzer şekilde Ahit-Musa'nın Hikâyesi gibi yapımlar da Yahudi halkının tarihsel mağduriyetini vurgulayarak, İsrail'in modern politikalarını haklı göstererek Filistinlilerin yaşadığı zulümleri arka planda bırakıyor. Bu tür yapımlar, İsrail yanlısı söylemlerin Batı medyası aracılığıyla nasıl küresel çapta yayılmaya çalışıldığını açıkça gösteriyor.
Dünya kamuoyu, İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımı manipüle etmeye ve meşru bir zemine oturtmaya çalışan platformların oyunlarını açıkça fark etmiş durumda. Bu platformların, gerçekte insanlığın düşmanı oldukları da giderek daha net anlaşılıyor. Amerika'nın medya aracılığıyla inşa ettiği ve uzun yıllardır sürdürdüğü "hak ve özgürlük" söylemi, insan hakları söylemi, uluslararası hukuk söylemi, bu tür medya ve dijital platformlar aracılığıyla giderek daha fazla sorgulanır oldu. 20. yüzyıl boyunca medya ve Hollywood endüstrisi aracılığıyla dünya kamuoyunu şekillendirme gücüne sahip olan ABD ve Siyonist rejim, Filistin halkının yaşadığı soykırımın dünya tarafından fark edilmesiyle birlikte bu algı yönetiminde başarısız olmuş görünüyor. Dünya halklarının artan tepkisi, ABD ve İsrail'in kendilerini meşru gösterme çabalarını boşa çıkarıyor ve bu söylemlerin inandırıcılığı büyük ölçüde azalıyor.
Dijital sansür politikaları
Bu süreçte neredeyse tamamı ABD menşeli ya da Siyonist sermayeli dijital platformlar, hem manipülatif içeriklerin yayılmasına hem de alternatif söylemlerin dolaşıma girmesine aracılık ediyor. Örneğin, Instagram, 7 Ekim saldırılarının ardından Filistin yanlısı içeriklerin yayılmasını sınırladı ve sansür uygulamalarıyla dünya kamuoyuna İsrail'in eylemlerini farklı bir çerçevede sunmaya çalıştı.
Hamas liderinin şehadeti sonrasında Instagram'ın Türkiye'deki paylaşımlara sınır ve sansür getirmesi, Siyonist rejimin hakikati gizlemek için dijital platformları ne kadar etkin bir şekilde kullandığını bir kez daha gösterdi. Ancak bu tür sansür girişimleri, dünya halkları tarafından artık çok daha eleştirel bir şekilde değerlendiriliyor. ABD'nin ve Siyonist İsrail'in anlamadığı şey, bu tür sansürlerin ve manipülasyonların kendi gerçek yüzlerini açığa çıkardığıdır. Dünya halkları, bu manipülatif stratejileri daha bilinçli bir şekilde değerlendirerek Amerika'nın ve İsrail'in maskesini indirdi. Ve Amerika miti yıkıldı!
Algoritmalar ve bilgi savaşları
İletişim aygıtları ve araçları, tarih boyunca sahiplerinin sesini ve görüşlerini en güçlü şekilde duyurmak için birer araç oldu. Bu araçlar, yalnızca sahiplerinin düşüncelerini yaymakla kalmayıp aynı zamanda farklı bakış açılarını bastırma ve çarpıtma işlevi de gördü. Sahiplerinin hâkimiyetini pekiştirmek amacıyla kullanılan bu aygıtlar, alternatif seslerin duyulmasını engellemek ve kitleler üzerindeki etkilerini maksimize etmek için etkin bir şekilde tasarlanmış ve yönlendirildi. Bugün çoğu dijital platformların sahibi ABD, ortağı ise İsrail'dir. Dijital platformların en güçlü araçlarından biri, algoritmaların içerik dağılımındaki yönlendirici ve manipülatif gücüdür. Algoritmalar, kullanıcıların hangi içeriklere daha fazla maruz kalacağını belirleyerek, belirli mesajların görünürlüğünü artırırken diğerlerini gölgede bırakabilmektedir. Stanford Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, Instagram'ın İsrail-Filistin çatışması sürecinde Filistin yanlısı içeriklerin görünürlüğünü yüzde 60 oranında azalttığını ve buna karşılık İsrail yanlısı içeriklerin daha fazla ön plana çıkarıldığını ortaya koyuyor. Bu, algoritmaların manipülatif kullanımıyla belirli siyasi ve toplumsal söylemlerin nasıl güçlendirilebileceğinin açık bir örneğidir.
Algoritmalar, sosyal medya kullanıcılarının hangi bilgilere erişeceğini ve hangi perspektiflerin daha fazla görünür olacağını seçici bir şekilde belirleyerek, dijital platformların manipülasyon kapasitesini artırıyor. Bu bağlamda, Netflix, Amazon Prime, Facebook gibi ABD merkezli büyük teknoloji şirketleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel stratejik çıkarlarına hizmet eden içeriklerin yayılmasını algoritmalar aracılığıyla kontrol etme potansiyeline sahiptir. Özellikle ABD'nin İsrail'e verdiği güçlü destek göz önüne alındığında, bu dijital platformların da İsrail yanlısı içeriklerin görünürlüğünü artıran politikalar izlemesi şaşırtıcı değildir. Bu durum, günümüzde internet kullanıcılarının dijital platformlar üzerindeki içerik yönetimi ve manipülasyon stratejilerini daha bilinçli bir şekilde görmelerine olanak sağlıyor.
Amerikan mitinin çöküşü
Amerika Birleşik Devletleri'nin medya aracılığıyla inşa ettiği ve uzun yıllardır sürdürdüğü "hak ve özgürlük" söylemi, İsrail'in Filistin'e yönelik soykırımı bağlamında ciddi bir eleştiriyle karşılaştı. İsrail'in 7 Ekim 2023'te başlattığı geniş çaplı saldırılar, uluslararası toplumda büyük bir tepki doğurdu ve Amerika'nın bu soykırıma verdiği açık destek, küresel kamuoyunda Amerika'ya duyulan güvenin sarsılmasına neden oldu. Bunun sonucunda da Amerika'nın gerçek yüzünü ortaya çıkardı.
Medya, uzun yıllar boyunca Amerika'nın küresel stratejik çıkarlarını ve hegemonik konumunu
destekleyen en önemli araçlardan biri oldu. Ancak dijital çağın yükselişiyle birlikte bilgiye erişimin kolaylaşması ve alternatif söylemlerin yaygınlaşması, Amerika'nın medya aracılığıyla gerçekleştirdiği manipülasyonlara olan güvenin ciddi ölçüde azalmasına yol açtı. İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları, yalnızca bölgesel bir trajedi olarak değerlendirilmemeli, aynı zamanda Amerika'nın küresel hegemonyasının ve medya gücüne olan inancın zayıflamasıyla sonuçlanan bir dönüm noktası olarak da ele alınmalıdır. Dijital çağın sunduğu imkânlar sayesinde dünya toplumları, medya manipülasyonlarını daha fazla sorgulama fırsatı buluyor ve hakikati daha bilinçli bir şekilde değerlendirmeye başlıyor.
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan soykırımı dahi inkâr ve manipüle etmeye çalışması küresel olarak bütün insanlığı Amerika'nın rüyasından uyandırdı. Bu gelişmeler, Amerika'nın medya aracılığıyla inşa ettiği algı imparatorluğunun çökmesine ve küresel vicdanın daha fazla gerçekleri talep etmesine yol açtı. Bugün, ABD,
Siyonistler ve İsrail Terör Devleti 100 yılı aşkın süredir inşa ettikleri ve küresel medya aracılığıyla oluşturdukları algı imparatorluğunu, yine kendilerine ait dijital platformlar ve internet aracılığıyla yıkmış bulunuyorlar.