FANATİZM, İSRAİL VE CHP

Cengiz Alğan 19 Ağustos 2024, Pazartesi

Hemen her temel meselede olduğu gibi, İsrail'in Gazze halkına karşı dokuz aydır yürüttüğü soykırım meselesinde de kutuplaştık çok şükür. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm hükümet yetkilileri, Cumhur İttifakı'nın diğer bileşenleri ve toplumun büyük çoğunluğu, bu konuda Filistin halkını ve onun işgalden kurtuluşu için mücadele eden temsilcisi Hamas'ı destekliyor. Kutuplaşmanın diğer tarafının ana eksenindeki CHP yöneticileri ve seçmeninin çoğunluğu ise ısrarla Hamas'ın terör örgütü olduğunu, bu olayı 7 Ekim saldırılarının tetiklediğini öne sürüyorlar.

Siyonist propaganda ne derse o!
İsrail saldırganlığının 40 bin ölüm, 100 bin yaralanma ve şehirlerin yerle bir edilmesine yol açtığı dokuz ayın sonunda CHP cephesinden bile utangaç kınamalar gelse de Hamas'ın "İslamcı terörist" bir örgüt olduğu yönündeki temel kanılarında bir değişim gözlenmiyor. Hamas'ın 7 Ekim saldırısının yarattığı şokla, ilk günlerde bütün olayı getirip bu noktaya bağlamak ve sadece Hamas'ı kınamak belki bir nebze anlaşılabilirdi. Çünkü hemen ardından devasa bir Siyonist propaganda çarkı büyük bir iştahla, bire bin katarak vakayı kendi lehine çevirmek için dönmeye başlamıştı.

Güya Hamas üyeleri bebeklerin kafalarını kesiyor, genç kızlara tecavüz ediyor, müzik festivalinde eğlenen masum gençleri öldürüyor, kaçırdığı insanlara akıl almaz işkenceler yapıyordu. İlk haftalar boyunca neredeyse tüm dünya bu yalanlarla kıvama getirildi. Tabii konunun tarihsel arka planını ve İsrail'in tescilli yalancılığını bilenler için durum en başından beri açıktı. Onlar (en başta Cumhurbaşkanı Erdoğan) dünyaya gerçeği açıklamaktan ve yalana karşı mücadele etmekten geri adım atmadılar. Ancak CHP yönetimi etrafında kümelenen bir cephenin fikri her ne olursa olsun değişmedi.


Daha ilk günlerden itibaren Filistin halkının kendi topraklarını para karşılığı sattığı (ki bunu hala dillendiriyorlar), İsrail'i Hamas benzeri cihatçı örgütlerin kışkırttığı, İsrail'in Arap çölleri içindeki tek demokrasi vahası olduğu gibi bilindik ezberlere sarıldılar. Sanki İsrail daha kurulduğu 14 Mayıs 1948 gününün gecesinden itibaren kanlı saldırılara başlamamış, 76 yıldır sayısız katliama imza atmamış, çevresindeki tüm ülkelere karşı savaş açmamış da atalarının satın aldığı topraklarda uslu uslu yaşarken "pis Araplar" onu sürekli kışkırtmıştı.

Sömürgeci Siyonist propaganda bu anlatıyı bir asırdır kullanıyor. Bugün soykırım suçuyla yargılanma aşamasına gelen Netanyahu, Filistin halkının meşru temsilcisi FKÖ'yü El Kaide'ye, onun lideri Yasir Arafat'ı da Usame bin Ladin'e benzetiyordu. Aynı şahıs bugün de Hamas'ı DAEŞ'le eşitliyor. Oysa önceki ABD Başkanı Trump, DAEŞ'i Obama-Clinton ikilisinin kurduğunu açıkça ilan etmişti. Sayısız ABD asker ve bürokratı daha sonra benzer itiraflarda bulundular. Ama CHP için ne gam! Onun için emperyalist propaganda aygıtı ne derse o!

Solun tuhaf tutumu
Bugün artık dünyanın dört bir yanında vicdanlar uyandı. Emperyalist propaganda aygıtı İsrail'in katliamlarını meşrulaştıramıyor. Protesto gösterileri ve boykotlar en ücra köşelere kadar yaygınlaşıyor. II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Yahudi soykırımı ve Yahudilerin mazlumluk anlatısı yerle bir oluyor. Batı'da devletler hâlâ İsrail yanlısı politika izleseler de toplumlar İsrail'in gözü kararmış saldırganlığına itiraz ediyor.

Bizde ise siyasi alanda bir tuhaflık sürüyor. Avrupa'da aşırı sağ hareketler İsrail'i desteklerken Türkiye'de sağ İsrail'i lanetliyor ama kendisini solda konumlandıran CHP ve Kürt ayrılıkçısı PKK ile türevleri İsrail'i destekliyor. İşin ilginç yanı bu iki partinin tabanı da bu fikre yatkın. Soykırım barbarlığının ayyuka çıkmasıyla açıkça destek belirtemez hale gelseler de Hamas'ı asıl suçlu ilan etmekten vazgeçmiyorlar. Küçük sol partiler de Hamas'ın yanında görünmemek için "laik Filistin" sloganı atıyor. Yasaklı bombalar altında parçalanan Filistinli bebeklerin en acil ihtiyacı laiklikmiş gibi.


Kanaatimce bunun sebeplerinden biri bu kitlenin son 15 senede yalana dayalı propagandadan en çok etkilenen kesim olması. 15 sene diyorum çünkü Türkiye-İsrail ilişkilerinde dönüm noktası kabul edebileceğimiz meşhur "One minute" olayının geçtiği 2009'dan bu yana o kadar zaman geçti. Geriye dönüp bir tarama yapanlar o günden beri İsrail'in Türkiye düşmanlığındaki yükselişin somut izlerini bulacaklardır.

günden sonra ülkemiz hiç rahat yüzü görmedi. "One minute" bütün alarm zillerinin çalmasına yetmişti. Hemen ardından AK Parti ve MHP'ye kaset kumpasları devreye girdi. Çözüm görüşmeleri yürütülürken Oslo tutanakları sızdırıldı, Uludere'de 34 köylünün öldüğü bombalama gerçekleşti. MİT tırları kumpası, Gezi ayaklanması, 17-25 Aralık yargı-emniyet darbesi, Güneydoğu'da çukur olayları ve isyan hareketi ve nihayet 15 Temmuz askeri darbe ve işgal girişimi geldi. Kuyruk acısı büyüktü.


Hatırlanacak olursa bütün bu gelişmelerde CHP ve sol gruplar hükümetin karşısında yer aldı. Tüm bu süre boyunca CHP'nin başında, Eski Genel Başkan Deniz Baykal'ın bir kaset kumpasıyla devrilmesi sonucu koltuğa oturan Kemal Kılıçdaroğlu bulunuyordu. Kılıçdaroğlu geldiği ilk günden son seçim yenilgisi sonrası genel başkanlığı devrettiği son güne kadar, iktidarın istisnasız bütün icraatlarına şiddetle muhalefet etti. Hükümetin her ak dediğine kara dedi. 6 Şubat büyük depremleri de dahil olmak üzere her vakayı kaos ortamına zemin yaratmak için kullandı. Hatta koltuğu bıraktıktan sonra bile, Erdoğan-Özgür Özel görüşmesine karşı çıkıp "Saray'la müzakere olmaz, mücadele olur" diyerek normalleşmeyi baltalamaya çalıştı.

Fanatizm körleştirir
Kabul edelim ki bu kullanışlı aparatın ektiği kutuplaşma tohumları tuttu. Yakın zamanda yayınlanan anketlerde bunun sonuçlarını bulmak mümkün. Örneğin Haziran ayı içinde yapılan bir ankette, Özgür Özel-Devlet Bahçeli görüşmesine yaklaşım soruluyor. Görüşmeyi olumsuz bulan MHP'lilerin oranı yüzde 24, AK Parti seçmeninin oranı ise yüzde 27. "Özel, Bahçeli ile görüşmemeliydi" diyen CHP'lilerin oranı ise yüzde 51 çıkıyor. Yani iki parti liderinin bırakalım bir konuda uzlaşmasını veya işbirliği yapmasını, sadece görüşmesini bile CHP seçmeninin yarıdan fazlası istemiyor.

Yeni anayasa yapımı konusunda durum daha vahim. Yeni bir anayasa yapılmalı mı sorusuna AK Parti seçmeninin yüzde 92'si "evet" cevabı verirken CHP seçmeninin yüzde 88'i "hayır" diyor! Üstelik ortada henüz bir anayasa metni bile yok. CHP seçmeni daha yazılmamış bir metne en baştan karşı çıkıyor. Düşman bellediği parti ve liderlerle konunun görüşülmesini bile istemiyor. İşte bu fanatizmdir.

Fanatizm körleştirir. İnsanı realiteden koparıp bağnaz ve tutucu hale getirir. Tek taraflı propagandanın açık hedefi yapar. Başka seslere, yeni sözlere kulaklar tıkanır, insanın önce vicdanı sonra da aklı körelir. Düşmanlıkları öne çıkarır, dar bir fanusun içine sıkıştırıp dünyaya sadece oradan bakmaya mecbur kılar.

Elbette bunda dünya çapında tekelleşmiş muazzam bir medya gücünün etkisini yadsıyamayız. Çok basit bir örnek verelim. Bugünlerde herkes III. Dünya Savaşı ihtimalini tartışıyor. Tabii ki nükleer silahların kullanılma olasılığı hepimizi tedirgin ediyor. Peki, bu silahları kullanması muhtemel aktörler olarak kimler gösteriliyor: Rusya ve Kuzey Kore.

Her iki ülkenin başında da öngörülemez iki otokrat liderin bulunduğu anlatılıp duruyor. Hatta Kuzey Kore lideri için ayrıca "deli" sıfatı da ekleniyor. Ama işaret edilene değil gerçeğe baktığımızda gördüğümüz manzara şu: Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2023 raporuna göre, ABD'nin nükleer harcamaları K. Kore'nin 73 katı. Hâlihazırdaki nükleer silah sayısı ise tam 175 katı. Üstelik ABD dünyada nükleer silahları insan üzerinde kullanmış yegâne ülke. Durum bu ama biz K. Kore'nin "delisinden" endişe ediyoruz.

Ancak artık uluslararası mahkemelerde yargılanmaya başlayan İsrail'in soykırımına bile açıktan karşı çıkamayışın altında yatan sebep sadece propaganda aygıtının gücünden kaynaklı değil. Kanaatimce bunun altında daha derin ve belki iki asırlık geçmişe sahip, cumhuriyetle birlikte iyice yerleşen bir İslam düşmanlığı var.

Fanatik Türk sekülerinin İslam düşmanlığı
Bizdeki seküler kesim İslam'ı (Batı'daki gibi bütün dinleri değil, sadece İslam'ı) her melanetin sebebi olarak görüyor. Onlara göre geri kalmışlığın esas sebebi İslam ülkesi olmamız. Batı kulübüne bir türlü kabul edilmeyişimiz, teknolojide, bilimde ilerleyememiş olmamız hep İslam etkisinden. Hatta toplumda işlenen tecavüz, cinayet, hırsızlık, yolsuzluk gibi ne kadar adi suç varsa bunlardan Müslümanlar sorumlu. Örneğin israf konusu mu tartışılır, fanatik Türk sekülerinin aklına ilk önce Diyanet kurumu ve ona ayrılan bütçe gelir. Bir cinsel taciz vakası olur, hemen dini vakıflara, derneklere çamur salvosu başlar. Suçlu bellidir: İslam.

Bugün dünya çapında ses getiren İHA-SİHA teknolojilerini, 5. nesil savaş uçağını, gelişmiş uyduları, dünyanın örnek aldığı şehir hastanelerini ve sağlık sistemini, uzaya ilk astronotun gönderilmesini ve daha nice bilimsel ve teknolojik gelişmeyi başaran hükümet bir türlü takdir edilmez, aksine sığ eleştirilerin muhatabı olur. Çünkü bu iktidar dini söylemi ve gündelik hayatında ibadetini öne çıkarmaktadır. Artık ağzıyla Anka Kuşu'nu tutup getirse de yaranamaz.

Bu yüzden Hazret-i Muhammed'e hakaretamiz ifadeler kullanıp yurtdışına kaçan bir müptezel ilk önce CHP Gençlik Kolları sahi çıkar. Bir bakanın konuşmasını "inşallah" diye bitirmesine öfkelenip "Burası laik bir ülke, böyle dini ifadeler kullanamazsın" diye akıl almaz itirazlarda bulunur. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün açılışında Diyanet İşleri Başkanı'nın dua edişini gözleri fal taşı gibi açılarak izler ve "Bu kadarı da olmaz artık!" diye hezeyan içinde itiraz yağmuru başlatır.

Fanatik Türk seküleri Taksim'e bir cami yaptırmamak için yaklaşık bir asır boyunca zıplayıp durmuştur. Milyonlarca insanı inançlarının gereğini yerine getirdikleri için üniversitelere ve devlet memurluğuna girmekten alıkoymuş, bunun için gövdesini siper etmiştir. AVM'lerde, kafelerde, hatta sokakta başörtülü görünce otomatik olarak saldırır. Çünkü İslam düşmanlığıyla maluldür. Bunun adına da "laiklik" der geçer.

İşte bugün bütün dünya halklarının protestolarla aylardır ipliğini pazara çıkardığı İsrail'in soykırımına bile doğru düzgün karşı çıkamaz. Karşısında mücadele eden bir avuç insan Müslümandır çünkü. Üstelik onlara dünyada en fazla sahip çıkan ülke Türkiye'nin başındaki iktidar da "İslamcı"dır.
Bu iktidarın savunduğu herhangi bir şeye pozitif bakmak fanatik Türk sekülerinin kariyer geçmişine leke düşürecektir. Olacak iş değildir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.