İLETİŞİM ÇAĞINDA İLETİŞİMSİZLİK
21. yüzyılın ilk çeyreği, tüm insanlık tarihiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir ekonomik ve teknolojik gelişmeye sahne oluyor. Bu gelişmenin en önemli faktörlerinden biri, çağa da ismini veren bilgiye ulaşabilme imkânımız. Günümüzde bireylerin internet, yazılı basın ve sözlü basın sayesinde günlük elde ettikleri bilgi, orta çağda yaşayan bir bireyin tüm yaşamı süresince elde ettiği bilgiden daha fazla gibi görünüyor. Ancak her ne kadar bilgiye kolayca ulaşabilmek bireylerin ve toplumun gelişmesinde önemli rol oynasa da bilginin doğru kullanılabilmesi, asıl önemli unsur halinde öne çıkıyor. Burada da anahtar kelimemiz iletişim oluyor.
İletişimi tarif ettiğimizde, bir kaynaktan alıcıya doğru iletilen mesajın aktarılma süreciyle karşılaşıyoruz. İletişim tüm hayatın içinde son derece yaygınken, bir projede iletişim sürecinin yönetilme biçiminin ne kadar belirleyici olduğunu şaşkınlıkla izleyebiliyoruz. Teknolojik gelişmelerin artık günler seviyesinde hızlandığı çağımızda halen, 1975 yılında Fredrick Brooks'un meşhur Mythical-Man-Month (Adam-Ay Efsanesi) adlı eserinde kullandığı "gecikmiş bir projeye adam eklemek projeyi uzatır" prensibiyle hareket etmemiz de şaşkınlık verici değil mi?
Konuya detaylıca yaklaştığımızda, iletişime dayanan bir projeye eklenen yeni bireylerin, gerçekten de o projeyi tahmin edilenin aksine daha yavaşlattığını görüyoruz. Çünkü mesela planı çizilmiş bir evin yapımında çalışan inşaat işçisi sayısını artırmak projeyi hızlandırırken, planın çizimi aşamasındaki mimar sayısını artırmak projeyi yavaşlatıyor. Çizimi tamamlanmış ve artık iletişimin asgariye indiği inşaat çalışması, yeni bir personelin katılımıyla hızlanırken; iletişime sıkı sıkı dayalı olan planlama aşaması yeni bir mimarın dahliyle yavaşlıyor.
Sosyolojik çalışmalar da bireylerin ilişkilerindeki başarılarının, sahip oldukları bilgi ve şahsi entelektüel seviyelerine nazaran birbirleriyle olan iletişimine dayalı olduğunu gösteriyor. Modern dünyanın bilgiyi iletmek için kullanma imkânı sağladığı araçlar, her ne kadar bilgiye ulaşım hızını artırmış olsalar da bireyleri klasik iletişim metotlarından uzaklaştırıyor. Bireyleri yalnızlığa doğru iten bu model, toplum içinde sağlıklı iletişimin azalmasına ve dolayısıyla insanoğlunun "en şaşaalı gelişme döneminde" yaşadığı modern buhrana sebebiyet veriyor.
İletişimde beş temel faktör İletişimin ideal bir şekilde gerçekleşmesi için beş temel faktörün en verimli şekilde kullanılması gerekiyor. Bu faktörler ise nitelik, güvenirlik, tarz ve olumluluk olarak göze çarpıyor.
1. İletişim Niceliği: Günümüz toplumunda bilgiye ulaşılabilirliğin kolaylaşması sonucunda, bireylerin kendilerini geliştirme imkânlarının arttığı
hepimizin mâlumu. Ancak sosyolojik ve psikolojik olarak bireylerin başka bireyler ile olan ilişkilerinde kendilerini öne çıkarma istekleri, edindikleri
bilgiyi hızlı bir şekilde gösterme çabası olarak tezahür ediyor. Dolayısıyla toplumumuzda bireylerin gereksiz ve çok konuşma temayülü ortaya çıkıyor.
2. İletişim Kalitesi: İletişim ile ilgili önemli bir özellik de alıcının vericiden faydalı bilgiler alabilmesi olarak görülüyor. Aktarılan bilginin niteliği (kalitesi) belli kıstasların altındaysa bu sağlıklı bir iletişimi engelliyor. Literatürde malayani (manasız, faydasız) olarak ifade edilen bu tür konuşma, iletişim
kalitesinin düşüklüğüne işaret ediyor.
3. İletişim Güvenirliliği: İletişimin sağlıklı olması konusunda en önemli özellik, iletişim sırasında aktarımda olan bilginin güvenilirliğidir. Nicelik ve nitelik bakımından doğru ölçülerde yapılan bir konuşmanın kaynağının da güvenilebilirlik kıstaslarına uygun olması gerekir. Yani, aktarılan bilginin doğru, eksiksiz ve manipülasyona yol açmayacak şekilde olması şarttır. İletişimde güven sorunu, bireylerin yeterli bilgiye sahip olmadan bilgi aktarımına
teşebbüs etmeleri veya kasıtlı şekilde yanlış bilgilendirme çabasında bulunmaları gibi sebeplerle ortaya çıkabilir.
4. İletişim Tarzı: Bireyler arasındaki konuşmanın tarzı, iletişimin duygu kısmıyla ilgilidir. Bilgi aktarımı, monoton biçimde gerçekleşmez; sürecin seyrine
göre bireylerin duygu seviyeleri değişir ve aktarılan bilgiler bu duygu hallerinin filtreleriyle değişime uğrar. Misal olarak fevri tarzda yapılan konuşmaların bireyler üzerinde negatif etkisi olması hasebiyle, odaklanma problemi yaratabileceği ve iletişimin doğru olarak ilerleyemeyeceği açıktır. Bir önemli konu da bilgilerin dile aktarılmadan önce dikkatli şekilde planlanmasını yöneten bir düşünme sürecidir. Bu süreçte; seçilen sözler, söyleniş
zamanı ve karşı tarafta uyandıracağı duyguların tartılması konuları önem taşır. Duyguların iletişim içerisinde yer alması özellikle anlaşmazlıklar halinde tartışmalara sebep olacaktır. Dolayısıyla iletişimin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi açısından tartışmanın da bir adabı olması gerekiyor.
5. Olumlu İletişim: Aslında konuşma tarzının içerisinde yer alabilecek bu kategoriyi ayırmamız, olumlu konuşmanın sosyal açıdan iletişime katkısının
ne denli büyük olduğunun altını çizme isteğimizden kaynaklanıyor. Olumsuz bakış açısına ve dolayısıyla olumsuz dil kullanımına sahip olmak, çağımızın en büyük problemlerinden biri halinde karşımıza çıkıyor ve hepimiz için psikolojik problemlere kapı aralıyor.,
Sahte dünyalar kurmak Gelelim günümüzde özellikle sosyal medya üzerinden yapılan iletişimi bu beş faktör açısından değerlendirmeye…
Sosyal medya iletişimi, insanların karşılıklı olarak haberleşmesi yerine ya kendilerini ya da başkalarını ifşa etme üzerine evrilmiş durumda. Yeni çağın yalnızlaşmaya ittiği insanlar, sahte dünyalar kurma ve bu dünyaları başkalarına gösterme çabaları ile öne çıkmaya başladılar. Bununla da yetinmeyen
modern insan başkalarının da açıklarını ortaya dökmek ve bu sayede itibar kaybına sebebiyet vermek için uğraş veriyor.
İlk maddemizdeki "iletişimin niceliği" açısından, sosyal medya mecralarında herhangi bir sınırlama bulunmuyor. Zaten sosyal medya platformları, katılımcıları iletişim miktarlarıyla ilgili hemen hemen hiçbir denetimden geçirmiyor. Dolayısıyla bu platformlarda iletişimin niceliği açısından kalite
kontrolü mekanizması oluşmuyor ve toksik bilgilerin yayılmasıyla bilgi kirliliğinin oluşması kanıksanıyor.
İkinci maddemiz doğrultusunda, "iletişimin kalitesi" açısından, sosyal medyada paylaşılan bilgiler "fayda-zarar" karşılaştırmasıyla değerlendirilmiyor. Bir diğer deyişle yapılan sosyal medya iletişiminde bilgilerin topluma fayda sağlayacak özelliklere sahip olup olmayacağı yeterince tartışılmıyor.
Sosyal medya iletişiminde baskın dili
Üçüncü sıradaki "iletişim güvenilirliği" ise sosyal medya ortamında en çok dikkat edilecek konuların başında geliyor. Kullanıcılar hem kendi hayatları hem de başkalarının hayatları ile ilgili objektiflikten çok uzak bilgiler paylaşabiliyor. Sosyal medya bu konuda da herhangi bir denetim sağlayamadığı için özellikle başkalarının özel hayatı ile ilgili ifşalarda son derece yanıltıcı bir araç olarak kullanılabiliyor.
Dördüncü olarak, "iletişim tarzı" açısından baktığımızda, genelde sosyal medya ortamının alaycı, iğneleyici, rencide edici bir tarzı tercih ettiği görülüyor. Ne yazık ki çoğunluk tarafından daha fazla beğeni alan bu üslup, sosyal medya iletişiminde baskın dili oluşturuyor.
Beşinci ve son maddemizdeki "olumlu iletişim" konusu da karşımıza çıkan tabloda en çok ihtiyaç duyulan özellik oluyor. Çünkü kötü haberin iyi habere
nazaran çok daha hızlı yayılması, sosyal medya kullanıcılarını daha fazla görünür olabilmek için bu tip haberleri daha yoğun şekilde paylaşmaya itiyor. Olumsuz haber diline gösterilen bu rağbetin yarattığı kısır döngünün tek ilacı ise "olumlu" bakış açısıyla kurgulanacak iletişim dilinden geçiyor.
Ezcümle, iletişim çağı olarak isimlendirdiğimiz bu çağ, iletişimi iletişim yapan tüm faktörlerin iyiye kullanılmasını hak ediyor. Erzurumlu İbrahim Hakkı, aslında konumuzu şöyle özetliyor: "Ey Âdemoğlu! Kalbinde bir katılık, bedeninde bir hastalık ve rızkında bir eksiklik gördüğün zaman, bil ki, boş şeyler hakkında konuştun. Ey Âdemoğlu! Çok konuşmakla hikmet ve inceliği nasıl arzularsın? Hikmeti, dilinin ve kalbinin sükûtunda ara."1
1. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz., Mârifetnâme, (İstanbul: Alem Yayıncılık, 2002), s.284