RAMAZAN’DA MAHYALARIN AYDINLATTIĞI ŞEHİRLER
Ramazan, İslam dünyasını yeniden dirilten, şenlendiren, gam ve kederi unutturan en kutlu zamanların paylaşıldığı aydır. Köylerde ve şehirlerde yaşayan insanların ruhen ve bedenen dinlenmeye başladığı bir süreçtir. İnsanlar öz muhasebesi içinde yaşadığı mekânla kendisini bütünleştirmeye çalışır ve mekânın değerlerini yakından hissederler. Şehir bir ruhtur. İnsanlarıyla bağı kopan şehirler manevi iklimden uzaklaşır. Ramazan ayı şehirleri manen ve maddeten yeniden ayağa kaldırır. Şehrin gün boyu yani yirmi dört saat canlı olduğunu gösterir. Manevi lezzetin gönülleri nurlandırdığı Ramazan ayı şehirlerin de nurudur, ziyasıdır, ışığıdır. "Şerefü'l-mekân bi'l-mekin" (Bir mekânın şerefi, o mekânda oturan kişilerden gelir) sözü bu gerçeği ne güzel dile getirir. Bu kutlu ayda dargınlar barışır, ihtiyaç sahipleri gözetilir, gam ve kederler yerini huzur ve mutluluğa bırakır. Birlik ve beraberlik içinde yaşanır. Bu sebeple Ramazan ayı için, huzurun ve sükûnetin en üst düzeyde yaşandığı ay da diyebiliriz.
İslam âleminde yaşanan bu güzellikler milletimiz için de geçerlidir. Geçmişte olduğu gibi bugün de Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Balkanlar'a uzanan geniş coğrafyada Ramazan ayı mutlulukla karşılanır. Bu ayın gelişiyle birlikte şehirler bir kez daha bayındır kılınır. Şehirlerin mamur olması ise, medeni olmanın en önemli vasıflarından biridir. Ramazan ayının gelişiyle birlikte bu aya özgü âdetler, gelenekler ve görenekler yeniden hayat kazanır. Eş dost, hısım akraba iftara çağrılır. Dualar edilir. Teravihler kılınır. Namazdan sonra Ramazan simitleri sohbet eşliğinde yenir. Ramazan hatıraları anlatılır. Sahura kadar hanımlar haşhaşlı gözlemeleri hazırlar. İlahiler söylenir. Sabiler, haneleri Küpecik tekerlemesini söyleyerek ziyaret eder. Hane sahipleri bu masumların gönlünü alır. Geçmişte olduğu gibi bugün de yaşanır ve yaşatılır. Tüm bu adet ve gelenek üzere yaşanan manevi iklimin ortaya koyduğu medeniyettir "Ramazan Medeniyeti."
Birçok geleneğin yaşatıldığı ümmetin ayı
Ramazan'ın ruhunu anlatan en güzel şiirlerden biri Yahya Kemal Beyatlı'nın "Atik Valdeden İnen Sokakta" adlı şiiridir. Şair, Ramazan'ın gelmesiyle İstanbul'un tam bir Müslüman şehri olduğunu, Ramazan'ın maneviyatını, geleneklerini ve coşkusunu naif şekilde mısraları ile ifade eder. İslam dünyasında, tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel dokuya göre Ramazan kültürü farklı şekillerde olsa da ortak bir ruhla yaşatılır. Ramazan gelenekleri toplumların yaşam tarzı ve kültürüne bağlı olarak şekillendiğinden dolayı Ramazan törenleri, ritüeller ve şölenler boyutuyla "somut olmayan
kültürel mirasın" inceleme alanına girer.
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen Ramazan, İslam beldelerinde ve bizde ortaya koyduğu gelenek ve göreneklerle kendisine ait bir kültür oluşturmuştur. 1300 yıldan beri on iki ay içerisinde sevinç, huzur ve hasretle beklenilen bir ay olduğu için heyecanla karşılanır ve öncesinde kapsamlı hazırlıklar yapılır. Mübarek Ramazan ayı şehirlerin mahyalarla süslendiği, bereket dualarının edildiği, sahuru, Ramazan davulcuları, söylenen halk şiirleri, iftarda hazırlanan yemekleri, teravih namazı, cami gezmeleri, Hırka-i Saadet ziyareti gibi daha birçok geleneğin yaşatıldığı ümmetin ayıdır. Ramazan insanların hayatını birleştirir ve bütünleştirir. Gam ve tasaları unutup ilahi mutluluğun yaşamasını sağlayan güzide bir arınma ve neşelenme ayıdır. Kültürün üstatlarına sahip çıkıldığı bir aydır. Müzisyenler, mevlithanlar bu ayda daha çok gözetilir.
Ramazan ve oruç, dinî-tasavvufî Türk edebiyatında, oruçnameler, Ramazannameler, Ramazan manileri, Ramazan tenbihnâmeleri, Ramazaniyeler, Ramazana elveda kasidesi, gazel ve ilahileriyle zengin bir edebi geleneğin oluşmasına da kaynaklık etmiştir. Bu edebi türlerde orucun fazileti, Ramazan ayının güzellikleri, Ramazan ayında insanların ruh hali ele alınır. Bir yardımlaşma medeniyeti olan Osmanlı'da insanlar elinden geldiğince Ramazan'ın da ruhuna uygun olarak ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunur, yakın akraba iftar sofralarına davet edilir, devlet ricali tarafından "Huzur Dersleri" düzenlenirdi.
Zimem ve narh defterleri, sadaka taşları
Osmanlı Devleti'nde dayanışma, yardımlaşma ve paylaşmanın en güzel örnekleri "zimem defterleri, sadaka taşları ve diş kirası" uygulamalarıdır. Günümüzdeki veresiye defterlerinin karşılığı olarak kullanılan zimem defterlerini Ramazan ayında hali vakti yerinde olan insanlar kimseye haber vermeden ödeyerek kapatırlardı. Defteri kapatanın kimin borcunu ödediğini bilmediği, borçlunun da borcunun kim tarafından ödendiğini bilmediği bir sistemle, gurur ve minnet duygusundan arınmış erdemli bir davranışa örnek olunurdu.
Yine aynı şekilde sadaka taşları da benzer şekilde gurur ve minnetten sakınmak amacıyla uygulanan veren elin alan eli, alan elin veren eli göremediği bir sistem ile toplumsal birlik ve beraberliği sağlama hususunda necip Türk milletinin erdemli davranışlarına örnek teşkil eder. Ramazan ayında tüketimin artması nedeniyle fiyatlardaki dengeyi sağlayabilmek ve haksız kazanç elde etmek isteyenlere engel olma gayesiyle Ramazan öncesi ürünlerin fiyatları narh defterlerine kaydedilirdi. Devlet ricali tarafından denetlemeler yapılarak fiyat artışlarının önüne geçilmiş olunurdu. Ramazan'da Saray'ın aldığı önemlerden biri de halkın ihtiyaç duyacağı tüketim maddelerinin teminini sağlamaktı.
Halk tiyatrosu ve âşık kahvehaneleri
Ramazan ayı, gündüz oruçlu geçirilen gece ise daha çok sohbetlerin ve eğlencelerin düzenlendiği bir aydır. Bu aylarda insanlar teravih namazından sahura kadar zamanlarını sokaklarda, Ramazan eğlencelerinde, Hacivat Karagöz eğlencelerinde ve semai kahvehanelerinde geçirirlerdi. 19. yüzyıldan itibaren başta İstanbul olmak üzere Osmanlı'da görülen Ramazan gelenekleri içerisinde semai kahvehanelerini de örnek göstermek mümkündür.
Camilerin yakınında bulunan semai kahvelerinde Kan Kalesi, Battal Gazi Destanı, Hz. Ali ve Hz. Hamza'nın destanlarının yanında kahramanlık kitapları okunurdu. Âşıklar ve ozanlar tarafından dini destan metinleri okunur ve dinleyiciler tarafından bu metinler can kulağıyla dinlenirdi. Yine Âşık kahvehanelerinde aşıklar çözülmesi istenen muammaları duvara asar, mani atışmaları gerçekleştirilirdi.
Türk-İslam beldelerinde Ramazan
İslam beldelerinde Ramazan ayı çok coşkulu ve bayram havasında geçer. Ramazan alışverişleri bir ay öncesinden gerçekleştirilir. Anadolu'da minarelerin mahyalarla süslenmesi geleneğinde olduğu gibi Mısır'da da Ramazan ayından 10 gün önce sokaklar fanus adı verilen fenerlerle süslenir. Cezayir'de iftar hurma ve suyla açılır. Ramazan'da geleneksel yemekler, İran'da reişte aşı, helim, fereni, zülbiya ve bamiye, Kırgızistan'da etli ve hamurlu yemekler, pilav, Kazaklar'da beşparmak, mantı, kazı, Cezayir'de harira isimli çorba hazırlanır, yemek sonrası ise yöresel tatlılar yenir.
Nezaket, yardımlaşma ve dayanışmanın göstergesi olan iftar davetleri ve iftar sofraları sokaklarda ve evlerde düzenlenir. Ramazan ilmi sohbetlerin yapıldığı, Kur'an ayetleri üzerine ilmi tefsirlerin gerçekleştirildiği, devlet eşrafının da yoğun katılımıyla gerçekleştirilen huzur derslerinin Ramazan ayının ortalarına kadar devam ettiği ibadet ayıdır. Ramazan ayı ile başlayan dini hükümleri yerine getirme hassasiyeti Ramazan ayından sonra da ibadetlerini devamlı yapma, disiplinli bir hayata ulaşma şeklinde devam etmektedir.
Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî'nin faaliyet gösterdiği Kazakistan'da Ramazan ayı gelmeden önce milli bayram nevruzda olduğu gibi halk çevre temizliği yapar. Camileri, evleri temizleyen Kazak Türkleri, Ramazan hazırlıklarını "avız açar" alışverişiyle başlatırlar. Ramazan'da, toylarda verilen yemeklere benzer olarak beşparmak, pilav ve geleneksel yemeklerin yanında bol meyvenin yer aldığı sofralar hazırlanır. Ramazan ayının ilk günü manevi önemi bulunan Hoca Ahmet Yesevî türbesi halk tarafından yoğun olarak ziyaret edilir ve Kur'an okunup dualar edilir. Merkezi camilerde teravih namazları hatimle kılınır ve halk genellikle bu camileri tercih eder.
Kazak halk şiir geleneğinde de dini geleneklerle ilgili şiir denilince hemen akla Jarapazan/ Ramazannameler akla gelir. Köy köy, kapı kapı dolaşarak "Jarapazan" söyleyen kişiye "jarapazanşı" denir. Ramazan ayında çocuklar jarapazan şiirleri söylerler. Oruç tutan kişiler sevap olur diye çocuklara kurt (peynir), yağ, börek, peynir ve para verir, dua eder. Jarapazan şiiri on bir heceli kara ölen ritmiyle (ölçüsüyle) söylenir. Tek bir dörtlükten sonra "Bay Muhammet Ümmetine Jarapazan, Orazan kabul olsun Can" denilen nakarat bölümleri tekrarlanır. Jarapazan söylenen evden inanç gereği mutlaka dua da edilir.
Jarapazan Ölenderi (Ramazan Şiirleri)
Assalavmağaleyküm, aktan keldik (Essalamüaleyküm Haktan geldik) / Kün şığıp, ayı tuvğan jaktan keldik (Gün çıkıp ay doğan zamandan geldik) / Biz aytsak jarapazan adet ğurup (Biz söylesek Jarapazan adet gelenek) / Payğambar jolın kuvıp atka mindik (Peygamber yoluna düşüp ata bindik) / Körkli Muhammet ümbetine jarapazan (Görklü Muhammet ümmetine jarapazan) / Orazan kabul bolsın ustağan can (Orucun kabul olsun oruçlu can) / Aytamız jarapazan elinizge (Söyleyelim jarapazan elinize) / Baylanız parşa oramal belimizge (Bağlayınız parça mendil belinize)
Filistin ve Gazze'de Ramazan
Gazze Ramazan ayını acı ve gözyaşı içinde yıkılan evlerinin enkazıyla kapanan sokak ve caddelerde buruk bir şekilde karşılıyor. Filistinliler, işgal altında olmalarına rağmen, her yıl Ramazan ayını büyük bir dirençle ve umutla bekler. Ramazan, Filistin'de ibadet, dostluk ve barışın hâkim olduğu bir atmosferde geçer. Sokakların fenerlerle dekorasyonunda hilal ve yıldız motifleri sıklıkla kullanıldığından kendinizi Osmanlı devrinin huzur ve güvenlik atmosferine girmiş gibi hissedersiniz. Açık havada kurulan iftar sofraları herkesin katılımına açıktır.
Filistin sokaklarında bu ay, bereketin ve umudun en yüksek olduğu zamanlardan biridir. Yardımlaşmanın ve mutluluğun doruk noktasına ulaştığı belki de tek dönemdir. Filistin'de Ramazan'ın gelişi, en çok çocukları sevindirir. Saf ve temiz kalpleriyle sevinci ve mutluluğu yaşayan çocuklar, neşe içindedirler. Parlayan gözleriyle sevinçlerini yansıtırlar çünkü büyüklerin umudu onlardır. Bu Ramazan ayında masum çocukların duası ise Gazze tarihindeki en kara günlerin son bulması ve katliamların bitmesi içindir.
Kütahya'ya mahsus Ramazan
Kütahya Anadolu Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı döneminde ahi adını taşıyan mahalle adlarıyla, el sanatı ve zanaatıyla, şehzadeler şehri olmasıyla her zaman üretimin ve şehir kültürünün yaşatıldığı bir yer olmuştur. Ramazan maneviyatının yoğun olarak yaşandığı şehirlerden Kütahya'da fırıncılar Ramazan öncesi fırın temizliği yapar. Ev hanımları ise Ramazan öncesi gündüz lokma döker, helva dağıtır.
Evlerde seccadeler, mutfak örtüleri temizlenir, sahur ve iftar için elma, vişne ve erik kuruları hazırlanır. Eskiden Ramazan boyunca et ihtiyacını karşılamak için yemeksi adı verilen hayvanlar kesilir, et ihtiyacı bu şekilde karşılanmaktaymış. Kütahya'nın geleneksel yemekleri arasından tutmaç çorbası, güveç, cimcik, sarmanın yanında tatlılardan cevizli yufka tatlısı ve sahur için haşhaşlı gözleme sofraların vazgeçilmezlerindendir.
Çocuklara orucun öğretilmesi, Ramazan ruhunun aktarılması gayesi ile çeşitli etkinlikler düzenlenir. En yaygın olanı iftardan sonra çocuklar beşerli altışarlı gruplar hâlinde kapı kapı dolaşıp "Heey! küpecik, küpecik, Yağdan, baldan küpecik. Yağ olmazsa bal olsun, Ev sahibi sağ olsun. Ev sahibi, evde misin?" diyerek başlayıp, duayla biten sözleri söyleyerek yiyecek veya bozuk para toplarlar. Çocuklar verilen hediyeleri az ya da çok paylaşır ve bütün mahalleyi dolaşırlar. Küpecik ve Kabe Kabe adlı oyunlar komşuluk ilişkilerinde samimiyeti, çocukların birbiriyle uyumunu, insanların iyi niyetini ve geleneğe olan bağlılığını pekiştirir. Konya'da sürdürülen şivlilik geleneği de ortak işlevlere yönelik uygulanır.
Kütahya'da Ramazan'ın olmazsa olmazlarından biri de Ramazan davulcuları ve davulcu manileridir. Eskiden insanları sahura kaldırmak amacıyla uygulanan Ramazan davulculuğu bugün günümüzde Ramazan'ın bir imgesi olarak varlığını sürdürüyor. Emeklerinin karşılıklarını ise Ramazan ayının on beşinci günü ve arife günü kapı kapı dolaşıp topladıkları bahşişlerden çıkarırlar.
İslam beldelerinde ve Türk Dünyasında konukseverliğin, paylaşmanın, manevi iklimin, insan olmanın temel vasıflarını bizlere tekrardan hatırlatan faziletli bir aydır Ramazan. Bu vesileyle üç ayların içinde bulunduğumuz bu günlerde Ramazan ayının İslam ümmetine basiret, başta Filistin ve Doğu Türkistan'da olmak üzere baskı ve zulüm altındaki İslam beldelerine huzur, saadet ve hidayet, Suriye, Yemen, Somali ve Ukrayna'ya barış getirmesini dileyerek "Hoş safa geldin ey şehri Ramazan."