Hırçın duygular; hırçın cümleler, sert bakışlar ve katı tavırlar demektir. Yüreğimizde bulunanlar, söz ve davranışlarımızı şekillendirirler. Bunlar ya iyi olur ya da kötü. Bizden yansıyanlar, taşıdığımızın çok çok azıdır. Bu sözlerin kaynağı bendedir ve en çok da beni etkiler, bunlar kötü ise dönüştüğüdür. Ben, davranışlarımı sadece muhataplarım için yaptığımı düşündüğümde, bunu bir fedakârlık gibi algılayıp, hesabıma gelmediğinde terk edebilirim. Bu da konuyu doğru kavramadığımın en bariz belirtisidir. Bir şeyi yaptığımda ya da yapmadığımda, ilk etkilenen kişinin kendim olduğunu bilmem, meseleye doğru bakmamı sağlar.
Kendime iyi gelmek istiyorsam, iyi şeyler toplamalıyım
Konfiçyüs, "Öfkenin ateşi önce sahibini yakar. Kıvılcımı muhatabına ya ulaşır ya ulaşmaz" der. Aynen bunun gibi bizler, içimizde kök salmış olan ve besleyerek büyüttüğümüz duyguları, anlayışları söz ve davranışa dönüştürerek muhatabımıza sunarız. Bu sunduklarımız, içimizdekilerin ifşasıdır. Bunlar daha iyiye doğru evrilmedikçe ilk zararı bize verirler ve biz bunları doğru zannedip korudukça, içimizde büyüyüp daha derinlere kök salarlar. Bu durumda muhatabımızdan beklediğimiz karşılığı göremeyiz çünkü herkes ne konuşursak, nasıl davranırsak ona göre geri bildirimde bulunur. Bu tabii ki bizim hoşumuza gitmez. O zaman da hep anlaşılmadığımızı iddia ederiz. Bu durumda da aradaki gönül bağları zarar görür ve iletişim kopma riski ile karşı karşıya gelir.
Kıymet bildikçe, o kıymeti koruma anlayışı oluşur
Bilinçlendikçe, hürmet etmemiz gereken en üst makama hürmet ederiz. Bu ilk aşamadır. Yürekten inandığımız bu gerçeği bütün hayata yansıtırsak ona uygun karşılıklar alırız, bu da ikinci aşamadır. İnsanlar olarak korumamız gerekenleri kavradıkça daha özenli davranırız ve bunu ibadet şevki ile yapmaya başlarız. Bu da iletişim kalitemiz demektir. Muhatap olduklarımıza özensiz, dikkatsiz ve kaba bir şekilde konuştuğumuzda, incitiriz, kırarız.
Bir özlü sözde, "Her şey incelikten kırılır, insan kabalıktan kırılır" denir. Çoğunlukla kırılmış olanlar kırar, duygu durumu bozulmuş olanlar, söz ve davranışları ile muhataplarının duygularını incitir ve dengesini bozarlar.
Kendisine faydası olmayanın kimseye faydası dokunmaz
Biz incinmiş duygularımızı onarmadan, özümüzün ve yüzümüzün gülmesi pek mümkün olmaz. Bu sebeple, kendimizi ya kırılmaktan korumaya çalışmalıyız ki bu her zaman mümkün olmaz ya da acilen onarmaya ihtiyacımız var. Çünkü kırıklığın acısını çekmemiz, iletişim içinde olduğumuz herkesi kırarak onlara da acı çektirme riski barındırır. Öyleyse, biz ağzımızdan çıkanları olumlu ve muhatabımızı korumak niyetiyle düzgün ifade etme gayreti içinde olursak, hem doğru anlaşılmış, hem kırmamış, hem de kırılmamış oluruz. Aksi halde, sözlerin ayarı bozulur, muhatabımızın duygularını
korumamış ve işleyişini aksatmış oluruz. Çünkü duygularımız iyiyse, vücudumuzdaki bütün işleyişler iyidir, kötüyse de kötüdür. İnsanların olumlu ilerleyişlerini aksatacak ve işleyişlerini bozacak şeylerin bizden yansıması; her birimiz için taşınması zor bir yük olmalı. Önce kendimizi sonra da muhatap olduklarımızı korumak; Yaratanımıza hürmet ettiğimiz ve onun yarattıklarına üstün bir değer biçtiğimizin bir ifadesidir. Böyle bir tarz, bizim olmazsa olmazımız olmalı.
Güzel söz insana iyi gelir ve dengede tutar
İnsanın kıymeti, en başta ailede öğrenilir. Bizler kendimizdeki cevheri ve gönül yüceliğini tanıdıkça, aynı yaratıcının eseri olan diğer insanları da daha iyi tanır ve anlarız. Dolayısıyla, bu naif anlayışla kuşandığımızda, kendimizi daha iyi hisseder, taşıdığımız güzellikleri ortaya çıkarma iştiyakı duyar ve daha üretken bir zihne sahip oluruz. Bu olumlu hal çevremizdekilere de yansır. Yani, güzel söz insana iyi gelir ve dengede tutar. Bu da herkesin önce kendisine, sonra da irtibat halinde olduğu herkese karşı insani bir görevi olarak algılanmalı.
Duygularımız adımlarımızdan önde gider
Duygularımız, bizi etkisi altına alan en önemli hareket dinamiğimizdir. Duygularımız iyi ise, hormonlarımız ve dolayısıyla bedenimizin çalışması da iyi
demektir. Çünkü duygularımız olumsuz ise, iç salgı bezlerimiz hemen etkilenir ve bütün bedenimizin çalışma biçimini değiştirir. Duygularımıza iyi gelecek şeyleri yapmamız için önce zihnimizin doğru gıdaya ihtiyacı vardır. Bu gıdalar, aile, arkadaş çevresi ve okuduğumuz kitaplardır. Duygularımızı değerlerimizle güçlendirmeye ihtiyacımız var. İnsan en büyük değerdir. Bu da önce kendi değerini bilmekle anlaşılır. Eğer insan değerli hissetmeyi muhatabının sevmesine bağlarsa; bu mutluluklarının geçici olacağının ifadesidir. Çünkü bu durum, insanı göreceği sevgiye bağımlı yapar. Bu beklenti giderek bizi, sadece bekleyen ve alamadığında ise yıkılan bir insana dönüştürür. Tek taraflı veren muhatabımız, bir süre sonra vermekten bıkabilir
ve vazgeçebilir. Bu durumda kendisinden almaya alışmış ve bağımlı olmuş kişi ise, alamadığı için krizden krize savrulur. Aynı zamanda verenin de beslenmesi lâzım. Çünkü insanoğlu sürekli verme gücüne sahip değildir. Bu güç sadece yüce Allah'ındır. (c.c)
Sevgi; koruyucu ve geliştirici değilse o sevgi değildir
Sevebilmek bir makamdır. İnsanın hayatına yön veren sevgi, şartsız, karşılıksız olur ve muhatabının iyiliğine çalışır. Bizler var ve birlikte olmanın kıymetini anladıkça, o zaman "Ben en iyi ne yapabilirim, nasıl yapabilirim?" sorularının peşine düşeriz. Sevgi bakışları, yüreği, sözleri ve en başta da niyeti temizler. Seven temizlenmiş demektir. Severek bakan gözler muhatabını da temizler. İncitmemek için kendi cümlelerini en zarif haline taşır. En içten gülüşünü, gözlerindeki sevinç ve yüreğindeki coşku ile buluşturur. Sadece Allah (c.c) için kendisini onaranlara, insanlığın zirvesinde yaşamak için sevmeye talip olanlara, sevgiyi önce yüreğinde sonra da ailesinde yaşayarak herkese öğretenlere ve böylece bu dünyada silinmeyen güneş tozundan aydınlık izler bırakanlara selâm olsun. Onlar insanlığa insan olmayı öğreten bulunmaz öğretmenlerdir.