21. YÜZYILIN YENİ İDEOLOJİSİ: BEDEN
Beden 21. yüzyılın yeni dinidir
Fransız filozof Bernard Andrieu Paris Üniversitesi'nde fizik ve spor aktiviteleri bilim ve teknikleri profesörü, aynı zamanda Paris'teki Spor ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nün direktörü ve insan ve makine ilişkisine dair olumlu bir vizyonu savunuyor. Son 120 yıldır yaşadığımız çağa dair birçok tanımlama duyduk ama Andrieu'nünki oldukça ilgi çekici: "Beden 21. yüzyılın yeni dinidir." Andrieu'ye göre insanlık artık vücudumuzun daha önce kullanılmayan kaynaklara sahip olması anlamında bedeni koruma mantığından harekete geçirme mantığına geçmiş durumda. Bunu da şöyle açıklıyor: "Beden, 21. yüzyılın dinidir. İnsanlar neden emeklilikleri için savaşıyorlar? Spor salonunda veya bu yeni bağlantılı nesnelerle yaşamak, vücutlarına, sağlıklarına, esenliklerine bakmak ve zamana sahip olmak için. 1970'lerden itibaren bedenimizin bize ait olduğunu ve saygıyı hak ettiğini anladık. Çağdaş toplumda beden, katlanılması gereken bir güzellik başkenti haline geldi. Amaç artık 1980'lerdeki gibi vücut geliştirme trendlerini takip ederek kaslı olmak değil. Fiziksel egzersizi bir bütünün parçası olarak gören temel bir harekete tanık oluyoruz: yaşayan beden."
Andrieu günümüzdeki teknolojinin insan bedeniyle olan ilişkiyi dönüştürdüğünü düşünüyor ve "İnsanlık tarihinde ilk kez birbirine bağlı aletler, ev tipi bir makine aracılığıyla vücudun faaliyetini somutlaştırıyor. Yeni sensörler ve uygulamalar, kalp atış hızı, atılan adım sayısı, cilt veya saç durumu hakkında bilgi veriyor. Beden öğrenme ve kişisel sağlık stratejisi sürecine girmeye davet ediyorlar. Akıllı telefonlar, saatler ve diğer tabletler bu teknolojik ayna ile vücut arasında bir geçiş rolü oynuyor" diyor.
Sağlam beden ideolojisi
İdeolojilerin hemen hepsiyle sorunum vardır. Bunun tek istisnası olabilecek "Sağlam Beden ideolojisi" ile ise teoride değil ama uygulamada problem yaşıyorum. Şaka gibi geliyor olabilir ama böyle bir ideoloji ciddi ciddi var. İlk bakışta apolitik olduğu ve sağlıklı bir bünyeyi çağrıştırdığı için sevilesi bir şey gibi görünüyor. Aslında, "özünde zararsız ve iyi bir çocuk" diyebiliriz ama gel gör ki işin içine insan faktörü – daha açarsak hırs, tamah, kapitalizm vs.- girince bu güzelim şey bile hastalıklı bir şeye dönüşebiliyor. Kısaca sorun şu ki bedeni idealleştiren, normal beden şeklini, ölçülerini, potansiyelini evrensel ve doğal olarak dayatan, engellilerin anormal statüsüne sokulmasına kapı aralayan bir ideolojiden bahsediyoruz. Bu noktada "her şeyin uzmanı" sıfatıyla dikkate alınmayacağımı düşündüğüm için sözü konu üzerinde çalışmış bir akademisyenimizin satırlarına bırakmayı uygun görüyorum: "… Sağlam bedenlilik de bireylere insan statüsünü veren ya da vermeyi reddeden, bir başka deyişle insanlığın/insan olmanın belirlenmesinde esas alınan beden ve zihin ölçülerini, "normal" ve "ideal" olanı -tıbbın (ve psikolojinin) da desteğini alarak- tanımlayan hatta onları "doğal" ve "evrensel" kılan, dolayısıyla da insana dair hemen hemen bütün tanımlamalarımızı, değerlerimizi, yargılarımızı etkileyen bir ideoloji olarak değerlendirilmektedir." (Sağlam Bedenlilik İdeolojisi Üzerine Eleştirel Bir İnceleme, Nuran Aytemur Sağıroğlu).
Bedene veda
Bu ideoloji günümüzün teknoloji hamleleriyle boyut atlamış durumda. Bedenin yeri, işlevi, temsilleri teknolojik gelişmelerle birlikte büyük ölçüde değişti. Örneğin dijital âlem artık öyle bir hale geldi ki neredeyse bedenin gereksiz olduğunu, biyolojik insanın modası geçmiş bir yaratık haline geldiğini söyleyenler var. Ancak teknolojinin ve onunla teçhiz edilmiş modern tıbbın beden üzerindeki hâkimiyetine eleştirel bakanlar da yok değil. Bunların en amansızlarından biri Bedene Veda adlı kitabında modern zamanlarda bedenin maruz kaldıklarını ifşa eden David Le Breton. Onun şu cümleleri oldukça manidar: "Çağdaş bilimsel söylemde beden, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünülür. Özneden ontolojik olarak ayırt edilen beden, iyileştirmek için üzerinde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüşür; artık insanın kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammaddedir. (…) Beden her parçası ayrı ayrı tedarik edilebilen bir ürün gibi parçalanır, ufalanır. Parçalarının yerine yenileri konulabilen modüler bir yapıya dönüşen beden, günümüzde hem itirazlara pek meydan vermeyen tedavi gerekçeleriyle, hem de kişisel tercih saikleriyle, hatta bazen insanı arındırmak, onun dünyadaki varlığını düzeltmek isteyen teknikçi bir ütopya arayışı içinde de eğilip bükülmektedir. Beden kötü yanın cisimleşmiş halidir, kusurları giderilecek bir müsveddedir. (…) Bu yeni biyoloji mühendisleri kendilerini insan bedenini yeniden inşa etme, hatta silme ve ortadan kaldırma girişimine vakfetmişlerdir. (…) Bu aşağılayıcı söylem, bedeni dünya üzerinde etkisiz olmakla ve dayanıksızlıkla itham eder. (…) Bugün birçok yazar "biyoloji-sonrası", "evrim-sonrası" ya da "organiksonrası" gibi kutlu zamanların –yani bedenin sonunun– geldiğini sevinçle görmektedir. İnsan tarihinin zararlı bir icadı olan bedeni ıslah etme ya da ortadan kaldırma göreviyse, genetiğe, robot bilimine ya da bilişime düşüyor"
İdeal beden miti
Tüketim toplumunun mevcut safhasında insan bedeninin bir tüketim nesnesine dönüştürüldüğünü bilumum düşünür kabul ediyor. Üstelik görünüşe bakılırsa bu duruma getirdikleri eleştiriler kendilerini dinleyecek bir kulak dahi bulamıyor. Bu nesneleştirmede kadın bedeni açık ara önde gitse de erkek bedeni de gün geçtikçe onun akıbetinden daha fazla pay alıyor. Erkek ya da kadına ait olsun bedenin nesneleştirilmesinden, markalaştırılmasından, ticarileştirilmesinden sürekli bahsedildiği için işin o kısmına girmeyi beyhude buluyorum. Ama bu meselenin bir boyutu daha var ki onu kimin neye göre standartlaştırdığı hayli karanlık. Kastettiği şey "ideal beden" denilen bir kavram ve gerçekte efsaneden başka bir şey değil. Ama her popüler kurgu gibi gerçeğinden bile daha etkili olduğunu kabul etmek gerekiyor. Moda, kozmetik, görsel sanatlar, spor, sağlıklı yaşam, reklam, medya ve estetik cerrahi başta olmak üzere tıp endüstrileri tarafından kurgulanarak katı standartlar içine alınmış, neredeyse tek tipe indirgenmiş olan bu "ideal beden miti"ni kısaca zayıf, güzel, fit, ince, kaslı, atletik sıfatlarıyla özetlemek mümkün. Bu anlayışa göre bir beden bu sıfatlardan ne kadarını alabiliyorsa o kadar ideal sayılıyor. Ancak tecrübeyle sabittir ki bize "ideal" ve "en güzel" olarak pazarlanan bu mitik bedeni dünyanın hiçbir yerinde kolay kolay göremezsiniz. İnsanların geneline baktığınızda bahsedilen sıfatlar ve ölçülerde olmadıklarını hemen fark edersiniz. "İdeal beden" dedikleri belki de çok nadir olduğu ve ona sahip olmak çok zahmetli olduğu için bu kadar popülerdir.
Nefret ve ayrımcılığın bir yüzü daha: Beden aşağılama
"İdeal beden" demişken bir hatıramı nakletmek isterim. Miami'ye gidip orada bir süre kalan bir arkadaşım döndüğünde bana izlenimlerini anlatırken şöyle demişti: "Hani Amerikan filmlerinde sahilde caddelerde paten yapan bikinili top model görünüşlü kızlar ve baklava dilim kaslı atletik erkekler var ya, onlardan bir tane bile görmedim. Gördüklerimin en hafifi 150 kilo geliyordu ve üstelik hiçbir paten onları taşıyacak gibi görünmüyordu." Efsaneden ibaret olsa da "ideal", "güzel" "çekici" dedikleri bedene karşı değiliz tabii ki ama varlığını bu tür klişelerden alan iki eğilim daha var. Biri, beden aşağılama. Sosyal medyaya aşinaysanız çoğu zaman ünlülerin, çoğunlukla kadınların dış görünüşleri, kilolu yapıları ya da fiziki özellikleri nedeniyle alaycı ve aşağılayıcı paylaşımlara konu olduğunu bilirsiniz. Hayatta tek başarıları sosyal medyada ona buna çamur atmak olanların gözde uğraşlarından olan bu eğilimin literatürdeki adına "beden aşağılama" deniliyor. Nefret, ırkçılık, şovenizm, ideoloji gibi sebeplerden kaynaklanıyor görünse de temelinde aşağılık kompleksi ve acziyet duygusu yatan bu tür hakaretlerin özellikle seçim dönemlerinde yükseldiğini görüyoruz. Çoğu zaman beğenmediği ve ideolojik olarak nefret ettiği bir siyasetçiyi ya da eşini yaşı, giyimi ya da fiziki görünümü nedeniyle aşağılamak bunun en bariz örneğini teşkil ediyor. Bu kompleksi eğilim ülkemizde de var ancak kamusal alanda bedeni doğrudan hedeflemek yerine giyim kuşam tarzı üzerinden tezahür ediyor. İnsanları bu şekilde aşağılamayı huy edinenlerin ülkemizdeki en önemli hedeflerini ise bazı kadınların kendi bedenlerini örtmek
amacıyla inançları gereği tesettür kıyafetleri ve bilhassa çarşaf giyen kadınlar teşkil ediyor. Bunun en son örneklerinden biri Kocaeli'de bir otobüste
yaşandı. Video görüntülerinde bir kadın çarşaflı bir kadına "Burası Türkiye Cumhuriyeti, peçeni al git" diyor ve bu kadarla da yetinmeyip küfürler savuruyordu. Bu vakada yeni olansa bu defa etrafta bulunan insanların hakaretçiye ağzının payını vermeleriydi.
"İdeal" ve "normal" kurgusuna karşı bedeniyle barışmak
İdeal, mükemmel beden ve ideal güzellik dayatması öyle bir noktaya vardı ki sonunda pek çok insan normal, ideal ve güzel bir vücudun mankenlik ajanslarının, spor kulüplerinin, magazin dergilerinin istediği kriterlerde olması gerektiğini sanmaya başlamıştı. 80'ler ve 90'larda artık bir çılgınlığa dönüşen aerobik, vücut geliştirme, fitness ve zayıflama rejimleri furyasının ardından birileri bu duruma karşı koyulması gerektiğini fark etti ve "Durun yahu, vücut şekillerimiz medyada tercih edilenden farklı diye neden utanmak zorunda kalalım" demeyi akıl etti. Böylelikle body positiv (beden olumlama) denilen bir anlayış gelişmeye başladı. 90'ların sonunda ABD'de doğan beden olumlama hareketi, kadınları artık kıvrımlarını gizlememeye erkekleri de göbeklerinden utanmamaya çağırıyor, tek tip bir beden formunun olması gerekmediğini, insanların kendi bedenleriyle barışık yaşayabileceğini savunuyordu. Zira gerçekliği temsil etmeyen bu imaja sahip olabilmek için insanların yapmaya başladıkları şeyler artık toplumsal seviyede yaygınlaşan komplekslere, beslenme bozukluklarına, anoreksi vakalarına yol açmaya başlamıştı. Pompalanan bu beden ve dış görünüş imajlarının normali temsil ettiğine inanmaya başlamıştı herkes ancak tüm bunların gerçeklikle alakası yoktu. Beden olumlama, dayatılan bir beden imajına tepki olarak ortaya çıkan bir hareketti ve herkesin fiziğiyle, bedensel özellikleriyle, kusurlarıyla ya da fazla kilolarıyla kendisiyle barışık yaşayabileceği inancını aşılıyordu. Piyasa ve markalar bu hareketi de benimsemekte ve kullanmakta gecikmediler çünkü onlara büyük beden giysiler satabilme ve ürün gamını genişletme imkânı sunuyordu.
Estetik ve gençlik uğruna Ya Rab!
Magazin basınından iki örnekle girelim isterseniz. Bir komedyenin eski eşi sıfatıyla magazin figürü olan Seren Görgüzel geçtiğimiz günlerde kameralar önünde elindeki süt dolu pet şişeyi gösteriyor ve şöyle diyordu: "Anne sütü içiyorum." Aynı Gergüzel yajın zaman önce de sünnet derisiyle güzelleştiği yönündeki açıklamalarıyla da gündeme gelmişti, "Sünnet artıklarından elde edilen kök hücreler cilde çok iyi geliyor, bende bu yöntemle cilt bakımı yaptırdım, bu sistem tamamen hukuksal ve tüm izinleri de alınmış." diyordu. Hatırlarsınız, bir zamanlar hem ülkemizde hem Avrupa'da birileri salt siyasi sebeplerle sünnet karşıtı söylemlere başvuruyor, kendilerince bunun insancıl olmadığına dair gerekçeler ileri sürüyorlardı. Yakın dönemlerde genç kalmak -"anti-aging" diyelim, daha havalı olsun- maksatlı, tıbbi tekniklere dayanan bir uygulama çıktı. Adı: Alloblast. Bu yöntemin yeni doğan bebeklerin sünnet derisinden alınan kök hücreleri kullanarak genç kalmaya yaradığı ileri sürülüyor. Doğal olarak, şimdilerde
özellikle de havalı hastanelerde çiçeği burnunda anne-babalara yönelik bir bebek sünnetine teşvik furyasından bahsediliyor. Çok yakınlarımızın da
başına geldiği için hariçten gazel okuduğumuz sanılmasın. Bu meselede sorun görmeyip de "Ne güzel canım, bir taşla iki kuş; bebek hem sünnet olacak hem de birilerinin gençleşmesine katkı sağlayacak" diyenler için iki ahlaki sorundan bahsetmekte fayda var. Birincisi, temelde birileri için estetik bazıları için de ticari amaçlı olarak bebek bedeninin ticarileştirilmesi ve araç olarak kullanılması. Bir diğeri ise dini gerekçeli sünnete karşı yıllarca propaganda yapanların estetik tüccarlığının ürünü bebek sünnetine nedense ses çıkarmamaları… İnsan sormadan edemiyor: Sünnet aleyhtarı propagandanın kesilmesinin altında Alloblast'ın icadı da mı var acaba?
Zayıflık kültü ve model imajlarından kimlik oluşturma
Açıkçası bugün dış görünümün çok önemli olduğu bir toplumda yaşıyoruz ve bu noktada merkezi rolü görünür güzelliğin tuvalini teşkil eden bedenlerimiz oynuyor. Böyle bir kurgu hepimizi az ya da çok etkiliyor, yönlendiriyor ancak bazı yaş gruplarında etkisi çok daha bariz oluyor. Ergenlik çağındaki gençler ve özellikle genç kızlar sürekli kendilerini aradıkları ve bu yolda bir modelle özdeşleşme ihtiyacı duydukları için beden üzerinden lanse edilen bu modeller onların bu kişilik arayışlarını büyük ölçüde etkiliyor. Onlara medyanın tüm kulvarlarında referans alınmak üzere sunulan başlıca modeli şöylece özetlemek mümkün sanırım: Çok zayıf, aşırı ince belli, kusursuz vücutlu, atletik ve selülitsiz ünlüler. Özellikle 21.yüzyılda kadın denilince hâkimiyeti tartışmasız kabul edilmiş görülen imajı "zayıf kadın" oluşturuyor. Bu eğilimin zirve noktasına "zayıflık kültü" de deniliyor. İşte bu zayıflık kültünün son takıntısını "uyluk boşluğu" modası oluşturuyor. Bu moda gereği özellikle kızlarda bacaklar bitişik haldeyken uyluk kemiklerinin arasında ışığı geçirecek kadar bir boşluğun bulunması gerekiyor. Ünlü pop yıldızlarından top modellere kadar pek çok model isim işte bu uyluk boşluğu pozlarıyla hatırlanıyor. Sonuç olarak; medya, güzellik markaları ve moda dünyası zayıflığı aşırı derecede teşvik ederken bir anoreksiya salgınını da tahrik ediyor. Sonuç olarak; medya, güzellik markaları ve moda dünyası zayıflığı aşırı derecede teşvik ederken bir anoreksiya salgınını da tahrik ediyor. Sadece beden düzeyinde kalmayıp psikolojik bir boyut da kazanan bu salgının başlıca kurbanlarını ise bedenlerini sunulan bu kurgu güzellik modeline benzetmek ve buradan kendine bir kimlik oluşturmak isteyen ergen kızlar oluşturuyor.
Küresel kozmetik pazarının önlenemez yükselişi
Sadece insan bedeninin güzel görünmesine yönelik faaliyet gösteren bir endüstri kolu olan kozmetik sanayii imaj çağı olan son 50 yılda akıllara durgunluk verebilecek bir hacme ulaştı. Küresel kozmetik pazarı -ki burada sadece bedeni makyajlamaya yarayan bir sektörden bahsediyoruz; beslenme, sağlık, fitness, giyim ya da estetik pazarından değil – geçtiğimiz yıl 287 milyar dolar hacmine ulaştı. Bu rakamdan şöyle bir anlamlar çıkarmak da mümkün: İnsanların sadece fiziki görünümlerini süslemek için harcadıkları para ile dünyadaki mülteci sorunu gibi meseleleri önemli ölçüde hafifletmek mümkün olabilir. Pazarın ekonomik sıkıntılara rağmen büyümesi durmuyor. Bu rakamın 2030 yılına kadar her yıl yüzde 4.2 oranında artması da bekleniyor. Beş yıllık tahmin ise şöyle: 2028'de Pazar 452 milyar dolara ulaşacak. Mevcut durumda bu pazarın en geniş hacme ulaştığı ülke 60 milyar dolar ile ABD. Tüm bu pazardan en fazla pay alan pazarın üçte birine yakınını elde eden cilt bakım ürünleri; ardından saç bakımı, makyaj ve parfüm sıralanıyor. Şu birkaç not da meseleyi kavramak adına faydalı görünüyor: Kozmetik pazarının büyümesindeki önemli faktörlerden biri dünya genelinde yaşlı nüfusunun geçmişe nazaran önemli ölçüde artmış olması ve bu gruptakilerin daha genç görünme eğiliminin artması. Bir diğeri ise ünlülerin teşvik edici etkisi.
Çocukları beden üzerinde müdahalelere alıştırma misyonlu oyun
İnternete erişim yaşı giderek düşüyor. Çocukları hedef alan online oyunlar çok çeşitli ancak bunlardan bazıları doğrudan dış görünümü ve bedensel özellikleri hedefliyor. Giyim kuşamını ve dış özelliklerini değiştirmeye yönelik oyunlar özellikle küçük çocukların ilgisini çekiyor. Açıkçası bu tür oyunlar ilgi alanıma girmiyor ancak yabancı basını bir ölçüde takip ettiğim için benim dahi aşina olduklarım var. Barbie tarzı oyunlardan oluşan bunlar içinde özellikle dünyada 25 milyon kadar çocuk kullanıcıya hitap eden Ma Bimbo adlı online oyun uç örneklerden birini teşkil ediyor. Başlangıçta oldukça sıradan bir moda oyunu gibi görünüyor. Bu oyunda oyuncuya öncelikle oyuncak bebek tarzında "ideal ölçülerde" bir insan bedeni veriliyor. Bu oyuncağın giysileri, saçı, görünüşü vs. değiştirilip farklı hallere büründürülüyor ancak ideal ölçüleri aşmaması gerekiyor. Oyuncuların aynı zamanda bu karakterleri kilo alıp vermelerine kadar iyi gözlemeleri, bakımını yapmaları gerekiyor. Zamanla ölçüler şaşmaya başladıkça iş estetik cerrahiye başvurmaya kadar gidebiliyor. Buna oyun deniliyor ama bana sorarsanız oyun eşliğinde daha küçük yaştan çocukları beden üzerinde müdahalelere alıştırmak gibi bir misyonu da var gibi görünüyor.