TÜRKİYE: GÜZEL MEMLEKET
Yaygın eğitim müfredatına yerleşmiş biçimiyle Türkiye, yanlış bir şekilde dar, tetikte ve huzursuz bir coğrafya olarak görülür. Buna kalırsa her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olunan tek bir coğrafya vardır, o da burasıdır. Üç tarafı denizlerle, her tarafı düşmanlarla çevrili olan bu ülkede tek tek herkese düşen fiili sorumluluk daimî teyakkuz halinde olmaktır. Böylece bu bağlam korunarak tarihin derinliklerinden aktığına kesinkes inanılan bir coğrafyanın tarihin sonuna kadar da payidar olabilmesi için olağanüstü bir dikkate ihtiyaç duyulduğu hatırlatılır. Binlerce yıllık bir tarihin önünde sorumlulukların altı çizilir ve geçmişten geleceği, hatta ebediyete kadar uzanan yeni bir yaşama azmiyle dillendirilen var olma kaygısı, mitik ve mistik söylemlerle de pekiştirilir.
Kişi, bu öğrenilmiş bilgiyi kendim dünya tasavvurunun mihenk noktası olarak kabullenir ve gündelik hayat içinde kazandığı türlü deneyimlerle de bu hazır malumatı sahiplenmeye, iyice tahkim etmeye ve zaman içinde de makulleştirmeye çalışır. Türkiye, bu nüve bilgiden de kurgulanmış gevşek sınırlardan da hem daha büyük hem de daha kapsamlı bir yaşama atlasıdır.
Türkiye, her seferinde yeniden tanımlanmaya, her fırsatta yeniden görülmeye, her durumda üzerine yeniden anlaşılmaya imkân veren bir terkip olarak oldukça özel bir coğrafyadır. Yeri, konumu, statüsü, sahip olduğu ve taşıdığı değerler onu başka coğrafyalar, ülkeler ve bölgeler nezdinde hem ayrıcalıklı hem de biricik kılar. Ondandır ki bu özellikleriyle o sadece ilgi ve yönelimlerin değil sınır ve mesafelerin de konusu olarak öne çıkar.
Türkiye, sadece seçkin bir havaya ve titizlikle korunan bir bölgeye sahip olmanın ötesinde, daha fazlasını ifade eder. Bu coğrafya, evimiz ve ruhumuzun olduğu bir yerdir. Tarih, kültür, din, inanç, ses, koku, hafıza, acı, sevinç, duruş, kimlik, beyan, hayal, umut, gerçeklik, kesişme, yer altı, yer üstü, ikilik, atmosfer, dalga ve ahengin yanı sıra rüya, kâbusa, kaosa, dengeye, içe kapalılığa, dışa açıklığa, yol ayrımına ve geri dönüşü olmayan bir hikâyeye dâhil edilebilecek bir bütündür. Sonuç olarak, içine girebileceğimiz büyük ve mütecanis bir kap gibidir.
Aynı denizde buluşan ırmaklar
Türkiye, çeşitli ırk, millet, milliyetler, kimlik, inanç, mezhep ve kültürlerden, dağ, bayır, tat, koku, su ve havadan mürekkep bir duygu rejiminin tahakkuk
alanıdır. Bu nedenle, Türkiye, kuru ve sade bir mensubiyetten çok; belli başlı noktalarda aralarında mütekabiliyetler oluşmuş bir bütünlüğün ve yine bütünleşmiş duyarlılıkların bileşkesi olarak isim kazanmıştır. Türkiye, aynı dil, aynı inanç, aynı hedef gibi çokluğu ve çeşitliliği kendi içinde buharlaştıran idealize edilmiş formlar etrafında bütünleşmiş bir mozaiği değil; aksine aynı nehre akan dereleri, aynı denizde buluşan ırmakları ve birbirine karışan suları ifade eder.
Türkiye, her şeyden önce ortak bir tarihselliği ifade eder. Farklı medeniyetleri, kültürel ve dinsel farklılaşmaları içeren derin tarihselliğiyle Türkiye, bütün bu çeşitliliğin birbirinin damarını besleyerek çoğalttığı bir zenginlikte karar kılmanın adıdır. Karşılaşmalar, çatışmalar, içselleştirilmiş rekabetler ve bitmek tükenmek bilmeyen gerilimlerin ardından Türkiye zamanla birbirine adapte olmayı başarmış tipik uç noktaların kendi aralarında ürettiği bir duruluğu ve denge arayışını ifade eder. Bu coğrafyada tarihin maliyetleri yüklü ve ağır olmuştur. Göçler, hicretler, mübadeleler, iskânlar, yerlerinden edilmeler, kaçgöçler, işgaller ve savunmalarla şekillenmiş asırların ardından artık Türkiye, birbirine aşina kimliklerin, hikayelerin ve tasavvurların bileşkesi olarak ortaya çıkmıştır. Tarih, çok da uzakta seyreden, orada ya da burada gezinen bir heyula değildir. Tarih her an erişilebilen, içinde gezinilen ve sık sık hatırlanan bir bagajdır. Türkiye, tarihler içinde tarihsiz bir toplumsal yapıyı değil; tarihler içinde müstahkem varoluşu temsil eden bir coğrafya olarak tebarüz eder.
Türkiye bir kültürler toplamdır. Bu bütünlük, sabit ve ayrılmaz mozaik parçalarından ziyade dinamik ve sürekli etkileşim halinde olan çeşitli alanlara atıfta bulunmaktadır Farklı kültürlerin bu coğrafyada yarattığı etkileşim, hayatın her alanında -müzik, ses, koku ve duygu gibi- belirgin bir şekilde hissedilir. Türkiye vatandaşı olmak, bu kültürel mozaiğin bir parçası olarak algılanabilir.
Hikâyeler toplamı Türkiye
Türkiye Anadolu'dur. Oldukça geniş bir coğrafyanın kadim sınırlarında başlayan daralma sonucu Türkiye ortaya çıkmıştır. Ne var ki, gönül coğrafyasının genişliği de Anadolu'da içkin olan bir duyarlıkla sürekli hatırlanarak tazelenir. Asya'dan Afrika'ya, Avrupa'dan dünyanın hemen her köşesine yayılan ortak geçmiş, bu coğrafyanın olmazsa olmaz renklerini yansıtır. Savaşların, kayıpların ve hezimetlerin sıra dışı baskılamaları Türkiye'yi fiziksel anlamda belirli bir yüzölçümüne mahkûm etse de içe çekilmelerin duygu dünyasına yansımasında radikal bir değişiklik olmamıştır.
Böylece Türkiye, geniş bir coğrafyanın kesişen lokasyonu olarak tescillenmiştir.
Türkiye, dostlarıyla olduğu kadar düşmanlarıyla da birlikte anılır. Varlığını tehdit eden mahfillerin sürekli güncellenen öfkeleri, bitmek bilmeyen bir şekilde devam etse de buna karşı dengeleyecek şeyler de vardır. Türkiye, sadece üzerinde yaşayan insanların değil, dünyanın pek çok yerinde yüreği burası için atan insanların sevgi ve dualarıyla da kendini var etmeye devam etmektedir. Din, siyaset ve kültür gibi düşmanlıkların merkezinde yer alan envanter sık sık gözden geçirilir ve bu, ilelebet yaşama azminde olan bir toplumun enerjisini diri tutmaya fırsat verir.
Türkiye, aynı zamanda bir hikâyeler toplamıdır. Bu hikâyeler, hamasi, şoven ya da ayrıksı duyarlılıkla değil, bunlardan herhangi birini unutarak asla sürdürülemeyecek bir yaşanmışlığın geri bildirimi olarak geleceğe taşınır. Menkıbeler, ağıtlar, destanlar, türkü, şarkı ve anlatılar hep birlikte bütün bir milletin ruh köklerine dokunan hissiyatı sergiler. Türkiye'yi, içinde şekillenip sakinleştiği bu özel hikâyelerinden ayrı düşünmek imkânsızdır.