Hayat bilgisi
Her insanın ömür yolculuğunda, yolunun kesiştiği duraklar olur. Yeni tanışıklıklar, yeni roller, yeni sorumluluklar ve yeni hissiyatlar; bu duraklarda sürece dâhil olur. İşte şimdi benim de gündemimde, Lacivert dergisine yazı yazmak var. Nasip edene sonsuz şükür, vesilelerine yürek dolusu teşekkür ederim. Bu; bir fikir yolculuğuna çıkmak, yüreğimden gelenleri paylaşmak ve yeni fikir ufuklarımda hakikate yönelik arayışlarıma ivme kazandırmak anlamına geliyor benim için.
Dualarımın yazıya dönüşmüş şekli yamda Rabbimizi (c.c) razı etmek niyetiyle insanı sevip değer vermenin duaya dönüşmüş hali de diyebiliriz. Duam o ki, Ya ilahi, her insanın ulaşabileceği en ideal haline ulaşabilmeleri için, çok değerli kullarına benim sözlerimi vesile kıl. Hayır konuştur, hayır yazdır
ve yüreklere dokundur. Senin rahmetinin diriltici soluklarını sözlerime yükle. Tesir gücü bahşet. Senin razı olacağın anlayışı, Sana yakınlaştıracak
düşünme biçimini ve amelleri nasibim kıl. İsteklerimi sana has kıl ve gönlümü taktirine razı eyle. Rıza makamına ulaştır her birimizi. Bizlere yardım et her şeye gücü yeten ey Rahmet-i Rahman.
Her durumda, önce kendimizden başlayalım
Aynada gördüğüm, nefesini duyduğum benim. Elimi uzattığımda, tutabildiğim benim. Kendi cümlelerimi kuran, gözlerimi arayışıma çeviren benim.
Bana ulaşanları seçerek algılayan benim. Görüp duyduğum, kendimi içinde bulduğum ilişkiler ağına etki eden benim. Kendimi korumak için alan oluşturan benim. Ben, içinden söz söyleyerek kendisine emir verebilenim. Ben kendi elinden tutan ve düştüğünde kendisini kaldırabilenim, yüz kere düşsem bile.
Herkesten uzaklaştığı ve kendi başına kaldığında, kendisini görebilen ve yanlışını doğrusunu kimsenin bilemediği yaklaşmakadar bilenim. Ben kendimin yapılanma mimarıyım. Ben, bana en iyi yardımı yapacak olanım ve en iyi gelişim fırsatını sunabilecek olanım. Ya da bütün bunların tam tersi. Beynim ya benim için çalışır ya da bana karşı.
İlişkilerimi ya iyileştiririm ya da kötüleştiririm. Ben bana iyi gelmeyi seçiyorum. Ben kendimi geliştirecek, aklımı büyütecek, öğrenmeye hazır halde tutacak anlayışı seçiyorum. Bunun önündeki engelleri kaldırmayı seçiyorum. Bir bilge, "Gölgen üstüne düştükçe, güneş sana ulaşamaz" der. O zaman önümden çekilmeliyim.
"Sana senden gelir bir dad lâzımsa, gayrinden ümidin kes imdad lâzımsa"
Namık Kemal.
Bana benim yardımım, herkesinkinden daha önceliklidir. Herkes beni anlayana, üstelik doğru anlayana kadar ben çoktan kendimi anlamış ve yardımımı yapmış olurum. O zaman, en hızlı ve etkin yardım, insanın kendisine yaptığı yardımdır.
Bütün bunlar, bende bulunanlarla olacaktır. Benim burada en aktif olacağım ve kendime iyi şeylerin isabet etmesi için gayret edeceğim çok önemli
iki husus var; kavli ve fiili dua. Yani, ihtiyacım olan şeyi dua ile istemek ve adım atarak gereğini yapmak. İnsanın zihin ve gönül yapısının nasıl çalıştığını ve ne yaparsam ya da yapmazsam daha iyi olacağımı bilirsem, ona göre hareket ederim. Başkalarına gösterdiğim hoşgörü, şefkat ve anlayışı kendime de göstermeliyim ki içten kırılıp dağılmayayım.
İnsan içten yaralanır ve içten iyileşir. Düzelme, onarılma ve iyi hissettiren her şey içten başlar, kırılma ve dağılma da. O zaman ben öncelikle
kendi iç yapılanmamın sağlam ve beni dengede tutacak şekilde olabilmesinden sorumluyum. Yani, bana yaptığımda iyi gelecek şeylerin bilgisine sahip olmalıyım. Ekmeğe, suya, havaya ihtiyaç hissettiğim kadar, öğrenmeye ve bilgiye ihtiyaç hissetmeli ve peşinden koşmalıyım ki, lâzım olanları elde edip hayatıma katabileyim.
"İnsan yaşadıkça anlıyor ki, kendi kayığını kendin çekmeden hiçbir yere gidemiyorsun"
Catherine Hepburn
O zaman ilk iş dualarımız olmalı. Çünkü dualarımız zihnimizin yol haritalarıdır. Ya İlahi, bana emanet olarak verdiğin canı, imkânı ve her şeyi, doğru ve yerli yerinde kullanabilmem için anlayışımı ve kavrayışını artır. Beni doğruyu ve hakikati arayan kullarından eyle. Bana yardım et. Beni doğru bir çevre ve doğru insanlarla destekle. Beni Sana yakınlaştıracak ilim nasip et ve o ilimden ahlâk çıkararak yaşayacağım dosdoğru bir hayatın temsilcisi eyle.
"Eğri ağacın gölgesi doğru olmaz" diyen İ. Gazali'nin sözündeki gibi, beni doğrulardan eyle. Allah'ım (c.c), ben isteyenim Sen verensin. Ben
acizim, Sen en güçlüsün. Sen bir şey "Ol" dediğinde o olur. Sen benim için hayırlı bir kader tayin et. Azımı çoğa say, benim yüklerimi hafiflet. Beni öğrenebilen, doğru anlayan ve doğru yaşayan kullarından eyle. Sen bilen, anlayan ve yardım edenlerin en hayırlısısın. Benim ellerimden tut ey Rahmet-i Rahman.
Ben nasılsam öyle görürüm
Eli kirli olan, dokunduğunu da kirletir. Hep olumsuz düşünen, giderek olumluları da olumsuz gibi görmeye başlar. İyilikleri göremeyen, bütün insanlar
kötüleşti zanneder. Yani insan içinde taşıdıklarının toplamıdır. İçinde tuttuklarını üretir ve iletir. Çoğunlukla insanın biriktirdiği aradığı, aradığı ise ihtiyaç hissettiğidir.,
"İnsanın değeri aradığı şeydir" der Mevlâna. Duası ve aradığı neyse, ona uygun malzemeler biriktirir ve onlara uygun davranır insan. Çevresindekiler
ise bu sürecin etkin aktörlerindendir. İyi olmak; iyi bir hayat için zaruridir. İyi davranmak; insanın yüreğine iyi gelmek için zaruridir. İyi düşünmek;
iyi hissedebilmek için zaruridir.
Bakışlarım neredeyse dikkatim oradadır. O halde ben bana bakmalı, beni onarmalı, beni inşa etmeli ve hep önce kendimden başlamalıyım. Zira elimdeki fırça ile kendi hayat tuvalime yüreğimdekileri işliyorum. İyi ya da kötü, kendim taşıdıklarımla birlikte yaşıyorum. Ne yapıyorsam başkalarından önce kendim onlarla muhatap oluyorum ve bunlar önce beni etkiliyor. Çünkü taşıdığımın kabıyım ve tesiri altındayım.
Bana neler malzeme olmalı?
Sorumluluğumu idrak ettiğimde, gördüm ki benim zihnime ekip büyüttüklerim beni etkisi altına alıyormuş. Asıl mesele onların ne olduğuymuş.
Bu gerçeği fark edince, birden herkes ortadan kayboldu. Sahnede tek ben kaldım. O zaman anladım ki, benim bütün işim kendimle olmalıymış.
Bütün becerilerim kendimi iyileştirip güzelleştirmem ve bütün duam önce kendime sonra da kendimin dışındaki herkese iyi gelen bir insan haline gelebilmem için olmalıymış ve Rabb'imin (c.c) kendisinden razı olacağı, ahiret azığına yatırım yapabilen bir insan olabilmem için.
Sonuçlar, bir sürecin nefes alma aralıklarıdır
Bir sonucun oluşması için, belki yüz binlerce nefes, ona denk yürek adımları ve bir dağ tırmanma gerekecek. Bu sebeple, bu dünya kalacağımız
değil geçeceğimiz bir yol güzergâhı olunca, plânları kalıcı yurdumuz için yapma zarureti ortaya çıkıyor. O zaman da, yaratan ve her şeyi bilenin ne istediği, benim gerçek zihin gıdam ve rehberim olmalı.
İyi bir sonuç; iyi bir süreç yöneticisi olmayı da gerektiriyor. Bu sürecin başlangıcını ve bitişini takdir eden irade, bana mühlet verdi. Her an bitebilecek bu mühletin, karşılaştıklarımıza tedbir, tevekkül ile yaklaşmakadar mız halinde, bizi daha iyi seviyelere çıkaracak bir nimet olduğu bilinci;
bizim can simidimiz olmalı.
Sonuçların iyi niyete paralel olarak iyi bir şekilde devam etme garantisi yoktur. Bu sebeple, her iyi sonuç, başka süreçlerin de iyi ve bütünleştirici
bir yapılanma içinde olması halinde oluşabilir. Bu sebeple, biraz nefes alır, sonra yine başka sonuçlar için yola koyuluruz.
Sevgim, sevgilerim ve sevdiklerim
Sevgi, insanlık hamurumuzun en anlamlı bileşenlerinden belki de birincisi. O olmazsa olmazımız. Bedenin ve psikolojinin iyi ve dengede çalışmasının
baş mimarı. O varsa pek çok şey olur. O yoksa pek çok şey yok olur. Bu sebeple sevgi, varlığımızın anlamını hissetmemize yardımcı olan en kıymetli değerlerimizdendir. Sevgiyi taşıyan tanır. Tanıyan üretir ve iletir. Sevgi- vereni onaran, vereni çoğaltan, vereni iyileştirip yücelten bir cevherdir. O halde, bu cevher önce bende olmalı, benimle olmalı ve ben onun kuşatması içinde olmalıyım ki, önce kendi dengemi bulayım, sonra da başkalarına
sunabileyim. Gönül kapısının anahtarı sahibinin elindedir. Kapıyı açıp kendisi içeri girdiğinde, artık kapı başkalarına da açılır. Çünkü kendisini sevemeyen Rabbini (c.c) bile sevemez.
O halde, kendi iyiliğim için bilmeliyim ki;
Almak değil, vermekmiş aslolan.
Sevilmek değil, sevmekmiş aslolan.
Değer görmek değil, değer vermekmiş aslolan.
Affedilmek değil, önce kendini sonra da başkalarını affedebilmekmiş aslolan.
Beklemek değil adım atmakmış,
Anlaşılmak değil anlamakmış,
Başkalarını değil önce kendini değiştirmeye çalışmakmış aslolan.
O zaman benim işim önce kendimle olmalı ve bu önce kendimi sevmekle başlamalı.