FELAKET ŞARKILARI: YERDEN GÖĞE YÜKSELEN YAKARIŞ NAĞMELERİ
Ağıt bu toprakların geleneğinde, genlerinde var. O yüzden biz "yapmak", "yazmak" yerine "türkü yakmak" deriz... Yakılır bizde türkü. İnce ince yüreğimizi
dağlar. Ama aynı zamanda acımıza, ruhumuza yoldaş olur. "Yalnız değilsin, bir tek sen yaşamadın bu acıyı" der. El verir derdimize... Doğal afetlerin, kazaların, katliamların, savaşların ardından ozanlarımız ağıt yakar. Hafızalara kazınmıştır çoğu ağıt "anonim" olarak. Onlar yakıldıktan sonra halkındır artık. Duygumuzun, acımızın ortak sesidir.
Türkiye, yüzyılın en büyük felaketini yaşıyor Kahramanmaraş depremiyle. Tablo her gün daha da acı birrenk çiziyor hem fiziki hem ruhani haritamızda... İleride bugünlerin de ağıtları yakılacak elbet. Şimdi o acılı sesler içimizde dönüyor. Şair Cengiz Kılıçer'in dediği gibi "Ağır ağır dönüyor içimizde şimdi o hüzünlü plaklar"... Sesini, zamanını kolluyor. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde yaşanan acılar müzikle nakşoldu toplumsal tarihe... Gelin onlara birlikte bir göz atalım.
Kayahan'ın "17 Ağustos"u
Türk popüler müziğinin modernmşehir ozanlarından Kayahan da,m17 Ağustos 1999 Marmaramdepremi için bir tür "modern ağıt" yakmış ve bununla aslanön plana çıkmak istememişti. Dönemin gazetelerinde bile birkaç küçük haber dışında bir şey görmek mümkün değil. Depremin birinci yılında
yaptığı 17 Ağustos isimli şarkı, 2001'de yayımlanan albümünde yer almıştı.
17 AĞUSTOS
Bir felaket geldi başa
Yaşabilirsen yaşa
Boğulduk gözyaşlarına, of
Sesimizi duyan gelsin
Gelip bize bir el versin
Allah'ını seven gelsin, of
Ekinimiz bitmez bu yaz
Açmaz güllerimiz, açmaz
Sazımızın sesi çıkmaz, of
Sesimizi duyan gelsin
Gelip bize bir el versin
Allah'ını seven gelsin, of
Emeklerin yoncasını
Canımızın goncasını
Toprak aldı oncasını, of
Sesimizi duyan gelsin
Gelip bize bir el versin
Allah'ını seven gelsin, of
Gelin görün hâlimizi
Bu acılar yıktı bizi
Bebeler yandı yangında, of
Sesimizi duyan gelsin
Gelip bize bir el versin
Allah'ını seven gelsin, of
Evimiz vardı, yok
Kapımız vardı, yok
Kapımız yok, bacamız yok
Kar yağıyor üstümüze
Üşüyoruz çoluk çocuk
Sesimizi duyan gelsin
Gelip bize bir el versin
Allah'ını seven gelsin, of
Bir felaket geldi başa
Yaşayabilirsen yaşa
Boğulduk gözyaşlarına, of
"Şu Fırat'ın suyu" az can yakmadı!
"Fırat'ın Suyu Akar Serindir", "Fırat'ın Türküsü", "Fırat Ağıtı" adlarıyla bilinen türkü, 1987 yılında İhsan Öztürk tarafından derlenmiş. Elazığ yöresine ait olduğu söylenen bu türküyü ilk kez İzzet Altınmeşe seslendirdi. Ancak 1996 yılında Elazığlı sanatçı Erkan Oğur tarafından düzenlenen ve yorumlanan
türkü, Eşkıya filminin müziği olarak bütün Türkiye'de tanındı.
O tarihten sonra İbrahim Tatlıses, Kubat, Fatih Kısaparmak, Azer Bülbül, Zara ve Müslüm Gürses gibi ünlü sanatçıların yanı sıra birçok sanatçı tarafından yeniden okundu. Fırat nehriyle ilgili birçok türkü yakılmış. Bunların içinde en çok bilineni okunanı, dinleneni ve ezberleneni bu türkü.
Türküde, Fırat nehrine kapılıp hayatını kaybeden yeni gelin olmuş genç bir kızın hikâyesi anlatılıyor.
FIRAT TÜRKÜSÜ
Şu Fırat'ın suyu akar serindir
Yarimi götürdü kanlı zalimdir
Daha gün görmemiş taze gelindir
Söyletmeyin beni dostlar, yaram
derindir.
Aşık olurdum olsaydı sazım
Ağla anam ağla bülbül avazlım
Sulara gömüldü sevgili nazlım
Söyletmeyin beni, dostlar yaram
derindir
Kömürhan köprüsü Harput'a
bakar
Zalım Fırat gelmiş ocaklar yıkar
Toplanmış dostlarım ağıtlar
yakar
Söyletmeyin beni dostlar yaram
derindir"
Âşık Reyhani'den yıkılan Erzurum'a türkü
1983'te Erzurum'da yaşanan ve Kars'ı da vuran büyük deprem için de türküler yakıldı. Âşık Reyhani'nin "Hele Gelin Görün Bizim Köyleri" türküsü bunların en can yakanlarından biriydi. 1932 yılında Hasankale'nin (Pasinler) Alvar köyünde doğan Âşık Reyhani'nin asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Âşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Küçük yaşlarda köyüne gelen âşıklardan etkilendi. Hem âşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikâyesini öğrendi. Kendi âşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır. Bayburtlu Âşık Hicrani tarafından kendisine Reyhani mahlası verildi.
HELE GELİN GÖRÜN BİZİM KÖYLERİ
Otuz ekim bin dokuz yüz seksen
üç
Hele gelin görün bizim köyleri
Dünyadan ahrete başladı bir göç
Hele gelin görün bizim köyleri
Mevsimin boranlı karlı kışında
Valiler paşalar dağlar başında
Kime sorsan cevap gözü yaşında
Gör felek neyledi (oy oy) bizim
köyleri
En son hizmetinde TRT basın
İfadesi müşkül bu kara yasın
Köyde canlı yok ki kime sorasın
Hele gelin görün (oy oy oy) bizim
köyleri
Hastahanelerde tanınmaz yüzler
Bükülmüş boyunlar kan dolu
gözler
Nişanlısın arar nişanlı kızlar
Bak felek neyledi bizim köyleri
Reyhani bu derdi nasıl bileyim
Mürekkep yetmez ki izah eyleyim
Dostlarıma başsağlığı dileyim
Hele gelin görün bizim köyleri
Bak felek neyledi (yar yar) bizim
Köyleri
Orhan Gencebay yaptı, Sezen Aksu söyledi
Orhan Gencebay bestesi… Sözler şair Bekir Sıtkı Doğan'a ait. Sezen Aksu 1982'de yayımlanan Firuze adlı albümünde seslendirmişti. Şarkı 22 Temmuz 1967'de Adapazarı'nı yıkan 6.8'lik büyük depremi anlatıyor. 17 Ağustos sonrasında adıyla tanıştığımız Kuzey Anadolu Fay Hattı'nı (KAF) bu depremden sonra bilinir hale geliyor.
ZELZELE
Bu gece şehirde
Bir teveccüh var, var, var, var
Can alışverişte, her taraf pazar
Ayaklar altında hey, hey
Sabaha kadar, kubbeler hu çeker
Kullar sallanır
Hu, hu, hu
Bu nasıl ibadet
Kimin çağrısı vay, vay, vay, vay
Bütün bakışlarda, safran sarısı
Evler secde etmiş hey, hey
Gece yarısı, odalar hu çeker
Holler sallanır
Hu, hu, hu
Ne yardan haber var
Artık ne serden vay, vay, vay
Göz gözü görmüyor
Kardan topraktan
Telgraf telgraf, hey hey
Ayrılıklardan, direkler hu çeker
Teller sallanır
Hu, hu, hu
Nedir topraktaki
Bu iniş kalkış vay, vay, vay
Bir tarafta ecel, bir tarafta kış
Bütün bahçelerde hey, hey
Ayin başlamış, ağaçlar hu çeker
Dallar sallanır
Hu, hu, hu
Bu gece şehirde
Bir teveccüh var, var, var, var
Can alışverişte
Her taraf pazar
Ayaklar altında hey, hey
Sabaha kadar
Kubbeler hu çeker
Kullar sallanır
Hu, hu, hu
Gediz, Varto, Diyarbakır, Lice depremleri de ağıtlarda
28 Mart 1970 gecesi Gediz'de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremi Hakan Sezgin'in "Gediz Faciası" şarkısına konuk olmuş. Eserde konuk sanatçı Nedret Güvenç. Aynı deprem, Hüseyin Can tarafından "Ne Kurbanlar Verdi Gediz İlçesi" başlıklı ağıtıyla da çıkıyor karşımıza.
19 Ağustos 1966'da Varto'yu yıkan 6,9 büyüklüğündeki deprem, Fahri Kızıl'ın derlediği "Varto Felaketi" adlı ağıtla, Bayram Koca'nın sesinden bugünlere kadar gelmiş. Yüksel Özkasap'ın seslendirdiği "Felaket Bölgesi Varto" da aynı depremi konu ediniyor. Mehmet Solmaz, "Diyarbakır Viran Oldu (Deprem Faciası)" ağıtını 1975 Lice depreminden sonra Enveriye Baran'la birlikte söylemiş.
Selahattin Tanış'ın (yine Enveriye Baran'la birlikte) kayda söyleyip kayda alığı "Lice'ye Ağıt" ve Karslı âşık Murat Çobanoğlu'nun sazından ve sesinden bugünlere ulaşan aynı isimli başka ağıt, 6 Eylül 1975'te Lice, Ergani, Silvan, Diyarbakır gibi yerleşim birimlerini yıkan 6,6 büyüklüğündeki
depremi konu ediniyor.
Rock Grubu Teneke Trampet'ten Erzincan'a ağıt!
Teneke Trampet grubu da, 2014 yılında, 1939 Erzincan depremi için bir şarkı yapmış. Şarkının adı "Erzincan 1939". O dönem grup şarkıyı şu sözlerle anlatmış: Bu şarkı müzikal bir sözlü tarih denemesi gibi düşünülebilir. Sözlü tarih belli bir dönemi, bir olayı yaşamış kişilerle yapılan görüşmelerin
derlenmesiyle oluşur, sıradan insanların hikâyelerinin de tarihin yazılmasında katkısı olmasını msağlar. Teneke Trampet'in bu şarkısında da kendiliğinden bir dönem tanıklığı ortaya çıktı.
Şarkıda, depremin ve "Milli Şef" İnönü'nün Erzincan'a gitmesi, o sırada doktor olarak orada bulunan Dr. Fazıl Erciyaş'ın anlattığı şekilde, kendisinin yaşadıklarıyla birlikte hikâye ediliyor. Elbette ortaya çıkan anlatının bir kişinin bakış açısından olduğu unutulmamalı.
"Ben böyle acı görmedim"
Hilmi Şahballı tarafından plağa kaydedilen "Deprem Felaketi", 22 Mayıs 1971'de Bingöl'de meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki deprem sonrası söylenmiş. Türkünün başında şöyle bir konuşma da yer alıyor: "Varto, Adapazarı, Isparta, şimdi de Bingöl mü ya Rab! Harabeye dönmüş Bingöl
ilimiz. Ağlamaktan görmez oldu gözümüz, sarardı benzimiz, soldu yüzümüz. Ya Rab, sabır ver sen Türk milletine, sabır ver sen Bingöllülere…" Hilmi Şahballı, 2000 yılında yaptığı aynı adlı bir başka şarkıda, Marmara depremini anlatmıştı: "Ben böyle acı görmedim / Gel kardaş gel Marmara'ya / Ben böyle sancı görmedim / Gel kardaş gel İstanbul'a…"
Ozanların Marmara Depremine bakışı
Marmara Depremi sonrasında da olayı tarihe geçirmek ve acıları paylaşmak adına çok şarkı yapıldı, ağıtlar, türküler yakıldı. Dursun Doğan'ın "Depreme Ağıt"ı, Âşık Nuri Yücel'in '"Ah Deprem Deprem"i, Âşık Zeki Erdali'nin "Deprem"i, Vahit Köroğlu'nun '"Depreme Ağıt" ve Erol Ergani'nin "Marmara Depremi" adı kasetleri, arşivde ilk akla gelenlerden…
Niksar'da kalmadı dikili bir taş!
27 ARALIK 1939... Binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, nice ocakların söndüğü büyük Erzincan depremi de birçok türküye konu olmuştu. Ama bunların en etkililerinden biri şüphesiz halk ozanı, besteci, ses sanatçısı Zaralı Halil'in (D. 1906, Zara / Sivas - Ö. 15 Ocak 1964, Zara / Sivas) yaktığı Kan Ağlıyor Erzincan'ın Dağları türküsüdür. Asıl adı Halil Çataltepe'dir. Ancak zamanın kaymakamının ısrarı üzerine soyadını Söyler olarak değiştirin. Çelimsizliği nedeni ile İnce Halil olarak da bilinir. Önce annesini sonra da babasını kaybetti. Bu sebeple on dört yaşında iken Sivas Yetiştirme Yurduna yerleştirildi. Burada bağlama çalmayı öğrendi. Müzik bilgisini Sivaslı Hafız Halid, Feryadi Hakkı ve Divriğili Nuri Üstünses'ten aldı.
KAN AĞLIYOR ERZİNCAN'IN DAĞLARI
Kan ağlıyor Erzincan'ın dağları
Viran kaldı mor sünbüllü bağları
Sivas'a geliyor kalan sağları
Şikayetim kimden kime ne deyim
Niksar'da kalmadı dikili bir taş
Erbaa'yı sormayın döker kanlı
yaş
Tokat da geçirdi zorlu bir savaş
Şikayetim kimden kime ne deyim
Karahisar Koylesar hep viran
oldu
Gül yüzlü yavrular sarardı soldu
Bize ne olduysa Mevla'dan oldu
Şikayetim kimden kime ne deyim
Ben gelişin Madri duvağı bağlar
Yavrusun yitirmiş anneler ağlar
Alların yerine karalar bağlar
Şikayetim kimden kime ne deyim
Dünyada felaketler müziğe nasıl yansıdı?
Siyahiler acılarını Blues'la anlattılar
Anavatanları Afrika'dan zorla koparılarak köleleştirilen siyahiler Amerika'nın pamuk tarlalarında kırbaçla çalıştırılırken atalarından gelen ezgileri mırıldandılar ve Blues böylece ortaya çıktı. Bu ezgilerde yaşadıkları acı ve ıstırapları, duçar oldukları facia ve felaketleri anlatarak, hikâyeleriyle beraber duygu ve düşüncelerini ve daha da ötesi ortak bir bilinci nesiller sonrasına aktardılar.
Metalciler katliama seslerini yükseltti!
İnsanlık faciaları, dramları, felaketler ve doğal afetler rock ve heavy metal tarafından da ağıtlarla dile getirilmekten geri kalmadı. 20. Yüzyılın en sefil
katliamlarından biri olan ve yüzbinlerce Çinlinin hayatını kaybettiği Nankjng Katliamı 2010 yılında Exodus'un "Nanking" parçasıyla dünyaya anlatıldı.
Cezaevi katliamına tepki
21 Nisan 1930'da Amerika Birleşik Devletleri'nde üç mahkûm, Ohio Eyaletindeki cezaevini ateşe vererek 322 kişinin ölümüne neden oldu. Büyük
teessüre yol açan bu hadise Charlotte ve Bob Miller'ın yoğun bir duygusallık içinde besteleyip söyledikleri "Ohio Prison Fire" parçası ile ölümsüzleşti.
Hiroşima'yı rock'çılar sahiplendi
Rush grubu ise 1985'te çıkardıkları Power Windows albümlerinde yer alan, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan ve yüz binlerce insanı katleden atom
bombalarının meydana getirilme safhalarını anlattıkları Manhattan Project adı altındaki dört parça ile bu insanlık ayıbını rocka taşıdılar.
Linç edilen siyahilere destek
Billie Holiday'in 1939 tarihli "Strange Fruit" şarkısı, bir dönem ırkçı ABD'de linç edilen siyahileri konu ediniyordu ve bu parça birçok kişi tarafından sivil
haklar hareketinin kökenlerinin önemli bir parçası olarak kabul edildi.
Sert bir 11 Eylül ağıtı!
Batılıların ama özellikle Amerikalıların zihninde büyük bir korku ve panik patlamasına yol açan 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi terör saldırıları
günümüz dünyasını şekillendiren bir dönemin başlangıcı oldu. Küresel stratejilerin yenilenme fitilini ateşleyen hadiseleri konu edinen en ilginç şarkılardan biri ise bir trash metal ürünü oldu: Testament grubunun söylediği "The Evil Has Landed."
Mao döneminde yaşanan kıtlık şarkı oldu
Mao döneminde Çin'de meydana gelen büyük kıtlık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kitlesel ölümler, sefalet, yemek için işlenen cinayetleri anlatan Asphyx grubunun parçası "Three Years of Famine" de modern bir metal destanı olarak hafızalara kazındı.
Kanada'daki maden kazasını anlattılar
1958'de Kanada Nova Scotia'daki Springhill kasabasında üç büyük maden felaketi yaşandı. Sismik hareketlenme sonucu çöken madenlerde 174 madenci çöküntü altında kaldı. Bunlardan 99'u hayatını kaybederken kalanlar kurtarıldı. Dubliners grubunun "Springhill Mining Disaster" parçası bu acı hadisenin duygusallığıyla ortay çıktı ve hislere tercüman oldu.