TÜRKİYE’DE LGBT’NİN AYAK SESLERİ: KİRLİ GÜÇLER, YÜKSEK BÜTÇE, PROPAGANDA VE SİYASET
TÜRKİYE'DE LGBT TARİHİ VE GEZİ EYLEMLERİYLE YÜKSELEN LGBT AKTİVİZMİ
Türkiye'de Gezi Parkı olaylarından sonra LGBT'nin ivme kazandığı herkesin malumu. Son yıllarda artan LGBT hareketi ve sosyal medyanın LGBT yanlısı içerikleri öne çıkarma ve koruma politikası aileleri endişelendirmeye devam ediyor. Peki, Türkiye'de LGBT nasıl ortaya çıktı ve hangi odaklar LGBT'yi gündemimize dayattı?
1980 askeri darbesinin ardından 19 Mart 1981 tarihinde İçişleri Bakanlığı, erkeklerin kadın kıyafetiyle gece kulüplerinde sahneye çıkmasını yasaklıyordu. 1987'de polis baskınları ile trans "seks işçileri"nin yanı sıra kimi lezbiyen ve geylerin önderliğinde kolektif bir protesto hareketi başladı. 1987'de 37 trans, lezbiyen ve gey, İstanbul'daki Gezi Parkı'nda açlık grevi yaparak kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Protestocuları bazı sanatçılar ve aydınlar da destekliyordu. Bu on günlük açlık grevi, günümüz Türkiye "queer" (zenne) hareketi tarafından bir dönüm noktası olarak anılıyor.
1990'lı yıllarda Batılı STK'larla ilişkiler artmaya başlayarak Gökkuşağı'92 adı altında bir queer grubu kuruldu ancak kısa sürede dağılan grup uluslararası queer inisiyatifleriyle temasa geçti. Almanya'daki "Schwule International" grubunun teşvikiyle 1993'te İstanbul'da "Christop
her Street Days" çerçevesinde bir "Onur Yürüyüşü" yapmak istendi fakat İstanbul Valiliği yürüyüşe izin vermedi. Yürüyüş yapamadıkları için çeşitli queer grupları, "Lambdaİstanbul" adıyla yeni bir inisiyatif altında toplanmaya karar verdi. Türkiye'deki ilk LGBT örgütü Lambdaistanbul 1993'te, İstanbul'da kuruldu. Lambdaİstanbul'dan bir yıl sonra, 1994'te Ankara'da, siyasi çalışmasına bir queer dergiyle başlayan KaosGL inisiyatifi açıldı. Bu gruplar, 1990'lı yılların ikinci yarısında dernekleşme yoluyla kurumsal kimlik kazanmaya başladılar.1994'te Özgürlük ve Dayanışma Partisi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığı parti içerisinde yasaklayarak Demet Demir'i yerel seçimlerde İstanbul'dan aday göstererek Türkiye'de ilk kez bir transseksüeli aday gösteren parti oldu.1995 yılında Türkiye'nin ilk lezbiyen inisiyatifi "Venüs'ün Kızları" adıyla kuruldu.
1996 yılında ülkedeki ilk LGBT öğrenci örgütlenmesi olan LEGATO, ODTÜ'de kurularak hızla diğer üniversitelere yayılmaya başladı. 2007 yılında ilk resmi LGBT öğrenci topluluğu Gökkuşağı, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde toplandı. Haziran 2003'te "LGBT Onur Yürüyüşü" Lambdaistanbul tarafından İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde gerçekleştirildi. "İstanbul Pride" adındaki yürüyüş bir hafta süren bir "Onur Haftası"nın son günü düzenlenilmeye başlandı.
LGBT'LİLERİN EYLEME GEÇMESİ VE TEPKİLER
2005 yılına dek tüzel kişiliği olmayan gey ve lezbiyen inisiyatif KaosGL resmi dernek statüsüne erişti. Türkiye'de dernekleşme siyasallaşma yoluna giden bu gruplar ise bu "başarılarını", "hoşgörülü politika"lara değil, tamamen AB katılım sürecinin sonucuna bağlıyorlardı.
Bursa Gökkuşağı LGBTT Derneği Türkiye'nin ilk travesti transeksüel hakları için kurulmuş resmi derneği oldu. Ağustos 2006'da, Bursa'daki Gökkuşağı LGBTT Derneği'nin düzenlemek istediği Türkiye'nin ilk resmi izinli LGBT yürüyüşü halktan gelen tepkiler nedeniyle iptal edildi.
Hükümetin artık haddini aşamaya başlayan queer harekete karşı politika geliştirmesinin ilk örneği, Lambdaİstanbul Derneği'ne açılan 2006 tarihli dava oluşturdu. Öykü Evren Özen aynı zamanda Bursa Gökkuşağı LGBTT Derneğinin de kurucu başkanıydı. 2007 yılında Bursa'dan Öykü Evren Özen bağımsız milletvekili adayı oldu fakat YSK tarafından veto edildi. Cumhuriyet Halk Partisi Özen'i aday adayı olarak açıkladı ancak aday olarak göstermedi.
"Christopher Street Day" kapsamında ve Gezi protestolarının da etkisiyle yaklaşık 100 bin insanın katıldığı hükümet karşıtı ve LGBT destekli "Onur Yürüyüşü" düzenlendi. Böylece Gezi protestoları esnasında ve sonrasında queer ideoloji taraftarlarının siyasi hayata katılımı artış göstermeye başladı. Feminist, antimilitarist, çevreci, Kürt örgütlerle işbirliği derinleşirken, siyasi partilerle temaslar daha da artıyordu.
Bunun başlıca örneklerinden biri CHP milletvekili Mahmut Tanal'ın meclise sunduğu soru önergesi oldu. Tanal kanun değişiklikleri konusunda yürütülen tartışmalarda queer ideoloji taraftarlarının haklarının da göz ardı edilmemesini önceliyordu.
Aynı günlerde HDP ve BDP gibi kimi partiler bünyesinde queer grupları kurulmaya başlandı. Gezi protestoları sırasında ve sonrasında Türkiye'nin birçok bölgesinde yeni queer örgütler kurularak faaliyetlerini etkinleştirme yoluna gitmeye başladılar. 7 Haziran 2015 milletvekili seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi Eskişehir'den LGBT hakları aktivisti Barış Sulu'yu milletvekili adayı olarak göstererek bu sürece önemli bir katkıda bulundu. 2022 yılına gelindiğinde ise Taksim'de yapılması planlanan "Onur Yürüyüşü" için LGBT'liler harekete geçmeye başladılar. Bunun üzerine Taksim kapatıldı. Beyazıt Meydanı ve Saraçhane'de ise LGBT harekete karşıt olan aileler ve çocuklar yürüyüşte bulunarak tepkilerini gösterdiler.
LGBT HAREKETİNİ KİMLER FONLUYOR
Türkiye'de LGBT'yi yaymak için saha çalışmaları ve yürüyüşler yapıp paneller düzenleyen dernekler, son yıllarda gündemden düşmeyen Boğaziçi eylemleriyle daha da görünürleşti. Yurt dışından temsilciler ve bazı CHP'li belediyeler de LGBT'li örgütleri finanse ettikleri iddiaları var. "Kaos Gey ve Lezbiyen (KAOS GL) Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği" eşcinsel örgütler için fon rehberi hazırlayarak para alabilecekleri adresleri belirliyor ve buna göre 14 ülkedeki 59 sivil toplum kuruluşu LGBT'lilere sponsor oluyor. Bu STK'ların 22'si ABD, 12'si Hollanda, 8'i İngiltere, 3'ü Almanya ve 2'si Fransa'da. Türkiye'de de 10 büyükelçilik/konsolosluğun fon sağladığı belirtiliyor. Bunlar ABD, Almanya, Danimarka, Fransa, Hollanda, Kanada, Norveç, İngiltere ve İsviçre büyükelçilikleri ile İsveç İstanbul Başkonsolosluğu. Rehberde, fon alınabilecek kurumlar arasında CHP'li Beşiktaş, Kadıköy ve Şişli belediyeleri de sıralanıyor. Soros Fonları tarafından finanse edilen LGBT dernekleri, örgütlenme özgürlüğünü kullanarak yürüyüşler düzenlemeye devam ediyor.
BAŞLICA RACONU: QUEER OLMAK YA DA ÖYLE GÖRÜNMEK
Moda ve medya sektöründe eşcinsellere sempatik görünme konusunda büyük bir gayret var, bu herkesin gördüğü bir realite. Bunun nedenleri çeşitli ama en bariz olanı karmaşık çıkar ilişkileri ile moda ve medya dünyasında eşcinsellerin hatırı sayılır derecede söz sahibi olmaları. Bilinen bir gerçek var ki moda dünyası büyük ölçüde queer bireyi barındırıyor. Hatta queer eğilimlere sahip olmak ya da olmasa bile öyle görünmek moda sektörünün başlıca raconları arasında geliyor. Christian Dior'dan Alexander McQueen'e, Yves Saint Laurent'dan Jil Sander'a dünyanın en büyük tasarımcıları eşcinsel eğilimleriyle ya da LGBT taraftarlıklarıyla tanınıyor.
Moda yüzyıllardır, bu eğilimlerdeki birey ve gruplar için bir ifade ve deneme aracı konumunda. Walter Van Beirendonck gibi tasarımcıların seks yüklü kreasyonları ve moda haftasının podyumlarından taşan androjen bakışlar, cinsellik ile insanların yarattığı tarzın ayrılmaz biçimde birbirine bağlı olduğunu kanıtlamaya yönelik çalışmalar ön planda tutuluyor. Billboardları ve vitrinleri aynı cinsten kadın-kadın, erkek-erkek pozlarla kıyafetleri tanıtan propaganda yüklü reklamlar oluşturuyor. Masum olduğunu söylemek mümkün değil. Rudi Gernreich ise üniseks ve androjen kıyafetlerin, hem erkekler hem de kadınlar için yeni bir özgürlük alanı sağlayabileceğini söylüyor. Açıkçası queer'lik moda olabilir ama masum olduğunu söylemek mümkün değil.
ALTIN PORTAKAL'DA LGBT PROPAGANDASI
Altın Portakal Film Festivali Türkiye'nin en ses getiren sinema sanatı organizasyonlarından biri olarak her sene tartışmaları üzerine çekiyor. 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali boyunca program içeriğini adeta söz birliği edilmiş gibi LGBT propagandası, Gezi'ye selam, tutuklu gazetecilere özgürlük gibi tek nefes ve tek dilde iktidara karşı muhalefet oluşturunca festivali takip eden izleyiciler de tepki verdi. Metin Akpınar'ın "Ben necip Türk milletinin kararlarından ödü patlayan bir sanatçıyım. O yüzden onlar seçebiliyorlar. Niye? Eğitim seviyesi ortalama beşinci sınıf" ifadeleri de bu tavra ayrıca tuz biber ekti.
Yönetmen Emin Alper'in Kurak Günler filmi, Cannes Film Festivali'nin "Belirli Bir Bakış" seçkisinde prömiyer yapmış, "Queer Palm" yani LGBT filmlerin gösterildiği bölümde de aday olmuştu. Kültür Bakanlığı destekli diyerek prestij topladığı filmi Cannes'dan ödülsüz dönmüştü. Yönetmeni, bakanlık desteği onayından sonra senaryoyu değiştirdiğini verdiği röportajda itiraf etmişti. Ama LGBT'nin ödülsüz kalmasına bazılarının gönlü dayanamadı ve Kurak Günler Antalya'da dokuz ödül aldı. Yetmezmiş gibi Iguana Tokyo filminde ensest ilişkinin açıktan verilmesi ve oyuncunun 14 yaşında olması da tartışmaları beraberinde getirdi. Açıkçası bu festival sanatsal boyutundan öte, festival boyunca kültür endüstrisinden geçer akçe almak için yaratılan muhalefet rüzgârı ve buna eklemlenen LGBT propagandası ile akıllarda yer edinmeyi başardı.
MUBİ VE NETFLİX'TE LGBT: "YENİ NORMAL" DEDİKLERİ BU OLSA GEREK
En geniş kullanıcıya sahip yayın platformu Netflix'in, televizyon içeriklerinde queer görünürlüğe en çok alan sağlayan kuruluş olması ve içeriklerin tartışmaya kapalı olması bir handikap olmaya devam ediyor. Gençlerin ve aileleri takip ettiği Mubi ve Netflix gibi platformlarda LGBT propagandası sıradan ve alışıldık bir durum haline geldi. Amazon, HBO, Fox, BlueTV, Apple TV, Netflix, MUBI gibi milyar dolarlık şirketler sponsor oldukları dizilerde LGBT temasını zorunlu tutuyor. Bu yüzden en olmadık bir film ya da dizide bile birkaç eşcinsel karakter olmazsa olmuyor. Sadece bu dijital platformlar sektörün yüzde 80'inini oluşturuyor. Bunların yanında bankalar, holdingler ve vakıf sözleşmelerinde LGBT hakları zorunlu maddeler olarak dayatılıyor, çalışanların oluşumlara katılması isteniyor. Eğer uygulamaları kullanıyorsanız zihin dünyanızda LGBT'nin istedikleri gibi normalleşmesinin yolu açılmış demektir.
"WOKE" KÜLTÜRÜ, "CANCEL" KÜLTÜRÜ: "LGBT KARŞITIYSA LİNÇ ET!"
"Cancel culture," yahut "iptal kültürü." Cancel etmek, ya da sosyal medyada yayın haliyle cancel'lamak, kişisel davranışlarda açıkça sistematik ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi zorbalıkların kamusal alanda ifşa/işaret edilmesi yoluyla bu davranışları sergileyen kişileri sorumluluğa çağırmak olarak özetleniyor. LGBT'ye herhangi bir şekilde yan gözle bakar olur da eleştirirseniz başınıza gelecek şey özetle: Cancel ya da Woke!
Genelde, benzer sorunlardan mülhem kavram woke, söylemsel/davranışsal politik ve etik sorunları gördüğü yerde tepki gösterenler için verilen isim, diğer adıyla politik doğruculuk olarak literatüre girmiş durumda. Aslında cancel eden kişiler otomatikman woke oluyor. Cancel kelimesinin kaynağını tıpkı woke kelimesinde olduğu gibi Amerikalı Siyah aktivistler oluşturuyor. Siyahlara karşı uygulanan sistematik şiddete karşı mücadelede kullanılmaya başlayan "woke" kelimesi, 2017'de sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan bir hareket tanımlanıyor. Ancak ana akım medyada bu kelime hızlı bir değişim yaşadı. Her konuda özgür, eşit ve saygılı söyleme kapı açmazsanız etiketi yiyorsunuz.
Aslında kabul görmeyen eylem ve söylemleri toplumsal cinsiyet adı altında uzun bir süredir sorunsallaştıran feminist ve LGBTI+ gruplar da, özellikle #metoo sonrası Cancel Culture'a eklemlenerek korumacılık zırhını giymiş bulunuyor. Bugün ırkçılık, cinsiyetçilik, gibi normatif dünyanın üzerinde durduğu ayaklardan herhangi birini kımıldattığınız takdirde, "Woke çetesinde cancel (cancel Türkçede linç olarak da karşımıza çıkıyor) yapıyor" şeklinde parmakla işaretlenmeniz an meselesi.
ONA DA, BUNA DA, ŞUNA DA AÇIK İMAMOĞLU TARZI SİYASET
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tezatlarla dolu bir profil ama muhafazakar ve ahlaki değerlerden LGBT değerlerine kadar pek çok kitleye hitap etmekten geri durmuyor. Güya özgürlüklere saygı duyan bir başkan olduğunu vurgulayarak "eşcinsel evliliklere toplum hazır değil" diyen İmamoğlu aslında partisinin konu hakkındaki yaklaşımına benzer bakış çizdiğini resmetmiş oldu. Katıldığı canlı yayında: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın hutbesini de hatırlatan Jülide Ateş'in "Eşcinsel evlilikleri onaylıyor musunuz?" sorusuna cevap veren CHP'li İmamoğlu, "eşcinsellerin yaşam kalitesini korumakla sorumlu olduğunu" belirtti. Sözlerinin devamında eşcinsel evliliği onayladığını ancak toplumun buna hazır olmadığını ifade etti.
KILIÇDAROĞLU'NA LGBT'DEN TAM DESTEK
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim vaatlerine üstü örtülü olarak LGBT'yi de eklemeyi sürdürüyor. "Telafi edeceğiz. Kaybettiğini yerine koyma vakti" sloganı ile seçim vaatlerini billboard'lara taşıyan Kılıçdaroğlu, LGBT lafını kullanmadı ama "cinsel yönelim"in yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacağı ifadesine yer verdi. Kılıçdaroğlu, "Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak" demişti.
Kılıçdaroğlu'nun "cinsel yönelim" vaadi öncesinde de CHP'li belediyeler LGBT konusunda tepkileri çekmişti. 2019 yılında CHP'li belediyeler, eşcinsellerin "Onur Haftası" adı altında düzenledikleri etkinlikleri kutlama yarışına girmişti. Aralarında İstanbul, Mersin, İzmir, Eskişehir Büyükşehir Belediyelerinin bulunduğu 33 belediyenin resmi sosyal medya hesaplarında destek mesajları yayınlanmıştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir tv kanalında kendisine sorulan bir soruyu yanıtlayarak "LGBT'nin aile yapısını bozmadığını" ifade etmişti. Bunun üzerine bir grup LGBT üyesi CHP önüne geldi ve bir basın açıklaması yaptı. Pankartlarında "Başta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere bize destek olan herkese teşekkür ediyoruz" ifadeleri kullanılıyordu.