KAYBEDİLMEKTE OLAN VATAN DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ HAK İHLALLERİ
Coğrafya, insanoğlunun tarih serüveni içerisinde yaşadıklarının en yakın ve en canlı şahididir. Bu şahitlik kimi zaman hayatı, kimi zaman ölümü; zaferi, mağlubiyeti, başarıyı, iyiyi, kötüyü ilh. insana dair her şeyi barındırır, taşır. Bu bakımdan coğrafyanın sakinleri olan milletlerde hem derin izler bırakır hem de onlardan sinesinde pek çok emare taşır. İnsanın çevresinden ibaret olduğunu düşündüğümüzde bu hakikat, çok daha derin anlamlar taşıyarak tarihten günümüze kadar bir köprü vazifesi görür. Bu canlı şahitlerden biri de Türkistan özelinde Doğu Türkistan'dır. Bu bölge; ismiyle müsemma olarak İslâmiyet öncesi Türklerin tarih sahnesine çıkıp kitleler halinde batı başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına göçler ile dağılmadan anavatan bildikleri hala da kesif bir kitle ile sahibi oldukları coğrafyanın adıdır. Doğu Türkistan ise coğrafi bir varlık olmakla beraber bağımsızlık mücadelesini kaybetmiş Türkistan coğrafyasında Çin'in işgal ettiği tarihi bir gerçekliktir.
Doğu Türkistan'daki Türk egemenliği
Doğu Türkistan coğrafi olarak Altay ve Tanrı Dağları hattı ile tarif edilebilir. Bir kısmı çöllerle kaplı olan bu bölgede İrtiş, Manas, Ulungur gibi Türk tarihinden ve destanlarından bizlere çağrışım yapan nehirler bulunur. Burada yer alan Taklamakan Çölü, 500 bin metrekaredir ve dünyanın en büyük ikinci çölüdür. Çölün hemen bitiminde verimli bir tarım havzası başlar. Çöl mevsim şartlarına göre 40 derece ile -40 derece arasında aşırı hava olaylarını gösterir.
Doğu Türkistan bölgesi aynı zamanda tarihi İpek Yolu'nun önemli bir kısmını oluşturur. Burada yer alan Hoten, Aksu ve Divan-ı Lügati't-Türk'ün yazarı Mahmud'a ismini veren Kaşgar da bölgenin sınırları içerisindedir. Hun Türkleri ve Göktürkler açısından önemli olan bölge, Uygurların bağımsızlığını ilan edip kağanlıklarını kurdukları bir coğrafyadır. Yine 9. yüzyılda kurulan ve İslamlaşan Türk devletlerinden olan Karahanlılar da bu bölgede uzun süre varlıklarını devam ettirirler. Karahıtaylardan sonra Moğol tahakkümüne geçen bölge, Çağatay Hanlığı için merkezi bir konuma yükselir. Takip eden süreçte Timur'un hâkimiyeti belirirken Timur'dan sonra müstakil idarelerin ortaya çıktığı bir alan haline gelir. Sonrasında Babürlüler ile akrabalığı olan Seidiye Hanlığı'nın merkezi olur.
Takiben Hocalar Devri adlı bir dönemden sonra bölgeye akınlar yapan Kalmukları yenen Çinliler, 1759'da Doğu Türkistan'ın hudutlarını işgal etmeye başlarlar. Bölgedeki diğer hâkim güç Kazakların da Çin tahakkümünü kabul etmesiyle beraber Doğu Türkistan'da peyderpey Çin işgali görülür. Doğu Türkistan'da başlayan direniş özellikle 19. yüzyılda başarılar kazansa da Batı Türkistan'ı işgal eden Rusların desteğiyle Çinliler, Doğu Türkistan'da kazanılan her galibiyetin daha ağır bir mağlubiyet ile neticelendirilmesini sağlarlar. Osmanlıdan istenen yardım sonrası bölgeye gelen Osmanlı askerleri ile hutbe Sultan Abdülaziz adına okunsa da yeterli destek verilemez. Çinliler Aralık 1877'de bölgeyi tamamen işgal ederek Sincan "Yeni ele geçirilmiş bölge" adını verirler.
Çin işgal
Ancak bölgedeki Çin tahakkümüne karşı sıklıkla bir direniş görülür. Nitekim 1932'de Niyaz Hacı öncülüğünde bir bağımsızlık mücadelesi başlar. Tarihi Doğu Türkistan bölgesinin tamamına yakını 1933 yılında kurtarılır ve Şarkî Türkistan Cumhuriyeti ilan edilir. Lideri Hoca Niyaz Hacı olarak seçilen bu cumhuriyet daha sonra Ruslar tarafından zapturapt altına alınır. Çinlilerin müttefiki olan Ruslar, bölgede büyük bir katliam yaparak bağımsız olan devleti ortadan kaldırıp bağımsızlık mücadelesinin liderlerini katlederler. Takip eden süreçte İsa Yusuf Alptekin gibi isimlerin mücadelesiyle mahalli teşekküller hürriyetlerini kazansa da 1949'daki Çin'in kesif işgal girişimiyle bu devletin tahakkümü altına girer.
İşgal altındaki Doğu Türkistan petrol, altın, uranyum, demir, krom, kömür, çinko ve lityum gibi stratejik kaynaklara sahiptir. Yine koyun yetiştiriciliğinde bölge birinci sıradadır. Sebzelerin dışında üzüm, kayısı, kavun, elma, armut, buğday, incir, kestane, ceviz gibi önemli besinlerin de yetiştiği bölge bir tarım dünyasıdır. Bu yer üstü ve yeraltı zenginlikler sebebiyle Çin, bölgedeki hâkimiyetini insan onuruna aykırı pek çok davranışla pekiştirme yoluna gitmiş ve bu tutum zulümler silsilesi haline dönüşmüştür. Doğu Türkistan bugün belki de en çok insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir coğrafya olarak karşımızda durmaktadır.
Doğu Türkistan'da asimilasyon
Çin Halk Cumhuriyeti; Doğu Türkistan'daki kaynakları iktisadi bir gelire dönüştürmek için bölgede insan haklarını ihlal eden sayısız icraatını sürdürüyor. Gelir dağılımının dışında Doğu Türkistanlılar; demografik müdahale, doğum kontrolü, dini kısıtlamalar, kültürel müdahaleler gibi pek çok ihlalle karşı karşıyalar. Çin Halk Cumhuriyeti bölgedeki tahakkümünü pekiştirmek üzere tedrici baskılar gerçekleştirse de özellikle 1990 sonrası itibarıyla bu baskıyı, ciddi bir boyuta taşıdı. Bilhassa 11 Eylül olaylarından sonra bunu politik bir enstrüman olarak kullanan Çin, bölgedeki Müslüman Uygur sivil oluşumlarını "terörist" ve "El Kaide bağlantılı" yaftasıyla dünyaya sunarak bölgede yapacağı asimilasyon ve katliama uluslararası bağlamda meşruiyet inşa etme yoluna gitti. Yaşanan bu hadise ile beraber camileri kapatan, din adamlarını tutuklayan Çin, bölgedeki baskısını daha da artırdı.
İşgal sonrasında Han Çinlilerini bölgeye taşıma politikası güçlendi. Çinli nüfusunun egemenlik kazanmasına giden yol sadece göçle olmadı. Hamile kadınların kısırlaştırılması, doğum kontrolünün zorunluluğu, doğum sınırını aşan bebeklerin öldürülmesi, sonu ölüme giden kamplarda Doğu Türkistan Türklerinin çalıştırılması gibi akla hayale sığmaz müdahaleler ile artarak devam etti. Ortaya koyulan bilimsel araştırmaların da ifade ettikleri gibi İnsan Hakları İzleme Örgütü 2011 raporuna göre Çin, 2010 yılında geleneksel Uygur mahallelerini yıkarak ortadan kaldırmış ve Uygurları göçe zorlamıştır. Yine Uygur Türkçesinin eğitim kurumlarında yasaklanması da bu planlı müdahalelerin bir parçasıdır. Nitekim yine bilimsel araştırmalardan hareketle ifade etmek gerekir ki; 1949 yılında bölgede sadece yüzde 6'lık gibi azınlık oranına sahip olan Han Çinlileri, bu olağanüstü müdahaleler ve politikalar sonucunda 2008 yılındaki sayımda yüzde 39,2'lik bir orana ulaştı. Geçen zaman zarfında, müdahalelerin daha da ağırlaştığı düşünülürse Çinli nüfusu, gayrihukuki bir şekilde bölgede çoğunluk noktasına ulaşmış olabilir.
Enerji-politiğin ağır sonucu: Zulüm ve katliam
Bugün Çin'in elinde tuttuğu toprağın altıda birini oluşturan Doğu Türkistan coğrafyasının tamamında 20 milyonun üzerinde Türk yaşadığını, bunun yüzde 85'inin Uygur Türk'ü, kalanlarının ise Kazaklar başta olmak üzere çeşitli Türk boylarından olduğunu biliyoruz. Sekiz ülke ile sınırı bulunan Doğu Türkistan, bugün Çin'den Londra'ya uzanan Kuşak-Yol Projesi kapsamında enerji koridoru açısından da büyük bir önem arz ettiği için Çin tarafından büyük bir kültürel, dinsel asimilasyona ve doğrudan Türk nüfusunu hedef alan pek çok zulme maruz kalıyor. Dini radikalizm adıyla uydurduğu gerekçeden hareketle Doğu Türkistan'daki hemen hemen her yeri kameralarla donatan Çin yönetimi, Uygurları anbean takip ediyor. Yollardan okullara, taksilerden umumi tuvaletlere, camilerden pazarlara kadar Doğu Türkistan'daki her yer, çok özellikli kameralarla donatılmış durumda. Bu kameralar yüz tanıma sistemiyle çalışarak her bir Doğu Türkistanlının adımlarını anbean kayıt altında alıyor.
Ayrıca aralıklı olarak kurulan kontrol noktalarında Uygurlar sıkı bir şekilde takip ediliyor. Kimlik sorgulama, üst baş aramasından telefonlarına kadar bakılan Uygurlar; akıllı telefonlarında dini veya milli bir simge bulunması halinde doğrudan gözetim altına alınıyor. Şehir dışına çıkışları da izne tabi olan Doğu Türkistanlılar eğer ilgili ofislerden veya emniyet mensuplarından izin almazlarsa çipli olan kimlikleri sayesinde çok kısa bir süre içinde yerleri tespit edilerek yakalanıyor. Baskı rejimini tahkim etmek isteyen Çin; her fırsatta Doğu Türkistanlı Türklerin parmak izlerini, kan örneklerini, gözbebeği taramalarını kaydediyor. Yurtdışındaki Doğu Türkistanlılara karşı da bölgedeki aileleri, yakınları vasıtasıyla Çin'e muhalif hiçbir tutumda bulunulmaması için sürekli bir koz olarak kullanılıyor. Muhalif olarak tasnif edilenler toplama kamplarına ya da cezaevlerine naklediliyor.
Son asimilasyon projesi
Çin'in attığı son adımdan, başlattığı son asimilasyon politikasından sonra 1 milyon üzerindeki Çinli, eğitilerek Doğu Türkistan'a gönderildi. Projeye göre bu kişiler zorla, Doğu Türkistanlı ailelerin evinde iskân ettiriliyor.
Yani bir Uygur Türk'ünün evine hiç tanımadığı bir Çinli erkek, zorla yerleştiriliyor, onlarla yiyor-içiyor ve o evde yaşıyor. Bu hem aile yapısını bozarak Çinlileştirme projesine hizmet hem de ailelerin Müslüman Türk kültürünü yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için kullanılan bir tespit yönetimi olarak yorumlanıyor. Bilhassa 2012 yılında inşa edilen kamplar, 2016 yılından sonra Çin'in tam bir insan öğütme mekanizmasına dönüşmüş halde. Namaz kılan, tesettürlü olan, Kur'an okuyan kimseler buralara sözde eğitim amacıyla gönderiliyor.
Çin, varlığı ortaya çıkan kampları sonunda inkâr edemeyince buraları "meslek edindirme kampları" olarak tarif etmeye başladı. Cezaeviyle benzer şartlara sahip olan bu kamplarda 1 milyonun üzerinde Türk, rehin tutuluyor. Kamplardan kaçmayı başaranların anlattıklarına göre zincirlere bağlanan insanlar, dini ve milli değerlerini inkâr etmeye ve Çinliliği benimsemeye zorlanıyorlar. Bu ve benzeri pek çok gayrı insani tutum, zulüm ve katliam Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistanlılara reva görülüyor. BM'deki beş daimi üyeden birisi olan, üretimde dünyada zirvede bulunan ve büyük iktisadi, askeri bir güç olan Çin'e karşı Doğu Türkistan'daki hak ihlalleri nedeniyle dünya, gereken tepkiyi veremiyor. Bugün Doğu Türkistan yitirilmek üzere olan bir vatan olarak medeni dünyanın önünde yok ediliyor.