Netflix'in topuzu
Cuties, orijinal dilindeki adıyla Mignonnes ya da Minnoşlar adlı film malumdur ki gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yoğun tartışmalara zemin oldu. Üstelik konu çerçevesinde sosyal ve konvansiyonel medyada yazılanlar incelenip, satır arası okumaya tabi tutulduğunda görünen o ki özellikle ABD'de de birtakım siyasi gerilimlerin ve karşıtlıkların odağına yerleşti. Örneğin daha yayına girmemişken, Netflix'in PR çalışması dolayısıyla hakkında olumsuz kanaatler oluşarak filmin yayınlanmaması için on binlerce imza toplandı.
Film Türkiye'de de henüz yayınlanmadan birtakım tartışmalara konu oldu. Seçilen afişte kullanılan görseller ve Netflix'in filmi tanıtırken kullandığı ifadeler tepkiyi arttırarak genişletti. Sonuçta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın şikâyet başvurusu ile RTÜK filmin Türkiye'deki Netflix içeriğinde bulunmasını engelledi.
Söz konusu tartışmalar, ABD'nin başkanlık seçimleri öncesine denk geldiği ve siyasi kamplaşmaların sosyo-politik izdüşümlerine dair bir karşıtlık eşliğinde ele alınabileceği düşünüldüğünde oldukça ilginç bir yerde durmakta. Tüm bunlarla beraber aşağıdaki yazının bakış açısı, filmin yarattığı tartışma atmosferinin sosyo- politik arka plan analizinden oldukça uzağa düşüyor.
Malum, sansasyon maalesef öyle ya da böyle ilgi çekiyor. Son dönemlerin popüler internet platformu Netflix de stratejisini bu realiteyi nasıl kullanacağından emin şekilde kurgulamış görünüyor. Filmin yönetmeni Maimouna (Meymune) Doucouré'nin açıklama ve röportajlarında filmi çekmesindeki motivasyon olarak izah ettiği sebeplerden uzak bir tanıtım stratejisi ile sundu yapımı.
Doğrudur; tepkiler üzerine özür dileyerek afiş ile tanıtım içeriğini değiştirdi fakat film hâlâ Türkiye dışındaki Netflix kullanıcılarının erişimine açık durumda. Erişimi engellenmeli mi engellenmemeli mi meselesi farklı bir tartışma alanı. Bu noktada özellikle yurt dışındaki eleştirilerin salt çocuk hakları, insani ve evrensel değerler çerçevesinde şekillendirildiğini ifade etmek de zor. Sosyal medyadan ve çoğu zaman o alanın maskeleme imkânlarını da kullanarak verilen kitlesel tepkiler, var olan sorunlu yapının tahkimine yarayan bir tür emniyet sübabı işlevi görüyor. Dolayısıyla eleştiriye konu olan sorun olduğu gibi sürerken kitle, hamasî söylemler eşliğinde içini dökmüş ve rahatlamış oluyor.
Teşhir kültürüne hizmet
Peki, Cuties'in tartışma yaratmasındaki temel sebep ne oldu? 11 yaşındaki küçük bir kız çocuğu olan Amy'nin üç farklı kültür arasında sıkışmış hâline ek olarak baba figürüne karşı beslediği öfkesinin hayatında yarattığı çalkantıları ele almaya çalışan bir film Cuties. Bunu sinematografik açıdan başarabilmiş mi? O tarafı tartışmalı. Kanaatimce bu noktada başarısız bir yapım ile karşı karşıyayız. Tek tek sahneleri ele alarak, kast ettiklerini izleyiciye aktarabilmesi adına her birinde ne gibi değişik kamera açıları kullanılabileceğini dahi irdelemek mümkün.
Tartışma yaratan nokta filmdeki küçük kızların, Amy özelinde özentiye kapılarak, twerk dansı yaptıkları sahneler. Görüntüler, yönetmenin filmi yaparken aslî amaç olarak zikrettiği noktaya hizmet etmiyor. Tam tersine teşhir kültürüne, dolayısıyla pornografiye hatta pedofili sapkınlığına hizmet ettiği hissi ile tepki çekiyor.
Bu noktada yönetmen Maimouna Doucouré'nin filmi çekme amacını aktarmakta yarar var. Kendisinin filmdeki Amy gibi bir hayat sürdüğünü ve Senegal kültürü ile Fransız kültürü arasında hokkabazlık edercesine savrulduğunu belirtiyor. Bununla beraber sürekli daha geleneksel toplumlarda kadınların nasıl bir baskıya maruz bırakıldığına dair eleştiriler getirildiğini ifade ediyor. Doucouré buna karşın Batı Avrupa ve Amerika'daki kadınlara, bedenleri üzerinden yapılan baskının başka tür bir baskı olduğunu vurguluyor.
Sansasyona müsait
Modernleştirici niteliğiyle buyurgan, postmodern edasıyla bireysel özgürlük sosuna bulanmış demir leblebi olan popüler kültürün etkin kodlarına vurgu yapıyor aslında. Küçük bir kız olarak Amy'nin, dahil olduğu yeni kamu tarafından kabul edilmek isteğiyle benzemeye çalıştığı sosyal medya fenomenleri gibi bedenini belirlenmiş formlarda teşhir ettiği düzeyde ve sansasyon kültürüne hizmet ettiği oranda kabul edilir olan kadınların içine çekildiği operasyondan bahsediyor.
Yönetmenin bunu başarabilmiş olup olmadığı noktasına geri dönersek, yoğun kullanılan dans sahneleri dolayısıyla başaramadığını belirtmek isterim. Dijital Çağda Müslüman Kalmak metninden destek alırsak "çünkü gerçeğin muhayyilemize transfer edebilmesini sağlayan süreç, aşırı görüntü üzerinden yok oluyor."
Biz filmin izleyicisi olarak Amy'yi, zıt kültürler arasında kalmış olmasından ve aile bütünlüğü olmayan bir ebeveyn ilişkisine muhatap olamamasından kaynaklanan buhranlarını hissedecek bir tahayyül zenginliği ve empati besleyici görsel içerik eşliğinde tanımıyoruz. Küçüğün sıkıntılı olduğunu hissettiğimiz birtakım kısa ve iddiasını net ortaya koyamayan, çekingen kadrajlar hariç Amy'nin iç dünyasını hissedebileceğimiz şekilde muhataplık geliştirmemize fırsat veren bir sinematografi kurgulanmamış durumda.
Amy'nin dans ile kurduğu ve aslen protest bir amaca yönelik ilişkiden seyirciyi haberdar etmek için kadrajı daha akıllıca kullanıp küçük kızların mahremine girildiği hissini uyandırmamak son derece mümkün. Sinema diliyle anlatımda olanı tüm çıplaklığı ile ortaya koyma yöntemi işi oldukça sansasyona müsait hâle getirip, Cuties'de olduğu gibi amacından saptırabilir. Aracı amaca dönüştürüp, dans görüntülerini Amy aleyhine işler hâle sokabilir.
Buradan hareketle yakıcı bir soru soralım; Amy bir gün, yönetmeni yahut senaristinden sadra şifa olmayan metotlarla, yalnızca eleştirmenin konforu ile yetinip kendisine reel düzeyde el uzatmayanlardan ya da mevcut gösteri toplumunun yaratıcı ve yürütücülerinden hesap sormaz mı? Vakti zamanında Augusto'nun, yazarı Miguel de Unamuno'dan hesap sorduğu gibi. Ya da Kambur Hafız'ın Mustafa Kutlu'dan…
Kahraman hesap sormaz mı?
Anlatayım. Sis'te Unomuna ile Augusto, her ikisinin varlıklarının da sorgulandığı bir diyalog içinde karşı karşıya gelir. Augusto'nun yazarı elinde kendi hayatı ve ölümüyle ilgili hiçbir tasarrufa sahip olmadığı bir esir pozisyonunda olduğu gerçeği ile yüzleştiği sahneler çok boyutlu etkiye sahiptir. Anlatının başından itibaren Augusto, hikâyesini şekillendiren anlatıcıdan gelip hesap sormak ister. Var olduğunu ve kendi kararlarını alabileceğini kanıtlamak istercesine yazarın karşısına dikilir ama son derece buyurgan bir otoriter sesle karşılaşır. Yazar, ölüm ve yaşam ile ilgili kararları ellerinde tutmanın, Augusto'nun hikâyesine tümüyle hâkim olmanın verdiği özgüvenle muhatabını aşağılar.
Yaşadığı ruh bunalımları nedeniyle intiharın eşiğine gelen Augusto'ya ölmesine dair kararın sadece kendi elinde olduğunu belirterek adeta tanrıcılık oynar. Ardından avucunda adeta bir kuklaya dönüştürdüğü ve yalvaran sözlerle kendisine yönelen kahramanı ölümle tehdit eder. Çünkü diyalog birden tersine dönmüştür. Augusto, yazarın da varlığının sorgulanabilir olduğunu belirterek kafaları karıştırır. Belki de der, senin varlığın benim hikâyem anlatılsın diye kurgulanmıştır. Yazarının kendi varlığından şüphe duymasına sebebiyet verecek çıkışlarla ona kafa tutan Augusto için ardından duyduğu ölüm tehdidi oldukça korkutucu bir hâl alır.
Despotik yönetimler altında, çeşitli kültürel değişimlerin ortasında kimlik bunalımları ile boğuşan toplumlar içinden çıkan dehalar için yerleşik inanç sistemleri ve onların tasavvur dünyaları ile gelen varlık izahatları sorgulaması kabul edilebilir. Ben meselenin başka tarafındayım. Anlatı kahramanını gelip anlatıcısından hesap sormaya iten ve Unamuno'yu Kutlu ile buluşturan bu cesaretin gün gelip Cuties'in Amy'sinde ortaya çıkması hâlini tasavvur edebilir miyiz, bunun derdindeyim.
Zira malumunuz Mustafa Kutlu da Kambur Hafız ve Minare adlı öyküsünde hikâyenin kahramanı ile yüzleşmek zorunda kalır. İşin tuhafı Kambur Hafız da Augusto da bir genç kıza gözlerinden vurulmuşlardır. Augusto da derdine derman olamadığımız Hafız da işin sonunda muhatabını çaresizlik içinde bırakma potansiyeli taşır çünkü, spoiler olacak ama, Hafız'ın çıbanı patlar hikâyenin sonunda ve irini yazarın yüzüne sıçrar.
Netflix'ten hesap sormak
Augusto'nun Don Miguel'e ettiği söz kulaklarımızda çınlamıyor olabilir mi bir kere okuduysak: "İnsanın kendisini tanımasından daha da zor olan, bir roman ya da tiyatro yazarının, kurguladığı ya da kurguladığını sandığı kişilerini tanımasıdır…" Bence çıban hepimizin yüzünde patladı bile.
Gün gelip Amy başta yönetmeninden ardından yönetmenin anlatısını, sinematografisini beğenip ona ödül veren Sundance Film Festivali jürisinden hesap sorma cesaretini bulduğunda, Hafız'ın yazarını hikâyenin sonunu değiştirmeye ikna edip dönerken söylediği "Neyin nasıl yazılacağını anladı teres" cümlesini hatırlayalım. Netflix'ten hesap sormaya geldiğinde sıkı duralım hep beraber ki asıl fırtına orada kopacaktır.
11 yaşındaki bir kız çocuğunun, Senegal Müslüman kültürü ve Fransız modern kültürü arasında sıkışmış ruh hâlini, biraz da protest bir tavırla ve modern kültürün baskısının çeldiriciliğine kapılarak yaşadıklarını, "dişiliğini keşif" olarak lanse etmek hesap sorulası bir hareket değil de nedir?
Baskı ve çeldiricilik ifadeleri aslen filmin yönetmeninin bakış açısını yansıtan ifadeler. Gösteri toplumunda var olabilmenin yakıcı kaideleri karşısında kadın ya da erkek olmanın fark etmediği devrilerde yaşıyoruz gerçi ama filmi izleyen ve hikâyesi Amy'ninki ile benzer durumda olan Senegalli başka kadınlar da yaşadıkları popüler baskıya değiniyorlar. Bir yandan ailelerini memnun etmek için uğraşan küçük kızlar olarak, diğer yandan içine kabul edilmiş hissetmek için çabaladıkları bir dünya olduğundan bahsediyorlar.
Bu dünyada kadınlar uygunsuz kıyafetler giyip özgürce dans edebilmekte. Toplumsal kabule mazhar olabilmenin uygunsuz kıyafetler giyerek dans edebilme "özgürlüğü" ile eş değer görüldüğü bir atmosferde küçük Amy'nin kadını bedenini ifşa ederek özgürleşen bir kimlik çerçevesinde lanse eden aktörlerden de soracağı esaslı bir hesap olacağa benzer.
Yeni medya araçlarının vaz ettiği gerçeklik ve varlık tasavvuru insanı ve özelde bedeni, kâra tahvil edilebilecek metalar olarak kullanıp metalaştırıyor. Nazife Şişman'ın ifadeleriyle görmenin, görünmenin, gözetlemenin ve dolayısıyla teşhir ve mahremiyetin yeni hâlleri ile karşı karşıyayız.
Buradayken, buranın kodlarından uzakta şekillenmiş bir var olma biçimine mahkûm olarak, kendini sürekli arz etme gayreti oldukça yıpratıcı. Kendini sunma zaruretinin, davranışların bizatihi sebebi olduğu bir zeminde maalesef esaslı hak ve sorumluluklardan bahsetmek, estetiğin ontolojik niteliğini güncel hayatta var kılabilmek adına çaba sarf etmek oldukça zorlaşıyor, farkındayım.
Bununla beraber kadını kabul edilebilir bir varlık olarak sürüp giden gösterinin bir parçası kılan ve bunu, dış görünüşüne dair normu belirleme cüreti eşliğinde gerçekleştiren despotik kodların yıpratıcılığına dikkatleri çekmek niyetindeyim. Amy bu yıpratıcılık ve yakıcılık ile baş etmek zorunda kalan küçük kız çocuklarından yalnızca biri olarak beliriyor ve bu nedenle içinde aktığımız büyük anlatının rejisörlerinin karşısına dikilip soracağı çok hesap var.
Kıvırcık saçlarının dahi yeni sosyal ortamında kabul edilip edilmeyeceğinden emin olamadığı ve tümüyle kendisine yabancılaştığı bir çağında, okulun en isyankâr kız grubuna yanaşarak belki de sıkışan öfkesini haykırıyor Amy. İçindeki isyan fırtınasını dindirebileceği, kendi çevresinden bir dost meclisi bulamamış olmanın hesabını kime sorabilir dersiniz? Uyumlu bir kız çocuğu olabilmek için, babasının düğünü için günler öncesinden yemek pişirmek zorunda olduğunu vaz eden yaşlı akraba kadını sanıyorum ona yarenlik edemez.
Kaçıp kaçıp gittiği dans provalarında, grubun popüleri olabilmek için yeni dans figürleri öğrenmesi gerektiğini hissettiren sosyal medya için ise son derece kullanışlı bir figür olduğu aşikâr. Tüm bunlara rağmen, kendi acılarını bir tarafa bırakarak onu anladığını hissettiren ve kendisini bulabilmesi için ona alan açan anne kucağına sığınabilir görünüyor. Amy'nin annesinden ve son sahnede neşeyle zıplayarak oynadığı sokak oyunlarından soracağı bir hesap yoktur diye ümit ediyorum.