Destanı millî hafızada canlı tutmak
Yirminci yüzyıl küresel şeytanlar eliyle zulmün tüm dünyada tam bir tahakküm kurduğu ve böylece kan, gözyaşı ve ölümün insanlık üzerinden eksik olmadığı bir felaketler asrıydı. Kadim değerler üzerinde yaşayan ve geleneklere bağlı olarak bir meşruiyet zeminine dayanan imparatorluklar; tüm dünyayı yutmaya azmetmiş baronların hile ve tuzakları ile bir bir tarih sahnesinden çekiliyordu.
Yıkılan nizamın yerini kaos, kargaşa ve kardeş kavgaları alırken; perde gerisinde Vahşi Batılı haydutlar, halkların doğal kaynaklarına el koyuyor, sömürgecilik yeni dünya düzeni olarak arz-ı endam ediyordu. Küresel şeytanlar, her memlekette devşirdikleri yerli işbirlikçiler sayesinde milletlere kan kustururken, memleketlerin yeraltı ve yerüstü servetleri ise Batı'ya akıyor, haydutluk ve hırsızlık sınır tanımıyordu. Darbe dediğimiz hadisenin özü de buydu aslında. Sömürgeci efendinin uydusu olmaktan çıkmaya azmeden idareci, devşirme işbirlikçiler tarafından alaşağı ediliyor; idareyi ele alan uşaklar hane halkına tam gaz zulme devam ederken, efendinin emirlerini ikiletmeyip sömürülmeye seyirci kalıyordu.
İnsanlık, 20'nci asrı aynı filmi izleyerek tamamladı. Aynı coğrafyalarda halkın seçtiği veya geleneksel metotlara göre tabi olduğu yöneticiler, ne zaman sömürülmeye ve haydutluğa itiraz ettilerse; orduları içinde bulunan kifayetsiz muhteris işbirlikçi hainler eliyle "darbelendiler" ve nihayet hapishane ya da kabristanın yolunu tuttular.
Peki tüm bunlar olurken, bu topraklarda yaşayan insanlar neden sadece izliyor, seçtikleri ya da tabi oldukları idarecilere yapılanlara itiraz etmiyorlardı? Bunun her topluma göre farklı sebepleri var elbette.
İşgalle olmayınca hukuken sömürgeleştirme
Ananevi olarak başa bağlılık, otoriteye itaati bir inanç unsuru olarak kabullenme, kadere rıza gibi anlayışların yanında; yöneticilerinin asla düşmanla iş birliği yapamayacağına yani hain ve maşa olamayacaklarına inanmak gibi düşünceler hep cuntacılar lehine işlemiş, toplumların saf ve temiz duyguları bu hainler tarafından kolayca istismar edilebilmiştir.
Bir cihan imparatorluğunun varisi olan Türkler, Batılı adamın bu hoyratlığına, barbarlığına uzun süre direndi. Lakin işgalle sömürgeleştirilemese de, hukuken sömürgeleştirilmekten kurtulamadı. Sömürge İdaresinin görevi; Türk Milletini asli kimliğinden uzaklaştırıp omurgasızlaştırmak, tarihinden koparıp köksüzleştirmek, kültüründen soyutlayıp iddiasızlaştırmaktı.
Uzun süre başarıyla sürdürülen bu sistematik budama faaliyeti, dünya çapında değişen şartların zorlamasıyla halkın eline "rey silahı" geçince akamete uğramaya başlamıştır. Türk milleti önüne her sandık konulduğunda; küresel şeytanların maşası olan yerli işbirlikçi hainlerin suratına tokadı patlatmaktan ve bu hukuki sömürge düzenine çomak sokmaktan geri durmamış, kendince doğru gördüğü yöneticilerin ardında saf tutmuştur.
20'nci asrın, Türkiye açısından bir cuntalar ve darbeler tarihi olmasının altında yatan gerçek işte budur. Şartlar darbeci hainleri halkın önüne sandık koymaya zorlamış, her defasında aldıkları cevap onları bir müddet sonra yeniden halkın iradesini "darbelemeye" mecbur bırakmıştır.
Türkiye özelinde halkın tepkisi hep sandıkta ortaya çıkmış, fiili bir mukavemete dönüşmemiştir. Bunda geleneksel olarak başa bağlılığın etkisi kadar, cuntacı maşaların ihanetlerini gizlemekteki ustalıkları da etkili olmuştur.
Her darbe öncesinde darbecileri devşiren efendiler, Türk ekonomisini felç edecek planları uygulamaya koyuyor; dışarıdan onlar saldırırken maşaları da içeride terör, anarşi, kaos yöntemleriyle ülkeyi kana boğuyor ve vatandaşın günlük hayatını çekilmez hâle getirerek canından bezdiriyordu.
İtinayla kaos ve anarşi
Her darbe öncesi sahnelenen bu oyunla darbenin şartları oluşturuluyor; sonra bu işin sorumlusu olanlar, yani ülkeyi yaşanmaz hâle getirenler, birden sahnede kurtarıcı olarak beliriyor, böylece darbe senaryosu cuntacılar açısından mutlu sonla bitiyordu.
15 Temmuz 2016'ya giden süreçte iki parametre artık Türkiye'de darbe filminin cuntacılar açısından mutlu sonla bitmeyeceğini açıkça ortaya koyuyordu. Türk milleti tarihî tecrübesiyle anarşi ve kaosun sebebinin "onu bitireceğiz" diye ortaya çıkanlar olduğunu çözmüştü.
Diğer yandan sadece sandıkta rey vermenin yeterli olmadığının, seçtiği idareye gerektiğinde her mekanizmayı kullanarak destek olması gerektiğinin de şuuruna varmıştı. Aksi taktirde sonradan ah-vah etmenin anlamı olmuyordu. İşte aynı efendilerin yeni köleleri, bu iki parametreyi doğru okuyamadığı için çuvalladılar.
Oysa her şey planlandığı gibi gidiyordu. 2013 Haziran'ından itibaren, dışarıdan baronlar ekonomik saldırıya başlanmışken içeride de maşalar boş durmuyor; sokak hareketleri tertipleyip, terör örgütlerini teşvik ederek canlı bombalar, bombalı araçlar, hendek/çukur eylemleri ile yine ülkeyi "itinayla" kaos ve anarşinin içine atıyorlardı.
Yüce gönüllü Anadolu insanı, her zaman küçümsenen o derin feraseti ile işin nereye gittiğini ve final sahnesini artık biliyordu. Aslına bakarsanız darbeciler açısından da bu kez işler tıkırında yürümüyordu. Zira alaşağı etmeyi düşündükleri lider, hiç de şapkasını alıp kaçacak veya bu kaos ve kargaşada buharlaşıp uçacak cinsten değildi. Dışarıda hainlerin ağa babalarına posta koyuyor, "Dünya beşten büyüktür" diye haykırıyor, "one minute" ile onları afallatıyor; içeride ise tüm maşalara "Topunuz gelin" diyerek meydan okuyordu.
15 Temmuz Derneği
İşte tarihi arka planını kısaca hülasa ettiğimiz 15 Temmuz Destanı cesur bir lider ile ona güvenen ferasetli bir halk tarafından yazılarak mazimizin şerefli sayfaları arasında yerini aldı. Nasıl ki Millî Mücadelesi ile bu millet tüm mazlumlara örnek olmuş ve onların peş peşe istiklal meşalelerini tutuşturmasına öncülük etmişse; inanıyoruz ki darbecilere karşı direnişi ile de örnek olacak ve coğrafyamızda artık bu ihanetler son bulacaktır.
Bundan böyle eline tank, tüfek alan çapulcuların, milletin iradesini çiğnemeye güçlerinin yetmeyeceğini cihana 251 şehit ve 2 binden fazla gazi ile ilan eden bu aziz milletin bir ferdi olmakla ne kadar övünsek azdır.
15 Temmuz Derneği, bu şuur ve bu idrakin bir tezahürü olarak kurulmuş bir dernektir. Dünya tarihi açısından bir nirengi noktası teşkil eden bu muazzam hadiseyi, tozlu raflarda bırakmamak, gelecek nesillere de ecdadımızın bu cevherini, mayasını, ruh kökünü taşıyıp aşılamak amacı ve iradesi ile bir grup gönüllü arkadaşla Ağustos 2016'da yola çıktık.
Derneğimiz iki ana eksende faaliyetlerini yürütmektedir. Bunlardan ilki, 15 Temmuz gecesi şehit olan 251 vatandaşımızın aileleri ve 2 binden fazla gazimizle kardeşlik hukuku geliştirerek onlara psikolojik ve sosyal destek sağlamaktır.
Bunu gerçekleştirebilmek için ilk günden itibaren bütün ailelerimizi düzenli ziyaret ederek, özellikle kamu kurumları ile aralarında bir köprü vazifesi görüyor talep ve isteklerini takip ediyoruz. Düğün, nişan, cenaze gibi özel günlerinde yanlarında oluyor, bayramlarda birlikte kabir ziyaretleri gerçekleştiriyoruz.
Destanı millî hafızada canlı tutmak
Şehit ailelerimizle her yıl bir kez topluca üç günlük kamp yapıyor, gazilerimizle piknik ve iftarlarda bir araya geliyoruz. İkinci faaliyet alanımız ise, 15 Temmuz Destanı'nı millî hafızada canlı tutacak kültürel ve akademik projeler yapmaktır. Bu anlamda Cumhurbaşkanlığı himayelerinde yapılan Şehitler Makamı ile Hafıza 15 Temmuz Müzesi'nin işletmelerini derneğimiz üstlenmiştir.
Bunun yanında her yıl bir üniversitemiz ile 15 Temmuz Uluslararası Sempozyumu yapmakta ve tebliğleri kitap olarak yayınlamaktayız. Liselerde düzenli olarak ortak hafıza panelleri düzenliyor, müzemizde gerçekleştirdiğimiz "Harbi Konuşmalar" programları ile o gecenin şahitlerinin hatıralarını kayıt altına alıyoruz.
Sosyal medya ve yurtdışı organizasyonlarla FETÖ'nün kara propagandasına karşı gerçekleri anlatmaya çalışıyor, üniversitelerde 15 Temmuz'u çalışacak akademisyenlere burs imkânı sağlayarak gelecek nesillere bir kaynakça oluşturmaya gayret ediyoruz.
15 Temmuz ruhu; demokrasiye ve millî iradeye bağlı, vatanına ve mukaddesatına aşık, yerli ve millî yüreklerde kıyamete kadar yaşayacaktır. Mazlumun yanında, zalimin karşısında durmayı; güçlünün değil haklının arkasında saf tutmayı şiar edinmiş bu aziz millet var oldukça eşkıya dünyaya hükümdar olamaz!