Bu süreçte en çok zorlanan anneler oluyor
Son birkaç aydır oldukça sıra dışı ve endişe verici şeyler yaşıyoruz. Neredeyse bütün alışkanlıklarımızı ve rutinlerimizi değiştirerek evlerimize sığınmış durumdayız. Belki de hayatımız boyunca hiç olmadığı kadar ev de vakit geçiriyoruz. Kimileri bunu bir fırsat olarak değerlendiriyor ancak kimileri içinse eve kapanmak dayanılması oldukça güç bir durum. Hayatımızı, işlerimizi büyük ölçüde evden çıkmadan sürdürme zorunluluğu ailelerde ve çocuklarda ne gibi etkilere sebep oluyor, anneler bu süreçle nasıl baş etmeye çalışıyor, salgının yarattığı panik ve stresi nasıl yönetebiliriz gibi herkesin kafasını kurcalayan soruları Psikodramatist Zeynep Temizer Atalar'a sorduk.
Karantina nedeniyle şimdi evlere kapanmış olmamız belki de evimizle ve hâliyle eş-aile ilişkilerimizle yeniden yüzleşme imkânı verdi. "Ev-Yuva" bizim için psikolojik açıdan neler ifade ediyor? Bu hususta neler söylersiniz?
Ev, sadece yaşadığımız için değil, içindeyken kendimizi güvende hissettiğimizde yuva hâlini alıyor. Dolayısıyla en temel fonksiyonu bize güven açısından konfor sağlaması. Fakat son günlerde tam olarak nerede ve kiminle daha güvendeyiz her şey karışmış durumda. Bu nedenle hem evimizin içini hem de dışarıdan gelen her şeyi en ince ayrıntısına kadar kontrol edip temizlemeye çalışıyoruz ki bu da tedirgin edici ve oldukça yorucu. Evimizde güvende olduğumuzu hissetmek her zamanki kadar kolay değil yani. Evet, bu süreç bir yandan da dediğiniz gibi bütün aileyi bir araya getirdi. Ama bu aynı zamanda başka bir sıkıntıyı da oluşturdu çünkü aslında kimse bunu "kendiliğinden" seçmedi. Yani kimse "Uzun zamandır aileme vakit ayıramıyorum, bu ay zamanımın çoğunu onlara ayıracağım" demedi. Birçok insan hem kendi hem de başkalarının sağlığını düşünerek evde kalmak zorunda hissetti. Dolayısıyla bu yüzleşme biraz zoraki oldu.
Evet, "Evimize, ailemize yeterince vakit ayıramıyoruz, beraberce vakit geçiremiyoruz" şikayetlerini bugüne dek sık duyduk. Bu durum insanlar için bir fırsat da olabilir ama bu kişiye göre değişebilir. Bunu bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışanlar olduğu gibi baş etmekte zorlananlar da oluyor çünkü kimi insan için bu bahsettiğiniz yakınma, aslında bir tür çıkış kapısı. "Çok yoğunum, eve ayıracak hiç zamanım yok" diyen bazı insanlar, aslında evlerine çok zaman ayırmayı tercih etmediği için de yoğun bir çalışma temposunda olabiliyor. Bunu özellikle, bilinçli olarak yapmıyor belki ama ev işleriyle, çocuklarla, eşle uğraşmaktansa iş dünyasında var olmak daha kolay yahut cazip gelebiliyor dolayısıyla da kendini o alanda var etmeyi seçebiliyor. Kişi bu süreci bir fırsat olarak değerlendiriyorsa zaten yolunu bulmak için çabalar. Uzun zamandır düzenlemek istediği dolapları düzenlemeye, okumak istediği kitapları okumaya, mutfakta zaman geçirmeye yahut çocuklarıyla eğlenmeye çalışır. Ama bazı insanlar da bu izolasyon sürecinde kendilerini kapana kısılmış ve bütünüyle engellenmiş hissedebilir ki bu da oldukça zorlayıcı olabilir. Karantina nedeniyle eve kapanmanın psikoloji ve aile ilişkileri açısından neden olabileceği sıkıntılar da söz konusu olmalı. Ne gibi olumsuzluklar yaşanabilir? Eve kapanma hâlinin yol açabileceği sıkıntılara karşı siz neler önerirsiniz? Bu durum nasıl avantaja çevrilebilir? Bizler hiç beklemediğimiz bir anda, oldukça tehdit edici bir virüs nedeniyle özgürlüğümüzü kaybettik ve bu oldukça ciddi bir travma. Üstelik bunu sadece biz değil bütün dünya yaşadı; yaşamaya da devam ediyoruz. Öyle ki etkilerini oldukça uzun bir süre daha yaşayacağımız öngörülüyor. Dolayısıyla bu herkes için oldukça zor bir durum, mutlaka sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Evet, evlerimizde izolasyon sürecindeyiz ama bu tatilde olduğumuz anlamına gelmiyor maalesef. Yani bir yandan dolap düzenliyor, kitap okuyor da olsak bu travmatik durum nedeniyle zihnimizin bir tarafı "Ne olacak, daha ne kadar devam edecek ne zaman bitecek?" sorularıyla boğuşmaya devam ediyor. Yas sürecinde insanlar beş evreden geçiyor. 1-İnkâr, 2-Öfke, 3-Pazarlık, 4-Depresyon, 5-Kabullenme. Bu süreçte birçok insanın da bu evrelerden geçtiğini düşünüyorum. İnkâr evresinde virüs ve etkilerini birçoğumuz ciddiye almadı, sonra öfkeyle "Nereden çıktı bu, ne güzel planlarımız vardı!" dedik, sonra "Madem evdeyiz o zaman ekşi mayadan ekmek yapalım bari" dedik fakat baktık ki hâlâ aynı yerdeyiz, işte o zaman neyi kaybettiğimizle daha yakından yüzleşmeye başladık. Herkes bu evrelerin farklı noktalarında olabilir. Mesela ısrarla, getirilen yasaklara rağmen sosyal mesafeyi korumayan yahut özel bir ihtiyacı olmasa bile dışarı çıkan insanlar hâlâ inkâr evresinde olabilirler ama eninde sonunda bir zaman bu süreci kabulleneceğiz. O zamana kadar da işler pek kolay gitmeyebilir. "Çözüm için ne önerilebilir?" sorunuza cevaben, kişilerin kendilerine, güvende ve rahat hissedecekleri bir alan oluşturmaya çalışmalarını önerebilirim. Bu sürecin daha ne kadar devam edeceğini, nasıl biteceğini ve bittikten sonra ne olacağını şu an için kimse bilmiyor. Bu nedenle geleceğe değil de bugüne odaklanmakta fayda olabilir. "Ne yaparsam kendimi daha rahat hissederim?" sorusunun cevabı her kişide farklı olabilir ama cevap her ne ise, kişi kendini orada güvende hissedecektir. Kimi kitap okur, kimi yemek, kimi ise temizlik yapar. Ama eğer kaygı düzeyi her şeye rağmen baş edilemez bir hâlde olursa doğru uzmanlardan çevrimiçi destek almak mümkün.
Evde kaldığımız süreçte okulu eve taşıdık ve çocuklar evlerinden eğitim almaya başladılar. Bu durum çocukları nasıl etkiledi? Dışarı çıkamamak, televizyondan ders almak çocuklarda nasıl bir algıya sebep olmuş olabilir?
Her çocuğun etkilenme oranı, içinde bulunduğu gelişim dönemine göre değişir ama sonuç olarak insan sosyal bir varlık. En temel ihtiyaçlarımızdan biri iletişim. Bizler kadar çocukların da arkadaşlarıyla vakit geçirmeye ihtiyacı var. Okullarına gidemiyor, arkadaşlarıyla görüşemiyor, öğretmenlerini özlüyorlar. Bu durum onları da etkiliyor elbette fakat çocuklar, içinde bulundukları sıkıntılı durumu ifade etme noktasında yetişkinlerden daha farklı yollar izleyebiliyorlar. Bazı çocuklar her zamankinden daha hareketli yahut daha içe kapanık olabiliyor. Bazı çocukların uykuları, bazılarınınsa yeme düzenleri değişebiliyor. Fakat ne kadar etkilenmiş olurlarsa olsunlar her çocuğun en temel ilacı oyun. Mesela bir arkadaşımın iki kızının evde "Korona oyunu" oynadıklarını duydum ve çok hoşuma gitti. "Ebe" yerine "Korona" diyorlar. Kim diğerini yakalarsa o virüs oluyor ve diğeri ondan kaçmaya başlıyor. Kendine bunun için uygun bir ruhsal alan açıldığını hisseden her çocuk, oyun yoluyla kendi yaralarını sarmaya çalışıyor. Bir diğer ilaç da telefon yahut bilgisayar ekranından da olsa arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle görüşebilmek… Bu nedenle kendi sosyal ihtiyacımız için sanal ortamlarda arkadaş buluşmaları organize ederken aynısını çocuklar için de yapmak çok faydalı olacaktır.
Aslında yine annelere birtakım yükler binmiş oldu. Çocuklar okula ya da parka gidemiyorlar. Sadece çocuklar değil, eşler de evde. Bu durumda annelerin ruh hâli hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu süreçte üzerinde en çok konuşulması gereken kesim belki de anneler. Büyük bir kısmı yoğun tükenmişlik duygusuyla karşı karşıya. Evin temizliği, yemeği, ütüsü derken çocukların da ihtiyaçları çoğunlukla onların omuzlarında. Hatta daha önceden anne, kayınvalide yahut ücretli yardımcıları olabiliyorken şimdi bu konuda da yardım alamıyorlar. İki ve daha fazla çocuğu olan anneler hem evlerine hem de çocuklarına yetişmeye çalışırken bir de 'öğretmenlik' yapmak zorunda kalıyorlar. Gün bittiğinde bütün ev halkı içinde kendi ait özel bir zaman dilimi ayıramamış olan tek kişi büyük oranda kadın oluyor. Hem anlamak hem de destek vermek adına bundan sonraki süreçte de özellikle annelerle çalışmak istiyorum ben de. Belki sizinle de bu konuda daha kapsamlı bir içerikle tekrar konuşuruz. Ama bugün için söyleyebileceğim en temel şey; kesinlikle yardıma, günde en azından belli bir süre evin herhangi bir odasında yalnız kalmaya ve bu sürede keyif aldıkları bir işi yapmaya ihtiyaçları olduğu… Bu nedenle eşlere büyük görev düşüyor. Ev işleri yahut çocuklar konusunda mutlaka iş bölümü yapmalılar.
Ev hanımlarının dışında bir de çalışan anneler var ve onların çoğu da evde çalışma sistemine geçti. Evden çalışmak onları daha fazla zorlamış, hatta ev içi rollerde değişiklikler olmuş olabilir. Siz de çalışan bir annesiniz. Bu süreci nasıl yürüttünüz?
Tabii, az önce söylediğim her parçaya ilave bir de iş sorumluluğunun olması, tek başına bir kadın için gerçekten yorucu. Ben bu konuda oldukça şanslıyım. Oğlum 13 yaşında ve çok şükür ki sorumluluğunu bilen bir çocuk. Derslerine, ödevlerine gereken hassasiyeti gösteriyor. Bana da sadece takip edip ihtiyacı olduğunda destek olmak düşüyor. Ama ne olursa olsun bu değişen sistem karşısında zorlanmadığımı söyleyemem. Ben de herkes gibi uyum sağlamaya çalışıyorum.
Bu süreçte çocuklarda bir korku, bir panik durumu olmuş olabilir mi? Nasıl yol izlenmeli böyle bir durumda? Çocuklara karantina ve salgın kavramları nasıl anlatılmalı?
Çocukların nasıl etkilendikleri büyük oranda ebeveynlerinin nasıl etkilendiğiyle alakalı aslında. Eğer çok kaygılı bir anne babaya sahipse çocuğun yaşı ne olursa olsun mutlaka o da kaygılanacaktır. Bu nedenle önce yetişkinlerin kendi duygularıyla baş edebilecek olgunlukta olmaları çok önemli. Çocuklara bu sürecin nasıl anlatılacağıyla ilgili çok kıymetli yayınlar hazırlandı. Her yaş grubuna uygun hikâyelere hatta animasyonlara kolaylıkla ulaşmak mümkün. Bunlardan faydalanılabilir. Bunun dışında bu durum karşısında annebabanın kendi duygularından da bahsetmesi, yapamadıkları için ne kadar üzgün olduğunu, her şey yoluna girdiğinde neler yapmayı hayal ettiğini anlatması, çocuk için de rahatlatıcı olabilir.
Eve sığındık aslında. Bize hep güven veren bir şeydi ev fakat görüyoruz ki herkes evden sıkıldığından, vakit geçiremediğinden şikâyetçi. Dışarıya neden bu kadar bağlıyız sizce?
Bu konuda bir arkadaşımın, tamamen aynı fikirde olduğum yorumunu sizinle paylaşayım: Değişen zamanla birlikte insanlar giderek daha fazla kendilerini, kendi çıkarlarını düşünerek yaşamaya alıştılar. Fakat bu virüs bize kendimiz için değil başkaları için evde kalmamız gerektiğini söyledi. Her zaman "İstiyorum, o hâlde yaparım" demeye alışkın olan insan "İstiyorum ama başkası için yapmamam gerekir" demeye adapte olamadı, bu nedenle de zorlandı. Bir başka sebebin de yine değişen zamanla kimliğimizi, içinde bulunduğumuz sosyal çevrelerle tanımlamaya başlamamız olduğunu düşünüyorum.
Bu süreç hepimize bazı sıkıntılar getirecek elbette. Psikoloji bozukluğu da sorunlardan biri… Hepimiz stres ve kaygı içerisindeyiz. Sizce bu sürecin olumsuz etkilerini, korku ve paniği, ruhsal çöküntülerini ileride nasıl atlatabiliriz?
Bu sorunun cevabı kişiye, bu sürece yüklediği anlama, neler yaşadığına, nelere şahit olduğuna bağlı olabilir. Kişiler hastalığı geçirmiş yahut bir yakınını kaybetmiş olabilir. Yaşı yahut sahip olduğu kronik rahatsızlıklardan dolayı sürekli bir kaygı hâlinde kalmış olabilir. Ben içinde bulunduğu durum ne olursa olsun herkesin kendi payına düşen sıkıntıyı yaşadığını düşünüyorum. Ama diğer yandan her sıkıntı beraberinde bir kazanç da getirir. Belki şu an görüntü çok bulanık ama üstünden biraz daha zaman geçtikçe olan biten bunca şeyden sonra bize kalan artıları daha rahat görebileceğimize inanıyorum. Her hâl, durum iyi veya kötü olsun, sonsuza kadar sürmüyor. Elbette günün birinde bütün bu süreci atlatmış olacağız. İşte o zaman bardağın hangi tarafına bakacağımız da yine bizim seçimimiz olacak.
ZEYNEP TEMİZER ATALAR KİMDİR?
Uzman pedagog ve psikodramatist Zeynep Temizer Atalar, Marmara Üniversitesi Okul Öncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi bölümünden 2002 yılında mezun oldu. 2004 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü'nde psikodrama eğitimini "Bir Grup Anne İle Kadınlık Rollerinin Farkındalığı Amaçlı Psikodrama Çalışması" tezi ile tamamlayıp "psikodramatist" ünvanı almaya hak kazandı. Hâlen Maltepe Üniversitesi Psikoloji (Gelişim) bölümünde doktora eğitimine devam ediyor. Çeşitli televizyon ve radyo kanallarında Çocuk Ruh Sağlığı ve Anne Baba Destek programları hazırlayıp sundu. 2002-2016 yılları arasında çeşitli anaokullarında idarecilik ve danışmanlık yaptı. 2004-2015 yılları arasında çeşitli danışmanlık merkezlerinde çocuklar ve aileleriyle çalıştı. Akşam Yemeğinde Beraber Olmak ve Mükemmel Anne Yoktur isimli yayımlanmış iki kitabı bulunuyor. Evli ve bir çocuk annesidir.