Hastalıktan daha tehlikeli olan dezenformasyonun ta kendisidir
Tüm dünyayı tehdit eden COVID-2019 bildiğimiz adıyla Korona virüsü sonucunda son rakamlara göre Çin'de hayatını kaybedenlerin sayısı neredeyse 2 bin 200'ü geçti. Salgına yakalananlar ve ölü sayısı her geçen gün artıyor. Bu durum tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tedirginliğe hatta paniğe yol açıyor. Sokakta, AVM'lerde, otobüste metrobüste maskeli insanlarla karşılaşmamıza yol açan, hakkında bin bir türlü felaket senaryoları yazılan, uzman olsun olmasın hakkında herkesin bir şeyler söylediği, son dönemin en çok konuşulan meselesi hâline gelen bu virüsü uzmanlardan detaylıca dinledik. Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Kaan Yılancıoğlu ve Dr. İdris Şahin'e Korona virüsü hakkında merak edilen ve bilinmesi gerekenleri sorduk. Neden Çin'de ortaya çıktığını, nasıl yayıldığını, hakkında söylenen senaryoların ne kadarının gerçek olduğunu öğrendik.
KORONAVİRÜSÜNÜN WUHAN KENTİNDE YARASA, YILAN YA DA CANLI HAYVANLAR ÇOK TÜKETİLDİĞİ İÇİN ORTAYA ÇIKTIĞI SÖYLENİYOR. GERÇEKTEN HALKIN YEME İÇME ALIŞKANLIKLARI YÜZÜNDEN Mİ ORADA ÇIKTI BU VİRÜS?
Tabii ki hayır! Sadece buna bağlamak doğru değil. Her yıl onlarca yeni virüs ile tanışıyoruz aslında. İnsanlığın yabancı olduğu bir durum değil ki bu. En baskın, bulaşıcılık gücü en yüksek olan grip virüsü milyonlarca insanı hasta ediyor, yüz binlerce insan buna bağlı sebeplerden ölüyor. İnsan yoğunluğunun yüksek olduğu bir kentte, insanlar birbirlerine virüsü rahatlıkla bulaştırabilir ve virüs hızlıca yayılabilir. Hayvan ile temasın yüksek olduğu hayvan pazarlarında hayvandan insana bulaşabilen bir virüsün ortaya çıkması daha muhtemeldir. Bu virüs şans eseri başka bir ülkede de ortaya çıkabilirdi. Wuhan'da ortaya çıkması ise daha olasıydı. Yediğimiz içtiğimiz değil, nüfus yoğunluğu ve maruziyet oranı virüslerin ortaya çıkmasında ve yayılmasında daha önemli faktörler.
Her sene yeni bir ölümcül virüs ortaya çıkıyor ve geneli Uzak Doğu'dan geliyor. Sebebi ne olabilir?
Çin'de nüfus yoğunluğu oldukça fazla ve virüslerin ortaya çıkmasında coğrafyadan ziyade nüfus yoğunluğu daha önemli. 541-542 yılları arasında Jüstinyen veba salgını bugün üzerinde yaşadığımız İstanbul'u ve çevresinde yer alan birçok liman şehrini etkileyerek tarihteki en büyük veba salgınlarından biri olmuştur. Yersinia Pestis adı verilen bu bakterinin kaynağı Çin değildi. 200 yıl boyunca neredeyse 100 milyon civarında insanın ölümüne yol açtı. Buna rağmen insan ırkı var olmaya devam edebildi. Sonrasında Kara Ölüm veya Kara Veba ortaya çıktı. 1300'lü yıllarda Avrupa'da korkunç bir yıkıma neden oldu ve neredeyse 50 milyon insanın hayatını kaybettiği düşünülüyor. 1970'li yıllarda Afrika'da maymunlarda görülen SIV (Simian Bağışıklık Eksikliği Virüsü)'nün HIV virüsüne benzediği görüldü. Kısaca virüsler hep Çin'de ortaya çıkmıyor. Dünyanın herhangi bir bölgesinde bir virüs ortaya çıkabilir ve insanlığın başına bela olabilir. Keşfedilmeyi bekleyen milyonlarca virüs ve bizi keşfetmeyi bekleyen bir o kadar daha virüs bulunuyor. Sadece yanlış zamanda yanlış yerde ve yanlış şekilde bulunmamız virüslerin başımıza bela olmasına yetecek.
Bu virüsün laboratuvar ortamında biyolojik silah olarak geliştirildiği iddia ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Topluma demeç verirken çok dikkatli olmak, kesinlikle yanlış bir mesaj vermemek gerekiyor. Bu sebeple uzmanların söylemlerini dikkatli ve tartarak seçmesi gerekiyor. Gelelim komplo teorilerine ve gerçeklere; 2010 yılında yayınlanan bir makalede 2002 yılında ortaya çıkan SARS virüsü (bugünkü Korona virüsünün yakın akrabası) kullanılarak bir çalışma yapılmış. Bu çalışmada HIV (AIDS'e neden olan virüs) ile SARS virüsü basitçe birleştirilerek, SARS'ın daha yüksek dereceli bulaşıcılık özelliği kazanıp kazanamayacağı gösterilmeye çalışılmış. Tabi ki COVID-2019 ortaya çıkar çıkmaz literatür karıştırılmış ve bu çalışma ortaya çıkarılmış. İnsanın aklına "SARS' ı daha bulaşıcı yapmak kimin ne işine yarar, neden böyle bir çalışma yapılır, zamanlaması neden bu kadar yakın?" gibi sorular geliyor. Zihnimiz kolay yoldan cevap yaratmaya daha müsait ve bu çalışma kolaylıkla sağa sola çekilebiliyor. HIV ilk ortaya çıktığında yine insan elinden çıktığı ve Afrika nüfusunun azaltılması için oluşturulduğu komplo teorileri ortada dolanıyordu. Gelelim daha ayakları yere basan teoriye: Buna göre virüsler 10 binde 1 gibi bir oranda mutasyon geçiriyor, yani çok hızlı değişiyor. Bazen değişimler o kadar büyük oluyor ki mevcut bir virüsten yepyeni bir virüs ortaya çıkıyor. Şans eseri bu virüs ile karşılaşırsak, şans eseri bu virüs hayvandan hayvana bulaşırken insana bulaşma özelliği kazanırsa ve biz de şans eseri oradaysak ilk hasta biz oluyoruz ve bu virüsün tüm dünyaya yayılmasına vesile oluyoruz. Geçmiş olsun…
Ölüm vakalarının yansıtılandan daha fazla olduğu fakat gizlendiği söyleniyor. Bu doğru mu?
Ölü ve hasta sayısı test yapılıp pozitif çıkanları kapsıyor. Evinde ölen, ölüp test yapılmayan, hasta olan, evinde kendi kendisine iyileşen ve yine test yapılmayan insanlar bu sayıların dışında. Ama şunu söylemek gerek: Ölü sayısı çok yükselirse bunu kimse saklayamaz. Mutlaka sayılar daha farklı olabilir ama söylenenin yüzlerce katı olduğunu düşünmüyorum. Şunu ekleyelim, basit bir grip virüsü her yıl yüz binlerce insanı öldürüyor ama hiçbirimiz gripten korkmuyoruz. Bu virüsün gripten daha bulaşıcı olduğuna dair sadece söylentiler var. Daha ölümcül mü derseniz, yüzde 3 civarında öldürüyor. Aynı grip virüsü gibi yaşlı, bebek, altta yatan diyabet, böbrek rahatsızlığı gibi hastalıkları olmak ölüm riskini yükseltiyor. Eğer virüsün yayılımının önüne geçilemezse evet ölümler artacak ve sayı yüz binleri bulacak. Risk var ama tedbirler de var, önüne geçileceğini düşünüyorum. En kötü senaryoda önüne geçilemezse insanlık kayıp verecek ama var olmaya devam edecek.
Bazı distopik söylemler var: ölü sayısının 200 milyona ulaşacağı gibi. Böyle bir şeyi mümkün görüyor musunuz?
En kötü senaryoları ortaya koyarsak evet milyonlarca insan ölebilir, virüs yayılırken farklı özellikler kazanabilir, daha ölümcül olabilir. Mümkün değil demek çok iyimser ve gerçekçi olmayan bir yaklaşım olur. Kötü senaryoları sürekli pompalamak da aynı şekilde çok acımasız bir yaklaşım olacaktır, toplumu gereksiz gerer. Her yıl yenileriyle karşılaşacağız, 10 yılda bir ise daha ölümcül olanlarla mutlaka karşılaşacağız. Yeni virüslerle karşılaşmak deprem olması gibi bir şey, bundan kaçış yok. Toplumun bilmesi gerekense, grip, nezle gibi solunum yolları hastalıkları geçirirken mutlaka maske takması, gerekli durumlarda evinden dışarıya çıkmaması, toplumun diğer kesimlerini hasta etmemek adına tabiri caizse kendisini biraz izole etmeyi bilmesidir. El yıkama alışkanlığı önemli, unutulmamalıdır ki insan ömrünün 46 yaşlardan 70'lere çıkışı antibiyotikler yanında hijyen sebebiyledir. Toplu ortamlardan, kalabalıklardan uzak durmak diğer insanları da hasta etmemek burada çok önemli. Bilimsel olarak kanıtlanmamış yöntemleri öneren uzmanları lütfen önemsemeyelim. Kelle paça içmek, tuzlu su ile ağız çalkalamak gibi yöntemlerin kesin işe yaradığını söyleyen uzmanlar maalesef toplumu yanlış yönlendiriyorlar. Toplumun bu konuda izleyebileceği kaynak Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü gibi kabul görmüş mecralardır. Her söylenene inanmasınlar. Hastalıktan daha tehlikeli olan dezenformasyondur. Şu an aşı çalışmaları devam ediyor fakat bulunmuş bir aşı yok. Umarım yakın zamanda ilacı ve aşısı geliştirilir.
KORONA'NIN ÖLÜMCÜLLÜK ORANI SARS VE MERS'E GÖRE ÇOK DÜŞÜK
Korona virüsü nedir? Nasıl ortaya çıktı?
Koronavirüsler ilk defa 1937'de kuşlarda yaptıkları pnömoni salgınıyla keşfedildi. İnsanda ise ilk olarak 1960 yılında ortaya çıktı. Korona virüs, bizim RNA'lı dediğimiz bir virüstür. Kimyasal yapısında ise virüsü dışarıdan saran zarf denilen bir yapı vardır. Bu zarf virüsün çevresel koşullardan kolayca etkilenmesini sağlar. Yani çevre şartlarına dayanıksız bir virüstür. Bu yeni tip Koronavirüs Çin'in Wuhan kentinde deniz ürünleri satan bir marketten alışveriş yapan 4-5 kişide nefes darlığı, öksürük gibi solunum yolu şikâyetlerinin ortaya çıkması ile fark edildi. Bazı deniz canlıları Korona virüs taşıyor olabilseler de Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde pazarlarda tavuk, yarasa, tavşan, yılan gibi başka hayvanlarda virüs bulunabiliyor ve bunlardan birinin virüsün kaynağı olması mümkün görünüyor.
Peki, diğer nezle, grip türlerinden ayrılan belirtileri nelerdir?
Koronavirüsler insanlarda nezle ve zatürre dediğimiz salgınları yapabilen virüslerdir. Ayrıca hapşırık, burun akıntısı, baş ağrısı, gözlerde kızarıklık, halsizlik, hafif ateş şeklinde hasta şikâyetleri olur. Nezleden farklı olarak hastalarda akciğerlerin tutulmasına, yani zatürreye bağlı akut solunum yetmezliği dediğimiz klinik şeklinde karşımıza çıkar ve hastaların ölümüne sebep olan esas durumda bu solunum yetmezliğidir. Hasta şikâyetleri açısından gripten ve basit nezleden ayırt edici bir bulgusu temelde yoktur. Gripte ateş daha yüksektir.
Bu virüse karşı korunma yöntemleri var mıdır?
Solunum yolunda enfeksiyon yapan diğer birçok virüslerde olduğu gibi Korona virüslerle oluşan bu salgınlar, genellikle kış ve ilkbahar aylarının başlarında görülür ve bahar aylarının sonlarına doğru salgınlar biter. Burada da aynı durum tahmin edilmektedir. Yani bahar aylarının sonuna doğru salgının biteceği düşünülüyor. Bu virüs için geliştirilmiş bir aşı henüz bulunmuyor. Virüs insandan insana solunum yolu ile bulaşır. Kış aylarında yakın temasta bulunduğumuz insanlarla özellikle hasta olduğunu bildiğimiz insanlarla mesafeli kalmalı, mümkün olduğunca kalabalık ve havasız ortamlardan bulunmamaya çalışmalıyız. Yine sık sık sabunla ellerimizi yıkamalıyız.
Sizce Korona virüs gerçekten medyada yer aldığı gibi ölümcül ve korkunç mu?
Korona virüs, normalde görülen nezle vakalarının yüzde 30'unun sebebidir. Dünyadaki insanlar ömründe en az bir kere Korona virüs enfeksiyonu yaşamıştır. Normal sağlıklı bireylerde hafif nezle şikâyetleri ile karşımıza çıkarken, immunsupresifler dediğimiz bağışıklık sistemi yeteri kadar çalışmayanlar, yaşlılar, bebekler, kanser tedavisi görenler, gebeler ve KOAH dediğimiz kronik akciğer rahatsızlığı olan hastalarda ölümcül seyredebilir. Ayrıca yeni tip koronavirüs, diğer koronavirüslerden olan SARS ve MERS vakalarına göre daha az ölümcüldür.
ÇİN'DE PANİK VİRÜSTEN DAHA HIZLI YAYILIR
Korona virüsü Çin'deki sosyal hayatı nasıl etkiliyor? Okullar ve diğer kurumların çalışma sistemi nasıl şu an? Halen Çin'de yaşayan biri olaraksosyal hayattan, sokaklardan biraz bahseder misiniz?
Aslında olayın başlarında Çin'in birçok kenti korku filmlerini andıran sahneler gibiydi. Sokaklar boş, iş yerleri kapalı, halk tedirgindi. Pek çok caddede araba bile göremiyordunuz. İnsanlar sadece temel ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkıyorlardı. Salgının yayılmasını önlemek için olağanüstü tedbirler alınmalıydı. Çin yönetimi bu sebeple insanların gereksiz sokağa çıkışlarını engellemeye çalıştı. Her eve birer kart dağıtıldı ve her evden sadece bir kişinin ihtiyaçları karşılaması için dışarı çıkmasına izin verildi. Kartı olmayan dışarı çıkamıyordu. Daha sonra sitelerin giriş ve çıkışlarında, marketlerin girişlerinde insanların ateşleri ölçülüyordu. Çin'in her yerinde olağanüstü bir durum yaşanıyordu. Savaşa girmiş bir ülke izlenimi vardı. Okulların şubat ayının sonuna kadar kapalı olacağı duyurulmuştu. Yapılan yeni açıklama ile Şangay'daki okulların ikinci bir duyuru yapılana kadar kapalı olacağı ilan edildi. Bu durum Çin'in diğer kentleri için de geçerli. Öğrencilerin ise "online" eğitim alacakları söylendi.
İnsanların şu anki psikolojisini merak ediyoruz. Ne düşünüyorsunuz, ne hissediyorsunuz?
Başlarda toplumun üzerinde ciddi bir gerginlik ve korku vardı. İnsanlar devletin kendilerinden bilgi sakladıklarını da düşünerek büyük bir dikkatle hareket ediyorlardı. Kalabalık ortamlara girilmiyor, kamuya açık hiçbir faaliyette bulunulmuyordu. Öyle ki Çin'de panik virüsten çok daha hızlı yayılıyordu. Fakat bu durum her geçen gün düzeliyor. Hâlâ ölümler artıyor fakat insanlardaki tedirginlik biraz daha dinmiş durumda. Şu an sokaklarda daha fazla insan görebiliyorsunuz. Ama Çin'in o eski kalabalık günlerini hâlâ arıyoruz.
Çin'deki salgın günlerinde gördüğüm bazı olaylar beni çok etkiledi. Devletin aldığı kararların halk tarafından hızlıca ve arzulu bir şekilde yerine getirildiğini görmek toplumun istediğinde zorlukların üstesinden nasıl gelebildiğini gösterdi. Örneğin "Bundan sonra tüm şehirde şu kararlar uygulanacak" diye telefonumuza bir mesaj geliyordu. İki saat sonra dışarı çıktığımda bu kararların hızlı ve özverili bir şekilde halkın tüm kesimleri tarafından uygulanmaya başlandığını görüyordum. Bu olay bana Çin'in bu durumdan kurtulacağı izlenimini doğurdu. Zira bu tür salgınlarla baş edebilmenin tek yolu sistemli ve örgütlü hareket etmektir.
Size verilen bilgilere göre Çin'de şu anda son durum nasıl? Bize biraz anlatır mısınız?
Hayat yavaş yavaş normalleşiyor. Ölümler ve vakalar hâlâ var ama insanlar zorluklarla birlikte yaşamaya da alışıyor. Çin tek parti ile yönetilen bir devlet olduğu için insanların mobilizasyonu da haliyle kolay oluyor. Hızlı kararlar alıp kolayca yürürlüğe koyabiliyorlar. Bu sayede virüsün yayılması bazı kentlerde düşmüş durumda ama ne yazık ki durum hâlâ ciddiyetini koruyor. Özellikle Hubei eyaleti ve bu eyalete bağlı Wuhan şehri durumun en kritik olduğu yerler. Bu bölgelerde yaşayan yaklaşık 50 milyon insan hâlâ karantina altında. Açıkçası buralardan çok sağlıklı bilgiler de elde edemiyoruz. Şu an sadece devletin verdiği bilgilerle yetinmeye çalışıyoruz.