15 Temmuz'da milletimizin ve temsilcilerinin kararlılığı ve gözüpekliği ile hüsrana uğratılan bu hain kalkışma üzerine bugüne dek heyecanla çok şey söylendi. Lacivert bu defa darbe girişiminin ve ona karşı kazanılan millî direniş zaferinin üçüncü yılın soğukkanlılığında Türkiye için neler ifade ettiğini, ne anlama geldiğini, neler öğrettiğini ülkemizin saygın gazeteci ve yazarlarına sordu.
Sibel Eraslan
Star Gazetesi Yazarı
"15 Temmuz direnişi Türkiye'nin ruhudur"
15 Temmuz aziz milletimizin var olma kararı ve kararlılığıdır. Bizleri imha etmeye kalkışan şer güçlerin, yine milletimizin bilinçli karşı duruşuyla geri püskürtüldüğü gündür. 15 Temmuz girişimi, Türkiye'mize karşı açılmış düpedüz bir savaştır ve bu hain işgal kalkışması milletin sağlam iradesiyle durdurulmuş, kazanılmıştır. Çok şükür. 15 Temmuz "millet olmak" bilincimizdir. 15 Temmuz direnişi, millî ve yerli duruşun ne demek olduğunu hayatını feda ederek öğretenlerin direnişidir. 15 Temmuz darbesinin altında daha evvel şahit olduğumuz darbelerin sebebi olarak deklare edilen "iyi gitmeyen siyasi iradeye el koyarak tashih etme" niyeti yoktu.
15 Temmuz darbe girişimi, siyaseti ve siyasetçiyi tashihe yönelik değildi, millete yönelikti. Milleti tashihe değil milleti imhaya, yok etmeye niyetliydi. Nitekim milletimiz, canına kast eden tankları, elleriyle durdurmuştu. 15 Temmuz direnişi, gerçek bir halk devrimi ve millî liderlik hareketidir. Sayın Reisimiz Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla caddelere, hava meydanlarına, yollara çıkmıştık. Memleketimizi, millet düşmanlarına teslim etmemiştik. 15 Temmuz şanlı direnişi, aynı zamanda şehadet bilincimizdir. Şehadet ve feda bilincini omuzlarında taşıyan gençliğimize binlerce şükran sunarız. Şehitlerimiz de gazilerimiz de başımızın tacıdır. Şehitlerimiz bize Çanakkale'nin nefesini getirdiler. Şehitlerimiz bizi Bedir Günü'ne taşıdılar. 15 Temmuz direnişi hain ve ikiyüzlü FETÖ terör örgütüne indirilmiş Osmanlı tokadıdır.
15 Temmuz direnişi Türkiye'nin ruhudur ve Türkiye elbette Türkiye'den ibaret değildir. 15 Temmuz'daki millet zaferi; ümmetin duası, beklentisi, yüz akıdır. 15 Temmuz gecesi, Kudüs'ten Bosna'ya, Arap dünyasından Arakan'a kadar İslam âleminin âminleri Türkiye için yükselmiştir. Allah al sancağımızda parlayan İslam'ın hilalini kıyamete kadar hiç soldurmasın. 15 Temmuz direnişi, İslam âlemine umuttur. Son iki yüzyılı izmihlal, yenilgi ve bozgunla geçiren İslam âlemi, darbeler aracılığıyla kendilerine dayatılan imha biçimlerini neredeyse itaat ve ümitsizlik kültürüne dönüştürerek kanıksamış haldeydi. Libya'da ve Mısır'da yaşanan feci darbelerden sonra, Türkiye'nin "elleriyle tank durduran" direnci, tüm Doğu toplumlarının üzerine serpilmiş ölü toprağını silkelemiştir. İslam âlemi 15 Temmuz ile birlikte, yeni bir "diriliş bilinci"yle uyanmıştır.
15 Temmuz yeni Türkiye'nin temelidir.
Ekrem Kızıltaş
Takvim Gazetesi Yazarı
''Ev kira ama vatan bizim...''
Hesaplaşması süren ve daha da süreceğini bildiğimiz 15 Temmuz, birilerine naif ya da kırılganmış gibi görünsek de esas itibariyle çok sağlam bir bünyeye sahip olduğumuzu hatırlatıyor öncelikle. 7 Şubat 2002'de burunlarını gösterip, Gezi Parkı olaylarında arka planda kalsalar da işin içinde oldukları malum olan ve 17-25 Aralık'ta iyice afişe olan FETÖ mensuplarının bu türden bir hainliğe kalkışacağını tahmin edebilenler vardı muhakkak. Ancak, beklenmeyen bir girişimdi 15 Temmuz.
15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gecenin 03.00'ünde harekete geçmeyi planlamış olsalar da, bazı sebeplerle erken başlamak zorunda kalmaları ve Türkiye'nin hemen her yerinde insanımızın onlara karşı yapılması gerekeni tam da yapılması gereken yer ve zamanda yapması, işin hikmetli yönlerinden. Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile coşan milletimizin milletimizin cadde ve meydanlara inerek tanklara, helikopterlere ve hatta uçaklara karşı gözünü budaktan sakınmadan kazandığı zafer ise, anlatılması güç muhteşem bir olay.
15 Temmuz'da milletçe kazandığımız zaferin en önemli tarafı da, iradesine kast edenlere karşı harekete geçen insanımızın, varlıklısından 'ev kira, ama vatan bizim' diyenine kadar bütün farklılıkları bir kenara koyarak bir bütün hâlinde saldırganlara karşı koyması ve onları alt etmesiydi. Farklılıklarımızın zenginlik sebebi olduğunu net olarak anladığımız ve birçok kişinin artık pek de ümitvar olmadığı gençliğin gerektiğinde vatan, millet ve devlet için nasıl şahlanacağına da sevinçle şahitlik ettiğimiz bir süreçti 15 Temmuz.
Üç yıl sonra geriye baktığımızda altı çizilmesi gereken hususlardan biri de, birilerinin bizi yok etmek için planladığı 15 Temmuz ihanetinin birçok hususta kendimize gelmemize ve geleceğe daha emin adımlarla yürüyebilmek için gerekenlerin yapılmasına zemin sağlaması. 40 yıldır hazırlık yaptıkları anlaşılan hainlerin tasfiyesi sonrası devlet mekanizmasının sağlıklı bir şekilde çalışmaya başlaması, kazanımların başta geleni. Bunun yanında sistemin yerine tam olarak oturması açısından on yıllardır değinmeye bile imkân bulamadığımız bazı hususlarda atılan dev adımları ve dost-düşman konusunda gözleri iyice açılan Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durma kararlılığının iyice pekişmesini de unutmamak gerek.
Ülkemizin bir daha 15 Temmuz benzeri ihanet girişimleri ile karşı karşıya kalmaması, temel dualarımız arasında. Bu tür girişimlere niyetlenebileceklerin tespiti ve gelişme imkânı bulamadan tasfiyesi de, millet olarak üzerimize düşen bir vazife.
Abdurrahman Şimşek
Sabah Gazetesi Yazarı
''15 Temmuz, TSK'daki örgüt unsurlarının temizlenmesinin miladı olmuştur''
Milletin sokaklara dökülmesi çok efsanevi bir şey, hiç olmayan bir şey. FETÖ ile mücadele aslında 15 Temmuz'da başlamadı. 7 Şubat 2012'ye kadar giden kökleri var. Bizim gazete istihbarat servisi olarak pek çok imamı bulup görüntülediğimiz, deşifre ettiğimiz FETÖ'nün faaliyetlerini ifşa ettiğimiz süreçler söz konusu. Devletin de bürokratik manada derinden derine mücadelesi vardı. Devletin FETÖ'yle bürokratik olarak mücadele etmeye başlamasından sonradır ki FETÖ zaten bu kalkışmaya kadar uzandı. TSK'daki örgütten biz hep bahsediyorduk. O yüzden bazı şehirlerde hendek kazma kalkışmaları oldu. FETÖ unsurları bu hendek kalkışmalarını kullanarak kendileriyle hesaplaşılmasını engellediler.
Hatırlarsanız 15 Temmuz'dan önce Suriye'ye de girememiştik, Fırat Kalkanı Operasyonu 15 Temmuz'dan sonra oldu. İçerideki çatışmalar, hem FETÖ ile mücadele noktasında bizi bekletti, sekteye uğrattı hem de Suriye'ye girişi de engelledi FETÖ'nün devletteki varlığı. 15 Temmuz TSK'daki örgüt unsurlarının temizlenmeye başlanmasının miladı olmuştur. Büyük oranda örgütün beli kırılmıştır, hâlâ da tehlike var. Devlette hâlâ FETÖ unsurları var, bunların değişik eylem yapma potansiyelleri var. Bu duruma karşı devlet de zaten teyakkuzda.
Fadime Özkan
Star Gazetesi Yazarı
"81 milyonun gözü önündeki işgal girişimi için 'tiyatro' diyebiliyorlar"
"3'üncü yılında 15 Temmuz"u düşününce, o gün ile bugünü şöyle hızlıca kıyaslayınca, şehitlerimizi, gazilerimizi, sanki tek beden-tek ruhmuş gibi sokakları doldurup işgali durduran aziz milletimizi hatırlayınca boğazıma bir yumru geldi oturdu.
Gururluyum elbette, ama kederlendim de.
Baksanıza! Sanki 15 Temmuz hiç yaşanmamış, Fetullahçı görünümüyle aramıza sızan yabancı istihbarat örgütü ülkeyi içerden işgale kalkışmamış, bizim silahımızı uçağımızı, tankımızı tüfeğimizi bize doğrultmamış gibi, bir gecede 251 şehit vermemişiz gibi konuşan, davranan, efelenen, unutalım gitsin diyen birileri var aramızda.
Daha üç yıl geçti üzerinden, sadece üç yıl. Şehitlerin kokuları uçmadı daha evlerinden. Sevdikleri onların sözlerini, seslerini, yüzünün sevdikleri bir hâlini, bakışını, gülüşünü en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor daha. Aralarına uzun yıllar girmedi daha ama sanki hiç yaşamamışlar, sanki bir vatan uğruna toprağa düşmemişler gibi geçiştiriveriyor birileri onları. "Tamam, tamam fazla da şey yapmayın" diyorlar. "Şimdi hatırlayıp da ağzımızın tadını kaçırmayalım", "Durduk yere FETÖ'nün ve sahiplerinin desteğinden olmayalım", "Kamuoyu da yoruldu zaten, unutalım gitsin" diyorlar. 81 milyonun şahitliğinde yüz binlerce insan bizzat yaşadığı bir işgal girişimi için "tiyatro" diyebiliyorlar. Darbecilere merhamet edip şehitlere alenen laf ediyorlar. Yeniden örgütlenip, güç birliği edip, yeni takiyye yöntemleriyle bir kez daha sızmaya çalışıyorlar aramıza. Zayıf noktalarımızı, en zayıf olanımızı, zaaf alanlarımızı yokluyorlar.
Ve biz, geride kalanlar…
"Ayrıştı, kutuplaştı, bozuldu, çözüldü" denilen bir toplumun genci ve yaşlısıyla, kadını ve erkeğiyle, Türkü ve Kürt'üyle, Alevi'si ve Sünni'siyle, sarhoşu ve abdestlisiyle nasıl yeniden, öyle bir ağızdan millet olup ayağa kalktığını görenler… Bu vatanın bize nasıl bir kez daha vatan olduğunu bilenler… 16 Temmuz sabahına erişenler, ertesi aya, yıla, sonraki yıla ve işte 3'üncü yıla erişenler, nasıl da şaşkınız.
Böyle olması, bu kadar aşikâr bir saldırıyla ilgili olarak tekrar ve tekrar ispata mecbur kaldığımız için şaşkınız. Üzgünüz. Türkiye'nin tek yürek olduğunu, tek yürek tek bilek olunca nasıl da güçlü ve güzel olduğunu gördükten sonra bu ayrışmaları, bu alayları, bu yalanları, iftiraları da görmek vallahi üzüyor insanı. Hem mücadelenin içinde olup hem şehidine yanıp hem bu gevşekliğe, kötülüğe tahammül etmeye çalışmak gerçekten zor ama bu hainlere, gafillere, gevşeklere rağmen "okçular tepesi"ni terk edecek değiliz.
Bu milletin ne kadar büyük olduğunu, Allah'ın izniyle neden dize getirilemeyeceğini, hep şerefiyle var ve bağımsız olacağını biliyor ve inanıyoruz çünkü. Türkiye'nin sadece Türkiye olmadığını, bütün bir mazlum coğrafyanın kaderinin Türkiye'nin kaderine bitişik olduğuna da...
Ferhat Ünlü
Sabah Gazetesi Yazarı
"NATO'nun Türkiye'deki ilk başarısız darbe girişimi"
15 Temmuz pek çok açıdan değerlendirilmesi gereken bir olay. Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinden bu yana başarısızlığa uğratılmış ilk darbe girişimi. Arkasında NATO'nun olduğu darbe girişimlerinden bahsediyorum ki hepsinin arkasında NATO vardı. Millet o gün devleti ele geçirmeye çalışan sahte bayrak operasyonu dediğimiz operasyon yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumlarına yerleştirilmiş örgüte, örgütün devlete kalkışmasına "dur" dedi. Devlet zayıf düştüğü anda millet devlete omuz verdi ve "Bu ordu benim ordum. NATO'nun ordusu değil, FETÖ'nün ordusu hiç olamaz. Ben asıl orduyum, milletim ve ben bu duruma el koyuyorum" diyerek tarihimizdeki belki de en büyük kırılmalardan birini gerçekleştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana yaşanan en büyük olaylardan biri, belki de birincisi. Çok değerli insanlar vardı o gün, şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Mesela Ömer Halisdemir, 15 Temmuz'un Hasan Tahsin'i oldu adeta. Semih Terzi gibi darbeciler açısından önemli bir ismi vurdu. Dolayısıyla hem dış politik perspektiften hem de FETÖ'yle mücadelenin aslında kırılma noktası olarak, ayrıca Türkiye darbeler tarihinin yine bir kırılma noktası, NATO'nun Türkiye'deki ilk başarısız darbe girişimi olarak tarihe girdi.
Belki de yeni Türkiye'nin Armageddon'uydu. Çok ciddi silahlı mücadelelere tanık olunan devlet içindeki milli güçlerin ve milletin duruma el koyduğu hafızalardan silinmeyecek bir olaydır 15 Temmuz. Şehitler rahmetle anılacaktır. Fakat bizim millet olarak şöyle bir huyumuz var. Acılarımızı tabii ki unutmayız ama biraz acıları unutup geleceğe bakma eğilimindeyiz. Acıları bazen kolay da unutabiliyoruz. 15 Temmuz, gözümüzün önünde gerçekleşmiş, her şeyin kameralara yansıdığı asla unutulmaması gereken hain bir kalkışmadır. Bir kalkışma da değildir aslında, bir terör harekâtıdır. Teknik olarak çokça tartışılması gereken akademik manada da yönleri vardır. Dolayısıyla 15 Temmuz ile ilgili genel kanaatlerim bunlardır.
Halime Kökçe
Star Gazetesi Yazarı
"15 Temmuz: Türkiye'nin ABD ile hesaplaşma anı"
15 Temmuz pek çok açıdan değerlendirilmesi gereken bir olay. Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinden bu yana başarısızlığa uğratılmış ilk darbe girişimi. Arkasında NATO'nun olduğu darbe girişimlerinden bahsediyorum ki hepsinin arkasında NATO vardı. Millet o gün devleti ele geçirmeye çalışan sahte bayrak operasyonu dediğimiz operasyon yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumlarına yerleştirilmiş örgüte, örgütün devlete kalkışmasına "dur" dedi. Devlet zayıf düştüğü anda millet devlete omuz verdi ve "Bu ordu benim ordum. NATO'nun ordusu değil, FETÖ'nün ordusu hiç olamaz. Ben asıl orduyum, milletim ve ben bu duruma el koyuyorum" diyerek tarihimizdeki belki de en büyük kırılmalardan birini gerçekleştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana yaşanan en büyük olaylardan biri, belki de birincisi. Çok değerli insanlar vardı o gün, şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Mesela Ömer Halisdemir, 15 Temmuz'un Hasan Tahsin'i oldu adeta. Semih Terzi gibi darbeciler açısından önemli bir ismi vurdu. Dolayısıyla hem dış politik perspektiften hem de FETÖ'yle mücadelenin aslında kırılma noktası olarak, ayrıca Türkiye darbeler tarihinin yine bir kırılma noktası, NATO'nun Türkiye'deki ilk başarısız darbe girişimi olarak tarihe girdi.
Belki de yeni Türkiye'nin Armageddon'uydu. Çok ciddi silahlı mücadelelere tanık olunan devlet içindeki milli güçlerin ve milletin duruma el koyduğu hafızalardan silinmeyecek bir olaydır 15 Temmuz. Şehitler rahmetle anılacaktır. Fakat bizim millet olarak şöyle bir huyumuz var. Acılarımızı tabii ki unutmayız ama biraz acıları unutup geleceğe bakma eğilimindeyiz. Acıları bazen kolay da unutabiliyoruz. 15 Temmuz, gözümüzün önünde gerçekleşmiş, her şeyin kameralara yansıdığı asla unutulmaması gereken hain bir kalkışmadır. Bir kalkışma da değildir aslında, bir terör harekâtıdır. Teknik olarak çokça tartışılması gereken akademik manada da yönleri vardır. Dolayısıyla 15 Temmuz ile ilgili genel kanaatlerim bunlardır.