Yıl 1992, Nijeryalı bir tüccar Tayvan'dan ithal ettiği bol miktarda videokaseti ülkesinde pazarlamaya çalışıyordu. Ne var ki içi boş olan kasetlerin satışı pek iyi gitmiyordu. "Bu iş böyle gitmez" diyen tüccar kasetlerin elinde kalmaması için bir şeyler düşündü. Boş videokasetlere göstermelik de olsa bir şeyler yüklerse satışların düzeleceği umuduyla arkadaşlarını topladı ve sıradan bir video kamera alarak son derece basit imkânlarla kendi filmini çekerek kasetlere yükledi. Karısını öldürerek güç ve servet elde eden bir adamın cinayet hikâyesini anlatan filme fiyakalı bir isim de koymayı ihmal etmedi: Esarette Yaşamak.
Çekimi sadece bir ayda tamamlanan film, sinema salonlarında gösterime giremedi bile. Ancak seyyar satıcılar tarafından videokasetler şeklinde satılmaya başlandı. Depodaki boş kasetleri bir an önce elden çıkarmak isteyen tüccar bu sıra dışı pazarlama taktiğiyle henüz nasıl bir kelebek etkisini harekete geçirdiğinin farkında bile değildi. Ne var ki buradan bakınca umutsuz bir çaba gibi görünen film daha bir ay bile dolmadan neredeyse bir milyon alıcı buldu ve dev bir sinema furyasının da ateşleyicisi oldu.
Afrika'nın nüfus ve yüz ölçümü bakımından en büyük ülkesi olan Nijerya'nın kaderini değiştirecek ve kısa sürede dünyanın üçüncü sinema endüstrisine dönüşecek olan Nijerya sineması ya da nam-ı diğer "Nollywood", son derece amatör bir yapım olan bu filmin ivmesiyle doğdu.
Dünyaca ünlü iki büyük film endüstrisini andıran fakat ikisiyle de alakası olmayan Nollywood ismi ilk olarak 2002 yılında New York Times gazetesinin bir yazarı tarafından dile getirildi. Hollywood'a ve Hint sineması Bollywood'a nazire olarak verilen bu lakap Nijeryalıların da çok hoşuna gitmiş olmalı ki bu ismi derhal benimsediler. Nitelik olarak Hollywood ve Bollywood'a yaklaşamasa bile hem Afrikalılara hem de diğer kıtalardaki Afrika asıllılara hitap ederek nicelikte yani film üretimi ve satışında senelik cirosu yaklaşık 250 milyon Euro olan Nijerya sineması Nollywood, kısa sürede dünyanın üçüncü büyük sinema endüstrisi hâline geldi.
Afrikalılara kendi hikâyelerini anlatıyor
Nollywood'da günümüzde haftada 50'ye yakın film çekilebiliyor ve bu sektörün yıllık film üretimi bin 500 ila bin 800 arasında değişiyor. Bu anlamda elinde bir dünya rekoru bulunduran Nijerya sineması, yıllık üretilen film sayısında Hollywood'u dahi geçerek Bollywood'dan sonra dünyada ikinci sıraya oturmuş durumda.
Hiçbir alt yapı olmadan, biraz da tesadüfi çekilen bir film kıtada ne kadar büyük bir açığın olduğunu da gözler önüne serdi aslında. O yıllara kadar Afrika, başka alternatifi olmadığı için sınırlı sayıdaki sinema salonlarında ya da evlerdeki video cihazlarında Amerikan, Avrupa ve Hint filmlerini izlemek zorundaydı. Fakat halk, ne yüksek bütçeli Amerikan yapımlarını ne de etnik figürlerle dolu Hint filmlerini benimsemiyordu çünkü birbirinden tamamen zıt kültürlerin ürünüydü bu filmler.
Afrika'ya dair hiçbir parça bulunmayan filmler doğal olarak sinema salonu bulamayan, bulsa da bilete verecek paraya kıyamayan insanların yaşadığı bu kıtaya bir türlü uymuyordu. Düşük bütçeli, düşük kaliteli yapımlara gücü yettiği için çoğu zaman küçümsense de Nollywood, Afrikalıların ilk kez Afrikalılar tarafından yapılan filmleri izlemelerini sağladı. Yapılan düşük bütçeli filmler kıtadaki ortak gelenekleri, kültürü ön plana çıkarttı ve insanları kendi kültür ve inançlarını yansıtan ortak bir paydada buluşturdu.
Bu sinemanın çıkardığı tüm Afrika'da tanınan film yıldızlarından biri olan Nijeryalı oyuncu Genevieve Nnaji tüm dezavantajlarına rağmen Nollywood'un sadece Nijeryalılar değil tüm Afrikalılarca benimsenmesinin sırrını şöyle anlatıyor: "Nollywood halk için halkla beraber bir endüstri. Biz kendi hikâyelerimizi anlatıyoruz, bu yüzden pek çok Afrikalıya hitap ediyoruz."
Dünyada henüz çok büyük bir başarı yakalayamasa da Nollywood şu anda kendi kıtasının en popüler sineması ve Afrika çapında ciddi bir izleyici kitlesi edinmiş durumda. Öyle ki Tanzanyalı bir gazeteci "Tanzanya'da binlerce kişi Nollywood sayesinde Nijerya aksanı ile konuşuyor" diyor. Bu etkinin sırrını Nollywood filmlerinin konusunda aramak gerekiyor. Konular büyük çoğunlukla yerli içeriklerden oluşuyor ve böylece seyirci filmlerle kendi günlük hayatını kolaylıkla bağdaştırabiliyor.
Milyonlarca Afrikalı ve başka kıtalardaki Afrika asıllılar, Hollywood'un kendilerine sunamadığı pek çok şeyi, daha doğrusu kendilerine özgü her şeyi bu filmlerde buluyor. Afrikalı adam, bu filmlerde artık kendi dünyasının ve şartlarının efendisi… O artık bir aksiyon kahramanı, üstelik tamamen siyahlara ait bir dünyanın kahramanı… Nollywood üzerine bir belgesel çeken yapımcı Brenda Goldblatt halkın bu yapımlara rağbetini şu sözlerle ifade ediyor: "İnsanlar için bu filmler adeta hayat arkadaşı. Seyirci ve film arasındaki bu ilişkinin derinliğine Batı'da hiçbir şeyde rastlamak mümkün değil!"
Yüz milyonlara ulaşan "derme çatma" sinema
Bugün bile akşam sinemaya gitmenin tehlike teşkil ettiği bu coğrafyada seyirciler filmleri akşamları evlerinde oturup izliyordu genelde. Nijeryalı film yapımcıları da bunu iyi bildikleri için ürettikleri filmleri Afrika'ya DVD vasıtasıyla dağıtmaya başladılar. Fiyatları iki doları aşmayan bu DVD'ler, Nijerya sinemasının yerel halkta bu kadar yankı bulup ve hayran kitlesi oluşturmasının kilit sebeplerinden biri oldu. Günde bir dolara çalışan yoksul insanlar da merkezden çok uzakta, kırsalda yaşayan halk da filmlere kolaylıkla ulaşabildi, akşam oturup kendi filmlerini televizyondan izleyebildi.
Her ne kadar DVD fiyatları iki dolar gibi cüzi bir miktar olsa da yapımcılar yüz milyonlarca Afrikalıya ulaşmayı başaran piyasadan büyük kârlar elde ettiler ve ediyorlar. Nitekim Nijerya sinema sektörü kısa zaman içinde katlanarak büyüdü ve ülkede tarımdan sonra en çok istihdam sağlanan ikinci iş kolu hâline geldi. Bugün ülkede bir milyondan fazla insan sinema sektöründe çalışıyor.
Bu güçlü film endüstrisinin Hollywood ya da Bollywood'daki gibi "havalı" film stüdyoları yok ve bunlara hiçbir zaman da ihtiyaç duymadı. Derme çatma da olsa Nijerya'da film stüdyoları kurulmuş aslında ama yönetmenler ve yapımcılar oraları kullanmayı pek de tercih etmemiş çünkü onlar için Afrika'nın her sokağı zaten bir stüdyo. Hemen hemen tüm filmler sokaklarda, evlerde, ya da yönetmenlerin bulduğu herhangi bir köşede geçiyor.
Temel sebebi parasızlık olsa da izleyiciye Afrika hayatını ve kültürünü birebir yansıttığı için durum avantaja çevrilmiş aslında. Yerel halk kendilerinden bir şeyler gördükleri için bu durumu memnuniyetle karşılıyor. Hatta Nollywood dünyada tanınmaya başladığından beri bu filmler Afrika'nın tanıtımı yapıyor. Film endüstrisinin bölgede turizme yaptığı katkı yadsınamayacak boyutlarda.
Sadece mekanlar değil, prodüksiyon da Nijerya sinemasının bir diğer eksiği. Tek bir dijital el kamerasıyla başlayan dev film sektörünün uzun yıllar boyunca aynı şekilde devam ettiğini düşünmek zor olabilir ancak gerçek şu ki Nollywood da film yapmak için bir el kamerasının yeterli olduğu yılların sona erdiği günler günümüzde o kadar da uzak değil. Bu süreci kısaca şöyle özetlemek mümkün: "Bu sektörde para varmış" diyen herkes eline bir kamera aldı ve film çekmeye başladı. Seslendirme, montaj gibi diğer meseleleri de evlerdeki bilgisayarla hallettiler.
Afrika'nın tüm renklerini yansıtıyor
Tüm bu alt yapı sorunları henüz bitmediği gibi Nollywood'un baş etmeye çalıştığı başka meseleler de az değil. Film çekimi esnasında soyulan film ekipleri, haydutların saldırısına uğrayan oyuncular, çekimler sırasında elektriklerin kesilmesi gibi birçok sorunla karşı karşıya kalmak bu sorunlu coğrafyada beklenmedik işler değil.
Tüm bu olumsuzluklarla beraber film çekim süreleri genellikle 20 günü geçmiyor. Filmlerin bütçesi ise bin ila 10 bin euro arasında. En büyük rakiplerinden biri olan Hollywood'da bir filmin maliyetinin 1 milyon ila 300 milyon dolar arasında olduğu düşünüldüğünde bu rakam komik gelebilir ancak aynı zamanda bir Afrika gerçekliği anlamına da geliyor. Her şeye rağmen bu fark Nollywood için bir dezavantaj değil çünkü Afrikalı pahalı yapımları değil son derece mütevazı cüzdanına uygun ve bununla birlikte kendine dair bir şeyler bulabildiği filmleri tercih ediyor.
Nollywood yapımlarının kendi coğrafyasında bu kadar karşılık bulmasının sebeplerinden biri de dış finansman kaynağı olmadan, Avrupa ve ABD'den herhangi bir yardım almadan kendi gelirleriyle film bütçelerini oluşturmaları. Her ne kadar yurt dışından "yetersiz alt yapı ve senaryo, düşük kaliteli, hızlı çekim" gibi eleştiriler alsa da Nollywood, kendi imkânlarıyla kendi hikâyesini anlatmayı ziyadesiyle başarmış görünüyor.
Bu sektörün başında çekilen ilk filmler Nijerya'nın renkli kültürünü, mimarisini, sosyokültürel hayatını, geleneklerini yansıtan filmler oldu. Bu renklilik günümüzde de devam ediyor. En çok ilgi gören yapımlar arasında kara büyü ve cadı avlarını konu alan filmler geliyor çünkü bildiğimiz gibi Afrika toplumları için büyü inancı oldukça yaygın. Örneğin; 1999 yapımı End of the Wicked (Habis Ruhun Sonu) adlı film içlerine şeytan girmiş çocukları konu alıyor. Tüyler ürpertici dursa da Afrika'da hâlihazırda bu tür inançlar ve uygulamalar yaygın olduğu için bu filmler insanlara korkunç ya da fantastik gelmiyor; aksine fazlasıyla rağbet görüyor.
Konu bulurken ve senaryo yazarken fazla düşünmeye, orijinal konular bulmak için kafa patlamaya da pek gerek duyulmuyor Nolywood'da. Nijerya'da günlük çıkan gazetelerde bahsi geçen konular bir film senaryosuna pekâlâ uyarlanabilir derecede orijinal. Büyücülük ve cadı avı gibi korku teması dışında işlenen diğer konular ise yine yerel halkın içinde yaşadığı toplumsal meselelerle ilgili. Aşk, suç, şiddet, iç savaş, AIDS gibi salgın hastalıklar, rüşvet, yolsuzluk bunların başlıcaları.
Kült filmlerin en ucuz hâli
Nollywood filmlerinde Hıristiyani ögelere sık sık yer veriliyor. Kara büyüler, şeytanlar ya da cadılar dini birtakım ritüeller sayesinde kurtuluyor genelde. Afrika'nın kendi içerikleri dışında Nijeryalı yönetmenler dünyadaki kült filmlerden esinleniyorlar. Örneğin; Nijer Nehri'nde çekilen film 250 milyon dolarlık Titanic'in oldukça ucuz bir uyarlamasıydı. Hollywood bilimkurguları ile Dünyayı Kurtaran Adam arasındaki ucuz taklit ya da esinlenme ilişkisi de göz önüne alındığında sadece Nijerya Titanic filminin varlığı bile Nollywood hakkında fikir vermeye yeterli aslında.
Resmî dili İngilizce olan ülkede filmlerin de büyük bir bölümü İngilizce çekiliyor. Bu, filmlerin dünyada takip edilmesi bakımından oldukça avantajlı bir durum fakat hâlâ Yoruba, Hausa, İbo dilleri gibi yerel dilleri konuşan etnik topluluklar Afrika'nın birçok bölgesinde hayatlarını devam ettiriyorlar. Film yapımcıları hem filmlerinin topluluklara yayılması hem de yerel dillerin var olmasına dikkat çekmesi açısından yerel dillerde de film çekmeye gayret ettiler ancak bölgedeki zengin dil çeşitliliği bir açıdan da Nollywood sinemasının dünyaya yayılmasını engelleyen bir faktör oluşturuyordu.
"Nijerya'yı Afrika'nın Hollywood'u yapmak en büyük hayalim" diyen Nijeryalı yönetmen Francis Oladele'nin çektiği sömürgeleşmeyi ve toplumdaki yozlaşmayı işlemiş Ajani Ogun (1976) filmi örneğin Yoruba dilinde çekildi ve Nijerya sinemasında bir dönüm noktası oluşturdu. Bu filmden alınan örnekle yerel dillerde film çeken yönetmenler çektikleri filmin dünyaya açılması için İngilizce alt yazı eklemeye başladılar ve bu hayli işe yaradı.
Pazarını gittikçe büyüten Nollywood'da bugün amatörlük gitgide azalıyor. Nijeryalı yapımcılar artık sinema eğitimleri alıyor, yönetmenler deneyim kazanıyor ve uluslararası düzeyde filmler üretmek herkesin ortak hedefi olmuş gibi. Düşük bütçeli yapımlar hâkimiyetini hâlâ korusa da Nollywood günden güne kalitesini arttırarak teknolojik gelişmelerle birlikte daha büyük yapımlar ortaya çıkarıyor. Ülkede yeni yeni stüdyolar kurulmaya başlandı, bütçeler ve fonlar arttı, kameraların kalitesi yükseldi. Değişmeyen yegâne şey filmlerin birbirinden orijinal konuları…
Afrika'da bir film konusu bulmak için bir günlüğüne sokaklarda dolaşmak ya da bir gazete okumak yeterli. Her ne kadar ülkede sinema sayısı artsa da Nijerya için bir devrim niteliğinde olan dijital ortam, hâlâ sektör için vazgeçilmez bir alan. Global bir marka olan Nollywood filmlerine Youtube'dan, Netflix'ten ve Afrika'nın her caddesinden ucuza ulaşmak çok kolay. "Dünyada Netflix'in yeri neyse Afrika'da öyle olmak istiyoruz" diyor bazı Nollywood film yapımcıları.
Sektörün en yenisi Nijerya'nın Nollywood'la coğrafyanın kaderi olan zorluklarla mücadele ederek gerçek bir mucizeye imza attığını ve kendi kendini ayağa kaldırdığını söylemek mümkün. Çıktığı ilk zamanlarda bu endüstri dünyanın ilgisini çekmeyi pek başaramasa da bu yıl yedincisi düzenlenecek olan Paris'teki Nollywood Film Festivali'yle birlikte sektör, anavatanı dışına çıkarak dünyada yayılmaya ve takip edilmeye başlandı.
Artık fakirlik, açlık, yolsuzluk, iç savaşlar ve çatışmalar gibi yaftalamalardan önce ulusal bir gurur hâline gelen filmleriyle önce çıkan Nijerya "Esarette Yaşamak"tan yüz çevirmiş görünüyor. Aslında dünya çapında ün kazanan yazar ve şairlerin, ünlü müzisyenlerin giderek çoğalmasına rağmen kültür üretmediği söylenen Afrika açısından Nollywood'un bu açıdan bir önyargıya cevap niteliği de taşıdığı da söylenebilir.