Kuşaklar arasında zaman yolculuğu
İnsan, her şeyi bilinçli mi seçer? Yoksa aslında "insan" olmak farkında olmadan bize aktarılanlardan kendimize çizdiğimiz yol mudur? İnsanlık, bilgi ve tecrübesi ortak olan "kuşaklarla" birbirine bağlıdır. Gündelik hayatımızda bunu fark etmeyiz belki ama aslında bütün sıradan davranışlarımız, ritüellerimiz, doğrularımız ve yanlışlarımız bize kuşaklar boyu aktarılan "insan" olma öyküsüdür. Kuşaklar, felsefi tanımıyla "aynı çağın koşullarını, benzer sıkıntılar ve benzer yazgılarla yaşamış, benzer durumlardan sorumlu olan kişiler topluluğu"dur. Yani her kuşak, ortak deneyimler ve ortak tarihsel tecrübeleri paylaşarak var olur. Peki dünyanın her yerinde her zaman aynı süreçler ve aynı deneyimler mi yaşanır?
Adına "modern" dediğimiz zamanlara kadar bu böyle değildi. Modern öncesi toplumlarda, her toplum, her farklı kültür kendi "zaman" algısının içinde yaşardı ve her kültürün farklı kuşakları ve farklı hikâyeleri vardı. Bu ise zaman kavrayışıyla birebir alakalı aslında. Mesela tarım ve toprakla uğraşan toplumlar büyük oranda Güneş takvimine, balıkçılıkla ilgilenen denizci toplumlar ise denizin gel-gitlerini bilebilmek için büyük oranda Ay takvimine uymuşlardı. Elbette takvimlerin tercih edilmesinde yalnızca maddi koşullar ölçü değildir. Örneğin İslam dünyası, zamanı hicret olayı ile başlatır ve hicri takvimi kullanır. Bu, İslam toplumlarının zaman kavrayışını etkileyen en önemli manevi anlamdır. İlahi dinlere mensup toplumlar dünyada belirli bir süre, kıyamet ve ahiret inançlarına sahip oldukları için büyük oranda "çizgisel" bir zaman kavrayışına sahiptir. Doğu toplumlarında se yine inançlarla özdeşleşen "döngüsel" bir zaman anlayışı var. Modern devrime kadar, her kültürün birbirinden çok farklı zaman kavrayışı, çok farklı anlam ve ritüellerle yaşayan dünyası, dolayısıyla da birbirinden çok farklı kuşakları vardı. Weber'in tabiriyle "dünyanın büyüsünü bozan" modern devrim, Giddens'a göre, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan farklı zamanları sıfırlar, "evrensel" ve tek bir zaman anlayışında bir araya getirir.
Modernleşme ve tek bir çizgisel zamanda birleşme, yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasi dönüşümle yakından ilgili. Farklı ekonomik meşguliyetler, yerini tüm dünyayı birbirine bağlayan "kapitalist" ekonomiyle yer değiştirir. Üretim ilişkilerinin değişmesi, eski anlamların yerini yenilerine bırakmasını getirir. Modern kentler inşa olur. Bu kentlerin inşa olmasıyla birlikte bireyselleşme, yabancılaşma gibi kavramlar insanlık dağarcığına eklenir. Yaşanan "sosyal zaman" da, tüm dünyada ortak olan modern yaşayışla birlikte değişir. Hatta bu süreci; "zamanı denetim altına almak" olarak yorumlayanlar olur. Mumford'a göre, mekanik saatlerin ortaya çıkışı, Endüstri Devrimi'nin alametifarikasıdır. Saatlerin hayatlara girişi, "dakiklik", iş hayatı ve mesaileri ve onlardan arta kalan boş zaman kavramlarını getirdi.
Artık tüm dünya ortak bir "zaman" kavrayışına sahiptir. Bu zaman, "modern kapitalist" toplum kurallarına göre işler. Bu kurallar, zaman içinde "kuşak" tanımlarını da değiştirir. Modern anlamda kuşakları ilk kez gündeme getiren kişi 1930'larda Douglas McGregor olur. McGregor'un kuşakları gündeme getirmesinin amacı daha iyi bir
"iş yönetimi"dir. Kuşaklar II. Dünya Savaşı ardından Avrupa ve Amerika'da yaşanan meşhur "baby boom" (doğum patlaması) ile başlatılır. Savaşlar bitmiş, hayat normale dönmüş, doğal olarak insanlık neslin devamına yatırım yapmıştır. Böylece bu süreçte doğanlar 1946-1964 arasına "Patlama Kuşağı" olarak anılır. Ardından sırayla, 19651979 arasına "X Kuşağı", 1980-1996 arasına "Y Kuşağı" ve 1997 ve sonrasında doğanlara ise "Z Kuşağı" adı verilir.
Suni kuşak tanımlamaları
Bu tanımlamaya göre "Patlama Kuşağı" (baby boomer) olarak isimlendirilen ilk modern kuşak, 1946-1964 yılları arasında doğan insanları kapsar. Bu dönem, büyük savaşlar sonrası dünyanın yeniden yapılandığı yıllardır. Modern kentleşme, gettolaşma, sınıfsal tabakalar, kırdan kente yaşanan göçler en çok bu yıllarda olur. Bu dönemin insanlarının ortak duygusu ise "umut"tan başka bir şey değildir. Türkiye'de ise siyasi olarak ciddi dönüşümlerin ve darbelerin yaşandığı yılları kapsayan bu dönem, kırdan kente göç ve kentleşme bakımından tüm dünyayla benzer süreçler yaşanır. Bu dönemin insanlarının ortak duygusu ise sadakat ve kanaatkârlıktır. İşkoliklik derecesinde çalışkan olan bu kuşak, tüm dünyaya "emeklilik" olgusunu kazandıran kuşak olarak tarihe geçer.
X kuşağı, "1965-1979" yılları arasında doğanları kapsar. X kuşağını belirleyen en temel özellik, tüm dünyada yaşanan büyük siyasi ve ekonomik çalkantıları tecrübe etmiş olmalarıdır. Petrol krizleri, ekonomik çalkantılar, meşhur "68 kuşağı" ve bu kuşağın siyasi faaliyetleri de bu dönemi en iyi yansıtan olaylardan birkaçı. Aynı dönemde Türkiye'de ise, üniversite olayları ve sağ-sol çatışmaları yaşanmaktadır. Bu kuşak için, bir yandan ideolojik çatışmalar yaşanırken, diğer yanda teknolojik devrim yaşanır ve zorunlu olarak bu teknolojiyi öğrenmek durumunda kalırlar. Bu dönemde televizyonun hayatlara girmesiyle birlikte pop kültür yaygınlaşır. Bu kuşak insanları, toplumsal olaylara duyarlı, iş motivasyonları yüksek ve otoriteye saygılı olarak tanımlanmışlardır. Bu kuşak insanı için ilerleyen dönemlerde en zor olan şey, hızlı teknolojik ilerlemeye uyum sağlamak olmuştur.
Y Kuşağı, 1980'le başlar 90'ların ortalarına kadar uzanır. Bu kuşak insanı, tüm dünyada siyasi, ekonomik ve teknolojik devrimlerin içine doğar ve tüm bunlarla birlikte büyür. Bu nedenle değişime en kolay uyum sağlayan kuşak olarak anılır. İnternet, bu dönemde hayatlara girer. Sanal dünyanın öncesini gören son nesil olma özelliğine sahip olan bu kuşakta internet kullanımı çok yaygındır. Y Kuşağı aynı zamanda "tüketim" ekonomisine en büyük katkıyı sağlayan kuşaktır. Bu kuşak özgürlüğüne düşkün olduğu için mesai saatlerine uyum sağlamakta zorlanır. Eğlence sektörünün geliştiği yıllarda doğan bu kuşağın "boş zaman" kültürü de oldukça gelişmiştir. İş hayatında gerektiğinde fazla mesailer harcayabilen bu nesil, öğrenmeyi sever ancak, sıkılgandır ve kolay iş değiştirebilmektedir.
Z Kuşağı ve teknolojinin alametifarikası
90'ların ikinci yarısından başlayarak 2000'leri kapsayan Z kuşağı, tamamen teknolojinin içine doğan nesildir. Bu yüzden bu dönemde doğanlar "internet kuşağı" olarak da anılır. Bu dönem insanının, yalnız yaşamaya daha yatkın olacağı öngörülür. Özgüveni yüksek olduğu düşünülen bu kuşak insanı için, ilerleyen zamanlarda iş hayatında oldukça yaratıcı olacağı, ancak iradesiz ve isteksiz bir çalışma içinde olabilecekleri düşünülmektedir.
2010'dan itibaren ise, Alpha gibi yeni kuşak tanımlamaları yapılmaktadır. Bebek patlamasıyla başlatılan tüm bu "modern kuşaklar" kapitalist iş düzeni ve bununla birlikte gelen tüketim kültüründe bugün yaşayan insanları tanımlamak ve kategorize etmek için ortaya konmuştur. Bu nedenle yaşadığımız çağın yalnızca bir kısmını anlatmaktadır.
Diğer taraftan pek çok sosyolog, kuşakları modern öncesi, modern ve post modern olarak sınıflandırır. Bu sınıflandırma, zaman algısının değişmesiyle de yakından alakalıdır. Bu tanımlamaya göre 1900'lere kadar olan dönem modern öncesini ifade eder. 1900'lerden 1980'lere kadar olan geniş süreç ise, tüm dünyanın topyekûn modernleştiği süreçtir. Nilüfer Göle, Türkiye'de de bu sürecin 1920'lerden 1980'lere kadar uzandığını tespit eder. 70'lerde başlayan ama esas yankısını 80'lerde bulan post modern dönem ise, dünyanın modernlikle hesaplaştığı, modern tanımların/anlamların sorgulandığı ve yeniden düşünüldüğü dönemdir. 80'lerden itibaren, çok kutuplu dünyanın yerini farklı kültürlerin dünyaya açıldığı "küreselleşen" dünyaya bıraktığı süreç olarak da okunur. Post modern sürecin en büyük açmazı ise, içinde yaşadığımız dünyanın, yeniliklere ve farklı kültürlere açık olan bir dünya mı, yoksa aslında uzun yıllar benzer modern süreçlerden geçen kültürlerin çoktan "aynılaştığı" bir dünya mı olduğu sorusudur.
Zaman değişir. Değişirken bütün bir insanlık öyküsünü de değiştirir. Tüm bu büyük değişim süreçleri bir yana, bir de zamanın değiştiremediği, hatta geçmişten bu güne akıp giderken bir tortu gibi kuşaktan kuşağa aktardığı "sabit"ler vardır. Bu sabitler, insanı insan yapan durumlardır. Herkes kendi ailesinde bunun örneklerini görebilir. Adına "genetik yatkınlık" dedikleri şey, belki farkında olmadan bilinçdışınızda biriken tortulardır. Bazen bir renk, bazen bir koku, bazen bir dua, bazen ayıplayan bir bakış yıllar öncesinden size aktarılan, sizden de başkalarına aktarılacak olan "yaşama sanatı"dır.