Emperyal saat düzeninin macerası
Zaman bir zamanlar doğal ve gerçekti. Dünyanın Doğusunun ve Batısının henüz onu bölüp parçalamaya, kısıtlamaya, ölçmeye, sabitlemeye başlamadığı dönemlerde insanlar için zaman doğayla uyum içinde algılanan ve yaşanan bir şeydi. Her toplum onu hayatla, doğal döngüyle, güneşle, ayla, tabiatın canlanma evreleriyle ya da kendi bünyesindeki önemli olaylarla ilişkisi nispetinde deneyimlerdi. Herkes için değişmez ve tek değildi zaman ama herkes için doğal, gerçek, yaşama bağlıydı, aceleci değildi. Salt faydacı bir zihnin geliştirebileceği tüm "izm"lerle varlığı, doğayı, hayatı, canlıları, insanı ve toplumları mekanik bir şekilde yeniden tanımlayan Batı zamanı da yeniden kurgulamaktan geri kalmadı. Yüz binler belki milyonlarca senedir insanlar için farklı akan zaman birkaç yüzyıldır mekanik bir düzenden başka şey değil. Batı mekanize hâle getirdiği zamanı dünyaya dayatıp benimsetti ve insanlar, toplumlar, ilişkiler, yaşam tarzları, inançlar ve duyular da mekanikleşti.
Zaman: bir muammaydı şimdi kullanışlı bir araç
Hıristiyan Batı'nın en hikmetli âlimlerinden Saint Augustinus zamana kafa yorup neredeyse yokluğuna hükmederken şöyle söylemiş: "Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birine açıklamaya kalkarsam bilmiyorum… Eminim, geçip gitmiş olmasa geçmiş zaman olmayacak. Gelecek bir şey olmasa gelecek zaman da olmayacak. Öyleyse, nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek mevcut olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli varsa, geçmişe karışmayacaksa şimdi değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zamanın mevcut olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini yok olana borçlu olan bir şimdinin varlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meyli ölçüsünde var olan şeydir." Ondan çok daha önce İtalya'da bir Eski Yunan kolonisi olan Elea'nın filozofları da zamanın aslında insan zihninde bir fikirden ibaret olduğunu söylemişlerdi. Ancak o dönemler zamanın doğal olandan geldiği, doğayla uyum içinde yaşandığı yıllardı Batı için de. Zamanın anlaşılmaya çalışıldığı o dönemlerin üzerinden çok sular aktı. Sanayi Devrimi'nden beri zaman artık anlaşılması gereken bir mefhumdan daha ziyade kullanılması gereken bir araç… Bir şeyi metalaştırırsanız onu kullanmamanız akıllıca olmaz, mutlaka kullanırsınız. Üstelik türlü amaçlar için. Batı'nın indirgemeciliğine öykünüp biz de aynı metodu kullanırsak, son birkaç yüzyıldır zamanın Batı için elverişli ve çok fonksiyonlu bir araç olageldiğini söylemekle haksızlık etmiş olur muyuz acaba?
Küresel ekonomik sistemin tercihi
Küresel saat dilimi sisteminin referans noktası olan Greenwich seçiminin kendince mantıklı nedenleri vardı ancak bu seçim kesinlikle bilimsel ve nesnel değildi. Esasen dönemin küresel ekonomik sisteminin bir tercihi ve bir yandan da gerekliliğiydi. Güneşe göre belirlenen eski saat sisteminin her şehirde güneşin farklı anlarda doğuş ve batışına göre farklılık göstermesi karşısında aynı ülkedeki tüm şehirleri aynı saat dilimine uymaya yönlendiren bu sistem böylelikle dünya üzerinde ortak bir saat dilimi oluşturmayı hedefliyordu ve bunda başarılı oldu. Denizciliğin yaygınlaşması, demiryollarının gelişmesiyle seyahat imkanlarının genişlemesi ve yayılması, telgrafın ve radyonun icadıyla haberleşmenin ülkeler arasını kapsaması, ticaretin küreselleşmeye başlaması ile zaman farklılığı giderek daha hissedilir ve faaliyetleri etkiler hâle gelince tüm bu saydığımız alanlarda devrinin öncüsü olan ve ekonomik sistemin de lokomotifini oluşturan İngiltere, ülkeleri belirli saat dilimlerine uyduran global ortak saat uygulamasını başlattı. O devrin ekonomik sisteminin ayrıcalıklı üyelerini teşkil eden Avrupalı devletlerin de katılımıyla bu yeni saat düzenini dünyanın geri kalanına telkin etmek o kadar da zor olmadı. 1847'de önce demiryolu şirketlerinin farklı şehirlerdeki farklı saat uygulamalarının yol açtığı karışıklıkları bertaraf etmek için sefer zaman çizelgelerini Greenwich'e göre ayarlamalarıyla başlayan bu uygulama 1880'lere gelindiğinde tüm Birleşik Krallık'ta norm haline geldi.
Zamanı da mekanı da Batı belirler!
Hem mecazi hem somut anlamıyla herkesin bildiği bir vecizedir: "Güneş doğudan yükselir." İnsanlığın kendini bildiği günden beri zamanı hesaplamak adına ana referans kaynağı olan Güneş hâlâ doğudan yükselmeye devam etse de tüm dünya için zamanın -ve hâliyle mekân yani coğrafi konumun- belirlenmesi yaklaşık bir buçuk asırdır egemen güçlere bağlı bir konu. Kısacası hemen her şey gibi dünyanın saati de konumu da Batı tarafından ve Batı referans alınarak belirleniyor. Bunda şaşıracak bir şey yok aslında; tıpkı dünya tarihinin referans noktası Milat'ın yine Batı tarafından belirlendiği, dünya haritasının Batılılar tarafından çizildiği ve daha bir sürü şey gibi… Coğrafi konumu belirleyen meridyenler içinde ana meridyen yani başlangıç noktası olarak kabul edilen Londra yakınlarındaki Greenwich bu nedenle küresel ortak saatin de referans noktasını teşkil ediyor. Greenwich'in İngiltere'nin küresel ortak zaman ve konumun belirlenmesinde merkez konumunu alması ise tesadüfi değil; zaten küresel bir ortak saat sistemi kurulmasını zorunlu hale getiren ülke de 20'nci yüzyılın başına kadar 200 yıl boyunca dönemin bir numaralı süper gücü olan İngiltere.
Kendi yerel saatini evrenselleştirme çabası
Ne var ki konumun ve saatin belirlenmesi için referans alınan temel meridyenin belirlenmesi konusunda tüm Batılılar ortak fikirde değildi. Birleşik Krallık başkenti Londra'daki Greenwich'i kabul ederken Fransa ve Rusya'da kendi başkentlerini esas alıyordu. İrlanda ya da ABD'nin de kendi referansları söz konusuydu. Dünyayı günlük zaman dilimlerinin belirlenmesi konusunda ortak bir noktada buluşturan girişim 1885'te Batılıların öncülüğünde düzenlenen Temel Meridyeni Belirleme Konferansı oldu. 25 ülkenin katıldığı bu konferans Greenwich'i temel meridyen kabul ederek dünyayı 24 saat dilimine bölüyordu. Her ülkede ve her şehirde saatin farklı belirlendiği bir dönemde kurulan bu yeni saat sisteminin günlük hayata uygulanması kolay olmayacak hatta onlarca yılı bulacaktı. Osmanlıların da katıldığı ve bilimsel çalışmalarla sınırlı kalmak şartıyla kabul ettiği bu yeni sistemin etkileri o günlerde fark edilmese de 15 yıl sonra girilecek olan yeni yüzyılda ve sonrasında dünyayı ve dünyanın zaman algısını baştan aşağı değiştirecekti. Türkiye'nin de bu yeni düzeni kabul etmesiyle 1926'da günün son saatini akşam ezanının da vakti olan güneşin batış vakti kabul eden eski saat anlayışı tarihe karışacaktı. Üstelik bu geçiş ve kopuş sadece günlük saat zamanlarının tayiniyle sınırlı kalmayacak insanların düzeni, halet-i ruhiyesi hatta dil üzerinde bile önemli bir tesire yol açacak, toplumu güneşin doğal devri ve ezan eksenli bir ortamdan ekonomi eksenli bir hayata doğru yönlendirecekti. Anadolu topraklarının gerçek anlamda "homo economicus"larla tanışmasının miladı da bu dönüşüm oldu desek yanlış olmaz. Kendi yerel saatini evrenselleştirme çabası Ne var ki konumun ve saatin belirlenmesi için referans alınan temel meridyenin belirlenmesi konusunda tüm Batılılar ortak fikirde değildi. Birleşik Krallık başkenti Londra'daki Greenwich'i kabul ederken Fransa ve Rusya'da kendi başkentlerini esas alıyordu. İrlanda ya da ABD'nin de kendi referansları söz konusuydu. Dünyayı günlük zaman dilimlerinin belirlenmesi konusunda ortak bir noktada buluşturan girişim 1885'te Batılıların öncülüğünde düzenlenen Temel Meridyeni Belirleme Konferansı oldu. 25 ülkenin katıldığı bu konferans Greenwich'i temel meridyen kabul ederek dünyayı 24 saat dilimine bölüyordu. Her ülkede ve her şehirde saatin farklı belirlendiği bir dönemde kurulan bu yeni saat sisteminin günlük hayata uygulanması kolay olmayacak hatta onlarca yılı bulacaktı. Osmanlıların da katıldığı ve bilimsel çalışmalarla sınırlı kalmak şartıyla kabul ettiği bu yeni sistemin etkileri o günlerde fark edilmese de 15 yıl sonra girilecek olan yeni yüzyılda ve sonrasında dünyayı ve dünyanın zaman algısını baştan aşağı değiştirecekti. Türkiye'nin de bu yeni düzeni kabul etmesiyle 1926'da günün son saatini akşam ezanının da vakti olan güneşin batış vakti kabul eden eski saat anlayışı tarihe karışacaktı. Üstelik bu geçiş ve kopuş sadece günlük saat zamanlarının tayiniyle sınırlı kalmayacak insanların düzeni, halet-i ruhiyesi hatta dil üzerinde bile önemli bir tesire yol açacak, toplumu güneşin doğal devri ve ezan eksenli bir ortamdan ekonomi eksenli bir hayata doğru yönlendirecekti. Anadolu topraklarının gerçek anlamda "homo economicus"larla tanışmasının miladı da bu dönüşüm oldu desek yanlış olmaz.
Emperyal saat düzeni
İlk olarak saat zamanının ve koordinatların referans noktası olarak kendi başkentlerinin meridyenini kabul eden İngilizlere karşılık diğer ülkeler de boş durmadı. Açıkçası ortada hayli rekabet söz konusuydu. Bu konuda İngilizlerin en büyük rakibi ise Fransızlardı. Ancak deniz ticaretindeki büyük ağırlığı sayesinde o zaman kadar Greenwich yerel saatini çoktan empoze etmiş olan İngiltere 1884'teki uluslararası konferansta diğer ülkeleri ikna etmeyi ve bu mücadelenin galibi olmayı başardı. Dünyayı Greenwich Mean Time (GMT) ile tanıştıran bu sistemin tesisi hâliyle o dönem İngiliz hâkimiyetinin bir eseriydi ve bu nedenle bu yeni saat düzenine karşı eleştiriler de eksik olmadı ve bu kararı haksız bularak "Emperyal Saat Düzeni" olarak nitelendirenler de çıkmadı değil. Hatta Greenwich saatini esas alan yeni düzene karşı kimi terör eylemlerinde dahi bulunanlar çıktı.
Hristiyan Avrupa'nın takvimi küreselleşiyor
Zaman ile mekânın tespiti ve ölçümü insanoğlunun medeni topluluklar oluşturmasında önemli anahtarlardan biri oldu. Tarihi ve doğal olayları öngörebilir bir kronolojik düzene yerleştirmek için çeşitli medeniyetler önce takvimi geliştirdiler. Takvim 4 bin yıl önce Mezopotamya'da Ay'a göre, 3 bin 300 yıl önce Mısır'da Güneş'e göre düzenlendi. 2 bin yıl önce Çin ve Eski Yunan da kendi takvimini yaparken M.Ö. 50'lerde Romalıların Güneş'e göre düzenlediği Jülyen takvim ortaya çıktı. Ancak dünya 6 bin yıl boyunca ortak bir takvimde birleşemedi. 1582'de Papa XIII. Gregory'nin düzenlettiği Gregoryen takvime kadar durum böyleydi. Batı'nın hâkimiyetini kurmaya başladığı bu devirle birlikte Gregoryen takvim de uluslararası alanda yavaş yavaş dünyaya telkin edilmeye başlandı ve günümüzün küresel takvimine dönüştü.
Mekanik evren, mekanik saat
Rasyonel düşünce ve beraberinde geliştirdiği materyalist eğilimli bilim ve teknoloji ile Batı doğayı, hayatı, insanı ve dahi zamanı da yeniden kurgulamakta gecikmedi. Önceleri Güneş'e göre değişken bir seyir ifade eden günler endüstri devriminin ayak sesleriyle giderek kesinlik ifade eden sabit saatlere bölünmeye başladı. Matematik devreye giriyor ve zaman artık doğanın akışından ayrılıyor, hayatın ve tabiatın ritmi kesin ve değişmez bir ritimle hesaplanıyordu. Varlığın, insanın ve zamanın mekanizasyonu anlamına gelen bu yeni eğilimin sembolü de kuşkusuz Batı'nın medar-ı iftiharı mekanik saat olacaktı.
Mekanik saatlerle artık günler yani zaman değişmez sabit bir kalıba dökülüyor, sürekli aynı şekilde tekrar eden bir mekanizmaya dönüşüyordu. Artık zaman hiçbir değişikliğe yer bırakmadan sürekli kendini tekrar eden ve kesin eşitlikte parçalardan oluşan, sayılarla ifade edilen bir niceliğe dönüştü adeta. Zamanın parçalanan, kısıtlanan, kesin ölçülebilen ve sabitlenmiş bu hâlinin ölçümleyicisi olan makineler yani saat mekanizmaları da böylelikle tarihte görmedikleri bir payeye kavuştu. Öyle ki saat denilen alet artık her cebe, her şehrin her meydanına girerken kâinatı anlamlandırma çabalarının da sembollerinden birine dönüştü. Aydınlanma, rasyonel akıl ve bilimi referans alan Batılı zihnine göre tüm evren artık bir saat timsali olarak görülmeye başlanacaktı. Matematik ve mühendislikle kurulmuş ve kurulduğu gibi şaşmadan işleyen bir saat mekanizmasıydı artık tüm kozmos.
Bu mekanik evrende Tanrı'ya biçilen en gösterişli yer ise en fazla, bu saati kuran ve sonra kendi işleyişine bırakarak köşesine çekilen bir deizm tanrısından öte olmayacaktı. Bu mekanik anlayışın etkisi sadece zaman algısı ile sınırlı kalmayacaktı. Newton ve Descartes ile zirvesine ulaşan mekanistik kartezyen evren anlayışı ise bilinen ve bilinmeyen tüm yönleriyle tüm varlık âlemini temel bir takım fonksiyonlara indirgeyerek basitleştirerek tanımlarken hayatı ve insanı da aynı indirgemeciliğe maruz bırakarak bölüp parçalamaktan ve makineleştirmekten bugün dahi kurtulamadı.
Zamana yapay bir anlam katkısı: Zamanın ruhu
Batı, bir makine ile matematik kesiklikte ve parça parça ölçülebilir duruma getirdiği zamanı mekanikleştirdi ama onun boşalan ruhu yerine yapay bir ruh katmayı da ihmal etmedi. İnsan işi de olsa bu da neticede bir "ruh"tu: "Zamanın ruhu." Uygulamaya döküldüğü için ister istemez bir gerçeklik değeri ifade eden bu kavram aslında zamanı artık kontrol eder duruma gelenlerin zamanla birlikte mekânı ve hayatı da kontrol altına alma, yönlendirme, içeriğini belirleme niyetini barındırmaktadır. Bir devrin hâkim ve yaygın olan değerlerini, zihin yapısını belirleyen "zamanın ruhu", artık zamanı herkes adına belirleme konumuna oturan Batı'nın tercih ettiği değerlerin yeşermesini teşvik eden ancak tercih yelpazesi dışında kalan değer ve oluşumlara yolu tıkayan ideolojik bir araçtı aynı zamanda. Bu kavram aynı zamanda büyük bir başarıyla 300 yıldır Batı'nın belirlediği değerlere uymayanları dışlama aracı olarak kullanmaya da elverişli bir araç oldu. Durum bu kadar netti: Zamanı ölçen, zamanı belirler; zamanı belirleyen zamanın bakış açısı yani çağın değerlerini, eğilimlerini de belirler. Hâlâ Güneş'in, Ay'ın, mevsimlerin, doğa olaylarının, düşen cemrelerin, yeşeren bitkilerin, doğadaki doğum ve ölüm periyotlarının döngüsüne göre zamanı algılayan ve deneyimleyen topluluklardan beklenense artık Batı'nın bu mekanik zamanına ve ona göre belirlediği paradigmalara biat etmektir.
Her şeyin sorumlusu: Saat mekanizmaları
Farklı kültürler en azından 4 bin yıl boyunca gün boyu zamanı ve süreyi ölçebilmek adına çeşitli saat düzenekleri icat ettiler. Güneş saati, güneş kadranı, kum saati ve onunla benzer bir mantığa dayanan bir kaptan diğerine suyun boşalmasıyla süreyi ölçen su kronometresi, usturlap, sarkaç ve benzeri aletler kullanıldı. İnsanların yürüyerek ya da binek hayvanlarıyla seyahat ettiği, denizde yelkenlilerin kullanıldığı ya da tarımın mevsimlere bağlı olarak düzenlendiği binlerce yıl boyunca işe yarayan bu zaman ölçerler toplumsal gelişmelerin hızlanmaya başlamasıyla yetersiz kaldı. İnsanlığın gelişip hızlanmaya başlaması ve coğrafi keşiflerin şafağında 13'üncü yüzyılın sonlarında ortaya çıkan yeni bir mekanizmanın hem tüm işleri hem de zaman algısını tamamıyla değiştireceği tahmin edilemezdi. Yeni yeni aydınlanmaya başlayan Avrupa'da ortaya çıkan bu alet mekanik saatti ve zaman kavramı algısını allak bullak edeceği gibi tüm alanlarda büyük gelişmelere dolaylı etkide bulunacak ve dolayısıyla insanlığın binlerce yıllık doğayla uyumlu ritmini de birkaç yüzyıl içinde allak bullak edecekti. Bu yeni mekanizma önce Batı'nın ardından da dünyanın geri kalanının geçici zamandan değişmez sabit zamana geçişi anlamına geliyordu. 14'üncü yüzyılın başlarında Avrupa, günü saat adı verilen 24 eşit parçaya böldü. Dakikaların ve saniyelerin belirlenmesi ise aynı yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşti. Zaman böylelikle somutlaştırılırken, net ölçülebilirlik yani daha matematik bir nitelik de kazanıyordu. Batı'da zaman kavramının uğradığı bu büyük dönüşümün sonraki çağlarda tüm alanlara, özellikle bilim, teknoloji ve toplumsal olaylara muazzam etkileri olacaktı. Hatta zamanı ve ayinleri bildiren çanları
Sanayinin tohumları saatle atılıyor
Mekanik saat kavramının icadı ve saat mekanizmasının yapımı Avrupa'yı yepyeni bir üretime doğru yönlendirdi. O dönem için çok karmaşık mekanizmalar olan saat cihazlarının yapımı çok farklı sosyal alandan ve çok farklı iş kolundan insanın işbirliğini gerektiriyordu. Mahir zanaatkârlarla birlikte bilim adamları, din adamları, astronomlar, matematikçiler, metal işleri ustaları gibi birçok farklı alandan emek gerektiriyordu. Bu geniş ve karmaşık iş bölümü Avrupa'da imalat sanayi ve beraberinde gelen tüm gelişmelerin de kökenini teşkil edecek ve sonraki dönemlerde meyvesini geliştirilip icat edilecek olan türlü alet ve makinelerle verecekti. Batı zamanı sabitleme ve ölçme işini o kadar hassas noktalara ulaştırdı ki 1968'de 300 bin yılda bir saniye şaşacak noktaya getirirken, 1983 yılında 1 metrelik uzunluk ölçü birimi bile kesin olarak zaman sabit sayacı ile belirlenir hâle geldi. Günümüzde zaman ölçümü quartz titreşimlerinden geçerek atom altı parçacıklar boyutuna inmiş ve yüzlerce milyon yılda ancak 1 saniye sapacak kesinliğe ulaşılmış durumda.
Zaman algısının ayırdığı kültürler
Avrupa'nın geliştirdiği sabit, parçalardan oluşan zaman algısıyla birlikte dünya zamanla ilişki anlamında iki sosyopsikolojik kutba ayrıldı: Tek zamanlı kültürler ve çok zamanlı kültürler. Batı olarak anılan Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya'nın büyük bölümü tek zamanlı kültür kutbunu oluştururken Asya, Orta Doğu, Latin Amerika ve Afrika çok zamanlı kültür grubunu teşkil ediyordu. Tek zamanlı kültürler çizgisel/ doğrusal akan ve bölümlere ayrılmış bir zaman anlayışına sahipken, çok zamanlı kültürlerin zamanla ilişkisi daha esnek ve genişti. Çok zamanlı kültürler zaman algıları nedeniyle dakikliğe meyilli olmayan ve dolayısıyla daha az organize olan ama bununla birlikte aynı anda daha çok şeyle meşgul olabilen bir insan ve toplum yapısı geliştirirken, onları yapmak gereken zamandan çok işlere önem veriyordu. Buna karşılık tek zamanlı Batı kültürleri dakikliğe ve işlerin yapılma süresine daha çok önem veriyordu. Bir başka deyişle vakit nakitti ve bu sosyal psikoloji, kapitalizmi doğurmaya daha yatkındı. Çok zamanlı kültürlerin toplumculuğuna karşılık tek zamanlılar bireyciliği ön plana çıkarıyordu. Çok zamanlılarda geçmiş, şimdi ve gelecek birbiriyle ayrılmaz şekilde bağlı olarak algılanırken, tek zamanlı anlayışta bunlar birbirinden neredeyse kopuktu ve sebep-sonuç bağlantısı esastı. Dolayısıyla zamanla kurulan bu ilişki bağlamlarında iş organizasyonu, hedef belirlemek, ilişkilerin düzeni, iletişim biçimi, nezaket kuralları ve kendini ifade şekilleri büyük tezatlar oluşturuyordu. Zamanla kurduğu bu yeni ilişki biçimi maddi gelişmesini tetikleyince Batı güçlendi ve böylelikle onun tek zamanlı kültürü de dünyaya daha kolay yayılmaya başladı.
Kapitalizmin zamanı: Vakit artık nakit
14'üncü yüzyıla kadar varlığı doğal ya da toplumsal olaylara bağlı olan ve harman, doğum vs… gibi hep "bir şeylerin zamanı" olarak tanımlanan zaman, gerçeklik ve doğadan kopuk ölçülmüyordu. O zamana kadar güneşin yüksekliği, çan sesleri ya da sarkaçlarla gösterilen zaman 18'inci yüzyılda mekanik aletler tarafından gösterilen saat zamanına dönüştü. Değişim ve dönüşüm burada kalmayacaktı. Ölçülebilen sabit saat zamanı anlayışının yükselişine ekonomi ve üretim alanında bir başka anlayışın yükselişi eşlik edecekti: Kapitalizm. Batı'da üretimin, aletleri, makinelerin, sanayiinin gelişmesini sağlayan yeni zaman algısı ve teknolojisinin getirdiği noktada zaman da artık bir metaya dönüşmekten kurtulamayacaktı. Bunun çok doğal bir sonucu olarak gelecek de artık alınıp satılabilir, bütçelenebilir ve kontrol edilebilir bir kaynağa dönüştü. Artık vakit nakitti. Doğal gerçekliğe bağlı zaman böylelikle bir araca, daha fazla üretim, daha fazla kazanç odaklı bir kavrama dönüşüyordu. Aynı bağlamda kapitalizm ve sanayi devriminin de katkısıyla insan da el emeği, iş gücü, üretim faktörü ağırlıklı bir anlam kazanıyordu. Artık zamanın efendisi işveren/patron, sonrasında ise sistem hâline gelecekti.
Ömrün bereketi kaldı mı?
Batı'nın öncüsü olduğu modernite, teknoloji, makineleşme ve beraberinde gelen hızla insana daha fazla vakit kalacağı düşünülüyordu. Hemen her yeni icat ve sistem insanların yükünün azalacağı, kendine ve ailesine daha fazla zaman ayırabileceği şeklinde sunuldu çoğu zaman. Getirdiği kolaylıkları, faydaları inkâr edemeyiz ama zaman kontrol edildikçe sürat arttı ve beraberinde hayat giderek hızlandı, meşguliyetler ise azalacağına çoğaldı. Modernitenin getirdikleri ile hayatımıza giren pek çok şey gibi tüm yaşantımızı kuşatan hız sayesinde bugün çark gibi işleyen bir döngüye yetişmek için didinen, sürekli bir şeylerin peşinde koşmak zorunda kalan, bir meşguliyetten diğerine atlayan ve tüm hayatı ister istemez saatler ve dakikalarca belirlenen varlıklara dönüştü insanlık. İnsanın zaman namına elinde tek gerçek sermayesi olan ömrü de ölçülebilir süre birimleriyle tasnif edilmiş, belirlenmiş bölümlere ayrılıyor. Ve bu bölümlerin her birinde yapması, ulaşması gereken bir şeylerin peşinde koşmak zorunda insan... Üstelik sürekli hızlanan zamana, dolayısıyla sürekli hızlanan hayata yetişmek çabası içinde… Artık tüm dünyaya egemen kılınmış olan bu zaman algısının tiranlığına isyan, telafi edilmez mahrumiyetler anlamına da geliyor. Ve insan hızlandırdığı zamanın bedelini daha çok koşuşturarak, daha fazla yorularak, daha fazla meşgul olarak ödemeye devam ediyor.