Çevrenizde ortalama 7-13 yaş arası bir çocuk varsa, kendisinden ya da elindeki tabletten başlıktaki gibi bir cümle duymanız büyük bir olasılık çünkü özellikle bu yaş grubunun yeni trendi; "youtuber olmak" veya "bir youtuberın takipçisi olmak!" Kimi yaptığı deneyi, kimi oynadığı oyunu, kimi günlük yaşamını, kimi aile üyelerini, kimi makyajını, kimi ise söylediği şarkıyı veya yaptığı şakayı paylaşıyor. Paylaşmayanlar ise, paylaşanlar hakkında mutlaka bir fikre sahip.
Bu örneklerin katlanarak artmasındaki temel nedenlerden biri, yaşları çok küçük olsa da bu çocukların bu videolar sayesinde çok para kazanıyor olması. Dokuz yaşındaki çocuğun para kazanmaktan ne anlayacağı sorulabilir elbette ama bu noktada resme biraz daha uzaktan bakmakta fayda var. Çocukların aileleri de işin içine girip çocuğu destekleyebiliyorlar. O yaşlardaki bir çocuğun kendini bu kadar afişe etmesinin ya da birçok kişi tarafından tanınan, bilinen biri haline gelmesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceği üzerinde pek düşünmeyebiliyorlar. Bunu düşünmeyi engelleyen unsur ise anne babanın çocuklarını, kendi uzantıları olarak görmeye devam etmeleri olabiliyor. Yani çocukları ünlü oldukça para kazandıkça sanki kendileri de ünlü olup para kazanıyormuş gibi hissedebiliyorlar. Çocukları beğenildikçe kendileri de beğeniliyormuş gibi algılayabiliyorlar. Bu şekilde anne babasını memnun ettiğini gören çocuk ise bu döngüden kendi başına çıkamıyor.
İkinci etken ise, çocukların haz ilkesine takılıp kalması. Çok para kazanmak, herkes tarafından sevilmek, her istediğini elde edebilecek güçte olmak, sadece çocuklar için değil herkes için büyük bir fantezi ama adı üstünde fantezi, yani gerçek değil. Çocuğun bunu öğrenebilmesi için bu fanteziye göre hareket ettiğinde, anne babasının sınırlarıyla karşılaşması gerekir. Çocuk istemeli ama anne baba "dur" demelidir. Çocuk, belli bir denge dâhilinde engellendikçe her istediğini elde edemeyeceğini ama bu durumla da başa çıkabileceğini ve yokluğun içinde kendine mutlu olabileceği bir alan açabileceğini deneyimler. Anne babanın dengeli engeli olmadıkça çocuk haz ilkesine takılıp kalır. Böylece düşünmeyi, problem çözmeyi öğrenemez. Bion'un "Düşünce, yokluktan doğar" sözü, çocuğun yoğun bir şekilde arzuladığı ne varsa, bir miktar yokluğuyla karşılaşmasının ne kadar gerekli olduğunu destekler.
Madalyonun iki yüzü
Peki, bu zamanın vazgeçilmez bir parçası olan internet ve kullanım alanları veya konumuz üzerinden gidersek Youtube kullanımı, bütünüyle sakıncalı mıdır? Üzerinde birlikte düşünebiliriz. Çocuk hakları sözleşmesine göre bir çocuğun "katılım hakkı" mevcut. Yani her çocuk yeni bir fikir beyan etme, fikrini söyleme hakkına sahip. Bunu, açtığı bir Youtube hesabından da yapabilir. Hatta bugün Ortadoğu'da yaşanan birçok durumdan çocukların internet üzerinden yaptıkları yayınlar vasıtasıyla haberdar olabiliyoruz. Bir bilim adamı olmak isteyen çocuğun, yaptığı deneyleri bir Youtube kanalından yüzümüzde minik bir gülümsemeyle izleyip aynı çocuğun çabasını, yaratıcılığını takdir edebiliyoruz. Bu gibi örnekler madalyonun bir tarafı olabilir. Madalyonun bu tarafı, bu tür alanların çocukların kendilerini ifade etme ve yaratıcı düşünme becerilerini destekleyici bir tarafı olduğunu temsil edebilir. Ama madalyonun diğer tarafı ise oldukça riskli ve tehlikeli olabilir.
Çocuk her ne kadar iyi niyetle böyle bir çalışma içine girse de, bu çalışmayı servis ettiği alan, aynı iyi niyette olmayabiliyor. Çocuğun çabasıyla dalga geçen, onu küçük düşürücü ifadelerle yargılayan yorumlara erişimi çok kolayken, kendini bu tür saldırılardan tek başına koruyabilmesi de bir o kadar zor olabiliyor. Ayrıca sosyal anksiyetesi olan bir çocuk için sadece kendini gördüğü ya da çektiği görüntünün oynadığı bir ekrana bakarak konuşmak çoğu zaman işleri kolaylaştırıyormuş gibi görünse de, bu da bir tuzak haline gelebiliyor. Çünkü aynı çocuk kendini, başka insanların içinde değil de bu sanal ortamda güçlü ve güvende hissedebiliyor. Bu duygunun bu alana iyice yerleşmesi de beraberinde bağımlı kişilik yapısını ve depresyonu getiriyor.
İnternet ve kullanım alanlarının, bu çağın bir parçası olduğunu dolayısıyla "Z nesli" denen ve bu yıl itibariyle en büyüğünün 18 yaşını doldurmuş olduğu kabul edilen genç nüfusun, bu parçadan alıkonamayacağını düşünenlerdenim. Kabul edelim ya da etmeyelim ama şöyle bir etrafa bakınca rahatlıkla görebileceğimiz bir gerçek var; eli bir "şey" tutabilecek kadar büyümüş her çocuğun elinde akıllı telefon görebiliyoruz. Bu kadar küçük yaşta, bu kadar hızlı akan bir ekranla muhatap olması, şüphesiz ki her çocuk için faydadan çok zarar verir durumda fakat bunu bilmek veya bunu konuşmak, çözüm için yeterli olamıyor. Dünyaya baktığımızda Facebook hesabı açmada ortalama yaş 13 fakat bu yaş giderek daha da aşağılara düşüyor. Giderek daha artan bir popülasyonla yeni neslimiz sanal platformlara kayıyor. Daha önce de belirttiğim gibi buna engel olmanın, yaşadığımız bu zaman çerçevesinde pek mümkün olabileceğini düşünmüyorum çünkü bu tutum, çocukların evinden çıkıp internet kafelere gitmesine ve daha da tehlikeli ilişkiler içine girmesine neden olabiliyor.
Durum bu kadar kötü mü? Hayır, henüz geç kalmış değiliz; derin bir nefes alarak neler yapılabilir kısmına geçebiliriz;
Öncelikle anne babanın, kendi çocukluğunu, çocuklarının çocukluğundan ayırması gerekir. Bizler sokakta oynayabilmiş bir nesil olabiliriz ama bu çocukların büyük bir kısmı, kentleşmedeki bazı aksaklıklar ve yoğun göç nedeniyle daha az güvenli ortamlarda bulunmak zorunda kalabiliyorlar. Dolayısıyla bize göre daha fazla evde vakit geçiriyorlar. Yani bir youtube kanalı açmış veya açan birini takip ediyor olabilir hemen paniklemeye gerek yok.
Bu gerçeği kabul ettikten sonra, çocuğunuzun açtığı kanalı ya da takip ettiği hesapları reddetmek, engellemek yerine bunlar hakkında mutlaka bilgi sahibi olun. Nasıl bir kanal açmış ya da açmak istiyor, neler yapmak istiyor, sınırlar konusunda ne kadar bilinçli ya da değil kısımlarıyla ilgili mutlaka bilginiz olsun. Bu noktada çocuğa rehberlik etmek yani "Kendi hayatını anlatmak yerine ilgilendiğin futbol takımı hakkında araştırdığın ve öğrendiğin bilgileri paylaşmaya ne dersin? Araştırmalarında ben de sana destek olabilirim" şeklindeki bir yaklaşım, hem çocuğun ihtiyacını karşılar hem de kendi, ailesi ya da evi hakkında uygun olmayan içerikleri paylaşmasının da önüne geçmiş olur.
Youtube teknik olarak 13 yaş ve üzeri çocuklar için uygun olarak tanımlanıyor. Bu nedenle "güvenlik modu" olarak tanımlanan ve ailelerin uygun olmadığını düşündükleri zararlı unsurları filtreleyen bir sisteme sahip. Çocuğunuzun açtığı hesabın bu güvenlik ayarına sahip olup olmadığını mutlaka kontrol edin.
Çocuğunuz ne izlediğini sizinle paylaşmıyorsa, son izlediği videoları ya da önerilen videolar kısmını mutlaka inceleyin. Önerilen videolar, çocuğunuzun izlediği videolara benzer içeriklere sahip diğer videoları gösterecektir. Böylece çocuğunuzun daha önce ne tür yayınlar izlediği hakkında fikir sahibi olursunuz.
Çocuğunuzun bir Youtube kanalı varsa mutlaka abone olun. Böylece yayınladığı her türlü içerikten anında haberdar olabilirsiniz.
Çocuğunuzun takip ettiği kişi ya da kişileri mutlaka onunla birlikte izleyin. Eleştirmek, yargılamak yerine bu kişide ne buluyor ya da yapmaya çalıştığı şey aslında ne, anlamaya çalışın.
Aslında bütün bu konunun temeli, işte bu ihtiyacı anlamakta yatıyor. Özellikle ergenlik dönemiyle beraber her çocuk kendini "ötekinin gözünden" değerlendirmeye çalışır. Bu, gelişim sürecinin de doğal bir parçasıdır. Ama çocuk için ötekinin gözü, kendi iç gözünden çok daha fazla öncelikli olursa, onun hakkında ne düşündükleri, kendi hakkında sahip olduğu fikrin önüne geçerse, tehlike çanları da çalmaya başlar.
Çocuğun bir Youtube kanalı açma, çok sayıda takipçiye ulaşma, ünlü olma, herkes tarafından görülme, tanınma ihtiyacı, daha derinde yatan, anne babasının onayını alma ihtiyacıdır. Çocuğun çok fazla takipçiye ihtiyacı yoktur aslında, ona gerçekten bakan bir çift göz yeterlidir. Bu ihtiyacı tam olarak karşılanmamış her çocuk, kendini başkalarının gözünde aramaya devam eder.
Bu nedenle belki de en önemli madde şu olabilir;
Çocuğunuzu ihtiyaçlarını, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını, arkadaşlarını, onlarla birlikte ne yapmaktan keyif aldığını anlamaya çalışın. Ama bunu bir dedektif edasıyla her alanına nüfuz ederek değil gerçekten onu dinleyerek ve ona eşlik ederek anlamaya çalışın. Onu destekleyin, motive edin ve her zaman çok sevin. Kısacası; kanalına abone olmayı ve "like" atmayı unutmayın!