Beytullah Çakır: Bilgiden malumata yeni medya

Bilgiden malumata yeni medya
Giriş Tarihi: 14.4.2018 11:58 Son Güncelleme: 17.5.2018 14:42
Yeni medya araçları yakın gelecekte hemen hemen her alanda kullanılacak.

Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak hayatımıza yeni bir kavram şeklinde girdi yeni medya ve hemen hepimizin hayatında neredeyse baş köşeye oturdu. Facebook, Twitter, Instagram gibi günlük rutinimizin vazgeçilmez mecralarını da kapsayan yeni medya, tam olarak neyi ifade ediyor peki? Faydaları, zararları neler bu alanın ve hayatımızdaki etkisi nereye doğru gidecek gelecekte? Bu ve benzeri birçok sorunun cevabını İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Mesut Aytekin'le konuştuk. Yeni medya araçlarının doğru kullanıldığında büyük fırsatlar sunacağını vurgulayan Aytekin, yanlış ve bilinçsiz kullanımların ise insanlığın felaketi olacağını söylüyor.

Yeni medya deyince aklımıza öncelikle sosyal medya geliyor. Yeni medya sadece sosyal medyadan mı ibaret?

Aslında değil, yeni medya çok daha geniş bir kavram. Geleneksel medya dışındaki dijital birçok şeyi içine alıyor; kioskları, second life gibi sanal ortamları, web sözlüklerini, blu-ray'leri, diskleri, arttırılmış gerçeklik ortamlarını, navigasyon, GPRS gibi birçok şeyi yeni medya aracı olarak adlandırabiliriz. Bu araçların birçoğunu günlük hayatımızda kullanıyoruz. Sadece daha popüler olması sebebiyle aklımıza ilk olarak sosyal medya ağları geliyor aslında.

Son dönemde üniversitelerde sıkça yeni medya bölümleri açıldığını görüyoruz. Bu denli yaygınlaşması günlük hayatımızdaki kullanımıyla da ilgili herhalde değil mi?

Daha da popülerleşecek. Böyle olması da gerekiyor çünkü hayat o tarafa doğru gidiyor. Ekonomi, sağlık, tıp gibi birçok alanda yeni medya araçlarının kullanımının geliştiğini görüyoruz. Gelişmiş ülkelerde kullanım daha fazla ama bizde de giderek artıyor. Dolayısıyla bunu bilen, kullanan nitelikli insanlara ihtiyaç var. Şu anda tabiri caizse el yordamıyla bu araçları kullanıyoruz yani birçok şeyi süreç içerisinde öğreniyoruz. Kullanımlarımızın yararlarını da zararlarını da yeni yeni görüyoruz. Vurgulamaya çalıştığım gibi yeni medya araçları yakın gelecekte hemen hemen her alanda kullanılacak. Bir doktorun aldığı tıp eğitiminin yanında yeni medyayla ilgili de bir eğitim alması gerekecek, bir ekonomistin de öyle. Sadece kendi alanında alınan eğitim yetmeyecek yeni medya alanında da eğitim şart olacak. Dolayısıyla bu eğitimleri verecek, vizyoner nitelikli insanlara, okullara ihtiyacımız var.

Bu okulların dünyadaki örnekleri nasıl peki?

Dünyadaki birçok üniversite yeni medya bölümleri açıyor. Bizde de bu alandaki bölümler, fakülteler artık görsel tasarım, yeni medya, sosyal medya adı altında açılıyor. Üniversiteler, sosyal medya, dijital pazarlama, yeni medya gibi alanlarda sektöre yönelik uzman yetiştirmek amacıyla sertifikalı kurslar açıyor. Sadece üniversiteler değil, belediyeler, sivil toplum kuruluşları da bu bağlamda kurslar, atölyeler açmaya, eğitimler vermeye başladı. Son dönemde online eğitimler de popüler oldu.

Yeni medya platformları hem yerel hem de küresel siyaseti etkilemede nasıl bir fonksiyon icra ediyor?

Hem yerel hem de küresel siyaset, bu etkiye maruz kalıyor doğal olarak. Zira yeni medyanın çok geniş bir alanı var. Sınırları ortadan kaldıran, bilginin çok hızlı bir şekilde yayılmasını sağlayan bir doğası var. Sınırları kaldırdığı ve uluslararası bir merkezden yönetildiği için de siyasi alandaki etkisi yadsınamaz noktalara varabiliyor. Bu alanda gördüğümüz en bariz örnek, sözde Arap Baharı'nda yaşandı. İnsanlar yeni medya araçları üzerinden organize olarak sokaklara döküldü. Gezi Parkı'nda, Irak ve İran'da yaşanan birçok olayda da benzer etkiye şahit olduk. Keza Amerika'daki birçok protestoda da insanlar bu yolla örgütlendiler. Yeni medya aygıtlarında etkileşim, saniyeler içinde gerçekleştiği için insanlar gönül bağı kurdukları, takip ettikleri gruplara hemen tepki veriyorlar, çağrılarına uyuyorlar.

Bütün bu örgütlenmelerde, insanları yönlendiren bir aracı var mı peki? Kimilerince söylendiği gibi "karanlık güçlerin" bir dahli oluyor mu bu tarz olaylarda?

Sonuçta bu mecraların istediği zaman istediği hesabı kapatabilen, engelleyebilen hatta yönlendirmeler yapabilen bir sahibi/sahipleri var. Bizim devletimizin de birtakım itirazları olduğunu biliyoruz bazı paylaşımlara, içeriklere. Şikâyetlerimize rağmen söz konusu hesapların kapatılmadığına şahit olduk. PKK'nın ya da diğer terör örgütlerinin birçok tahrik edici mesajları paylaşılmaya devam edildi bu mecralarda. Görmezden gelindi, özgürlük, demokrasi söylemlerinin arasında konu başka yönlere çekildi. Oysaki birçok terör örgütü, propagandasını Facebook, Twitter, Instagram gibi yeni medya araçları üzerinden yapıyor. Gerek DEAŞ'ın gerek PYD'nin -özellikle Zeytin Dalı Harekâtı sürecinde- Twitter üzerinden bilgi kirliliğine yol açan, propaganda amaçlı birçok paylaşımı oldu. Anadolu Ajansı, bu paylaşımların gerçeği yansıtmadığına dair kanıtlarıyla birlikte çok güzel ve yerinde haberler yaptı. Ben bu çalışmaların çok önemli olduğunu düşünüyorum zira altını çizmekte fayda var yeni medya aygıtlarında bilgi, çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Bu bilgilerin içinde provokatif ve yalan yanlış bilgiler de oluyor haliyle. Bunların çok sıkı takip edilmesi gerekiyor.

Devletin bununla ilgili çalışmaları var mı?

Emniyet Müdürlüğü'nün, MİT'in bu yönde çalışmaları mevcut. Bir sistem oluşturulmaya çalışılıyor, bilişim alanında uzmanlar yetiştiriliyor. Yine yeni YÖK'ün yaptığı bazı çalışmalar var akademik ve bilimsel anlamda. Öncelikli alanlar belirlendi yeni YÖK tarafından, bunun içerisinde sosyal medya da var. Mesela fakültemizde bu sene ilk defa, sadece sosyal medya üzerine çalışacak, akademik bilgi üretecek doktora öğrencilerine burs verildi. Bazı özel kurumlar da bu yönde eğitimler vermeye başladı.

Yapılan bu çalışmalar istenilen düzeyde mi peki?

Maalesef değil! 70 yılda ürettiğimiz bilginin tamamını neredeyse 1 saatte üretiyoruz. Süreç çok hızlı ilerliyor. O nedenle bu konuya topyekûn eğilmek lazım zira her alanı etkileyen bir durumdan bahsediyoruz. Sadece birilerini ilgilendiren bir konu değil söz konusu olan. Bu yüzden de birçok kamu kurumunun, sivil toplum kuruluşunun, üniversitelerin bir araya gelip bu konuya kafa yorması ve ilgili projeler geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda bilgili ve yetenekli gençleri özellikle yurtdışına gönderip eğitmek, onların bilgi birikimini artırmak, onlara maddi olarak da destek sağlamak gerekiyor. Türkiye'nin teknolojik altyapısına yatırım yapması şart.

Yapıldığını duyduğumuz teknolojik yatırımlar var ama.

Evet var. Mesela inovasyonla ilgili 2-3 yıldır çeşitli konferanslar, toplantılar düzenleniyor. Devlet destekliyor bu organizasyonları; TÜBİTAK aynı şekilde destek veriyor. İnovasyon Merkezleri, Teknoloji Transfer Merkezleri, Teknokentler kuruldu. 10-15 tane üniversiteye öncelikli üniversite statüsünde çok ciddi maddi destek sağlandı. Silah sanayiinde önemli gelişmeler oldu. Peki, yeterli seviyede mi? Elon Musk'ın uzaya araba gönderdiği bir zamanda yaşadığımızı düşünürsek elbette ki değil! Ama devletimizin yaptığı bu çalışmaların ileride daha da genişleyeceğine inanıyorum.

Yeni medya üzerinden yapılan paylaşımların ciddi bilgi kirliliğine yol açabildiğinden ve buna karşı devletin nasıl önlemler alması gerektiğinden bahsettik. Peki, sıradan kullanıcılar bu kirliliğe maruz kalmamak adına ne tür tedbirler almalı?

Bu aslında çok önemli bir nokta çünkü yeni medya kavramında esas ön planda olan bireysel kullanıcı. Artık kişinin medyalaşması söz konusu. Hem medyadan okuyoruz, işitiyoruz, duyuyoruz hem de biz içerik üretebiliyoruz artık. Dolayısıyla yoğun bir etkileşim söz konusu. Negatif yönde etkilenmemek için öncelikle kendimizi eğitmeliyiz. Burada özellikle ebeveynlerin kendini eğitmesi, devamında da bireyin kendini eğitmesi gerekiyor. Sosyal medyanın ne işe yaradığını ve nasıl kullanılacağını özellikle çocuklara iyi bir şekilde anlatmak, öğretmek gerekiyor. Yasaklamak çözüm değil çünkü şimdiki nesil, yeni medya araçlarının içerisine doğuyor. Facebook hangi amaca hizmet eder, Instagram ne işe yarar, Whatsapp neye yardımcı olur? Bunları iyice anlatmak, oradaki terminolojiyi iyice kavramak gerekiyor. İyi kullanıldığında neler olabileceğini, kötü kullanıldığında neler olabileceğini göstermek gerekiyor.

Burada vurgulamak istediğim bir mesele de mahremiyet meselesi. Örneğin bazı ailelerin dikkat etmediği durumlar var. Mesela daha çocukları doğmadan onun adına sosyal medya hesabı açan, paylaşımlarda bulunan, çocuklarının her türlü fotoğraflarını paylaşan aileler var. Bunlar çocuğun kişilik haklarına saldırı olduğu gibi kötü kullanımlara da davetiye çıkarıyor. Ayrıca garip şekilde özel hayatlarımızı kamuoyu ile birlikte yaşar hale geldik. Bu sağlıklı bir durum değil. Zira mahremiyeti alenileştiriyor ve mahremiyetin ihlalini meşrulaştırıyoruz.

Yeni medya araçlarının özellikle yeni nesil için çok belirleyici bir fonksiyon icra ettiğinden bahsettiniz. Yeni medya araçlarının doğru kullanımı noktasında Milli Eğitim'in herhangi bir çalışması oldu mu?

Evet, Milli Eğitim'in bu konuda birtakım çalışmaları oldu. Medya Okuryazarlığı dersi ilkokul müfredatına alındı örneğin. Ancak bu dersin zorunlu hale gelmesi hususunda biraz yavaş kaldık. Anaokulunda, kreşlerde bile bu konuda, çocuklara eğitim verilmesi gerekiyor.

Yeni medyanın olumlu yanları nelerdir peki?

Yeni medyanın hem görsel hem işitsel hem de yazınsal yönü var. Bu bir avantaj aslında zira olayların çok çabuk kavranmasına vesile oluyor. Dolayısıyla eğitim amaçlı olarak çok rahat bir şekilde kullanılabilir. Üretmek için, anlatmak için olayların farklı yönlerini göstermek için destek verici olabilir. Transmedya dediğimiz bir kavram var. Bunu, bir öykünün veya bir konunun farklı mecralarda anlatılması olarak tanımlayabiliriz kısaca. Örneğin biz tarihimize çok önem veriyoruz ama kuru kuru tarih anlatınca her şey havada kalıyor. Çocukların anlayacağı bir dil kullanmamız gerekiyor.

Ne yapabiliriz mesela?

Bilgisayar oyunları geliştirebiliriz örneğin ya da bir Instagram sayfası açıp öyküler oluşturabiliriz, Youtube içerisine arttırılmış gerçeklik videoları koyabiliriz, 360 derece kamera görüntüleriyle oluşturulmuş videolar yükleyebiliriz anlatmak istediğimiz konularla ilgili. Çanakkale Savaşı'nı, Mustafa Kemal'i, Mehmet Akif'i, yemeklerimizi, tarihi güzelliklerimizi, kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerimizi ve daha birçok şeyi yeni medya araçları ile rahatça anlatabiliriz. Bu sayede gençler bu konuyu öğrendikleri gibi çevreleri ile paylaşıp konu hakkında yeni içerikler oluşturarak bilginin yayılmasını da sağlarlar.

Sosyal medyanın kişiyi içeri dâhil etme süreci çok önemli anladığım kadarıyla.

Kesinlikle. Bunun öğrenme üzerinde ciddi bir artırıcı etkisi oluyor. Kişi direkt içeri girip kendi içerik üretir hale geliyor. Bu diğer öğrenme mecralarında çok zor. Mesela öğretmen anlatıyor, öğrenci anlarsa, algılarsa idrak edebiliyor. Oysa yeni medyayla birlikte yaygınlaşan görsellikle birlikte topyekûn bir anlatım süreci devreye girmiş oluyor. Görsel, işitsel ve yazınsal süreçlerin hepsiyle birlikte desteklenince öğrenmenin de bereketi artıyor.

Sosyal medya vasıtasıyla ortaya çıkan milyonlarca veri doğru işlendiğinde, sağlıklı bir şekilde tanzim edildiğinde öğrenme noktasında çok faydalı şeyler ortaya çıkar. Verilerin çokluğuyla beraber unutulmaya yüz tutmuş birçok meslekten yahut kıyıda köşede kalmış pek çok işten de haberdar olabiliriz bu sayede. Geçenlerde rastgeldim; bir tostçu Youtube sayfası açmış yaptığı tostları anlatıyor. Basit bir şey belki ama hem kendini hem yaptığı ürünü gösteriyor hem de reklamını yapıyor. Normalde bu reklamı televizyonda yapmaya kalksa parası yetmez, prodüksiyonu yetmez. Ama Youtube sayesinde bunu gerçekleştirebiliyor. Sosyal medya bu anlamda fırsat eşitliği sağlıyor.

Yeni medyanın gelişmesi ve hayatımızı gitgide kuşatmasıyla birlikte dergicilik, kitapçılık gibi alanlarda nasıl bir evrilme olacak sizce? "Yazı kalır" diyoruz hep, gerçekten yazı kalacak mı yerinde?

Öncelikle görsel bir çağda olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Sistem bunun üzerinden gidiyor. Dolayısıyla dergi ve yayıncılık da onun üzerine inşa edilecek. Bizde yazı devam ediyor hâlâ zira kitapla haşır neşir nesil daha ölmedi, dolayısıyla onlar yok olmadan kitabın kaybolacağını söyleyemeyiz ama süreç oraya gidecek gibi. Yazının tamamen yok olacağını da söyleyemeyiz ama yazı şekil değiştirecek muhtemelen.

Nasıl bir şekil alacak?

"Hipertext" dediğimiz zengin içerikli metinler meydana gelecek. Mesela kare kodlu metinler var şu anda çokça kullanılan bunun gelişerek yaygınlaşacağını düşünebiliriz. Üç boyutlu metinler, e-dergi, e-gazete… Hepsi bir arada, oradan oraya atlayacağız, yazıdan videoya, ortamdan metne geçeceğiz. Bir nevi köprüler kuracağız medyalar arasında. Bunlar zenginleşecek çünkü artık insanların zamanları kısıtlı ve farklı şeyler istiyorlar.

Bir de şunu kavramak lazım, sosyal medya okuma kültürünü de düşünme kültürünü de değiştirdi. Artık parçalı bir kültüre gidiyoruz. Birçok sosyal medya mecrasını kullanıyoruz, aynı anda birçok ayrı medyayı takip ediyoruz. Uzun metinleri okuyamaz hale geldik. Bu ileride dijital sistemin içerisinde doğan çocuklarda farklı bir düşünce sisteminin gelişmesine neden olacak, çoklu düşünme sistemleri gelişecek gelecek kuşaklarda. Eğer bireyler kendilerini iyi geliştirmezlerse parçalı düşünecekler, bütünü okuyamayacaklar, dolayısıyla dergilerdeki uzun metinleri insanlar istemeyecek, daha görsel ağırlıklı şeyler ağır basacak. Bunu iyi organize edersek çok iyi yerlere gidebiliriz ama organize edemezsek algıda bozukluk, bütünsel düşünememe, birçok konuyu algılayamama, tek konuya adapte olma, farklı fikirler üretememe gibi sorunlar yaşayacağız ki şu andaki internet hastalıklarının çoğu bu şekilde ortaya çıkıyor. Gençlerde böyle sıkıntılar görülüyor özellikle. Bir konuya odaklanamama, 40-45 dakikalık dersi dinleyememe, yetişkinlerde konferans dinleyememe gibi sonuçlara sıklıkla rastgeliyoruz. Sohbet edemiyoruz. Kelimeler tıkanıp kalıyor çünkü daha kısa, daha vurucu, daha çok görsel ağırlıklı olan, daha az bilgi içeren içeriklere alıştık. Bilgiden malumata doğru yöneldik yani.

Yeni medyanın gelişmesine bağlı olarak bir distopya öngörüsünde bulunabilir miyiz?

Emarelerini görüyoruz aslında. Sonuçta her şeyi biz yönetiyoruz ama yönetemiyoruz da aynı zamanda. Yönettiğimizi zannediyoruz. İnsanoğlu kendisine en çok zarar veren varlık, burada da onu yapıyor. Yapay zekâda bunu gördük. Programlayan biziz ama acaba bize zarar verir mi diye tereddüde düşen de yine biziz! Ama insanoğlunun sınır tanımazlığı, nefsaniliği bizi distopyaya götürecek bence. Tahayyül ettiğimiz çoğu şey gerçekleşiyor gibi. Yapay zekâ satrançta, go'da insanı yendi. "Öldürür müsünüz?" diyorlar, birkaç çapraz sorudan sonra öldürebileceğini söylüyor. Kendini geliştirilebilen bir şey yapay zekâ ve bu anlamda beni korkutuyor açıkçası. Belli sınırları baştan çizmemiz gerekiyor. Hatta Avrupa Birliği üyeleri, bunun üzerine bir araya gelip yapay zekânın nerelerde ve nasıl kullanılabileceğini belirleyen maddeler ortaya koydular.

Arttırılmış gerçeklik, avatar, simülasyon ve yapay zekâ önümüzdeki yıllarda çok sık duyacağımız kavramlar. İnsanlar konformizme gidiyor, işlerin daha hızlı, daha kolay ve daha mutlak hatasız şekilde yapılmasını istiyor. Aslında nefsini Tanrılaştırıyor insanoğlu böyle yaparak ve onun kulu haline geliyor. Matrix filminde bu anlatılıyordu. Makinelerin insanlığı ele geçirmesi. Bizim en büyük güzelliğimiz hata yapabilmek, hata yapan bir varlığız. Tövbe, bizim vicdan ve kalp sahibi bir varlık olduğumuzun ispatı değil mi?

Peki, bu süreç nereye gidecek sizce?

Benim gördüğüm, daha az insanın yaşadığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Güçsüzlerin öldüğü, paralıların yaşadığı bir dünya. Nuh depoları yapılıyor, tahıllar saklanıyor, uzaya gidip yeni yaşam mekânları aranıyor. İnsanlar yok oluşun yaklaştığını hissediyor ve buna bağlı olarak birtakım arayışlara giriyor. Daha doğrusu belli bir kitle bir arayış içerisinde; zira dünya yok oluyor. Tabii bu 5-10 yıl gibi kısa vadede olabilecek bir şey değil, daha uzun sürede gerçekleşecek. Benim öngördüğüm elitlerin, parası olanın, gücü olanın ve belli bir ideolojiye sahip olanların yaşayacağı küçük minimal bir dünyaya doğru gittiğimiz yönünde.

Korkmalı mıyız bu anlattıklarınızdan, az da olsa bir umut yok mu?

Biz Müslüman olarak umutsuzluğa düşemeyiz, düşersek zaten inancımızı kaybetmiş oluruz. Bunlardan korkmamalıyız, pervasız da davranmamalıyız. Ruhumuzu korumamız gerekiyor. Zaten teknolojiyi, sosyal medyayı biz neden geliştirdik? İyiye gitmek için. Elimizden geleni yapmamız gerekiyor, sistemi iyi kavramamız, nereye gidildiğini öngörüp eğitim almamız gerekiyor. Bu teknoloji içerisinde nerede yer alacağız, neler yapacağız konusunda sınır çizmemiz gerekiyor. Övündüğümüz gençlerle birlikte emin adımlar atmamız gerekiyor, gençlere hedef vermemiz gerekiyor. Çok gencimiz var ama şu anda hedefsiz gibi, başıboş dolaşıyormuş gibiler. Onlara tutunacak bir dal vermemiz gerekiyor.

İyiye çevirebiliriz bu tabloyu. Oyunun içine girip oyunu kavramamız şart. Sıfırdan bir şeyler üretebiliriz, tarihimizde çok örneği var bunun. Kendimize dönüp rol modeller çıkarabiliriz bu noktada. Bir Vecihi Hürkuş var mesela sıfırdan uçak üretmiş bir dava adamı. Bir Süheyl Ünver var sanat ve bilimle bir nesli etkileyen. Fatih Sultan Mehmet Han, İbn-i Sina, Osman Gazi, Mevlana… Çok büyük değerlerimiz var. Gençlere bunları göstermeliyiz ama sadece övünç bağlamında değil bilinç bağlamında. İslam'ı, barışı, güzelliği anlatabilecek kıvama gelirsek, Kızıl Elma'mızı gerçekçi bir bakış açısıyla belirleyebilirsek olur bu iş. Yani ruhumuzu yaptığımız işe vermeliyiz. O zaman özlediğimiz medeniyetimize kavuşabiliriz. Ama bunun için de ciddi anlamda çalışmamız gerekiyor, olayların ucundan tutarak bu hedefimize ulaşamayız. Birçok kamu kuruluşu ve üniversiteler işin ucundan tutuyor, yapıyormuş gibi yapmak olayı var bizde; "mış gibi". Onu aşmak, gerçekten yapmak gerekiyor.

Teşekkür ederiz.

MESUT AYTEKİN KİMDİR?
1981 yılında Kütahya'da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini aynı ilde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü'nü 2003 yılında birincilikle bitirdi. İÜ Sosyal Bilimleri Enstitüsü Radyo TV Sinema Ana Bilim Dalı'nda "Korku Sinemasında Vampir Filmleri ve Korku Sinemasının Tarihsel Sürecinde Değişen Vampir İmgesi" başlıklı teziyle 2006 yılında yüksek lisansını, "Türk Milliyetçiliğinin Türk Sineması'na Yansıması (2005-2011)" isimli teziyle doktorasını tamamladı.
Birçok kısa film ve belgesel çalışması olan Aytekin'in, editörlüğünü yaptığı beş, bölüm yazarı olarak katkıda bulunduğu yedi kitabı bulunmaktadır. Aytekin halen İÜ İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü'nde doktor öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

BİZE ULAŞIN