Nagihan Haliloğlu: Beyaz Bant masalının tekinsiz çocukları

Beyaz Bant masalının tekinsiz çocukları
Giriş Tarihi: 6.12.2017 11:31 Son Güncelleme: 15.12.2017 16:38
Beyaz Bant filminin en tekinsiz anlarından biri de kapanış sekansıdır. Yakın zamandaki garip olaylarla gerilmiş, bir de üstüne savaş haberi almış alan köy halkı kilisede ayin için toplanmıştır. Pırıl pırıl, sarışın Alman çocukları Yunan trajedilerindeki korolar gibi kilisenin üst katında gayet şevkle bir ilahi söylemektedir.

Michael Haneke'nin Beyaz Bant filmi Grimm Kardeşler'den bir masal gibi başlar. Anlatıcı, siyah beyaz görüntüler üzerine mealen; "Bir varmış bir yokmuş, Avrupa I. Dünya Savaşı felaketiyle masumiyetini kaybetmeden önce, Almanya'nın bir kasabasında herkes kendini ve âlemdeki yerini bilirken bir takım garip olaylar baş göstermiş" diye fısıldar. Masalın anlatıcısı olan köy öğretmeni olayların sadece bir kısmına şahit olmuş, hikâyedeki boşlukların çoğunu, kendisinin de vurguladığı üzere, köyde dolaşan "söylentiler"le doldurmuştur. Unutulmamalıdır ki Grimm Kardeşler'in derlediği "masallar"ın orjinalleri, dehşet veren Alman halk anlatılarıdır.

Masalın orta yerinde, köy okullarından alışkın olduğumuz üzere yaş farkına rağmen beraber ders gören bir grup çocuk vardır. Onları ilk gördüğümüzde grup halinde hızla yürümektedirler ve o ilk andan itibaren bedenlerini kullanma ve organize olma biçimleriyle, biraz da filmin siyah-beyaz çekilmiş olmasından dolayı Alfred Hitchcock'un tekinsiz kuşlarıyla benzerlik gösterirler. İçlerindeki en uzun boylu, belki de en büyükleri olan Klara'nın babası, köyün mutaassıp pederidir. Günümüzdeki; "her şeyi çocuğa anlatma" yönteminin grotesk ve dinî bir şeklini uygulayan peder efendi, akşamları eve geç gelen, köyün hudutlarının dışında dolaşmayı âdet edinmiş Klara ve erkek kardeşi Martin'e yaptıklarının neden yanlış olduğunu ve neden cezalandırılmaları gerektiğini uzun uzun anlatır. Peder efendi bir baba olarak; "Size vereceğim ceza bana daha çok acı veriyor" gibi psikolojik oyunlar oynayıp çocuklar ceza konusunda "anlaştık" diyene kadar onları salıvermez. Buna ek olarak, "kendilerini bilmeleri" ve peder evladı olduklarını unutmamaları için kollarına kendilerine sürekli saflığı ve doğruluğu hatırlatsın diye beyaz birer kurdele bağlar. Çocukların yüzlerindeki ifade, bu duygusal teröre sistematik bir şekilde maruz kaldıklarını göstermektedir. Köyün birtakım diğer karanlık odalarında ve suç mahallerinde dolaştıktan sonra Herr Vater'ın (çocuklar babalarına, "Bay/Sayın Baba" diye hitap etmektedir) çocuklarına değnekle vurduğu sahneye, kapalı kapının ardından, evin koridorundan şahit oluruz. Köyün en mutlu günü olması gereken hasat gününün sonunda baronun oğlu dövülmüş ve bağlanmış olarak bulunduğunda oğlanın bakıcısı; "Bir çocuğa bunu kim, neden yapar" diye sorduğunda biz seyirciler olarak bunun köyde çocuklara karşı uygulanan şiddetin sadece açığa çıkmış bir hali olarak algılarız. Sanki görünmeyen bir el, saklanan, aile içinde yaşanan günahları suçsuz başka kurbanlar üzerinden açık etmektedir.

Masalcının anlatısında köyde yaşanan ilk "garip olay" köyün doktorunun iki ağaç arasına gerilmiş bir ipe takılıp atından düşmesidir. Annelerinin ölümleriyle sarsılmış olan Ani ve küçük kardeşi Rudolf, bu sefer de babalarının yokluğuna alışmak zorunda kalırlar. Bir çiftçinin şüpheli ölümü sonucu insan bedeninin kırılganlığı köyün çocukları için iyice derin bir sorunsal haline gelir. Filmin en sarsıcı anlarından biri de -hepimizin, hayatımızda yer alan çocuklarla bir benzerini tecrübe ettiğimizi düşündüğüm- Rudolf'un ablasıyla ölüm hakkındaki konuşmadır. En sevdiği kişi Ani'nin, kendisinin ve inanılmazların inanılmazı, kanun koyucu babanın bile gün geldiğinde öleceği gerçeğini sindirmesi beklenen Rudolf, ablasına şimdiye kadar bunun kendisine neden anlatılmadığı sorgulayan gözlerle, kırgın ve kızgın şekilde bakar ve önündeki tabağı yere çalar. Bu, ölüm karşısında bedenin verebileceği en doğal tepkidir, Rudolf'un bundan sonra ölüme vereceği tepkiler hep büyüklerden, kültürden öğrendiği tepkiler olacaktır. Ölümün her şeyi tekinsiz bir hale getirdiği dünyada, çocukların da bu tekinsizlikten nasip alması işten değildir.

Çocukların tekinsizliği, kahyanın kızının öğretmene bir rüyasını anlatmasıyla iyice artar. Erna oldukça endişeli bir şekilde gördüğü rüyaların gerçek olduğunu söyler. Köyün hemşiresinin down sendromlu oğlu Kali'nin başına bir şey geldiğine dair rüyası öğretmeni endişelendirir. Görünen o ki Erna duymuş olduğu bir planı rüya üzerinden haber vermeye çalışmaktadır. Erna'nın "rüyası gerçekleşip" Kali dövülmüş ve neredeyse kör edilmiş bir şekilde bulunduğunda öğretmen meseleyi polise haber vermeye karar verir. Polislerin Erna'yı sorguladığı sahne cadı avlarının perdeye yansımış anlatılarının ters yüz edilmiş bir hali gibidir. Kız ısrarla gördüğünün bir rüya olduğunu, bir manada bu "haber"i gaipten aldığını iddia ederken, polisler bu gibi "safsata"lara karınlarının tok olduğunu söyleyip kızı, bu "tekinsiz" kazaların gerçek suçlularını ele vermeye zorlar. Kızın ne gibi "ilerlemiş sorgulama teknikler"ine maruz kaldığını ama polisin Erna'nın ağzından hiçbir isim alamadığını öğreniriz.

Kahreden Tanrı

Klara karakteri film ilerledikçe daha merkezî bir yer alır. Babasının Klara'nın ahlakı üzerine bu kadar düşmesinin sebebi, kızının yakında Kilise'nin tam zamanlı üyesi olma merasimi konfirmasyonunu kabul edeceğidir. Bu tören sırasında neler yapılacağını anlatmak için sınıfa giren peder efendi, konfirmasyon hazırlığı içinde olan gençlerle, daha küçük yaştan öğrencilerin sınıfta koşuşturup gürültü yaptığını görür. Klara, öğrencileri yatıştırmak için bağırdığı halde babasının gazabına uğrar, kulağından tutulup sınıfın arkasına götürülür ve ders başladıktan bir müddet sonra olduğu yere yığılıverir. Öğretmen, köydeki bu garip suçların işlendiği yerde bitiveren çocukların elebaşı gibi duran Klara'nın ağzından laf alabilmek için; "Sence Kali ve diğerleri neden cezalandırıldı" diye sorar. Belki de bu şiddet perisinin (özellikle down sendromlu çocuğa yapılan düşünülünce) verdiği mesaj gazap ve cezanın, suçlu-suçsuz herkesi gelip bulduğudur. Tanrı, aynen peder efendinin korkuttuğu gibi kahreden bir Tanrı'dır. Kendini yeryüzünde Tanrı'nın gazap eli olarak gören kişinin Klara olduğunu düşündürten sahne; Klara'nın yine babası tarafından çok şiddetli psikolojik teröre uğradığı bir andan sonra kafesteki kuşu katletmesidir. Suçsuz yere cezalandırılan Klara, bu örneği takip edip suçsuz bir canlıyı cezalandırmıştır. Film boyunca çocukluğun masumiyetine dair tek sahne, pederin küçük oğlunun evde yaşanan gerginliklere rağmen babasına yeni bir kuş getirdiği sahnedir. Küçük Gustav babasının üzgünlüğünü çocukları tarafından hayal kırıklığına uğramış olmasına değil, kuşunun ölmesine yormuştur. Baba ve çocuk arasında geçen bu tek doğal an, pederin gözlerinin dolmasıyla onun da bir kalbinin olduğuna işaret eder.

Haneke'nin filminin hemen her sahnesinde çocuklar vardır. Sevilen çocuklar, azarlanan çocuklar, dövülen çocuklar, taciz edilen çocuklar, çalışan çocuklar, şımartılan çocuklar… Kendilerini ilgilendiren hemen hiçbir konuda söz sahibi olmayan bu çocukları masalın başından beri, dört sene sürecek, Almanya'nın kaybedeceği ve peşinden Almanya'nın ekonomik ve ahlaki çöküşünü getirecek olan I. Dünya Savaşı, ardından da toplu bir cinnetin yaşanacağı Nazi dönemi beklemektedir. Bütün bunların habercisi olan Arşidük Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da suikasta kurban gitmesi haberi, oğlu köydeki bu "gazap eli" tarafından dövülmüş baronun eşine tehditler savurduğu bir anda gelir.

Filmin en tekinsiz anlarından biri de kapanış sekansıdır. Yakın zamandaki garip olaylarla gerilmiş, bir de üstüne savaş haberi almış alan köy halkı kilisede ayin için toplanmıştır. Pırıl pırıl, sarışın Alman çocukları Yunan trajedilerindeki korolar gibi, kilisenin üst katında gayet şevkle bir ilahi söylemektedir. Bu ilahi, yakın zamanda savaş marşlarına ve milliyetçilik aşılayan şarkılara dönüşecektir. Bu çocukların yüzünde, II. Dünya Savaşı'nın hemen öncesini anlatan Cabaret filmindeki Nazi forması giymiş ve Yarın Bana Aittir şarkısını söyleyen çocukların ifadelerini görmek mümkündür.

Çocuklukları, Beyaz Bant'ın anlattığı aile ortamlarında geçen Almanlar, II. Dünya Savaşı vakti geldiğinde karar mekanizmalarında olacaktır. Baronun malikânesinin estetiği, karısıyla ve oğluyla olan ilişkisi; 2016 yapımı, sinemanın en tekinsiz çocuklarından birinin hayatını anlatan Bir Liderin Çocukluğu filmiyle büyük benzerlik gösterir. Beyaz Bant aynı Bir Liderliğin Çocukluğu gibi Avrupa savaşlarının psikolojik arka planını anlamaya çalışan bir filmdir. İki film de Freud'un yöntemini kullanarak çocukluğa gidip o dönemde yaşanan travmalara odaklanır. Beyaz Bant, masalı çocuklara uyumadan önce anlatılacak güven veren bir öykü olmaktan ziyade, Grimm Kardeşler'in yöntemiyle sıhhileştirilmemiş, korkunç Alman halk hikâyeleri geleneğinin bir parçasıdır.

BİZE ULAŞIN