Osmanlı Kudüs'ü niçin fethetti?
Dünyanın bilinen en eski coğrafyalarından biri olan Ortadoğu bölgesi, ilkçağdan itibaren birçok büyük imparatorluğa ev sahipliği yaptı. Kadim olanın merkezi olma özelliğiyle Sümer, Akad, Babil, Asur ve Eski Mısır'ı gördü, yaşadı ve tarihin sayfalarına gömdü. Dünyanın ilk siyasi organizasyonlarından olan bu medeniyetlerden günümüze kalan birçok icat, sanat eseri ve tarihî eser bulunsa da bölgede hem bu kadim dönemleri görüp hem de üç semavi dinin ortaya çıkışına ve gelişmesine şahit olan yalnızca bir tek şehir vardı ki, o da Kudüs'tü. Tarih boyunca bu şehre hükmedenler şehrin öneminin her daim bilincindeydiler.
Hz. Ömer İslam ordularıyla 638'de fethetti Kudüs'ü. I. Haçlı Seferi'ne kadar Hz. Ömer'in yerleştirdiği hak ve hukuk çerçevesinde yaşayan şehir halkı, I. Haçlı Seferi'yle bu özelliğini kaybedecekti. Çünkü Musevi ve Müslümanlar, Haçlılar tarafından kılıçtan geçirildiler. 1187'de Selahaddin Eyyubî tarafından geri alınan Kudüs'te tekrar eski adilane yönetim tesis edilmeye çalışıldı. 63 sene Eyyubîler yönetiminde kaldıktan sonra 264 yıl Memlûk ve 400 yıl boyunca da Osmanlı hâkimiyetinde bulunacaktı şehir.
Osmanlı Devleti kurulduğu andan itibaren bir İslam devleti olması hasebiyle Memlûkler ve özelde de İslam halifesiyle iyi ilişkiler içindeydi. Büyük gazalar sonucu elde edilen ganimetlerden her seferinde ciddi miktarda hediyeler Kahire Sarayı'ndaki halifeye ve Memlûk sultanına gönderilir, halifenin hayır duası istenerek Müslüman devletlerin birbirine yardımcı olması vurgusu yapılırdı. Fakat Osmanlı'nın Güneydoğu Anadolu toprakları üzerinde hâkimiyet kurma girişimi ilk ciddi krizi ortaya çıkardı. Yine aynı dönemde II. Mehmed'in İstanbul'u fethi sonrası Kahire sarayı Osmanlıları kendine rakip olarak görmeye başladı. II. Mehmed'in Hac yollarına yapmak istediği yardımlar hiçbir şekilde kabul edilmedi. Dahası Avrupalılarla, Osmanlılar aleyhine çirkin pazarlıklara girişildi.
Kudüs Krallığı'na giden yol
Papa II. Pius, fethin akabinde büyük buhrana sürüklenen Haçlı dünyasının bir türlü vazgeçemediği Kudüs Krallığı projesini 1459'da tekrar uygulamaya koydu. Mantra Konseyi'nde Osmanlı'yı yıkıp Kudüs Krallığı'na giden yolu açmak adına toplanan Venedik, Macar ve İtalyan şehir devletlerinin yanında Anadolu beylerinden bazılarının, mesela Akkoyunluların ve hatta Memlûkler'in elçileri de vardı. Balkanlarda II. Mehmed'e başkaldıran Arnavut İskender Bey de müstakbel Kudüs kralını destekliyordu. Her şey Burgonya Dükü İyi Phillip'e kutsal olduğu ileri sürülen bir kılıcın hediye edilmesiyle başladı. Kılıcı Phillip'e hediye eden ise, Trabzon Rum İmparatoru ve Osmanlı'ya sözde tabi olan bazı Osmanlı beyleriydi. Tabii ki kılıç maksatlı olarak verilmişti. Bu bir Haçlı Seferi'ni işaret ediyor ve kılıç, Phillip'i Kudüs kralı yapacak bir sembol fonksiyonu icra ediyordu. Yaşlı Phillip, hayal ürünü olan bu imparatorluğu hayata geçirmek adına yeniden doğmuşçasına bir faaliyete girişti.
Mantra Konseyi'nde uygun plan ve stratejiler görüşüldü. Uzun Hasan Anadolu ve özelde Bursa'yı fethedecek, Anadolu beylerinden Karaman ve Candaroğlu, bölgelerinde ayaklanmalar tertip ederek Osmanlı'yı oyalarken Macaristan'dan gelecek büyük Haçlı Ordusu Balkanları ve İstanbul'u Türklerden geri alacaktı. Uzun Hasan, bu yeni topraklarından geçecek Haçlı ordularına geçiş izni verecek ve Kudüs'te oluşturulmak istenen krallığa yardım edecekti. Yapılan planlar bunlar olmasına rağmen sonraki sekiz yıl içerisinde II. Mehmed, Haçlılarla işbirliğine tutuşan Anadolu beylerini ve Trabzon Rum İmparatorluğu'nu ortadan kaldırdı. Anadolu'daki destekçilerini kaybeden Haçlılar bu defa Uzun Hasan'dan medet umar oldular. Fakat Otlukbeli Savaşı'nda Fatih bu rakibini de bertaraf edince, ortada sadece Haçlılarla ittifak edip onları İslam dünyasının kalpgâhına davetten çekinmeyen Memlûkler kalmış oldu.
II. Mehmed'in sefere çıktığı sırada Gebze sahrasındaki ani ölümü bir şeyleri yarım bıraksa da, seferleri hakkında bilgi vermeyi sevmeyen İstanbul fatihinin rotası ekser tarihçilerin yorumuna göre Memlûkler üzerineydi. Ve kutsal bölgeler başta olmak üzere bölge üzerinde yürütülen Haçlı projelerini boşa çıkarmak içindi. Sultanın erken ölümü Memlûklerle olan mücadelesini yarım bırakmıştır. Anlaşılan odur ki kutsal yerler olan Hicaz ve Kudüs'e karşı olan hassasiyet ve İslam dünyasını bir ve beraber kılma gereği belli tehlikelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı.
Yavuz Sultan Selim'in öngörüsü
Fatih'in oğlu II. Bayezid devrinde Memlûkler bir taraftan Kızıldeniz'de faaliyet gösterip kutsal bölgeleri tehdit eden Portekizlilere karşı Osmanlılardan yardım isterken bir yandan da Papa ve Haçlılarla anlaşmayı ihmal etmediler. II. Bayezid kardeşi Cem'e savaşa son vermesi ve tahttan feragat etmesi karşılığında canına risk gelmeyecek şekilde Kudüs'e gidip oraya yerleşerek zengin bir hayat sürdürebileceğini vaat ediyordu. Hal böyleyken Cem, Avrupalıların piyonu olacak adımı atacaktı. Memlûk sultanı Avrupalı dostlarına Cem Sultan'ın kendilerine teslim edilmesi halinde 400 bin duka altın vermeyi öneriyor, Hıristiyanlara ülkesinde serbest geçiş hakkı vermenin yanında Kudüs şehrini de teslim edip burada bir Haçlı Krallığı kurulabileceğini dile getiriyordu. Memlûk sultanı bir taraftan da; "Silahlarının talihi dönerse Osmanlı gerek Haçlı saldırıları gerekse Cem faaliyetleriyle yıkılacaktır. İstanbul ve hatta Anadolu'da kaybettiğiniz yerler tekrar sizin olacaktır" diyordu Haçlı dostlarına yazdığı mektupta. II. Bayezid'in son yıllarında doğuda Şiilik üzerine kurduğu devletiyle Osmanlı'nın canına kast etmeye niyetli Şah İsmail de bu Haçlı projesini destekleyenler arasındaydı. İslam dünyasındaki bu karşıt gruplaşma ve Haçlılarla Osmanlı'ya karşı kurulan ortaklıklar şehzadelik dönemlerinden beri Yavuz Sultan Selim tarafından sıkı bir şekilde takip ediliyor ve olası tehlikeyi babasına nazaran çok daha fazla ciddiye alıyordu. Tahta çıktığında bu gibi hayati riskler onu önce Çaldıran'da (1514) Şah İsmail tehlikesini durdurmaya ve daha sonra da Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) savaşlarıyla Memlûklere son verecek harekâta girişmeye götürecekti.
Bu seferler çok ani ve taktiksel olmalıydı. Çünkü yarım kalması yahut herhangi bir aksama yaşanması durumunda Memlûk sultanı daha ciddi oyunlara girişebilirdi. Şimdiden Venediklilerle anlaşmaya oturmuş ve Osmanlıya karşı kullanmak üzere hareketli sahra toplarının siparişlerini vermişti bile.
Yavuz Sultan Selim Mercidabık Seferi'nde hareketli ve güçlü Çerkez süvarileri karşısında ateşli silahları etkin kullanan askerleri ve şahsi dehasıyla Memlûk Sultanı Kansu Gavri'yi mağlup etti. Bundan sonra Suriye ve Filistin'in fethi gerçekleşti. Gazze, Nablus ve Safed sancaklarının bir araya getirilmesiyle bir Kudüs Sancağı oluşturuldu. Bu vilayetin ilk valisi Memlûklerin hizmetindeyken Osmanlılar safına geçen, hatta bir süre sonra Mısır valisi olup Kanuni devrinde de isyan edecek olan Canberdi Gazâlî'dir.
Yavuz Sultan Selim'in Memlûkleri ortadan kaldırıp bölgeye hâkimiyet kurmasıyla birlikte Avrupalılar için Kudüs rüyası da sona ermiş oldu. O dönem yaşamış elçilerden Tamassao durumu şöyle özetlemektedir. "Bizi kutsal topraklara, Kudüs'e, iten o istek artık kalmamıştı. Hem insani hem mali zorluğu hatta imkânsızlığı fark etmelerinden ötürü olmalı ki, Venedik başta olmak üzere Avrupa devletleri, sırayla tebrik mesajları göndermeleri yanında Hıristiyan hacılara karşı iyi davranılmasının da ricacısı oluyorlardı."
Mezkûr tavır değişikliklerinden biri de Fransa da görüldü. Kanuni Sultan Süleyman'ın Habsburglar'ın elinden kurtardığı Fransuva, sultana karşı olan dostluk, şükran ve bağlılığını bildirmek üzere İstanbul'u ziyaret etmek istiyordu. Kanuni eğer izin verecek olursa Kudüs'teki kutsal yerleri de ziyaret etmek ricasında bulunuyordu gönderdiği elçisi vasıtasıyla.
Bütün bunlar aslında yeniden kurulmak istenen Kudüs Haçlı Krallığı heveslerinin Avrupalıların nasıl kursaklarında kaldığını göstermektedir. Kudüs'ün Yavuz Sultan Selim tarafından fethinden sonra şehir, tarihindeki en huzurlu dönemlerinden birini yaşamaya başlayacak ve Haçlı baskısı 400 yıllık bir kesintiye uğrayacaktır.