Bir aidiyetim varsa, vatana ve millete aitim
İkinci baharı yaşıyor ömrüm, gel benim yârim oluver şimdi… Sanırım bu şarkıyı onun sesinden dinlemeyen yoktur. Romantik aşk şarkılarının efsane ismi o. Cazla başlayan sanat hayatına hafif müzikle devam eden, "Sanatçı sadece müziğiyle değil, yaşantısıyla da örnek olmalı" diyen, memleket sevdalısı bir çınar... Sohbet romantizm üzerine olur diye düşünmüştüm ama Özdemir Erdoğan'a bir dokundum bin ah işittim. Sanat camiasının kendi içindeki mahalle baskısından şikâyet etti. Ama sanırım beni en çok şaşırtan "Ülkemizin yüzde 90'ı Müslüman diyorlar, ben buna inanmıyorum" açıklaması oldu. Keyifli sohbeti için, sağ olsun, var olsun.
Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Allah'a şükürler olsun ki iyiyim. Muhafazakâr bir hayatım var benim. Gitarlarım ve kitaplarımla vakit geçiriyorum. Bir de evde kendime küçük bir stüdyo kurdum, orada çalışıyorum. Çok fazla yorulduğum vakitler kitap okuyorum. Kitaptan sıkıldığım vakit tekrardan gitarlarıma dönüyorum.
Peki, gündemi takip ediyor musunuz?
Haberleri izlerim ama onun dışında dizileri seyrederken kendimi aptal gibi hissediyorum.
Neden böyle hissediyorsunuz kendinizi?
Çünkü gerek tempo olarak gerek kurgu olarak sanki yapımcılar Türk halkını aptal yerine koyuyorlarmış gibi geliyor. Çok zekice senaryolar yapılamıyor, ince ayrıntılar gözden kaçıyor.
Sanal mı geliyor size?
Yani böyle bir şey olamaz dedirtiyor insana. Bu çok düzmece özellikle de tutan dizilerde diziyi uzatmak için olamayacak şeyler üretmeye başlıyorlar. Realist değiller. Çocuk filmi gibi…
Sevilen birisiniz, hem vatandaş hem devlet adamları tarafından…
Evet, sevdikleri biriyimdir. Benim hiçbir aidiyetim yok, hiçbir safta değilim ama benimle konuşmaktan, sohbet etmekten zevk alırlar. Eksik olmasınlar davetlere çağırırlar ben de giderim. Terbiye ve sunuş açısından takdir edilen biri olduğumu biliyorum. Devlet büyükleriyle her zaman aynı fikirde olmak şart değildir; yeter ki onlar sizin iyi niyetinize inansın.
Aidiyetim yok dediniz. Bir insanın aidiyetinin olmaması iyi bir şey midir?
İyi bir şeydir. Her şeyi sorgularım Cenabı Allah günah yazmasın.
Ama bir dönem aidiyetiniz vardı. Bazı şeyleri deneyimledikten sonra mı bu karara vardınız?
Hayır. Mesela masonluktan bahsediyorsanız çok kısa bir evreydi o. Yani ben üstat olduktan sonra üç dört ay peşimden koştular, kitaplar verdiler işte kardeşlik, sevgi şudur budur diye. Biz de birkaç toplantıya gittik. Ama bir süre sonra görüyorsunuz ki bu aslında bir program. Sizi o program içerisinde yavaş yavaş eritecekler. O zaman diyorsunuz ki ben yanlış bir şey yapmışım. Çünkü benim sosyal hayatım çok zayıf, ben insan içine çıkmıyorum, gece hayatım yok, toplu bir yerlerde görünmekten hoşlanmıyorum. Devamlı evin içerisindeyim veyahut kendime ait yerlerdeyim. Son derece uhrevi bir hayat yaşıyorum kendi kendime. Acaba bir sosyal faaliyetim olsa mı, acaba oraya bir faydam olabilir mi veya ben faydalanabilir miyim diye baktım ama hayır yanlış bir iş. Sonradan biliyorsunuz ki Fethullah Gülen de Gazeteciler Vakfı ile gelip 'Hocam bütün gazete elinizde, televizyonlarımız emrinizde, gelin görev yapın' dediler. Ben yok dedim, teşekkür ederim.
Sonradan masonlarla paralel yapının çok benzediğini ve Fethullah Gülen'in mason olduğu iddiasına hiç şaşırmadığınızı söylediniz.
Evet, bu tabii koşullandırma. Şöyle anlatayım; bizi 12 Eylül'den sonra ihtilal hükümeti Ankara'dan çağırdı. TRT'nin başında o zamanlar Musa Paşa vardı. Halk müziğinde Nida Tüfekçi, Türk sanat müziğinde Ercüment Berker, Batı sanatı müziğinde Faruk Yener, o zamanlar pop müzik yoktu hafif müzik deniyordu, hafif müzikte de Özdemir Erdoğan çağırıldı. Biz Ankara'ya gittik. Dediler ki bize tavsiyede bulunun. Yani sanat politikalarında ne yapalım diye sordular. Biz ne yazdık oraya biliyor musunuz? Empozisyondan kaçının. Ne demek istedik yani insanları koşullandırmayın. Kendi haline bırakın.
Siz o yüzden aidiyete karşı çıkıyorsunuz, aslında bir koşullanma olduğu için sonucunda.
Çok daha enteresan başka bir şey söyleyeyim. Ben Tayyip Bey'i belediye başkanlığı döneminden tanıyorum. Özdemir Abi diye hitap eden bir kişi, o kadar yakınız yani birbirimize. Saygı duyar bilirim ama ben iki şeye karşı çıktım. Bir tanesi nükleer santraller, ikincisi de ağaç kesimi. Çünkü benim Suya İthaf diye şarkım var. Kısaca bir dörtlüğünü söyleyeyim:
"Bütün canlı varlıklar seninle var oldular
İnsan bunun bilincinde insanda akıl var
Diğer canlılar öldürmez karınları doyunca
Güçlü olmak uğruna cinayet insanda var."
Ben bunu yazmış bir adamım. Ağaç kesimi hadisesinde dediler ki; biz 1 milyon ağaç kesiyorsak 4 milyon ağaç dikiyoruz. Ben dedim ki; sizin diktiğiniz orman değil, siz ağaç dikiyorsunuz. Siz ormanın bütünlüğünü bozuyorsunuz ve orada hayvanların sahasına giriyorsunuz.
3. Köprü'den bahsediyorsunuz, yapılmasın mı sizce?
Yani sadece o değil, birçok başka yerde de kesiliyor. Bu iktidarla saydığım iki konu haricinde birçok konuda beraberim ve çok katılıyorum. Savaşma ve var olma modeline hayranım.
Savaşma modeli derken ne demek istiyorsunuz?
Yani ayakta durup bir şeyi yapabilmek. Türlü olumsuzluklara rağmen iş yapıyorlar. Yani yol yapıyorlar, köprü, tünel öyle yapıyorlar böyle yapıyorlar ama yapıyorlar ve büyütüyorlar Türkiye'yi. Bu örnektir. Mesela ben 2006 senesinde kanser olduğum vakit benim radyasyon ücretim o günün parasıyla 25 bin liraydı. Bunun aşağı yukarı yarısına yakın parayı devletim ödedi benim. Ben bu devlete nasıl karşı çıkarım? Şimdi gidiyorsunuz ilacınızı bedava alıyorsunuz, bunlar çok büyük ilerlemeler. Büyük mücadeleler verilen ve bu uğurda itilip kakıldığımız bir başörtüsü meselesi var mesela. Ülkemizin yüzde 99'u Müslüman deniyor ya ben buna inanmıyorum.
Hani öyle bir espri var ya, "Kalbim temiz Müslümanları"na inanmıyorsunuz yani?
Hayır, öyle şey olmaz her kulübün bir kuralı vardır. Ben bir sürü kulübe girip çıktım; mesela der ki buraya kravatsız giremezsiniz. Bir şartı var. İslam'ın da beş tane şartı var. Sen şimdi bu şartların bir tanesini bile yerine getirmiyorsun; sonra elhamdülillah Müslümanım. Ee nasıl Müslümansın? O Allah ile benim aramda diyor. Bak gördün mü, peygamber yaptı kendini. Hiç olmazsa ben Allah'a inanıyorum ama iyi bir Müslüman değilim de. Dekoltenle çıkıp, affedersiniz mini eteğinden külotu görünüyor, elhamdülillah Müslümanım demeyin, yapmayın bunu.
Çok kızacaklar size…
Her insan istediği gibi yaşayabilir. Buna hiçbir itirazım yok. Cenabı Allah'a inanır inanmaz, kendine ait bir dini olur olmaz, istediği gibi yaşar. Ama çarpıtma olayı var. Resmen Cenabı Allah'a kazık atıyor bunlar.
Benim şahsen en kızdığım şey ne biliyor musunuz? Yedi yıl imam hatipte okudum, medrese eğitimi aldım. 11 yaşında örtündüm, 33 yaşındayım ve dini anlamda pek çok kaynak okudum. Buna karşılık pratikte hiçbir şey bilmeyen kişiler size dini anlatmaya başlıyor, dahası fetva veriyor. Bu çok acayip bir durum.
Bilirkişilerin yumuşak yumuşak bunlara müdahale etmesi, anlatması lazım. Ey hanımlar, istediğiniz gibi yaşayabilirsiniz bunda hiçbir sıkıntı yok ama Müslüman bir ülkede bu kadar dekolte giyinmek, inananlar ve Müslüman bir şekilde yaşamak isteyenler için pek kolay bir durum değil. Ama empati yaptığın vakit şunu görüyorsunuz, onlar da size bakınca aynı rahatsızlığı duyuyorlar. Niye bu benim gibi değil diye?
İşte insan sadece kendine benzeyeni seviyor, böyle sevgi olmaz ki.
Empati yapmak lazım o yüzden. Ramazan'da Samsun'da konserler verdim. Zengin yerlerde kızların giyimleri acayip yani Kaliforniya'da bile öyle bir yaşam, öyle bir dekolte göremezsiniz. Ramazan'a hürmeten ben de biraz daha ölçülü giyineyim hani hürmeten denilebilir. İnananlara biraz daha saygı duymak için bunlar estetik işi. En önemlisi saygı. Ben devlete saygılı bir insanım. Cumhurbaşkanımızla bazen aynı bazen farklı düşünürüm. İlle de aynısını düşünmem söz konusu değil zaten. Birçok konularda takdir ederim bazı konularda katılmam kendisine. Ama her iftar programına beni davet eder eksik olmasın. Onun için her platformda onu söylüyorum, devlet beni çağırırsa her yere giderim. Fikirlerine muhalefet edeyim ya da etmeyeyim devlet benim için kutsaldır. Şu veya bu sebeple çağırırsa koşa koşa giderim.
Peki, bu bir aidiyet değil mi?
Hayır bence değil ama şöyle denilebilir; bir aidiyetim varsa, ben vatana ve millete aitim. Büyüklerin emrindeyim. Hiçbir zaman bu benim gibi düşünmüyor diyerek bir uzaklaşma ya da düşmanlık vesilesi kabul etmem bunu.
Türkiye'de sanat camiası masonların kontrolünde demişsiniz. Bunu nasıl bir delil üzerinden söylediniz?
Masonların değil de bir kısım İbrani ağırlıklı insanların tekelinde sanat dünyası, basın ve medya. Yani bir zümre var Türkiye'de, 50 kişilik bir zümre ve bunların bir kısmına Sabetayist denilebilir, İbrani yakınlığı var denebilir. Amerikan kültürüne yakın insanlar ve o kültürü Türkiye'de yüceltmek için görevlendirilmiş ya da kendini oraya adamış insanlar olabilir. Böyle 50-100 kişilik bir grup var. Mesela bunlar bir dizi film çekiyorlar. Dizi film olmuyor film çekiyorlar, film olmuyor takdimci, şarkıcı olmuyor bilmem nerde başka bir şey oluyorlar. Ama devamlı medyadalar bunlar. Hatta aynı zamanda iki ayrı reklamda görev alıyorlar. Reklamı anlayabiliyorum, çünkü bunları besleyen sanayi ve o sanayiden gelen sponsorluk vasıtasıyla ayakta duruyorlar. Bir artist hem bir bankanın reklamında hem başka bir kuruluşun reklamında oynuyor. Filmlerde de aynı şekilde hep aynı kadro. Hiç o kadroya dışarıdan biri giremiyor. İcazet gibi bir şey bunlarınki. İsim vermiyorum ama televizyonu izlediğiniz vakit görüyorsun ve hep aynı kişiler. Veyahut da koşullandırmalar var. Ben mesela Cem Yılmaz filmlerini hiç sevmem çocuk filmi gibi gelir bana, hiçbir zekâ ürünü yok.
Cem Yılmaz mason olmasaydı bu kadar para kazanamazdı demiştiniz.
Yani masonluk değil ama bu bahsettiğim zümrenin başında bir kişidir.
Anladığım kadarıyla siz artık masonluk hakkında konuşmak istemiyorsunuz.
Niye konuşayım? 30 sene evvel istifa etmişim bitmiş. Pişirilip pişirilip önüme konmasından hoşlanmıyorum açıkçası. Çünkü benim konuşulacak sanat tarafım var.
Sanat camiası belli bir zümrenin elinde, onlar gibi düşünüp yaşamadığın sürece asla para da kazanamazsın diyenler var. Böyle mi gerçekten?
Öyle. Resmen bir baskı var. Zaman zaman AK Parti'nin baskısından söz ediyorlar ya bu baskıyı hiç hissetmiyorlar mı acaba?
Sanat camiasında bir mahalle baskısı var yani?
Hem de nasıl. Dediğim gibi bunların asıl kaynakları da iş dünyasındaki büyük şirketler.
Yalnız mı yaşıyorsunuz?
Evet. Yani yalnızdan kasıt çocuklarımla ve torunlarımla yaşıyorum.
Boşanma dilekçenizde "ben ülkeme hizmet etmek istiyorum" demişsiniz. Ben hayatımda boşanma dilekçesinde böyle bir cümle duymadım.
Mensubiyetler değişik kültürlerden ve bunları değiştirmek öyle kolay bir şey değil bütün problem buradan kaynaklanıyor. Zaman içerisinde bilakis bu ayrışmalar daha da artıyor. 'Sevdim seni bir kere başkasını sevemem/Deli diyorlar bana desinler değişemem./Hayatta en zor olan bir insanı tanımak/kabul etmek huylarını değişmeden bir olmak.' Sevgi anlaşmak değil ama paylaşmaktır. Sen bir şey paylaşamıyorsun ki. Anlaşma olmayabilir, herkes kendi hayatını yaşayabilir ama paylaşacağın bir şeyler olması lazım.
Büyük ülkü ve ideallerde ortaklık olmayınca aynı yere bakamıyorsun.
Ben şöyle diyorum: 'Sanat insandan hayatını ister.' Bunu seve seve veren kişidir sanatçı. Ne akrabanıza ne ona ne buna gidiyorsunuz, sosyal faaliyetleriniz olmuyor. Uhrevi, içine kapanık bir hayatınız oluyor. Bu her kadının çekmek isteyeceği bir hayat değil, buna hak veriyorum.
Romantik biri misiniz?
Ben ikizler burcuyum. İkizlerin bir tarafı çok realist, bir tarafı çok romantik. Ama romantik bizim dizilerdeki gibi bir romantizm değil.
Nasıl bir romantizm? Romantizmden anladığınız şey nedir?
Çok daha değişik. İki ayrı unsurun bir arada ve bir anda birleşmesidir.
İmkânsızın birleşmesi gibi mi?
Hayır, karşıtların birleşmesidir. Bir yerde iki karşıt insan aynı yerde aynı anda nefes alıyor, ağlıyor. Ben bunu yaşadığım ve yaşattığıma inanıyorum.
Peki, bir şey sormak istiyorum bir tarafım romantik bir tarafım realist dediniz. Romantik erkek nasıl olur?
Benim romantizm anlayışım şöyle özetlenebilir. Talip olmak başka bir şeydir, maarif olmak başka bir şey. Ben ancak maarif olabileceğim bir şeye talip olabilirim. Yani ben 250 lira kazanıyorsam, sevgilime 500 liralık bir hediye almam, benim şartlarımda bir hediye alırım. Onu kabul ederse, o da kendi şartlarında bana en güzel hediyeyi verdi der.
Yani makul adamdır diyorsunuz.
Aynen öyle. Yani haddini ve şartlarını bilen.
His boyutunda nasıl yaşar romantik adam?
Aşk sorumluluktur. Hem onun hem kendi sorumluluğunu taşımalıdır romantik adam. Ona değdiğim zaman ne tepki vereceğini bilirim. Ben elli senedir sahnelere çıkıyorum hâlâ daha heyecanlanıyorum. Merkez Efendi'de konserimiz vardı Ramazan'dan önce. Belediye başkanı ordaydı, bizden evvel bir sürü sanatçılar konser vermiş. Tam bizim gittiğimiz an bir fırtına çıktı. Ağaçlar yerlerde, ben dedim ki bitti bu konser olmaz. Her yer ıslandı konser alanı berbat durumda filan bir telaştır gidiyor. Menajerim seni bir köfteciye götürelim bekle bakalım sonra ne olacak dedi. Hakikaten güneş açtı. Saat altıda Murat Bey belediye başkanı sahnede beni gördü. Selamlaştık, konser bittikten sonra başkan sahneye çıktı konuşma yaptı: "Özdemir Erdoğan her sene burada konser veriyor ve saat dokuzda başlayacak olan konsere saat beşte gelip her şeyiyle ilgileniyor. Ben böyle insanları her sene çıkarmak isterim" deyip benim elimi öptü. Çünkü çok takdir ediyorum dedi. Bu sevgi, romantizm değildir de nedir?
Aylık 3 bin TL bana geçinmem için yeter demişsiniz, bu çok romantik geldi bana.
Evet. Sabahları iki dilim ekmek yerim. Bir bardak süt bir de çay içerim. İki zeytin biraz da domates yerim. Öğlenleri genelde yemem. Akşamları da zeytinyağlı yerim. Ve bütün yediğim budur. Hiç dışarı çıkmam.
Sıkıcı değil mi böyle bir hayat?
Hayır değil, okunacak bir sürü kitap var. Ben ne diyorum; sanat hayatını ister. Ben çok basit ve primitif yaşayan biriyim.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.