Zeynep Temizer Atalar: Saksıdaki çocuk

Saksıdaki çocuk
Giriş Tarihi: 7.06.2016 11:34 Son Güncelleme: 7.06.2016 11:36
Zeynep Temizer Atalar SAYI:25Haziran 2016
Bir bebek dünyaya geldiğinde gördüğü ilk ‘şey’ annesinin yüzüdür. İşte bu yüzde ne gördüğü, onun hem kendiyle ilgili hem de dünyanın nasıl bir yer olduğuyla ilgili ilk izlenimleri oluşturmasını sağlar.

Yıllar önce aldığım eğitimlerin birinde, hocam, "Çiçek yetiştirmesini bilmeyen çocuk da yetiştiremez" demişti. Ne kadar da vurucu gelmişti bana bu sözü. Çünkü çiçek bakımından hiç anlamazdım ve o ana kadar da üzerinde pek düşünmemiştim açıkçası. Şimdi durup baktığımda çok daha anlamlı geliyor.

Her çiçeğin kendine özgü bir yapısı var. Kimisi az su ister kimisi çok. Kimisi az güneş ister kimisi çok. Bazılarının toprağının dahi güneş görmesi gerekir ki çiçeklensin. Kimisinin tek bir çiçek açması içinse aylarca uğraşmak gerekir. İşin en zor tarafıysa bunları konuşup anlatamıyor olmalarıdır! Yani her çiçeğin neye ihtiyacı olduğunu anlayabilmek için onu çok iyi duymak ve görmek gerekir. Suyunu az mı seviyor çok mu, güneşi az mı istiyor çok mu, saksısı daha mı geniş olmalı yoksa toprağı havalandırılmalı mı? Çiçekler onlarla ilgilenme biçiminize göre, yani onları ne kadar iyi görüp duyduğunuza ve ona uygun hareket etmenize bağlı olarak tepki verirler. İhtiyacı olan suyu, güneşi, toprağı, onu gözlemleyerek anlarsınız. Eğer bakımını ona göre yaparsanız dalları gürleşir yeşillenir, çiçek açarlar. Buna dikkat etmez, bakımını tamamen kendi tercihlerinize göre yapar yani onu duymaz, görmezseniz de bir süre sonra o kadar süzülür ve solarlar.

Çiçek yetiştirmeyle çocuk yetiştirme arasındaki bağlantı da işte burada başlıyor aslında. Yani her çocuğun kendine ait bir yapısı var. Kendine göre ihtiyaçları, istekleri, tercihleri var. Peki, biz onları yetiştirirken bunları ne kadar fark ediyoruz?

Gelin hikâyenin en başına gidelim. Yani bu ihtiyaçlar, istekler, tercihler kısaca çocuğun doğası nasıl oluşuyor bunu düşünelim.

Biz çocuklarla çalışan uzmanlar, aileyle görüşme yaparken uzun uzun, detaylı sorular sorarak başlarız işe. Çocuğun ruhsal dünyası, sanılanın aksine çocuk doğmadan çok daha önce şekillenmeye başlar aslında. Mesela doğacak çocuğun beklenen ya da sürpriz bir bebek olup olmaması, kız ya da erkek olarak bekleniyor olması, adını kimin, ne düşünerek koyduğu gibi detaylar, çocuğun ruhsal yapılanmasındaki etken taşlardandır.

Her anne babanın zihninde, çocuğu doğmadan önce bir tasarım oluşur; "Kızım olsun saçına kırmızı kurdeleden toka takayım", "Oğlum olsun onunla beraber Beşiktaş'ın maçlarına gidelim", "Derslerinde çok başarılı olsun, ilerde doktor olsun", "Hanım hanımcık olsun", "Kendini ezdirmesin, tuttuğunu koparsın" gibi… Doğan çocuk, bu tasarıma uygun da doğabilir, bunun aksi bir halde de… Zaten sorunların çıkmaya başladığı temel noktalardan biri de çocukların anne babanın zihnindeki bu tasarıma uygun olmamasından kaynaklanır.

Yıllar önce oğullarının kendini yeterince iyi ifade edemediğinden, zaman zaman arkadaşlarının onu hırpaladığından rahatsız olan bir aile ile görüşmüştüm. Aile ile birlikte yaptığımız görüşmede baba Fenerbahçe taraftarı olduğunu ama oğlunun Galatasaraylı olmak istediğini söylediğini belirtmişti. İç sesim "Ne güzel! Bireyselleşmeye çalışıyor, sen farklı ben de farklı düşünebilirim demek istiyor. Babası da, olsun, farklı takımları tutsak da ben seni yine de çok severim, senin bu farklı düşüncene de saygı duyarım mesajı verse oldu bu iş…" Derken, babadan gelen yorum, henüz daha üzerinde düşünecek, konuşacak, gidilecek yolumuzun olduğunu gösterdi bana; "İsterse Galatasaray'ı tutabilir tabii ama ne formasını alırım ne topunu ne de maça götürürüm…"

Aslında baba, kendince oğlunun tercihine karışmıyordu. Onun fikrine müdahale etmiyordu ama sanırım bu yazıyı okurken abanın altındaki sopayı hepimiz gördük öyle değil mi? O çocuk da görüyor ve babasının onayını, sevgisini, takdirini kaybetmemek için, kendi olmaktan vazgeçiyordu.

Bizler, cinsiyetimiz ne olursa olsun hem kadınsı hem de erkeksi özelliklere sahibiz. Cinsel kimliğimizi, bu taraflardan hangisini daha ağırlık vererek seçmiş olmamız belirler. Fakat yine de, her iki tarafa da sahibizdir. Bu tarafları, anne babamızdan aldığımız parçalar oluşturur. Üzerine doğuştan getirilen özellikler de eklenince kişilik yapılanmasının en temel katmanı oluşmuş olur. Bunun üzerine, yaşanan olaylar, çevresel faktörler gibi unsurlar eklenmeye devam eder. Yani kısaca, bir bebek dünyaya geldiğinde bembeyaz bir sayfadan ibaret değildir. Üstüne yazılmaya, bazı notlar alınmaya başlanmıştır bile… Kendi doğası da, varlığını oluşturması da, bu yazılanlarla doğuştan getirdikleri arasında bir denge kurmaya çalışmasıyla ortaya çıkar.

Bir bebek dünyaya geldiğinde gördüğü ilk 'şey' annesinin yüzüdür. İşte bu yüzde ne gördüğü, onun hem kendiyle ilgili hem de dünyanın nasıl bir yer olduğuyla ilgili ilk izlenimleri oluşturmasını sağlar. Bu süreçte annenin yüzünde gördüğü sevinç, huzur, keyif, kendi içinde oluşturacağı ve anneden aldığı ilk parçanın da sevmeye, sevilmeye değer ve güvenli olmasını sağlar.

Bir süre sonra devreye baba girer. Babasıyla kurduğu ilişki içinde, ondan aldığı parçanın ise güçlü, kendinden emin, sınırları ve çerçevesi belli bir yapıda olması gerekir. Çocuk, bu parça sayesinde de kendini güçlü ve sınırları bilen biri olarak görmeye başlar.

Bir çocuğun tohum halinde olan ruhsal yapılanmasının en erken dönemi, bütün bu parçaları bu şekilde almaya hazırdır aslında. Fakat her konuda olduğu gibi, bu konuda da işler böyle planlandığı gibi kolay gitmez. Bizler nasıl "Çocuğum olsun ama şöyle olsun" diye hayaller kuruyorsak benzer bir süreci 'anneliğimiz' ya da 'babalığımız' için de kurarız. "Anne olduğumda bütün zamanımı çocuğuma ayıracağım", "Çocuğum olduğunda ona asla kızmayacağım." gibi tasarımları hayata geçirmek o kadar da kolay olmaz. Çünkü anne-baba olduğumuzda aslında kendi çocukluk süreçlerimiz devreye girer. Yani nasıl bir anne-baba olacağımız, bize nasıl anne-babalık yapıldığıyla mutlaka bağlantılıdır. Yani bizler de, bize verilenlerle yola çıkarız. Bu da aslında anne-babalığın doğasını temsil eder ki belki o da başka bir yazı konusu olur.

Bunlardan bahsederken aklıma oğlumla yaşadığım bir süreç geldi. Bir anne olarak benim de bazı tasarımlarım vardı elbette. Mesela bebeğini arabasıyla parkta bahçede gezdirip sonra yine bahçede hazırladığı mamasını bebeğine yediren annelere pek imrenir, çocuğum olduğunda ben de böyle yaparım derdim. Ne mümkün! Oğlum o kadar hareketli ve yemek konusunda o kadar seçiciydi ki dokuz aylık yürüdüğü için ne doğru düzgün bebek arabası kullanabildik ne de öyle pratik mamalardan yedirebildim. Başlangıçta ne kadar öfkelendiğimi hatırlıyorum. Ama sonra düşünmeye başladım. Evet, ben ne istediğimi biliyorum da onun ne istediğini ne kadar düşünüyorum? Onun ihtiyaçları ya da isteklerinin ne kadar farkındayım? Yani zihnimde ona ne kadar yer açıyorum?

Bir dönem bir kız çocuğuyla yollarımız kesişmişti. Annesi son derece şık, nasıl göründüğüne fazlasıyla önem veren, naif bir hanımefendi, kızı ise bir o kadar aykırı, renkli ve sıra dışı olma çabasındaydı. Mor eteğinin üzerine kırmızı kazağını giymek isteyen, uzun kıvırcık saçlarına toka takılmasına asla izin vermeyen, akıllı ve bir o kadar da inatçıydı. Sanki bilinçdışında annesinin bütün beklentisini tek tek reddederek, ona kendi varlığını ispatlamaya çalışıyordu. Fakat annesiyle yaşadığı bu çatışma, evin dışına da taşmış, onun sosyal ilişkilerinde de, arkadaşlarıyla da zaman zaman sorun yaşamasına neden olmaya başlamıştı. Sanki bütün derdi, "Beni görün!" demekti.

Bu kimin ihtiyacı?

Çok sevdiğiniz, çok beğenerek sahip olduğunuz çiçeğiniz için, salonun hangi köşesine koyarsam evim daha da güzel görünür dersiniz ama koyduğunuz o yer, aslında çiçeğinizin ihtiyacını karşılayacak bir yer değilse ne olur? Çiçeğinizin aslında daha fazla güneş görmeye ihtiyacı varsa ve orası ona karanlık geldiyse ya da salonunuzda çok şık görüneceğini düşündüğünüz saksı, çiçeğiniz için yeterli büyüklükte olmazsa ne olur? Evet, muhtemelen bir süre sonra çiçeğiniz solmaya, yapraklarını dökmeye ve giderek kurumaya başlar.

Gelin aynı yoldan bir de çocuklarınızı düşünerek gidelim. Çocuğunuzu, dışardan bakıldığında ne kadar akıllı, ne kadar başarılı, ne kadar hanım, ne kadar efendi diye değerlendirsinler diye yapmaya zorladığınız şeyler var mı? "Maşallah çok sağlıklı görünüyor" desinler diye yemeye zorlar mısınız? Çok şık görünüyor diye istemediği kıyafetleri giymesi konusunda ısrarcı olur musunuz? Peki, matematiği sevmediği halde istediğiniz mesleğe sahip olsun diye bu konuda baskı yaptığınız olur mu? Siz bu satırları okurken ben de "Ama bu onun sağlığı, eğitim hayatı, iyiliği için…" demenizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız, anne-baba olmak çoğu zaman çocukların göremeyeceği uzakları daha kolay görebilmeyi de beraberinde getirir. Ama size sihirli bir soru sormak istiyorum: "Bu, kimin ihtiyacı?" Yemeğini yemesi, sağlıklı olması için mi, yoksa daha çok "Maşallah çocuğuna çok iyi bakıyor, harika bir anne" demeleri için mi? Belki spor akademisinde çok başarılı olabilecek çocuğunuza, matematikte iyi olması için baskı yapmak, size göre daha iyi bir mesleğe sahip olması için mi yoksa "Mehmet Bey'in oğlu da avukat olmuş, ne güzel çocuk yetiştirmişler" demeleri için mi? Ne dersiniz?

Bir çocuk, doğuştan getirdiği özellikleri, anne babadan aldığı parçalar ve yaşam boyu karşılaştığı kişiler, olaylarla kendi kişilik yapısını, kendi doğasını oluşturur demiştik. Biz yetişkinler de zamanında bunları yaşayarak şu anki yapımıza sahip olduk. Ama durmuyoruz. Değişiyoruz, gelişiyoruz. Israrla bırakmak istemediğimiz taraflarımız da var bir o kadar değiştirmeye çalıştığımız taraflarımız da… Çocuklar bu konuda bizden daha hızlı ve daha esnekler. Değişime çok daha hazır ve var olan zorluğun telafi edilebilmesi konusunda çok daha açıklar. Sadece anne-babalarının beklentilerinden, taleplerinden, arzularından ayrışıp, kendileri olabilmeye ihtiyaçları var. Yani gerçekten kendileri olabilmek için görülmeye, duyulmaya, fark edilmeye ihtiyaçları var. Ancak bu sayede kendilerini değerli, eksikleriyle bir bütün ve güzel hissedip ellerinden geleni yaptıkça başarılı olabilirler ve ancak bu sayede çiçek açabilirler.

Zeynep Temizer Atalar kimdir?
Uzman pedagog.

BİZE ULAŞIN