Remzi Kopar: Manyaklar sokakta değil sosyal medyada

Manyaklar sokakta değil sosyal medyada
Giriş Tarihi: 3.11.2015 16:04 Son Güncelleme: 16.11.2015 17:11
Remzi Kopar SAYI:18Kasım 2015
Sırf oturduğumuz muhit yüzünden iyi okullara alınmayan çocuklarız biz. Seni dışarda bile görmek istemiyor kimileri. Senin mahallene son otobüs akşam 10 buçukta kalkıyor, gittin gittin, yoksa sokakta kalırsın cebinde paran yoksa. Sen git evinde otur, ben rahat rahat takılmama bakayım diyor. Çünkü senin yüzünü görmek istemiyorum, çünkü sen bizimle aynı dünyadan değilsin diyor. Bunları görüp de “A ne kadar iyi yapıyorlar” mı diyeceğiz yani? İlk Türk rapçilerden biri ve arabesk rap tarzının öncüsü olan Yener Çevik'le sokaklar, rap ve arabesk müzik üzerine konuştuk. Şu sıralar Sokak Dili ve Edebiyatı adlı albümünü tamamlamaya çalışan Çevik, büyüdüğü sokakları, varoşları, sokak çocuklarını ve rap müziğin Türkiye'deki gelişimini anlattı.

Şarkılarında genelde sokaklardan bahsediyorsun. Rap müzik bir sokak kültürü müdür?

Rap her şeyden besleniyor. O anda hangi duyguyu yaşıyorsa rapçi onu iletiyor. Ama hakiki anlamda sokak kültürü müdür, evet sokak kültürüdür. Çünkü sokakta her şey var. Sokaktan bir şeyi kısıtlayamazsın. Sokakta herkes ve her şey eşit. Sokakta yürüyen herkesin klasmanı da aynı, rengi de aynı, her şeyi aynı, çünkü herkes sokakta o sırada. Sokak her şeyi eşitliyor.

Sanatçıyla sokak arasında nasıl bir ilişki var?

Sokak olmasa müzik olmaz bence. Sokak olmasa hiçbir şey olmaz. Sokağa çıkmadan bir insanın yaşayabileceğini zannetmiyorum. Dünyayı görebildiğin yer internet değil aslında sokak. Sokakta her şeyi görürsün. Bunlar da müzisyene müzik olarak dönüyor, ressama resim olarak dönüyor.

Peki, sokağın gerçeği müziğe yansıyor mu?

Yansıyor aslında ama sanatçılar da iki türlü. Bir tanesi sipariş ürünü yapar, bir tanesi kendi hislerini yapar. Zaten kendi hislerini yapanlara sanatçı diyoruz, diğerlerine şarkıcı diyoruz. Onlar sipariş ürün yapar. Güzel sözler gerçekçi değil, gerçekçi sözler de güzel değil. Onlar gerçeği yazmıyorlar.

Sanatçı sokaktan beslenen kişi mi oluyor o zaman?

Sadece sokaktan değil, yaşadıklarından besleniyor sanatçı. Ama o kurşuni kaldırıma adım atmıyorsa ciddi anlamda bence eksik yaşıyor demektir. Sokak sokak diyen bazı tipleri de görüyoruz. Çin malı entelektüeller var, bir tanesi daha Küçük Beyoğlu'na inmemiş, Ömer Hayyam'a gitmemiş, bu adamlar sokak diyor. Babalarından kalan parayla anarşist olmuş bu lavuklar. Ev kirası yok, geçim derdi yok, sokaktayız falan... Asmalımescit'in aşağısına inmemişsin daha, neyin sokağı abi? Bunlar Cihangir'de sokakta içince ilerici, çağdaş, demokrat falan oluyorlar, varoşlarda sokakta içenler berduş oluyor. Böyle çirkin bir ikiyüzlülük var, her şeyleri sahte. Sokaktaki insanı bir gün olsun anlamaya çalışmamış ama lafa geldi mi sokakları sahipleniyor.

En çok üzerinde durduğun temalardan birisi sosyal adalet. Fabrika işçilerini, çocukluğunu yaşayamamış kenar mahalle çocuklarını anlatıyorsun şarkılarında. Seni bu konulara bağlayan şey nedir?

Kısa ve net bir şekilde söyleyeyim: Yaşadıklarımdır. Bir şarkıda şöyle diyorum: Yaşadıklarıdır insanı olgunlaştıran, yaşadıklarımdan oldum taş duvar. Geldiğim yer orası olduğu için bu temaları işliyorum. Biz bir esnaf gördüğümüzde selamünaleyküm diyen adamlarız. Mahalle terbiyesini, kültürünü kaybetmedik. Ben eski simitçiyim, biz İzmir'de gevrek diyoruz, gevrek tezgâhım vardı benim. Çocuk yaşlarda sabahın 4'ünde kalkıp 8'e kadar gevrek satıyorduk. Sabahçı kahvelerinde gevreği bitirdikten sonra önlüğümüzü giyip okula gidiyorduk. Hayat hep çalışarak geçti belli yaştan sonra. İnşaatlarda amelelik yaptık. Liseden sonra ağır sanayiye geldik, fabrikalara. Uzun yıllar ağır sanayide çalıştım. Sokağın her halini yaşadık, gördük. Bu yaşadıklarımı ve duygularımı raple anlatıyorum.

Rap müzik bize ait değil, bizi ifade etmiyor diye eleştiriliyor. Bunlar haklı eleştiriler mi?

Biz aslında yeni nesil ozanlarız, âşıklarız. Aynı yolun daha değişik anlatım ve üslup biçimiyiz aslında. Âşık Daimilere bakarsak, Nimri Dedelere bakarsak onların şiirleri ritmik okunduğunda rap oluyor zaten. Bir müzik kalıbını birine ait olarak değerlendiremezsiniz. Benim görüşümde aitlik sadece Allah'a aitliktir. Her şey Allah'a aittir. Rap müziği bir kalıbın içine sokamazsın. Rapin açılımı için Ritmic American Poet deniliyor, Ritmik Amerikan Şiiri yani. Amerika'da bu işi yapan insanlar elleri kelepçelenip oraya köle olarak götürülen Afrikalılardı. Rapin açılımı aslında Ritmic African Poet'dir. Anadolu topraklarına geldiğimizdeyse âşık edebiyatına, Âşık Dertlilere kadar gider rap müzik. Rapin bir kalıp içine konulmasını doğru bulmuyorum. Yaptığım müzik rap midir, evet onlar adına rap demiş ama ben ozanlık geleneğini sürdüren bir insan olarak görüyorum kendimi. Biz de 'Ritmik Anadolu Şiiri' diyelim o zaman, bizimki de 'raş' olsun! Bu işin temeli, yazılan sözlerin ritim uyumuyla okunmasıdır.

Sokak senin dünyanda neyi ifade ediyor?

Sokak üşümeyi de ifade ediyor, ısınmayı da ifade ediyor, sevmeyi de sevilmemeyi de ifade ediyor. Şimdi 'street art' denilen bir şey çıktı, kalıba dökülmüş şeyleri çiziyorlar. Benim için sokak sanatı da Bergen'in veya Müslüm Gürses'in bir parçasının ismini yazmak ya da en ufağından duvara 'Düş de gör' yazmak. Benim için sokaktaki sanat da bu. Sokak her şekilde beslendiğim bir alan. Bir köşe başında durup bir şeyler yiyip içtiğimde, o anı yaşadığımı hissediyorum. Bir mekândansa bir bakkal önünde oturup muhabbet etmeyi, bir şeyler yiyip içmeyi daha çok seviyorum. Şimdiki çocuklar oyun oynamıyor, her birinin elinde tablet var. Çocuğun eli çamura değecek abi. Michael Jackson gibi yetiştiriyorlar çocukları. Kreşlerden İngilizce öğreniyorlar ama sevgiyi değil yani. Sokağı bilmiyor, arkadaşlığı yok, sosyallik yok...

Arabeskle rap müziği ilk defa sen birleştirdin ve buradan büyük bir akım doğdu. Bu iki müzik arasında nasıl bir bağ var?

Belli bir sınıfın, parasal olarak zengin sınıfın bizim doğduğumuz mahallelerde bize taktığı addı aslında arabesk. Ne kadar arabesk yaşıyorsunuz derlerdi. Şimdi olduğu gibi o zamanlar da İngilizce sözlü şarkılar dinlemek modaydı, bu yolla medeni olunuyordu. Yıllarca arabesk çalan sokakları aşağıladılar, şimdi 'tribute' adı altında, yani saygı anlamında, entelcesi tribute ya onun, ellerinde koca koca davetiye listeleriyle aşırı lüks mekânlarda rahmetli Müslüm Gürses adına geceler düzenliyorlar. E hani varoştu lan bu adamlar? Hani kötüydü bu arabesk müzik? Ne oldu da birden entel mekânlarınıza sokmaya başladınız bu müziği? Kenar mahallede yaşıyorsan doğar doğmaz Müslüm dinlemeye başlarsın. Ya baban dinler, ya kahvede biri açmıştır, ya minibüste çalar. Sokağın marşıdır Müslüm Gürses. Sokaktaki insanın elinden onu da almaya çalışıyorlar ama alamıyorlar. Çünkü onlar gerçek değil, vitrin mankeni gibi üstüne hangi elbiseyi giydirirsen o olurlar.

Sokaklarla temas kurmaya mı çalışıyorlar acaba?

Onların derdi temas kurmak değil, işte biz de sokağız falan gösterişi yapmak. Öyle bir ara modaları gelmiştir, moda kafasıdır yani. Murathan Mungan şiirlerine beste yapmadan önce de bu ülkede Müslüm Gürses vardı, o zaman neredeydiniz? Gerçi ben de Murathan Mungan'ı Müslüm Gürses'in parçalarıyla tanıdım. Asıl mesele şu; belli bir kitle onu öyle kabul etmiyor. Arabesk demeye bile dilleri varmıyor zaten. Ooo ne kadar blues, ooo ne kadar funky, ooo ne kadar soul diyorlar. Sanayilerde, fabrikalarda, taksilerde soul mu dinliyor bu millet, niye arabesk diyemiyorsun ki? Çünkü bulunduğu sosyal çevrede varoş olarak görülmekten korkuyor. Onu kendince daha üst bir şeye benzeterek kabul ediyor, elitist yapıyor.

Egemen kültürün görmek istemediği sokaklarda arabesk ve rap mi dinleniyor?

Hiphop kültürü, herkesin kendi coğrafyasında yaşadığı bir şey. Ben kendi dinlediğim müzikle kendi yaptığım müziği birleştirdim. Hâlâ arabesk müzik dinliyorum. Çünkü bizim duygularımızı onlar yansıttı. Ah öldüm vah bittim, öyle tipler değiliz, ama bizim duygularımızı veren melodileri arabesk yapıyor. Ben İlhan İrem'den kendimi yansıtabilecek bir melodi alamam ama Müslüm Gürses dinlediğimde, Bergen dinlediğimde tüylerim diken diken oluyor. Mahallem geliyor aklıma, yaşadığım dünya geliyor aklıma, sokaklarım geliyor aklıma, giydiğim terlik geliyor, işportaya çıktığımdaki bisikletim geliyor aklıma, sabahçı kahvelerinde dinlediğim şarkılar geliyor... Biz oyuz abi, bize gelip başka kalıp takmaya kalkmasınlar. Biz o egemenlerin, bilmem ne medyasının duymak istemediği sözleri söylüyoruz. Onların görmek istemedikleri bir dünya var onu anlatıyoruz. Adını bile duymak istemedikleri bir dünya orası. Sırf oturduğumuz muhit yüzünden iyi okullara alınmayan çocuklarız biz. Seni dışarıda bile görmek istemiyor kimileri. Senin mahallene son otobüs 10 buçukta kalkıyor, gittin gittin, yoksa sokakta kalırsın cebinde paran yoksa. Sen git evinde otur, ben rahat rahat takılmama bakayım diyor. Çünkü senin yüzünü görmek istemiyorum, çünkü sen bizimle aynı dünyadan değilsin diyor. Bunları görüp de "A ne kadar iyi yapıyorlar" mı diyeceğiz yani? O yüzden iyi ki rap var. Alıyoruz kalemi yazıyoruz biz de.

Rap müzik Türkiye'de neden bu yönüyle tanınmadı? Biraz züppe müziği, tuzu kuru gençlerin eğlence müziği olarak algılandı.

Rap niye hafife alındı? Çünkü bazı medya maymunları alüminyum kolyeli şebekler gibi sunmaya çalıştılar, reklamlarda, filmlerde falan. Biz normal hayatta öyle değiliz. Amerikan filmlerindeki dublajlar gibi konuşuyoruz zannediyorlar. Sürekli 'ye yo' diyoruz zannediyorlar. 'Hey adamım' falan. Böyle bir cümle yok abi. 'Birader nasılsın' vardır bizde. Medya çok yanlış yansıttı. İki kişiyi alıyor, ters şapka taktırtıyor, şekilsiz şemailsiz pantolonlar giydirtiyor, bunlar rapçi diyor, insanlar da öyle zannediyor. Medya bizi göstermiyor ki zaten. Kendi istedikleri gibi sundukları bir ürün var orda. O biz değiliz. Bu ana akım denilen medya rapi göstermiyor çünkü işine gelmiyor. Dansçıları falan gösteriyorlar. Hâlâ rapçiyim dediğimde abi kafanın üstünde dönsene diyenler var. O yarışma programlarında falan öyle gösteriyorlar çünkü. Türkçe rap ve alternatif müzikler internet sayesinde duyuluyor, ilerliyor. Pop yapmıyorsanız hâkim medyada sizi çıkarmazlar. İnsanlar hiçbir şey düşünmesin, toplumsal sorunlara falan kafa yormasın istiyorlar. Düşündürmediğin insanı da her yöne çekersin. Televizyona bir kitliyor seni, oradaki dizi kahramanı gibi saçını kestirmeye çalışıyorsun, onun kullandığı telefonu kullanmaya çalışıyorsun ama hayat o değil işte, sokağa çıkınca çok değişiyor her şey.

Ne değişiyor sokağa çıkınca?

Belli bir hareket sistemi var. Asgari ücretle yaşayan insanın o sundukları müzikleri dinleyip söylemesini istiyorlar. Abi adam onu yaşamıyor, adam asgari ücretle yaşıyor ya. Asgari ücretle yaşayan bir insanın hayatını, sokakları pop müzik anlatamaz. O insanın hayatını anlatacak iki müzik türü vardır. Biri Türk Halk Müziği, diğeri de Türkçe raptir. İşportacıysan, sokakta zabıtadan kaçıyorsan, oh ne güzel diyemezsin. Şatafat hoşlarına gidiyor, lüks hayatlar falanlar filanlar, millet renkli hayatlar görmek istiyor, olmadığın bir şeyi satınca mutlu oluyorsun gibi gösteriyorlar. O cipi klipte kiralarsın ama gerçek hayatta senin olamaz, yine akbili basarsın. Gerçek hayat yarım ekmek dönerdir, o bile lükstür bazen. Adam bakıyorsun borçlar gırtlakta, gidiyor AVM'de fotoğraf çektiriyor. Medya, ünlücülük oynatıyor millete.

Sokakları tehlikeli, kenar mahalleleri suç yuvası olarak görüyor bazı insanlar. Öyle mi gerçekten?

Sokaklar kötü değildir. Kötü ismini takan birileri vardır. Sokakta yaşayan insan da kötü değildir, sokaktaki hiçbir şey kötü değildir. Kötü, insanda başlar; nasıl bakarsan öyle görürsün. Sonuçta herkes ister sabah 8 akşam 5 çalışıp tertemiz üstü başıyla evine gidip oturmayı. Onu yaşayamıyorsa o insanın suçu mu, ötelemen mi lazım? Sokaklar manyak dolu değil, sosyal medya manyak dolu. Aileler nasıl yetiştirirse çocuklar öyle oluyor. Sevgisiz büyüyen çocukların derdini de bütün dünya çekiyor. Her şeyin altında sevgisizlik yatıyor. Sevgisiz büyüdüğü için ilgi çekmeye çalışıyor, pisliğe bulaşıyor. Alsınlar ellerine kâğıt kalem rap yapsınlar. Her insan derdini kâğıdıyla kalemiyle anlatabilir. Benim konuştuğum, muhabbet ettiğim güzel kardeşlerim var sokaklarda yaşayan. Hiçbirisi kötü değil. Kimsenin suçu değil yaşadığı hayat. Ama korunaklı hayatlarında yaşayanlar o dünyayı görmek istemiyorlar, kabul etmek istemiyorlar. Bir selam vermeyi denemişler mi o çocuklara, merhaba demeyi denemişler mi, yanlarına geldiklerinde konuşmuşlar mı yoksa itelemişler mi? Sen onu ötekileştirirsen öteki oluyor. Bir insan doğduğu yer yüzünden, yaşadığı yer yüzünden kötü olamaz. Sosyete sokağında bekçiler var, kapılarının önünde güvenlikler var, kameraları var onların. Rahatta yaşarken konuşmak kolay. Ama biz sokak ırkçılığı yapmıyoruz. İnsan zengin diye de suçlu değildir, öyle doğmuş ne yapsın? Suçu insanlar takıyor insana.

Medyanın ve hâkim kültürün bu bakışı insanları zorla suça mı itiyor?

Yaşadığım bir olayı anlatayım. Araba tekerlekleri var ya, bir boşluk bulunur, o tekerlekler yakılır, içlerinden bakır çıkar. Bakır hurdacıya satılır ve ekmek parası yapılır. Bizim oralarda da var öyle bir boş arsa. Bir gün bir misafir vardı yanımda, mahallemizde tekerlek yanıyordu, "A ne kadar pis" dedi. O adam ne yapıyor biliyor musun dedim. Yok dedi. Bak dedim, o tekerleği yakıyor, onun içinden çıkan bakırı alıyor, hurdacıya satıyor, ekmek parası yapıyor. O tekerleği yakmasa seni yakar dedim. O adam da ister üstü başı is kokmasın, yanık kokmasın. Helalinden ekmeğini kazanmaya çalışıyor. Onu yapmasın da ne yapsın peki? Ya tekerleği yakacak ya seni!

Dışlanan, ötekileştirilen insanların derdini rap müzik mi anlatıyor artık?

İtildiğin yerden çıkış yolunu bulman lazım. Rapte onu yapıyoruz. Diyoruz ki bunu bunu yapma, bak böyle bir dünya da var bunu yap. Yoksa kötüye uymak çok kolay. Zaten doğduğun büyüdüğün mahalleden dolayı ötekileştirilmişsin. Doğduğun yerle başlıyor senin dışlanman. Lüks bir semtteysen iyi gözüyle bakılıyor, lüks bir semtte değilsen kötü gözüyle bakılıyor sana. Doğduğun muhitten dolayı ilk fişi yedin. Ondan sonra öyle bir akış başlıyor ki... Seni zaten ötekileştirmiş, seni zaten sevmiyor, belki sevdiğin kızı bile alamayacaksın. Hepsi üst üste geliyor, sonra gidiyorsun bir Müslüm Gürses parçası açıyorsun: "Kötü bir söz gibi düştük dillere/Yanlış yol seçmişiz haberimiz yok." İlhan İrem'in 'Sazlıklardan havalanan' parçasını dinlemiyorsun. O ben değilim ki. Sen üstün başın yağ içinde çamur içinde gez, sonra da ben laminant parkedeki hayatı yaşıyorum de. O benim hayatım değil ki abi, yok öyle bir dünya. Ama her şey insanın elinde, önce Allah nasip edecek tabii, Allah nasip etmişse düzü buluyorsun ama nasibi istemek de yine senin elinde. Allah'a dua ediyorsun, bir şekilde sana çıkış yolu gösteriyor. Bazı şeyler insanı bir yere itebilir fakat iyiyi istemek de senin elinde kötüyü istemek de senin elinde. Sokağın her halini gördüm, Allah'a şükür şimdi düzenli bir işim var ama gittiğim yerde de geldiğim yerdeyim. Geldiğim yer hâlâ aynı, olduğum yer aynı. Hâlâ tuğla örülü üstümde. Kentsele dönüşmeyen gecekondu çimentosundan geliyorum. Duadan başka anahtarım, Allah'tan başka sığınacak kapım yok. Bir de iyi ki rap var. Psikoloğa gitmiyoruz rap yapıyoruz, o bizi sakinleştiriyor.

Teşekkür ederim.

YENER ÇEVİK KİMDİR?
1979 doğumlu Yener Çevik İzmir'in kenar mahallelerinden birinde dünyaya geldi. İlkokul yıllarında Orhan Gencebay ve Run DMC müziğiyle tanıştı. Bir yandan hayatla mücadelesi devam ederken diğer yandan arabesk müziği ile rap müziğini harmanlayarak kendi deyimi ile 'arabesk rap' tarzını oluşturdu. İzmir'in varoşlarından tüm Türkiye'ye ve dünyanın farklı ülkelerine yayılan şarkıları, yeraltı kültürünün en dikkat çekici parçaları arasında yer aldı. Çevik, 90'lardaki ilk çıkışından sonra Türkiye'de rap müziğin gelişimine ve tanınmasına ciddi katkılar sağladı. İstanbul'da yaşayan Çevik, Sokak Dili ve Edebiyatı adlı albümünün kayıtlarına devam ediyor.
BİZE ULAŞIN