Siteler ‘akıllı ve ekolojik’. Bu etiket, toprakla ilişkisi bozulan, fıtratla bağı kopan insanın telafi mekanizması olarak da görülebilir. Sitelerin tüm köşelerinde kâğıt-cam-plastik atık kutuları var. Kutuların üzerine iliştirilen ‘lütfen…’ notlarıyla, site sakinleri, çöplerin ayrıştırılması konusunda duyarlılığa davet ediliyor.
Yunan polislerinde agora, Roma şehir devletlerinde forum, İtalyan kentlerinde piazza, Osmanlı şehirlerinde mahalle, Cumhuriyet kentlerinde meydan…
Dünya kurulduğundan bu yana insanoğlu çok farklı yerleşim deneyimlerinden geçti. Agorada yürüyen insanın sosyalleşme bilinci ile meydandakinin toplumsallığı birbirinden farklıdır. Mahalleyi ayakta tutan dinamikle, güvenlikli modern siteleri kuşatan iklim birbirine hiç benzemez.
Mekânla insan arasında kurulan ilişkinin farklı formları her biri. İnsanın, kendi mahremiyet alanı dışında türlü toplumsal bilinçlerle muhatap olduğu, kendinden bir şeyler kattığı mekânlar hepsi… Mekân, insanın duygusunu taşıdığı için değer yüklüdür, kimlik üretir.
Çok uluslu bir imparatorluğun, benzer gelenekleri paylaşanların bir arada yaşadığı çok katmanlı mahallesine bakalım mesela. Osmanlı İmparatorluğu'nun idari, iktisadi ve içtimai anlamda çekirdeği kabul edilen 'hane'lerden oluşur mahalle. Bütün ilişkilere dayanışma kültürü yön verir. Mahalle, uç veren her türlü huzursuzluk belirtisinin, suça temayülün yayılmadan yok edildiği, aykırılıkların bastırıldığı sivil bir örgütlenme alanıdır.
Mahallenin delisi, yaşlısı, hastası, fakiri, fukarası, yaramaz çocuğu burada rehabilite edilir. Öyle ki, modern devletin sosyal politikası geleneksel mahallede mahalleli tarafından üretilir. Bir nevi 'self-determination' hâkimdir, yani mahalle kendi kaderini tayin eder, kendi kendini yönetir. Bu yönüyle, özgün ve biriciktir. Bir mahalleden diğerine geçiş, âlem değiştirmek gibidir.
Sokaklar ise mahallenin cüzleridir. Ev ile mahalle arasında kurulan köprüdür. Mahalleye adım atmak için sokağa çıkmak gerekir. Bu nedenle, sosyalleşmenin ilk şahididir sokak. Hepimizin hayatında bir sokağın yer etmesi bundandır. Cenazemizin hüznü, düğünümüzün sevinci ilk önce sokağa yansır, selam önce sokağa düşer. Hayat, mahalle mektebinden, köşedeki bakkaldan, kaldırımda fısıldaşan kadınlardan, camdan cama yayılan dedikodulardan sokağa akar. Sokağın belleği böyle oluşur. Sokakta şekillenen aidiyet, mahallelinin kimliği haline gelir, tüm toplumsal tutumlarda kendini gösterir. Sokaklar mahallenin ortak kimliğini şehre yayan damarlar gibidir. Aynı zamanda mahallenin duygusunu eve taşır.
Mamafih, bu denklem gittikçe bozuluyor. Ne mahalle, ne sokak… Artık güvenlikli sitelerden oluşan kentler, metropoller belirliyor iskân kültürünü. Sokaklara selam düşmüyor artık. Çocuklar kapalı oyun alanlarına mecbur. Kaldırımlar arabalara tahsisli. Sokak dedikodusu, yerini TV'deki magazin haberlerine bıraktı. Mahalle kavgası diye bir olgu yok artık. Sosyal medya, kavganın arenası haline geldi.
Mahalle, hâlâ idari bir fonksiyon icra etse de, bütün içeriğini kaybetti. Güvenlikli siteler söz sahibi çoğu kentte. Çünkü yeni bir yaşam kültürü vadediyor insanlara. Güvenlik, seçkincilik, imaj ve steril yaşam kültürü pazarlanıyor gayrimenkul ofislerinde artık. Yüksek kapılar ve siteyi çepeçevre kuşatan duvarlar, modernitenin güvenlik ve seçkincilik sendromunu yansıtıyor.
Cumbalı evlerin denetiminde olmak, kapalı toplum yapısına itirazdı. Mahalle, baskı kavramıyla özdeş hale geldi. Oysa bugün kameralar ve alarm sistemleriyle her an kuşatma altında site sakinleri. Güvenlik paranoyası had safhada. Fakat fakirlere, yoksullara, dilencilere kapanan kapılar, bazen ihale yolsuzluğu, emek sömürüsü yapan işadamlarını saklıyor duvarların ardında. Bu paradoks içinde mutluluk ve huzur vadediyor siteler.
Bu müstahkem adacıkların dışarıyla bağını kuranlar ise, fastfood servisi yapan motosikletler, kargo araçları, evrak servisi yapan kuryeler ve okul servisleri... Uzak semtlerdeki özel okullara öğrenci dileniyor her sabah servisler.
Komşu komşunun külüne muhtaç değil böyle sitelerde. Komşunun ışığını görüp görmemek, kaygı konusu hiç değil. Yaza merhaba partilerinde, yılsonu konserlerinde, 'club' faaliyetlerinde buluşuyor site sakinleri. Oldukça heterojen gibi görünse de, site cemaati 'seçkin bir imaj' etrafında benzeşerek homojenleşiyor. Hatta gettolaşıyor.
Sitede ortaya çıkan cemaat yapısı dayanışmaya değil, çıkar merkezli bir ilişkiye teslim. Benzer yaşam tarzları etrafında, norm odaklı bir ilişki hâkim sosyal alanlarda.
Huzurun temininden site sakinleri değil, apoletli güvenlik elemanları sorumlu. Kimsenin kimseye kefaleti yok. Huzur sunmak gibi bir sorumluluğu da. Genelde insanlar, o standarda, o yaşam kültürüne sahip olmanın bedeli olarak kredi yükünü taşımakla mücadele ediyor. Kadınıyla erkeğiyle yoğun çalışma hayatı, sitelere melankoli, tüketim ve tekebbür dolu bir ruh üflüyor sabah-akşam.
Siteler 'akıllı ve ekolojik'. Bu etiket, toprakla ilişkisi bozulan, fıtratla bağı kopan insanın telafi mekanizması olarak da görülebilir. Sitelerin tüm köşelerinde kâğıt-cam-plastik atık kutuları var. Kutuların üzerine iliştirilen 'lütfen…' notlarıyla, site sakinleri, çöplerin ayrıştırılması konusunda duyarlılığa davet ediliyor.
Bir köy, hatta bir kasaba nüfusunu barındıran sitelerde hayat, hazır paketler halinde sunuluyor. Temizlik şirketleri 'housekeeping' hizmeti veriyor. Kontratlara bağlı bir düzen içinde ev, mahrem alan, temizliğe açılıyor.
Yazılı kurallar, nizamnameler A'dan Z'ye her şeyi yönetiyor. Bu müstahkem yaşam kutucuklarında insanlar, yaşam mücadelesi veriyor.