Fatmanur Altun: Kamu'yu ‘algı’ ile yönetmek

Kamuyu ‘algı’ ile yönetmek
Giriş Tarihi: 3.11.2015 15:17 Son Güncelleme: 3.11.2015 15:19
Fatmanur Altun SAYI:18Kasım 2015
Oluşturulan algı ile gerçeğin ne kadar örtüştüğü, gerçeklerin üç-beş ay sonra ortaya çıkıp çıkmayacağı algı yönetimini kullananlar için önem taşımıyor. Zira sosyal medya üzerinden bir baskı oluşturulması için anlık tepkiler yeterli oluyor. Sonrasında bu baskının bir kampanya aracı haline dönüşmesi ve toplumsal yahut siyasal alana müdahale için kullanılması mümkün hale geliyor. İşin en tehlikeli tarafı ise insanların bir algı yönetimine kurban gittiklerinin farkında olmamaları ve davranışlarının tamamıyla kendileri ile ilgili olduğunu zannetmeleri. 'Kamuoyu', günümüzün en etkili siyasal aktörlerinden biri. Uluslararası ve ulusal düzeyde kamuoyu desteğini kazanmak bütün siyasal amaçlar için adeta bir 'kızıl elma'. Zira herhangi bir davanın ne yöne gideceği hakkında kamuoyu tarafından oluşturulan baskının günümüz siyasetinin işleyişi açısından inkâr edilemez bir ağırlığı var.

Bu durumun yarattığı en doğrudan sonuç kamuoyunun meselelere bakışını ve algısını oluşturmaya, değiştirmeye yahut yönetmeye dair her geçen gün daha büyük bir iştiha ile ortaya çıkan çabalar. Bu çabaların toplumsal örgütlenme ve ifade biçimlerine yansıyan pek çok görüngüsü var şüphesiz. Fakat bu görüngülerin ifadesini bulduğu en önemli mecra ne meydanlar ne de sokaklar. Günümüzde kitlelerin tutum ve düşüncelerine yön veren en önemli mecra kitle iletişim araçları. Kitle iletişim araçları içerisinde sosyal medyanın ise apayrı bir yeri var. Kitle iletişim araçlarını bütün unsurları ile bir kent olarak tahayyül edersek, sosyal medya araçlarını bu kentin sokakları olarak düşünebiliriz.

Sokağın sesi

Demokratik siyasetin hâkim paradigmaya dönüşmeye başladığı son birkaç asır içinde sokakların ve meydanların siyasetin işleyişine yön vermek noktasında çok ciddi işlevleri oldu. Önceleri anomali ve isyan biçiminde ortaya çıkan hak taleplerine Batı'da neşet eden demokrasi anlayışı belirli bir yer tayin etti. Barışçıl olmak kaydıyla kalabalık kitlelerin taleplerini sokaklarda ve meydanlarda ifade edebilmeleri demokrasi anlayışının vazgeçilmez bir unsuru olarak kurumsallaştı ve idareler üzerinde baskıcı bir rol oynayan kamuoyu kavramına kaynaklık etti.

Böylece halk arasında sokağın sesi olarak formüle edilen 'kamuoyu görüşü' hemen her konuda idarelerin hesaba katması gereken bir değişken olarak varlık buldu. Bütün yönetimler yapıp ettikleri işlerle ilgili kamuoyunu bilgilendirmeyi ve mümkünse yönlendirebilmeyi önemli bir mesele olarak görmeye başladılar. Tüm bu gelişmelerle eşzamanlı olarak ortaya çıkan kitle iletişim araçlarının bu yönelimden bağımsız şekillenmesi ise mümkün olmadı. 'Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi' denen ve gazetecilik mesleğinin en önemli ilkesi olarak gösterilen anlayış kitle iletişim araçlarının en önemli motivasyonu olarak görülse de uygulamada farklı bir manzara ortaya çıktı. Kamuoyu denen şahsı manevinin politika yapımında etkili olmaya başlaması ve kitle iletişim araçlarının kamuoyu üzerindeki dramatik etkisi 'propaganda'nın kısa sürede keşfedilmesi ile sonuçlandı. Başlangıçta ham ve kaba saba propaganda teknikleri kullanılarak yürütülen kampanyalar zaman içinde pek çok düşünce insanı tarafından eleştirilir hale geldi ve söz konusu yöntemler yavaş yavaş geçerliliklerini yitirmeye başladılar. Tabii bu toplumsal ve siyasal aktörlerin kamuoyunu yönlendirme noktasında ihtiraslarını yitirdikleri anlamına gelmiyordu. Günümüzde özellikle de internetin hayatımıza girmesiyle birlikte daha sofistike ve 'bilimsel' propaganda yöntemleri kullanılır hale geldi.

Bilimsel propaganda

'Bilimsel propaganda' derken mahiyeti ve hareket biçimi bilimsel çalışmalar kullanılarak oluşturulmuş bir propaganda biçiminden söz ediyoruz. Bu propaganda şekli insanları daha iyi tanımaya ve anlamaya yönelen son yüzyılın bilimsel keşiflerini ve çalışmalarını malzeme olarak kullanıyor. İnsanların hangi şartlar altında nasıl davranacakları, baskı karşısında nasıl tepki verecekleri, zaafları, zaafları ile başa çıkma yahut çıkamama biçimleri gibi karmaşık insanlık hallerini anlamaya yönelen sosyal psikoloji çalışmaları bu anlamda merkezi pozisyonda duruyor. Belli odaklar sayısız sosyal deneyle oluşturulan müktesebatı, insan hayatını güzelleştirmek yerine onları daha kolay manipüle etmek ve yönlendirmek üzere kullanmaktan çekinmiyor. Bu anlamda ilk akla gelen reklam endüstrisi olsa da aslında siyasal aktörlerin de bu yöntemlere sıklıkla başvurdukları görülüyor. Günümüzde siyasal kampanyaların reklam ajanslarına devredilmesinin ardında bu yöntem birlikteliği çok önemli bir yer tutuyor.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra artarak devam eden sosyal psikoloji çalışmaları, insanların arzu, çıkar, şehvet ve merak duyguları tarafından yönetilen basit yaratıklar olduklarını düşündüren sayısız sosyal deney gerçekleştirdi. Bu sosyal deneylerin göstermeye çalıştıkları şey basitçe, insanların hangi düğmelerine basarsanız hangi sesi çıkaracaklarını bulmaktı ve bu çaba büyük oranda başarılı oldu. İnsanların nefsani özellikleri ve zaafları keşfedildikçe, bunları sömürmeye programlanmış daha fazla teknik ortaya çıkmaya başladı. Satış tekniklerinin merkezine cinselliğin yerleşmesi, gazete başlıklarının merak duygusunu uyandıracak şekilde tasarlanması, aşırıcı siyasal akımların insanların çıkar ve korku duygularını hedefleyen siyasal kampanyalar yürütmeleri insanların basit yaratıklar oldukları düşüncesiyle ilişkiliydi.

Sosyal medya ve algı yönetimi

İnternetin hayatımıza girmesi, bahsi geçen teknikleri bambaşka bir boyuta taşıdı. Özellikle sosyal ağların yaygın biçimde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte artık tek bir merkezden servis edilen haberler yahut bilgilerden ziyade bireysel düzeye inen hızlı bir bilgi ve haber üretimi söz konusu. Bu durum kitlelere hangi konuda ne düşüneceklerini söyleme arayışında olan eskinin propaganda tekniklerini de işlevsiz hale getiriyor. Arap Baharı'nın ortaya çıkması esnasında sosyal ağların ne kadar yönlendirici olduğunu keşfeden değişik odakların sosyal medyaya artan oranda önem vermeye başlaması ile sosyal medya adeta yeni bir mücadele zemini olarak ortaya çıkıyor.

Propagandanın sosyal medyaya kayması ile birlikte yeni bir gerçeklik karşımıza çıkıyor. Zira günümüzde insanların ne düşüneceklerinden ziyade, nasıl algıladıkları önem taşıyor. Oluşturulan algılarla, kitlelerin fazla düşünmeden hızlıca harekete geçmeleri bekleniyor. Çünkü sosyal ağların ince elenip sık dokunmuş, üzerinde uzun uzun düşünülmüş reflekslere tahammülü yok. Fevri çıkışlar, ani tepkiler ve doğruluğu şüpheli rivayetler bu platformu tanımlayan ana unsurlar. Bu nedenle uzun boylu manipülasyon çabasının yerini hızlı 'algı yönetimi' alıyor. Gerçeğin bir boyutunu saklayıp diğerini ifşa ederek yahut altını fazla çizerek insanların algıları şekillendiriliyor ve belli davranış biçimleri oluşturuluyor. Bazen insanların çıkar duygularına hitap ediliyor, bazense merak. Yahut gerçek bir zemini olsa da olmasa da bir tehdidin altı çok kalın çizgilerle çizilerek insanların korku saiki ile harekete geçmeleri sağlanıyor. Kitlelerin anlık düzeyde algısına yapılan müdahalelerle tepkilere yön verilerek sonuç alınmaya çalışılıyor. Oluşturulan algı ile gerçeğin ne kadar örtüştüğü, gerçeklerin üç-beş ay sonra ortaya çıkıp çıkmayacağı algı yönetimini kullananlar için önem taşımıyor. Zira sosyal medya üzerinden bir baskı oluşturulması için anlık tepkiler yeterli oluyor. Sonrasında bu baskının bir kampanya aracı haline dönüşmesi ve toplumsal yahut siyasal alana müdahale için kullanılması mümkün hale geliyor. İşin en tehlikeli tarafı ise insanların bir algı yönetimine kurban gittiklerinin farkında olmamaları ve davranışlarının tamamıyla kendileri ile ilgili olduğunu zannetmeleri.

Algı yönetimi ve Türkiye

Siyasal ve toplumsal sisteme yapılmak istenen müdahaleler için algı yönetimi tekniklerinin en cömertçe kullanıldığı ülkelerin başında Türkiye geliyor. Sosyal medyada birdenbire patlayan, ardı arkası araştırılmadan dolaşıma sokulan haberler, yalan-gerçek fotoğraflar ve paylaşımlarla siyasete ve topluma şekil verilmeye çalışıldığı artık iyice gün yüzüne çıkmış durumda. Basit ve öngörülebilir yaratıklar olarak görülen insanların, merak, çıkar ve korku gibi duygularına müdahale edilerek yönlendirilmeye çalışılmasının kötülüğü bile yeterliyken, bir de bunun belli oranda sonuç veriyor olması iyice karamsar bir tabloyla karşı karşıya bırakıyor bizi. Peki, ortaya çıkarttığı bütün sonuçlar bir yana sadece insanı aşağılaması nedeniyle bile reddetmemiz gereken böylesi bir yaklaşıma direnmek mümkün mü?

"Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın." (Hucurat-6) ayetinden yola çıkmak belki de ilk doğru adım olarak karşımızda duruyor. Fevri çıkışlar ve ani refleksleri bir yana bırakıp, bin düşünüp bir konuşmak, gırtlak dokuz boğum, sekizini yut birini söyle demek, ya hayır konuşmak yahut susmak, gördüğünün yarısına, görmediğine hiç inanmamak, zandan kaçınmak, insanların kusurlarıyla değil, kendi kusurlarımızla ilgilenmek ve geleneğimiz içinde yer alan daha nice hikmet kırıntılarına talip olarak yürümek tüm bu oyunları bozabilir. Zaafları tarafından güdülen değil, hikmeti kuşanan bir topluluğun gösterilen her havucun peşinden koşmayacağını tahmin etmek zor değil.
BİZE ULAŞIN