Haşmet Babaoğlu: Haşmet Babaoğlu'yla 3 soru 3 cevap

Haşmet Babaoğluyla 3 soru 3 cevap
Giriş Tarihi: 6.7.2015 19:56 Son Güncelleme: 7.7.2015 16:31
Haşmet Babaoğlu SAYI:15Temmuz-Ağustos 2015
Aşk karşısında yetişkinlik yoktur, yalnızca çocuklar, o kendinden geçmiş, kaygısız çocuk ruhlar âşıktır. Bu sayıda dosya konumuz 'aşk' olsun istedik… Bir zamanlar aşk üzerine yazılarıyla bilinen biri olarak herhalde dosya konumuzu atlamaz, bir şeyler söylersiniz. Hem merak ediyoruz, aşk üzerine yazmayı neden bıraktınız?

Neden kışın konuşmuyoruz bu konuyu? Bir battaniyenin altına sığınıp hiç dışarı çıkmak istemediğimiz, işe güce gitme mecburiyetimizin fenalıklarıyla yüzleştiğimiz, basbayağı alınganlıklarımızı soğuk algınlığı sandığımız günlerde hani… Yaz gelince, hayat biraz hafifler gibi olunca sıra aşka mı geliyor? O zaman ey Lacivert, Eylül'de gel!.. Şaka şaka!.. Önce şunu söyleyeyim: İnsanın adı çıkacağına canı çıksın derler ya, medyada öyle bir dönem geçirdiğim doğru! 'Aşk yazarı' falan dediler. Okur sevdi, diğer medyacılar dalgasını geçti falan. Hatta bazıları bundan söz ederken bir suç işlemişim gibi davranıyorlar. Ne saçma! Oysa aşktan çok 'meşk' üzerine yazıyordum. İlişkiler yaşıyorduk, ilişkiler hayal ediyorduk. Derken ayrılıklar veya evlilikler geliyordu. Hepsinin de aşka benzemesini, hatta düpedüz aşk olmasını istiyorduk. Oluyor muydu? Sanmam. Zaten şairin dediği gibi "gökten zembille inen tek şey aşktır" ve biz istedik diye olmaz… Ben de işte bu 'ilişki' biçimlerimizi yazılarımda sorguluyordum. Yanılgılarımızı, yangınlarımızı; bir 'iç'ten yoksun içtenliklerimizi falan… Fakat bir an geldi, yoruldum. 'Seviyeli ilişkiler'e aşk süsü veren popüler medya kültürünün yazılarımı bozuk para gibi harcayıp tüketmesinden yoruldum. İki insan arasındaki aşkın ancak 'aslı'nın emaneti bir küçük parçacık olabileceğini aklına bile getirmeyen okurlardan yoruldum. Bir de aşktan ve ilişkilerden söz etmeyi nevrotik bir sızlanma ayinine çevirenler var tabii. Onlar da az yorucu değiller. Ve bıraktım. Sadece 'Pazar Notları'mda ara sıra dokunup geçiyorum.

Tamam! Şimdilik 'asıl aşk' konusunu bir yana bırakıp 'aşk ilişkileri'ne girelim. Ne zaman âşık oluyoruz? Sevmek, âşık olmak mı?

Güzel! Buradan başlayalım. Türkçe'nin bize verdiği şansı kullanmaktan yanayım. Hamurları belki aynı ama ortaya çıkan şey açısından baktığımızda sevmek başka, aşk bambaşka… Semptomlardan kalkarak, yani belirtileri, arazları tanımlayarak meseleyi açabilirim. Sevmek sosyaldir, aşk asosyaldir. Hatta belki tam da bu yüzden hakikaten âşık çiftler genellikle dışardan bakanlara 'itici' gelebilirler. Sevgi sokaktadır, piyasa yapar, pazar yerlerini dolaşır, oysa aşk saklanır. Bulunduğu her yerde mabet inşa eder… Bana sorarsanız esas ayrım noktası şurasıdır: Sevgi 'bilme alanı'na aittir. Tanır severiz, sevdikçe tanırız falan… Oysa aşk öyle midir ya! Aşk inanç alanına aittir. Zaten o yüzden hep şöyle konuşuruz: "Aşka inanmıyorum, aşka inanıyorum!" Yalnız buraya bir mim koyayım. Sevgiyle aşk arasında bir hiyerarşi falan koymuyorum. Aman sakın! Birbirlerinden farklılar, onu anlatıyorum. Hem âşık olacağım diye de çok zorlamamalı insan. O gelecekse gelir, gidecekse gider. Bazen, hatta çoğu zaman aşığızdır da, kondurmaya ürkeriz ya da uyumsuzdur, biz üzerinden geçer gideriz… Zaten kolay da değildir. Aşkta mükemmellik arar insan, oysa o eksikliğiyle, eksikliği sayesinde var olur. Bir zamanlar yazmıştım, gene yazsam mı buraya bilmiyorum, çünkü yazarken bile sarsıyor beni: Sevgiden ötesine, yani aşka en yaklaştığımız anda hissederiz ki, o kaybın, mesafenin, şiddetle özlemenin şuurudur.

Hâlâ "insan ya çocukken ya da çocukça âşık olur" diye düşünüyor musunuz?

Bunu bana söyleten zaten hayat ve yaşadıklarımdı. Şu sıralarda bir yandan Christian Bobin, bir yandan da Leyla ile Mecnun'un daha az tanınmış tarihi versiyonlarını okumaktayım ve bu kanaatim daha da güçlendi. Mesela Leyla'nın yavaş yavaş büyümesinin (yani çocukluktan çıkışının) Mecnun'u yalnız bıraktığı (yani onu çocuk ruhlu bir 'deli' kıldığı) gerçeğini atlıyoruz. Bobin'in Aziz Françesko'yu anlattığı metninde "Aşk karşısında yetişkinlik yoktur, yalnızca çocuklar, o kendinden geçmiş, kaygısız çocuk ruhlar âşıktır" dediğini hatırlatırım.
Bobin'in açtığı yoldan ve onun sözleriyle söylersek, "yetişkin olmak, mantık yoluyla baştan inşa edilmektir" ve "bir yetişkinin serçeleri beslemek için kaybedecek zamanı yoktur."

BİZE ULAŞIN