Evanjelizm özellikle ABD’nin kuruluş aşamasında bir sosyal devrim projesi olarak ziyadesiyle etkili olmuş bir anlayış. Bugün evanjelizmin ABD’de geldiği noktaya baktığımızda bu etkisinin hâlâ devam ettiğine dair türlü emareyle karşı karşıyayız. Özellikle ABD’de ‘makbul vatandaş’ olma şartlarının insanlara aktarılmasında evanjelizmin önemli bir rol icra ettiğini gözlemlemek çok da zor değil.
Bugün hemen hepimizin televizyon, gazete, internet gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla haberdar olduğumuz ancak ne olduğu hakkında esaslı bilgiye sahip olmadığımız bir terim Evanjelizm.
Sözlük anlamı itibariyle Grekçe 'eu' yani 'iyi' ve 'angelos' yani 'mesaj getiren' kelimelerinin birleşimiyle oluşan ve genel manada İncil'e dönmek, yönelmek gibi anlamları olan Evanjelizm'in, 16'ncı yüzyılda Kıta Avrupası'nda meydana gelen, kısaca Katolik ve Papalık inancına bir başkaldırı olarak Hıristiyanlığı İncil'e göre yeniden anlama ve anlamlandırma düşüncesi olarak tanımlayabileceğimiz Reformasyon hareketleri ile başladığı kabul edilmektedir. Bu tarihten itibaren Hıristiyan inanışı içerisindeki Protestan gelenek ile eş anlamlı olarak kullanılagelen Evanjelik hareketin, bugün büründüğü anlam ise esas itibariyle 18'inci ve 19'uncu yüzyıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde Hıristiyanlığın yegâne ifadesi olarak görülmesiyle alakalı.
1492 yılında Christoph Colomb tarafından keşfedilen Amerika kıtası siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklar sebebiyle sıkıntılı bir dönem geçiren Avrupalılar için yeni bir umut olmuş ve yeni kıtaya çok yoğun göç akımları başlamıştı. Bu dönemde göç eden insanların ekseri çoğunluğunu ise Avrupa Protestanları oluşturuyordu. Bu yoğun göç dalgası Amerika'da Lutheryan grupların güçlü organizasyonunu sağlamış ve grupların 'Amerikan Evanjelizm'i adlı bir yapı altında birleşmesini mümkün kılmıştı.
Özellikle 1820'li yıllarda Evanjelik Protestanlık, ABD'de Hıristiyanlığın yegâne ifadesi olarak görülmüştü. Ancak Evanjelizm'i bu dönemlerde daha ilginç kılan özelliği ise, Amerikan toplumunun temel değerlerinin oluşmasında oynadığı roldü. Amerikalıların yeni hayatlarında ihtiyaç duydukları modeller ve şekiller, Evanjelikler önderliğinde yeni gelişmeler ışığında dizayn edilerek topluma sunulmuş ve toplum tarafından kabul görmüştü. Bu dönemde özellikle Evanjeliklerin vurguladığı 'cömert imparatorluk' kavramı bağlamında, ılımlılık, erken kadın hareketleri, yardımsever ve ıslah toplulukları gibi o dönemde konuşulması dahi sakıncalı olabilecek konulara vurgu yapması yanında demokratikleşme süreçlerine sağladığı büyük katkılar da Evanjelizm'in bahsetmeye çalıştığımız sosyal dönüşüm ve inşa süreçlerindeki fonksiyonunu örneklemesi bakımından manidar.
Evanjelizm, günümüzde ise daha çok 'Tanrı'yı kıyamet zorlamak' adına dünyada kaos yaratmak için türlü entrikalar çevirdiği iddia edilen Amerika'daki Protestanların tutucu kesimlerini ifade için kullanılmakta. Bu bir yere kadar doğru bir görüş olsa da gerçeği tam anlamıyla yansıttığı söylenemez. Zira 20'nci yüzyılın ortalarında ABD'de Protestanlar arasında yaşanan tartışmalarla liberaller ve muhafazakârlar şeklinde oluşan ikili bloklaşma sonucu muhafazakârlar kendilerini 'fundamentalist' olarak tanımlamaya başladılar. 2000'li yıllara gelindiğinde ise bu tanımlamanın yerini 'Evanjelist' aldı. Zira bu tarihten itibaren gerçekte Amerikan Protestanlığına özgü bir fenomen ve Evanjelizm'in bir alt türü olan fundamentalizm, esas itibariye İslamiyet'le özdeşleştirilecekti!
Evanjelizm'de vaaz
Hıristiyan inanışında vaaz, Hz. İsa ve havarileri dönemine kadar uzanan bir gelenek olarak biliniyor. Dinsel referansını İsa'nın havarilerini gönderirken dile getirdiği "gidin ve deyin ki…'' ifadelerinden alan bu inanış misyonerlik faaliyetlerinde çok önemli. Daha çok Katolik literatürüne ait olan 'misyonerlik' kavramının, Batı'nın hegemonik, baskıcı tavırlarını çağrıştırdığı gerekçesiyle 19'uncu yüzyılın sonlarında yerini Evanjelizm veya evanjelizasyon kavramlarına bıraktığını görüyoruz.
Üzerinde fazlasıyla tartışma yapılıyor olmasına rağmen Evanjelizm'in kabul görmüş genel özelliklerini; Kutsal Kitab'a verilen önem, değişim veya yeniden doğuş, aktivizm, Mesih'in haç üzerinde kendini kurban etmesi vasıtasıyla kurtuluş' doktrinleri şeklinde sıralamamız mümkün. Dört özelliğin birbiriyle eklektik bir ilişki içinde bulunması ve her birinin Evanjelist anlayış içerisinde önemli yer işgal etmesi su götürmez bir gerçek olsa da bizi esas olarak alakadar eden; değişim ve aktivizm doktrinleri. Zira Evanjelizm'deki vaaz geleneğine göre vaizler bu iki ilkenin muhtevalarından esinlenerek vaazlarını gerçekleştirmekte.
Evanjelik düşüncede 'değişim ve yeniden doğuş' inancı çok önemli bir yere sahip. Zira Tanrı'nın krallığının gerçekleşmesi için insanların Tanrı'ya doğru yönlendirilmesi ve içsel değişimlerini gerçekleştirmeleri gerekiyor. Bu 'yeniden doğuş' anlayışına olan bakışları Evanjelistleri hem Katoliklerden ve hem de Protestanlardan ayıran en önemli noktalardan biri. Evanjelistlere göre yeniden doğuşun gerçekleşmesi kişinin öncelikle hür bir iradeye sahip olduğunun farkına varmasıyla mümkün. Bu yüzden çocuğun doğumundan hemen sonra bir arınma ritüeli olarak uygulana gelen 'vaftiz' geleneğinin Evanjelist literatürde geçerliliği yok. Evanjelizm'de yeniden doğuşun gerçekleşebilmesi kişinin hür iradesiyle ve farkında olarak İsa Mesih'e iman etmesiyle alakalı. Genelde Hıristiyanların özelde ise Evanjeliklerin değişime dair kullandığı 'Metanio' kavramı, kaynağını Kutsal Kitap'tan alması hasebiyle önemli. "Günahtan uzaklaşıp Tanrı'ya hizmet etmeye döndüren tövbe ve kalpte meydana gelen tam bir değişme" anlamına gelen 'Metanio', Evanjelik inanışta Tanrı'nın kullarına bahşettiği çok özel bir armağan olarak görülüyor. Çünkü bu yolla gerçekleşen değişim onlara göre, insanın bütün benliğine yayılan, kendini yönetme karakterini değiştiren, zihnini aydınlatan, iradesini hür kılıp tabiatını yenileyen ve bu sayede daha önceden 'asli günah' nedeniyle düşmüş insanın yeniden yaratılması anlamına geliyor.
'Değişim ve yeniden doğuş' konularına çok fazla önem veren Evanjelik anlayışta, değişimin sağlanması için başvurulması gereken yegâne yol ise vaaz. Ancak insanlardaki değişim fitilini ateşlemek için görevli vaizin öyle alelade bir hatip olması pek de mümkün değil. Söz konusu vaizin 'Metanio'yu hakkıyla yaşamış olması neredeyse bir zorunluluk. Zaten Evanjelik inanışa göre kişinin, kendi içinde yaşamış olduğu değişimin farkına vardıktan sonra bu deneyimini başka insanlara aktarma arzusu kendiliğinden gelişen bir süreç. İşte vaizler genel itibariyle bu tecrübeyi yaşadığına emin olan insanlardan oluşuyor.
Kişilerde ve gruplarda değişimi sağlamak adına yapılan vaaz seanslarında vaizler genel olarak, meydana gelecek değişimlerin birden değil de daha ziyade tedrici bir şekilde oluşmasını sağlamaya yönelik bir metot takip ediyorlar. Evanjelizm'de insanları ikna yoluyla değiştirme ve dönüştürmenin de önemli bir usul olduğunu düşündüğümüzde değişimin neden birden değil de tedrici olmasının genel anlamda kabul edilmiş olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.
Bu vaazlarda kişinin iradesine güçlü bir vurgu yapılarak bireysel dini tecrübesinin öne çıkmasını sağlamak ise bir başka amaç olarak çıkıyor karşımıza. İnsan iradesine ve kişiselliğe yapılan bu yoğun vurgunun kökeninde Evanjeliklerin katı kaderciliği reddeden bir inanışa sahip olmaları yatıyor. Zira Evanjelik anlayışta insanların sorumlu varlıklar olduğu inanışı fazlasıyla önemli. Onlar, Tanrı'nın bazı kimselere cehennem takdir ettiği şeklindeki geleneksel Kalvinci anlayışı şiddetle reddediyorlar. Yine onlara göre, şayet insanlar İncil'in davetine cevap vermede başarısız olmuşlarsa, bu bizzat insanların kendi sorumsuzluklarından kaynaklanmakta.
Evanjelik dinî grupların klasik anlayıştan ayrılan bir diğer özelliği ise, ibadetlerin ve vaazların belli takvimlere bağlı olarak değil herhangi bir mekân ve zaman sınırlamasına maruz kalmadan yapılabiliyor olması. 'Şayet insanlar kiliseye gelmeyecekse, biz onların ayağına gideriz' anlayışı Evanjelistlerin kendilerine sürekli meşgul olabilecekleri faaliyet alanları açmalarını sağlıyor. Bugün özellikle ABD'de etkin olan ve büyük spor salonlarında, gösteri merkezlerinde, internette ve TV'de kalabalık kesimlere hitap eden Evanjelik vaizlerin milyonlarca takipçisi olmasının sırrı belki de burada gizli.
Tüm bunların dışında vaizler, vaaz sırasında fazlasıyla pragmatist bir tavır takınmaktan da çekinmiyorlar. Dinleyicilerin duymak istedikleri şeyler doğrultusunda bir vaaz seansı gerçekleştirmek Evanjelistler için oldukça önemli bir metot. Kullanılan bu esnek ve hoşgörülü dil, insanların Evanjelist ilkeler doğrultusunda dönüşümünü sağlamak adına önemli bir taktik gibi görünüyor.
Evanjelist itikatta esas olan bu pragmatist anlayış sayesinde Evanjelizm, 'zamanın ruhu'na ve piyasanın egemen koşullarına, modernizmin değişen ton ve ritimlerine göre kendisini yeniden şekillendirme konusunda hiç zorluk yaşamıyor. Bu esnek muhafazakârlık anlayışı, meydana gelen her yeni gelişimin, değişimin, moda söylemin insanların 'yeniden doğuş'unu sağlama yolunda bir araç olarak kullanılmasını kolaylaştırıyor. Örneğin geçmişte Evanjelist vaazlarda hâkim olan ana tema korku, ölüm ve cehennem gerçeği üzerine inşa edilmişken zaman içinde oluşan yeni söylemde bu dilin çok fazla prim yapmayacağının farkına varan Evanjelistler, vaazlarında eski dillerinde hâkim olan ürkütücü üsluptan uzak ve piyasada revaç görmesi daha mümkün yumuşak bir dil inşa ettiler. Eskiye nazaran içinde daha çok sevgi, umut ve yaşam barındıran bu dille dinleyicilerine hitap etmeye başladılar. Bugün özellikle ABD'de dişe dokunur bir hayran kitlesine sahip olan ve dünya üzerinde 100'den fazla ülkede konuşmaları yayınlanan televaizlerin insanlara umut aşılayan bu dil vasıtasıyla kendi itikatlarını pazarladıklarına tanık oluyoruz. Haricinde medya, TV, radyo ve internet gibi modernizmin sürekli olarak yenilediği araçları çok etkin bir şekilde kullanarak insanlarla iletişime geçtiklerini gözlemliyoruz. Vaizlerin en karışık spirütüel ilkeleri aktarırken kullandığı dilin güncelliği ve bu dili zamanın prim yapan 'anı yaşa, kaderini sen yaz' gibi popüler anlayışlarıyla desteklemeleri ise dikkatlerden kaçmayan başka bir unsur. Vaizler, takipçileri üzerinde büyük tesirler yaratmada öyle maharetliler ki, örneğin bir televaiz, izleyenlerinden ekrana dokunup elini hissetmelerini istediğinde takipçileri bunu büyük bir iştahla yerine getirebiliyor.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Evanjelizm özellikle ABD'nin kuruluş aşamasında bir sosyal devrim projesi olarak ziyadesiyle etkili olmuş bir anlayış. Bugün Evanjelizm'in ABD'de geldiği noktaya baktığımızda bu etkisinin hâlâ devam ettiğine dair türlü emareyle karşı karşıyayız. Özellikle ABD'de 'makbul vatandaş' olma şartlarının insanlara aktarılmasında Evanjelizm'in önemli bir rol icra ettiğini gözlemlemek çok da zor değil. Zira Evanjelizm'in medya sektörünü etkin kullanımı yanında sinema, müzik, tekstil, sanayi gibi piyasanın devamlılığını sağlayan ve toplumun zihin dünyasının şekillenmesinde belirleyici rol oynayan hemen bütün alanlarda bir dahli olduğuna, tüm bu alanları kendi inançlarını yayma noktasında bir vasıta olarak kullanmaktan asla geri durmadığına şahit oluyoruz.
Tüm bunlar esasında Evanjelizm'in, ABD ve dünyada hâkim olan sistemin dümen suyuna gittiğini örnekler nitelikte gelişmeler. Ancak bu noktada akla bazı sorular takılıyor. Acaba 'kutsal'ı hayatın içinden atamayacağını fark eden egemen sistem, üretilmiş şeylere Evanjelizm üzerinden bazı 'kutsal' dokunuşlar yaparak çarkını döndürmeye devam mı ediyor yoksa birtakım komplo teorilerinde de söylenegeldiği gibi zaten mevcut olan bu sistem bizzat 'Evanjelist bir üst akıl'ın kendisi tarafından mı inşa ediliyor? Hangi durum doğru olursa olsun net olarak çıkarabileceğimiz sonuç şu ki; Evanjelizm ve mevcut sistem bugün büyük oranda birbirlerine bağımlı olarak varlıklarını devam ettiriyor.