Aşk Mektupları

Aşk Mektupları
Giriş Tarihi: 6.07.2015 18:06 Son Güncelleme: 7.07.2015 16:25
SAYI:15Temmuz-Ağustos 2015
Kuzum karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustaları değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle… Bugün artık hayatımızdan tamamen çıkmış olan 'mektup', yakın tarihin en önemli haberleşme aracıydı. Yüzyıllar boyu âşıklar duygularını ifade etmek için birbirlerine mektup yazdılar. Şairler, düşünürler, komutanlar, krallar… Âşık olan herkes sevgilisine mektup gönderdi ve cevap bekledi. Ünlü isimlerin ünlü mektuplarından bazı örnekleri sayfalarımıza taşıdık. Bazen karşılıksız bir aşkın, bazen bir ayrılığın ifadesi olan bu mektuplar sanki bugün yazılmış gibi güncelliklerini koruyor.

Cemil Meriç'ten Lamia'ya

Mektuplarını üzülerek okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun. Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum.

Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin. Senin için ve seninle yaşıyorum. Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümitleştiği kadın.

Bir uçurum gibi büyüyen sükût, hayattan, ışıktan, ümitten kopuş. Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz. Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız hayat denen bu yolculuk, bu rezil, bu pespaye, bu komik sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu. Yeniden kendimi buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'ın ilk günleri, Ankara. Gök kubbenin bütün yıldızları başımda parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı. Kimsiniz? Otuz yıldır gördüğüm rüya. Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı. Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, Şimdi şimşek şimşek. Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamia'mla doluydu. Kuşlar tarlada mı şakıyorlardı, içimde mi?

Victor Hugo'dan, Juliette Drouet'ye

Bütün bu karanlık ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz, Juliette'im. Sevgi istedim getirdiniz, sağ olun! Gizlendiğim yerlerde, sürekli tehlikede beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda parmaklarınızda titreyen anahtarın sesini duyduğumda, kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu! Çatışmalara ara verildiğinde yanı başımda olduğunuz o korkunç, ama müthiş tatlı saatleri asla unutmamalıyız. O küçük karanlık odayı, tavandan, duvarlardan sarkan o eski eşyayı, yan yana duran iki koltuğu, masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği, getirmiş olduğunuz soğuk tavuğu yaşamımız boyunca unutmayalım; tatlı konuşmalarımızı, okşamalarınızı, kaygılarınızı, adanmışlığınızı hep anımsayalım. Beni sakin ve dingin gördüğünüze şaşırmıştınız. Bu sakinlik ve dinginlik nereden geliyor, biliyor musunuz?

Sizden…

Nazım Hikmet'ten Piraye'ye

Karıcığım,

Bu seferki ilk mektubuma senin için yazdığım bir şiir ile başlıyorum:

Saat dört yoksun, Saat beş yok / Altı, yedi ertesi gün ve belki kim bilir… /Hapishane avlusunda bir bahçemiz vardı. /Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı./Gelirdin, yan yana otururduk,/Kırmızı ve kocaman muşamba torban dizlerinde…

Kuzum karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustaları değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…

Stendhal'den Mathilde'ye

Çok mutsuzum, galiba gün geçtikçe sizi daha çok seviyorum, sizse artık bana eskiden gösterdiğiniz en basit dostluğu bile göstermiyorsunuz. Aşkımın son derece çarpıcı bir kanıtı var, bu da sizinle birlikteyken içine düştüğüm, kendi kendime kızmama neden olan ama bir türlü üstesinden gelemediğim sakarlık. Salonunuza gelene kadar cesaretim yerinde, ama sizi görür görmez titremeye başlıyorum. Sizi temin ederim ki, başka hiçbir kadın uzun süredir bu duyguyu uyandırmadı bende. Bu duygu öylesine mutsuz ediyor ki beni, neredeyse artık sizi görmemek zorunda kalmayı ister oldum ve aldığım kararlara karşın, her gün sizin evde bulunmamak için ihtiyatlı olmayı düşünmeye ihtiyacım var. Yarın gidiyorum, sizi unutmaya çalışacağım, eğer elimden gelirse, ama pek başaramıyorum. Çünkü yine bu akşam da sizi görme isteğine karşı koyamadım. Bugün, bütün gün en büyük işim ihtiyatı elden bırakmadan sizi görebilme yollarını aramak oldu. Sizi yanınızdayken değil de, sizden uzaktayken daha çok seviyorum. Sizden uzaktayken bana karşı hoşgörülü ve iyi olduğunuzu düşünüyorum, oysa yanınızdayken varlığınız bu tatlı hayalleri yok ediyor.

Napolyon'dan Josephin'e

Bir tek günüm bile geçmedi yüreğimde senin sevgin olmadan, bir tek gecem bile geçmedi seni kollarımla sarıp sarmalamadığım, beni yaşamımın ruhundan uzaklaştıran zafer ve tutkuya lanet etmeksizin bir tek fincan çay bile yudumlamadım. İş güçle meşgulken, orduları komuta ederken, savaş meydanlarını aşarken, benim tapılası Josephine'im, hep kalbimin tahtında oturuyor, zihnimi meşgul ediyor, düşüncelerimi alıp uzaklara götürüyorsun. Senden Rhohe'un suları kadar hızlı ayrılmamın nedeni, seni en kısa zamanda yeniden görmek isteyişimdir. Eğer gece yarıları çalışmak için kalkıyorsam bunu benim tatlı sevgilim belki birkaç gün önce gelir diye yapıyorum, ama sene 23-26 Ventose tarihli mektubunda bana 'siz' diye hitap ediyorsun. Sensin 'siz'! Ah, kötü kız! Nasıl yazabildin böyle bir mektubu? Ne kadar da soğuktu! Siz! Siz! Bu 15 gün nelere gebe? Ruhum üzgün, yüreğim köle, hayal gücüm beni korkutmakta. Beni fazla sevmiyorsun. Ve belki de bir gün gelecek beni hiç sevmeyeceksin. Bunu söyle bana, hiç değilse acıları hak etmiş olurum. Sevdiğim, çekindiğim, yıldırım gibi beni ateşleyen hayatımın kadını, acısı, tatlısı, umudu ve ruhu, hoşçakal!

Hürrem Sultan'dan Sultan Süleyman'a

Hazret-i Sultanım, Yüz(ümü) yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun'dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından (öyle) bir halim var ki Hak kafir olan kullarına dahi vermesin. Benim devletim, benim sultanım, ayrıca bir buçuk ay oldu ki sultanım tarafından bir haber belirmedi. Ağlayıp inleyerek gözüm kapıları gözlerken o eşi ve benzeri olmayan alemlerin Rabbi, aleme acıyan Allah, bütün aleme yardım edip, fetih haberini yetişti ve işitince Hak biliyor ki benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can bağışladı. Daima benim sultanım, benim padişahım, dünya ve ahiret sultanı dayanağım, dünyaya baktığım iki gözümün ışığı, şahım sultanım, gazalar edip düşmanları toprak olup memleketler alıp yedi iklim zapt edesin. İnsan ve cin emrinize boyun eğip her bela ve kazadan Hak saklayıp kutsal kalbinden geçen her muradını kolay ede. Bütün dünya, mutlu gölgenizde hoşça yaşayıp mutlu ve gülen olalar.

Orhan Veli'den Nahit'e

Canım Nahit'im,

İlk defa senden beni memnun eden bir mektup aldım. Yalnız hastalığına üzüldüm. Ama mademki atlatmışsın, mesele yok. Geçmiş olsun. Sana mektup yazmamı zahmet telakki edişine şaştım. Zannederim geçen mektubumda vaziyeti izah etmiştim. Beni rüyanda görmüşsün, memnun oldum. Ara sıra beni düşünüyorsun demek. Mahzunluğumu, sıkılışıma hamlediyorsun, herhalde öyle olacak ama bu aşk sıkıntısı filan değil. Her vakit söylediğim gibi aşk bahsinde senden başka hiç kimseyi düşünemiyorum. Âşık olup olmadığını sordukları vakit evet diye cevap verişini hayra mı yorayım bilmiyorum. Çünkü o cevabını karşındaki insan belki de kendine alınmıştır. Suali soranın kim olduğunu bilsem belki bir şey düşünebilirim...
BİZE ULAŞIN