H. Şule Albayrak: Dindar orta sınıflaşma ve tatil alışkanlıklarındaki değişim

Dindar orta sınıflaşma ve tatil alışkanlıklarındaki değişim
Giriş Tarihi: 1.7.2014 15:50 Son Güncelleme: 28.11.2014 10:49
H. Şule Albayrak SAYI:03Temmuz 2014
Aslında dindar muhafazakârların hikâyesi Türkiye'nin hikâyesidir. Son yıllarda muhafazakârlara yönelik tatil alternatiflerinde gözlenen artış, Türkiye'de orta sınıflaşan dindarlar üzerindeki tartışmaların yeni boyutlar kazanmasına yol açıyor. Sosyolojik bir perspektiften bakıldığında, dinî ve geleneksel değerleriyle modern hayatta 'Ben de varım' diyen bir kitlenin toplumsal hareketliliğini dışa vuran önemli ipuçları barındıran bu olgu, çoğunlukla normatif bir düzlemde değerlendiriliyor. Müslümanların genel olarak modern hayata entegrasyonları, özelde ise tüketim olgusuyla olan ilişkileri hem 'endişeli modernler' hem de 'endişeli dindarlar' tarafından tepkiyle karşılanıyor.

Sekülerliği bir ideoloji olarak benimseyen endişeli modernler, son yıllarda artan fırsat alanlarını lehine çevirmeyi başaran dindar kitlenin benzer imkânları elde edişini kendi ayrıcalıklı konumlarına saldırı olarak telakki ediyorlar. Bu kitle, bir taraftan dindarlar hesaba katılarak tasarlanan tatil mekânlarını ideolojik bir olumsuzlama ile karşılarken, diğer taraftan kendi hayat tasavvurlarının sonucu olarak dizayn edilmiş seküler tatil mekânlarına sızan dindarlardan büyük rahatsızlık duyuyorlar. Örneğin bir tatil beldesindeki plajda çocuğunu eğlendirirken göze çarpan tesettürlü bir anne ya da yüzmek için üzerine geçirdiği deniz giysisiyle (tesettür mayosu) küçümseyici bakışları üzerine çeken bir kadın, sekülerist perspektiften aslında olmaması gereken yerde, olmaması gereken kıyafetleriyle, olmaması gereken bir varlık gösterir.

İlginç biçimde, 'endişeli Müslümanlar' olarak niteleyebileceğimiz bir grup da farklı perspektiften benzer bir sonuca ulaşarak özellikle Müslüman kadının tatil alanlarındaki görünürlük biçimine mesafeli durur. Böylece tesettür mayosuyla denize giren bir kadın, endişeli dindarlar için de aslında olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken kıyafetleriyle varlık göstermektedir. O halde, tüm bu olmaması gerekenlerin normatifliğine rağmen olan bir şeyler varsa -ki sanırım bundan kimsenin şüphesi yok- olgusal gerçekliği nasıl anlayacağız? Bu yazıda bunun cevabını arayacağım.

Aslında orta sınıflaşan dindarlar 1980'lerden beri artan oranda tatil alternatifleri oluşturma çabası içindeler. 90'larda İslami kesimin tatil mekânı olarak ün kazanan Yalova'nın Esenköy beldesi taşlık alanda bile olsa bir kadınlar plajına sahip olduğu için özellikle İstanbul'dan gelen dindar kesimlerin uğrak mekânıydı. Bu yıllarda Didim'de açılan bir otel de toplumsal hareketliliği artan dindarlar arasında heyecan oluşturdu. Ancak her ikisinin de kadınlara özel sunduğu plaj imkanları, agresif bir laiklik anlayışını benimseyen 90'ların devlet politikalarının tezahürü olarak yıktırıldı. Yine de dindar kesimlerin modern tatil anlayışına alternatif yollarla eklemlenme çabası son bulmadı. O günlerden bugünlere gelinen süreçte açılan yeni oteller, tatil beldeleri Esenköy ve Didim'i çoktan gerilerde bıraktı. Her ne kadar alternatif azlığı nedeniyle hizmet-ücret düzleminde hâlen bir dengesizlik gözlense de dindar orta sınıfların gözü-kulağı yeni açılacak otel ve tatil beldelerinde.
#Sayfa#
Nereden nereye...

Aslında dindar muhafazakârların hikâyesi Türkiye'nin hikâyesidir. Kırsal, tarımsal bir toplumdan şehirli, eğitimli, dünyayla entegre bir topluma geçiş hikâyesi... Turgut Özal döneminden itibaren artan fırsat alanlarını değerlendiren yeni-şehirli toplum kesimlerinin küreselleşen dünyaya katılma sürecindeki imkânları kullanarak modern değerlerle geleneksel değerleri uzlaştırma çabaları 90'larda ve özellikle de 2000'li yıllarda dikkat çekici bir hızla devam etti. Bu süreç, her şeyden önce, seküler sivil ve devlet elitlerince benimsenen tekil modernlik anlayışının tersine bir durum ortaya koyuyordu. Çünkü beklenenin aksine dindar kitleler, modern hayatın akılcı ve bireyci kamusal ilişkilerine dahil olurken dinî ve manevi değerlerden vazgeçmeyi düşünmüyorlardı. Çocuklarının eğitimini ciddiye alıyor; modern mesleki ve akademik eğitimi sadece oğulları için değil, aynı zamanda kızları için de gerekli görüyorlardı. Nitekim ilk planda imam ve hatip ihtiyacını karşılamak üzere açılan; başlangıçta kurs, ardından orta seviyede okul ve nihayet üniversiteye giriş hakkına sahip liselere dönüşen imam-hatip okullarının toplumdan gördüğü teveccüh, sözü edilen dinî değerleri koruyarak modernleşme çabasının açık bir tezahürüydü. 1980'ler ve özellikle 1990'larda yükselen bir başarı trendiyle her geçen gün daha çok sayıda imam-hatip lisesi mezununun üniversiteye girmesi, sonrasında kamusal alana katkı sunan muhafazakâr modern bir popülasyonun ortaya çıkmasını sağladı.

1990'lar boyunca sadece siyasal alanda değil, aynı zamanda toplumsal hayatta da büyük kırılmaya neden olan 28 Şubat darbesi, imam-hatip mezunlarının üniversiteye girişini engellerken aslında orta sınıflaşan, şehirleşen ve bu arada seküler modernliğe alternatif oluşturmaya çalışan yaklaşıma meydan okuyordu. Ve bunu tüm toplumsal farklılıkları göz ardı ederek, seküler ve devletçi bir tekil modernliği tüm topluma empoze etmek suretiyle gerçekleştiriyordu. Ancak 28 Şubat sonrası süreç, köktenci bir seküler ideolojiyle anlaşılması mümkün olmayan toplumsal hareketliliğin daha da netleşmesine neden oldu. Özellikle AK Parti hükümetinin iktidarda olduğu 2000'li yılların ortalarından itibaren daha özgür ve çoğulcu bir dinî hayat oluşurken, dindar kesimlerin ekonomik refah düzeyleri toplumun genel orta sınıflaşmasına paralel olarak artış gösterdi. Bu arada kamusal alana katılımdaki eşitliği bozucu (başörtüsü yasağı, üniversite sınavlarında İHL'lere uygulanan puan düşüklüğü) uygulamaların kaldırılması, muhafazakârlar arasında heyecan verici bir gelişme olarak karşılandı.
#Sayfa#
Modernleşen Müslümanlar

Artık anne babası kırsal kökenli olan daha fazla sayıdaki genç, modern toplum hayatına ve ilişkilerine dahil oluyor. Ebeveynlerinin kol gücü gerektiren işlerinin aksine yeni dönemdeki pek çok üniversite mezunu, beyaz yakalı çalışanlar arasına dahil olurken bir kısmı da 'yuppie' (young urban professionals) olarak tanımlanan genç-şehirli profesyoneller arasına katılıyor; böylece kimisi ekonomik, kimisi sosyal, kimisi de kültürel sahalarda istihdam ediliyor. Ancak modern, küresel ekonomik sisteme dahil oluş sadece iş saatleri içindeki düşünüş ve yapış tarzlarını etkilememiş; aynı zamanda gündelik hayat ve alışkanlıkların değişimini de beraberinde getirmiştir. Böylece, üretim sırasında modern ekonominin kurallarına uyanlar, tüketimleri için de ondan etkilenir olmuşlardır. Boş zaman değerlendirmesi olarak ele alınan tatil olgusu da bundan uzak değildir. Örneğin; muhafazakâr kesimde yerleşik bir boş zaman değerlendirmesi olan memleket ziyareti, modern ekonomik sisteme eklemlenme sürecinde yerini tüketim merkezli tatil mekânlarını ziyarete bırakmıştır. Böylece bir orta sınıf aktivitesi olan tatil olgusu, toplumsal hareketlilik içindeki dindarların orta sınıflaşmasına da işaret etmektedir. Öte yandan bu süreçte güçlü bir küreselleşme eğilimine sahip olan kapitalist ekonominin ustalıklı yerelleşme eğilimi de dikkat çekmektedir. Dindarlar için özel dizayn edilmiş tatil mekânları; kadın erkek ayrı havuzlarıyla, haremlik-selamlık eğlence programlarıyla, dinî sohbet toplantılarıyla, kısaca sembolik dinî düzenlemelerle tüketim merkezli modern kapitalizmi muhafazakârların hayatında kabul edilir hale getirmiştir.
#Sayfa#
Seküler ve dinî alanlar arası geçişkenlikler

Dindar toplum kesimlerinin içinde olduğu süreç, seküler bir tekil modernlik anlayışına yönelik itirazın ve alternatif arayışının ifadesidir. Ancak bu süreç sekülerleşme olgusundan tümüyle bağımsız işlemez; Nilüfer Göle'nin ifadesiyle iç içe geçişler söz konusudur. Buna göre seküler olarak tanımlanan alanlar, artık dinî sembol, inanç ve pratikler tarafından sahiplenilmekte ve şekillenmektedir. Ortaya çıkan tatil imkânlarındaki değişim bu konuda açık örnekler sunar. Böylece haremlik-selamlık ilkesine uygun olarak kullanılacağı öngörülmüş bir otel havuzunun kenarına yerleştirilmiş panoda uyarıcı bir dinî prensibe rastlamak ya da restoranda israf etmemeyi telkin eden yazılı bir ayet ya da hadis-i şerifle karşılaşmak mümkün hâle gelir. İç içe geçişlerin bir boyutu sekülerin dinselleşmesini ifade ederken; diğer boyutu dinselin sekülerleşmesini içerir. Artık Allah rızası için yaşanan bir hayatın yanı sıra dünyevi nimetlerden nasiplenerek yaşanan bir hayat söz konusudur. Tüketim merkezli modern kapitalizm, muhafazakârların hayatına girdikçe çalışma ve üretim merkezli anlayış yerini gösterişçi tüketime bırakmaktadır. Böylece T. Veblen'in ifadesiyle, toplumsal saygınlığını tüketim üzerinden teyit eden yeni bir 'aylak sınıf' oluşmaktadır.

Son on yıllar içinde genelde Türkiye'nin ve özelde muhafazakâr toplum kesimlerinin yaşadığı sosyo-ekonomik dönüşümleri değerlendirirken ezberci ve normatif yargılardan kaçınmanın önemine dikkat çekmekte fayda var. Dindarlar arasında gelişen yeni tatil anlayışlarına yönelik endişeli modernler ya da endişeli Müslümanlar tarafından getirilen eleştiriler, yukarıda bahsi geçen sosyolojik dönüşümü ıskalıyor. Boş zaman değerlendirmesi bir modern zamanlar olgusudur ve modern ekonomik sisteme dahil olmak tatil alışkanlıklarındaki değişimi beraberinde getirmektedir. Türkiye'deki dindarlar da sosyo-ekonomik alanlara dahil olma sürecinde alışkanlıklarını değiştirmekte ya da yeni alışkanlıklar edinmektedir. Kanaatimce evvela bu tespiti yaptıktan sonra tevazu, israftan ve gösterişten kaçınma, hayır yolunda harcama gibi İslami prensiplerin yeni gelişen tatil anlayışıyla birlikte nasıl yorumlandığı ve bu prensiplerin dindarlarca uygulanıp uygulanmadığı tartışılabilir.
BİZE ULAŞIN