Muhafazakârlık ve devrimcilik birbirini dışlar mı?
Karşı bir soru olarak, 'muhafazakârlık ve devrimcilik birbirini dışlar mı?' sorusunun cevabını sona bırakarak önce muhafazakârlığın ne olduğunu ele alalım. Bir fikir geleneği ve siyasal ideoloji olarak muhafazakârlık, aydınlanmanın insan aklına tanıdığı sınırsız yetkiye tepki olarak doğmuştur. Bireyin doğal insani sınırlılıklarını aile, gelenek ve din gibi ortak değerlerle tamamlayarak ana sabiteleri koruma düşüncesini ifade eder. Bu düşünce içinde değişim, radikal değil, tedrici ve mutedildir. Muhafazakâr düşünce, katı ve tutucu olduğunda statükoya, jakobenizme ve hatta faşizme yaklaşırken, ılımlı bir çizgi takip ettiğinde, ilerlemeye ve itidalli değişim fikrine kapı aralar. Batı toplumlarında Kıta Avrupası muhafazakârlığı ile Anglo-Amerikan muhafazakârlığı arasındaki açı farkı da, muhafazakârlığın katı milliyetçiliğe veya liberal düşünce esnekliğine mesafesiyle ilgilidir.
Türkiye'deki muhafazakârlığın durumu ise biraz karmaşıktır. Bu karmaşıklığı belki de en iyi İdris Küçükömer'in "Türkiye'de sağ soldur, sol da sağdır" tezi ifade eder. Küçükömer 1969'da ortaya attığı meşhur tezinde, sağ muhafazakâr partilerin ilerlemeci ve değişime açık yönünü vurgularken, sanıldığının aksine sol siyasal hareketlerin kendi içine kapanık, farklı düşüncelere mesafeli ve devletçi reflekslerine dikkat çekmiştir. Bu tez, ilerici görünümlü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve sol geleneğin halk kitlelerinden uzak, değişime kapalı, statükocu yapısını toplum nazarına sunmuştur.