HER MÜCADELEDEN BAŞARIYLA ÇIKAN BİR KADIN: HALİDE EDİB ADIVAR
Halide Edib Adıvar'ın tefrika ettiği İstanbul'da Bir Yabancı adlı roman ilk kez sizin emeğinizle kitaplaştı. Keşif süreci ve hazırlık aşaması hakkında bilgi verebilir misiniz?
Halide Edib büyük bir yazar olmakla birlikte onun araştırmacılar tarafından yeteri kadar çalışılmadığını söylemeliyim. Bu doğrultuda bir süredir Halide Edib üzerine eğilmiş, ona dair yapılan çalışmaları fırsat buldukça okumaya koyulmuştum. Özellikle yazarlığının son dönemleri bana hayli ilginç gelmişti. Eşinin vefatından sonra yazma azmini kaybetmemesi, eski tutkusu olan yazıyla teselli bularak üretimine ara vermemesini takdirle karşılamıştım. Dolayısıyla Halide Edib'in hayatını okudukça ona dair bir şeyler söyleme, yazma fikri giderek güçlenmeye başlamıştı. Tam da o günlerde bir "tevafuk" eseri olarak yazarın Büyük Gazete'de unutulmuş olan İstanbul'da Bir Yabancı romanının tanıtımıyla karşılaştım. Bu tanıtımdaki röportajda Halide Edib'le konuşan Faiz Turhan bir sonraki sayıda tefrikaya başlayacaklarını duyuruyordu. Elbette önce şaşırdım, heyecanlandım. Hiç bilinmeyen bir roman mıydı bu? Heyecan yerini bu defa sorgulamaya bıraktı: "Bu eser başka bir adla yayımlanmış olabilir miydi?"
Prof. Dr. İnci Enginün, doçentlik çalışmasında, bazı kaynaklarda yazara ait bir roman olarak İstanbul'da Bir Yabancı adının geçtiğini, ancak böyle bir esere rastlamadığını belirtmekteydi. Bu bilgiye ulaşınca söz konusu kayıp romanı keşfettiğimi anladım ve çok mutlu oldum. Ardından Can Yayınları'nın değerli editörü Mustafa Çevikdoğan'ı durumdan haberdar ettim, o da çok heyecanlandı, en kısa zamanda kitabı basmak istediklerini söyledi. Böylece roman şu anki hâliyle okurla buluşmuş oldu.
Kitabın Adıvar külliyatındaki yeri nedir? Konusu ve yazıldığı dönem hakkında ne söylemek istersiniz?
İstanbul'da Bir Yabancı kısa bir roman. Esasında Halide Edib Adıvar'ın eşinin vefatından sonraki bütün romanları çok uzun değil. Bununla birlikte İstanbul'da Bir Yabancı, Halide Edib külliyatının tamamlanması ve son dönem romancılığının örneklendirilmesi açısından dikkate değer. Romanda, çok eskiden beri İstanbullu olan Kibarzadeler ailesine mensup Sadullah Bey'in hayat hikâyesi anlatılmakta. Söz konusu romanda "İstanbul kimindir?", "İstanbul kime aittir?", "İstanbullu nasıl olunur?" gibi Halide Edib'in pek çok romanında ele aldığı konular yeniden masaya yatırılır. Halide Edib'in tekrar tekrar aynı konulara dönmesi, bunları açmaya, derinleştirmeye çalışması önemli. Çünkü İstanbul, daima değişen, değiştikçe yenilenen, dönemden döneme farklı kimliklere bürünen bir şehir. Hayatı boyunca ülkenin pek çok dönemine tanıklık eden Halide Edib gibi bir yazarın bu zamansal değişimi İstanbul üzerinden vermesi, mekân olarak onu seçmesi çok manidar, bu durum İstanbul'u sosyal ve kültürel bağlamda ülkenin merkezi olarak gördüğünü gösteriyor.
Halide Edib genç yaşta edebiyatla ilgilenmeye başlıyor, çeviriler yapıyor… Nasıl bir çocukluk geçiriyor? Gençliği ve yetiştiği ortam hakkında ne anlatmak istersiniz? Bu dönem, yazdıklarını nasıl etkilemiştir?
Halide Edib'in iyi bir eğitim aldığı herkesin malumu. O, kendisine sunulan fırsatları değerlendirmiş ve kendisini çok iyi yetiştirmiştir. Bu doğrultuda okumaya hevesli biri olarak gördüğünü, duyduğunu öğrenmeye çabalayan bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirir. Doğal olarak yazma isteği de gençlik yıllarında ortaya çıkar. Bu dönemden itibaren bir yandan yabancı dil öğrenerek ufkunu genişletirken bir yandan da çeşitli eserler çevirmeye çalışır ve ardından yavaş yavaş telif eserlere yönelir. Böylece gözlemlerini okuduklarıyla şekillendirerek hikâyeler ve romanlar yazmaya başlar.
Halide Edib, edebiyat alanında romandan tiyatroya birçok farklı metin üretmiş bir isim. Onun edebiyat dünyamızdaki yeri hakkında ne söylemek istersiniz?
Cevaplaması çok güç bir soru bu. İlk elden diyebilirim ki onu "nevi şahsına münhasır" bir yazar olarak görmek gerekiyor. Roman sanatında özel bir yer edinmiş ve farklı türlerde eser vermiş ilk büyük kadın yazarımızdır. Küçük yaşlardan itibaren girdiği edebiyat dünyasında sizin de dediğiniz gibi pek çok türde yazan, kendine has bir dünya kurabilen entelektüel bir yazar profili çizer. Dahası Halide Edib, Osmanlı'nın son dönemiyle Cumhuriyet'in kuruluşuna ve gelişim dönemine tanıklık etmiştir. Bu yüzden de eski ile yeniyi, Doğu ile Batı'yı kendi deneyimlerinden yola çıkarak karşılaştırabilen, geçmiş ile günümüzü somut bir şekilde değerlendirebilen, ele aldığı her konuyu hayattan koparmadan anlatan, gözlem gücünün derinliği sayesinde insanımızı yakından tahlil ederek işleyen bir yazar.
Halide Edib Adıvar bugünün gençlerine ne söylüyor? Onu ilk kez okumak isteyenler için hangi kitaplarını tavsiye edersiniz?
Benim nezdimde Halide Edip, girdiği her mücadeleden başarıyla çıkmasını bilmiş biri. Hem siyasi düşünceleri hem de yazarlığı çoğu zaman eleştirilere maruz kalsa da o, 1900'lerde ataerkil bir toplumda entelektüel bir kadın yazar olarak ortaya çıkmış, kendisini erkeklerin çoğunlukta olduğu edebiyat dünyasına kabul ettirmiştir. Bu entelektüel kimliği yaratabilmek için daima çalışmış, okumuş ve üretmiş olması da çok değerli. Bu bağlamda kendisinin de gençlere daima okumayı, gelişmeyi, çalışmayı öğütleyen bir yazar olduğunu biliyoruz.
Hatıra türünün, bir yazarın hayatına ortak olmakta ve yaşadıklarına tanıklık etmekte önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla genç arkadaşlarımıza Halide Edib'in hatıralarını okumalarını ve yazarı tanımaya Mor Salkımlı Ev ile başlamalarını tavsiye ederim. Bununla birlikte onun Sinekli Bakkal romanını da eserleri arasında ayrı bir yere koyuyorum. Gençlerin bu romanı seveceklerine inanıyorum.
Halide Edib Adıvar Kimdir?
1882 yılında İstanbul'da doğan Halide Edib'in babası Ceyb-i Hümayun başkâtibi Selânikli Mehmet Edip Bey, annesi Bedrifâm Hanım'dır. Annesini küçük yaşta kaybeden Halide Edib Amerikan Koleji'nde okudu. Rıza Tevfik'ten Türk Edebiyatı ve felsefe, Salih Zeki'den matematik, Şükrü Efendi'den de Arapça dersleri aldı. Bu eğitimin neticesinde hem metafizik hem de pozitif bilim temayülü kazandı. Amerikan Kolejini bitirdiği yıl (1901) hocası Salih Zeki Bey ile evlendi ve iki erkek evlat dünyaya getirdi. Yazı hayatına Meşrutiyetin ilanından (1908) hemen sonra başladı. Keskin kalemi nedeniyle 31 Mart Vakası'nın ardından Mısır'a kaçtı ve ardından İngiltere'de bir yıl kadar geçirdi ve bir yıl sonra yurda döndü. Dârülmuallimât'ta pedagoji öğretmenliğine tayin edildi. Eşinin ikinci evliliğini yapması üzerine ondan ayrıldı. 1911'den itibaren eserlerinde Halide Edib imzasını kullanmaya başladı. İlk dönem yazılarında daha çok kadın ve çocuk eğitimi üzerinde duran Halide Edib, kadınların toplum hayatına katılması ve eğitilmesi için Teâli-i Nisvân Cemiyeti'ni kurdu. 1912'de kurulan Türk Ocağı'nda da görev aldı. Balkan Savaşı sırasında Teâli-i Nisvân Cemiyeti'nin kurduğu hastanede hemşirelik ve hastabakıcılık yaptı. 1917'de Suriye'de çalışırken Doktor Adnan Adıvar ile evlendi. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali üzerine düzenlenen Fatih, Kadıköy ve Sultanahmet mitinglerinde yaptığı konuşmalarla iz bıraktı. Mustafa Kemal'in çağrısıyla Milli Mücadele'ye katılan Halide Edib, Anadolu'ya gizlice silah kaçırma operasyonlarında görev aldı ve Ankara'ya giderek Mustafa Kemal'le fikir alışverişi yapan münevverler arasına katıldı. Daha sonra yapılan birtakım inkılapları eleştirdiği ve Mustafa Kemal'i diktatör olarak nitelendirdiği için yurt dışına kaçtı. Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından iki yıl sonra Türkiye'ye döndü ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nü kurmakla görevlendirildi ve 1950 yılına dek burada profesörlük yaptı. Bir dönem bağımsız İzmir milletvekilliğinde bulundu. 9 Ocak 1964'te İstanbul'da hayatını kaybederek Merkezefendi Mezarlığı'na defnedildi.
Eserleri
Roman: Heyula (1908), Raik'in Annesi (1909), Seviye Talip (1910), Handan (1912), Yeni Turan (1912), Son Eseri (1913), Mev'ud Hüküm (1918), Ateşten Gömlek (1923), Vurun Kahpeye (1923), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno'nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1939), Sonsuz Panayır (1946), Döner Ayna (1954), Akile Hanım Sokağı (1958), Hayat Parçaları (1963)
Hatırat: Türkün Ateşle İmtihanı (1962), Mor Salkımlı Ev (1963)
Hikâye: İzmir'den Bursa'ya (1922), Harap Mabetler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922)
Tiyatro: Kenan Çobanları (1916), Maske ve Ruh (1945)