H. Sena Kartal: Kamusal alanda var olma mücadelesi: Şule Yüksel Şenler

Kamusal alanda var olma mücadelesi: Şule Yüksel Şenler
Giriş Tarihi: 31.10.2019 14:27 Son Güncelleme: 31.10.2019 14:28
Şule yüksel Şenler, Türkiye’de inancın toplumsal hayattan dışlanmasına, islam dininin sembollerine ve dindarlara yönelik baskı ve ötekileştirmeye karşı bir duruş sergiledi.

Şule Yüksel Şenler '' İnsanın kendini okuyabilmesi için mutlak surette iman ziyasına, iman nuruna ihtiyacı vardı çünkü bütün sırlar o nur, o ziya ile çözülebilir ancak.''

Başörtüsü mücadelesinin kilit isimlerinden Şule Yüksel Şenler birkaç nesle birden öncülük etti ve tüm Anadolu'da "Başörtüsü Seferberliği" adı altında verdiği konferanslarla pek çok kadının tesettüre girmesine vesile oldu. Geçtiğimiz ay kendisini kaybetme üzüntüsünü yaşadığımız Şenler'in mücadelesini ve neyi temsil ettiğini M.Ü. İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Bilim Dalı öğretim üyesi Dr. H. Şule Albayrak ile konuştuk. Albayrak, isminin ve ideallerinin kaynağı olarak nitelediği Şule Yüksel Şenler dışında erkekler tarafından sözüne bu derece hürmet edilen, ne söylediği merak edilen ve örnek alınan ikinci bir kadın şahsiyet bulmanın neredeyse mümkün olmadığını vurguluyor ve onu şöyle tanımlıyor: "20'nci yüzyıl Türkiye'sinde Müslümanların toplumsal hayata katılımı ve kamusal alanda özne olarak var olma mücadelesinde önemli katkıları olmuş bir aksiyonerdi."

Şule Yüksel Şenler deyince ne anlamak gerekir? Türkiye'de "kadın" üzerinden ilerleyen dindarlaşma ve modernleşme tartışmalarına Şule Yüksel Şenler'in nasıl bir etkisi oldu?
Şule Yüksel Şenler, dünyada komünizm rüzgârlarının estiği ve Türkiye'de otoriter bir laiklik anlayışının toplumu ürkütüp inancını yaşama konusunda çekingenliğe sevk ettiği bir dönemde Müslümanca var olmanın mücadelesini veren cesur bir şahsiyetti. Bu açıdan Şenler'i sadece Müslüman kadın kimliğinin temsili meselesiyle sınırlı görmek eksik olur kanaatimce. Doğru, Şule hanım en ziyade kadın dindarlığı ve bu minvalde tesettür konusuna ehemmiyet vermiş; başörtüsünü yalnız kırsalda yaşayan kadınların değil aynı zamanda şehirdeki eğitimli Müslüman kadının da giyim tarzı olarak görmüştü. Bu inancını hem eserlerinde hem de bıkmadan usanmadan tüm Türkiye'yi adım adım gezerek verdiği konferanslarında anlatmıştı.

Ancak kaleme aldığı temalara, kendisine sürekli olarak açılan davaların içeriğine, cezaevine girişine yol açan sebeplere yani kısaca Şenler'in konu olduğu ve konu edindiği meselelere bakıldığında onun sadece kadın meselesiyle sınırlı kalmadığı kolayca anlaşılır. Şenler'in, genel olarak Türkiye'de inancın toplumsal hayattan dışlanmasına, İslam dininin sembollerine ve dindarlara yönelik baskı ve ötekileştirmeye karşı bir duruş sergilediği tespit edilmelidir. Bu anlamda, kanaatimce o, döneminin diğer önemli edip ve mücadele insanlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim Şule Yüksel'le ilgili fikri sorulduğunda Necip Fazıl Kısakürek'in "Ben bir fazıl isem, o bir fazıladır" sözünü ben bu minvalde anlıyorum.

Kısaca Şule Yüksel Şenler, Müslüman kadın kimliğinin gelişiminde hâlen izleri görülebilir önemli bir etkiye sahip olmuştur. Ancak bundan da evvel 20'nci yüzyıl Türkiye'sindeki Müslümanların toplumsal hayata katılımı ve kamusal alanda özne olarak var olma mücadelesinde önemli katkıları olmuş bir aksiyonerdir. Şule hanım, çalışmalarıyla birkaç neslin kendilik bilincini inşa etmelerine yardımcı olacak enstrümanlar sağladı. Yeni bir edebi türe öncülük eden ve Huzur Sokağı ile sembolleşen İslam'ı keşif hikâyeleri bu bağlamda oldukça önemlidir.

60'lı yılların Türkiye'sinde dindar camiada onun başardığı ve yol açtığı ilkler neler oldu sizce?
Şule Y. Şenler'in içinde yetiştiği aile kültürel değerlerine bağlı olmakla birlikte dine yabancılaşmış, İslami hayata ve dinî mükellefiyetlere soğuk bakan, Şenler'in ifadesiyle son derece asri ama mazbut bir aileydi. Şenler, İslam'ı tanıma sürecinde dinin hayatlarından ne derece uzak tutulmuş olduğunu tecrübe etmiş ve bundan büyük şaşkınlık ve üzüntü duymuştu. Anlaşılan o ki, Şenler'in kentli, eğitimli, seküler bir orta sınıf aileden gelişi, yabancısı olmadığı bu toplumsal kesimlerin mazur bırakıldıkları dinî mahrumiyete dair fikirlerine zemin oluşturmuştu. Şenler, ön yargılarını yakından tanıdığı bu kitlenin İslami yaşantıya sempati besleyebileceği bir dinî temsil arayışı içinde oldu. Bu amaçla kendi çizimleri ve dikimleriyle oluşturduğu, dönemi için oldukça estetik kıyafet ve baş örtme biçimini üretmiş ve böylece Müslüman kadının kamusal alanda inancını dışlamadan var olabileceğine dair farkındalık oluşturabilmişti. Ancak Şenler, toplumun yalnız belirli bir kesimini etkilememiş; özellikle 1967'den itibaren köy ve kasabalara varıncaya kadar ülkenin dört bir yanında verdiği konferanslarla farklı toplumsal katmanlardan geniş kitlelere hitap etme imkânına sahip olmuştu.

Ayrıca Şenler'e dair şu hususu mutlaka göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünüyorum. Kaleme aldığı yazılar, verdiği konferanslar, ortaya koyduğu eserler yalnız hemcinsleri tarafından iltifat görmemiş, dinleyici kitlesi içinde yer alan binlerce, on binlerce erkek onu bir hoca, bir fikrî otorite olarak benimsemiştir. Binlerce insanın tıklım tıklım doldurduğu konferans salonlarında saatlerce süren konuşmalarını dinleyenler sadece kadınlar olmamıştır. Dini özgürleşme talebinde olan Müslüman erkek kitleler de bu konuşmaları toplantı salonlarının dışında bir biçimde dinlemek için hazır bulunmuş; Şenler'in söylediklerini kendi hakikatlerinin cesurca dile getirilişi olarak değerlendirmişlerdi. Öyle ki, Şenler'i dinleyerek hayatlarındaki kadınların yolunu açan, kızlarının eğitimini destekleyen pek çok erkek olduğunu Şule hanımın etkisine dair anlatılanlar içinde belirgin bir tema olarak görmek mümkündür. Kanaatimce bu, Türkiye için oldukça ilginç ve hâlen ikinci bir örneğine rastlamadığımız bir durumdur. Türkiye gibi ataerkil kodları güçlü bir toplumda, hususen muhafazakâr kitle bağlamında değerlendirecek olduğumuzda, Şule Y. dışında erkekler tarafından sözüne bu derece hürmet edilen, ne söylediği merak edilen ve örnek alınan ikinci bir kadın şahsiyet bulmak neredeyse mümkün değildir.

Şenler'in size göre Türkiye'de sembole dönüştüğü noktalar neler oldu?
Şule hanımın başarısı kanaatimce, üç katmanda değerlendirilebilir. Öncelikle tek tip bir modernite ideolojisi temelinde İslam'ın kamusal alandan uzaklaştırıldığı ve bunun her ne kadar geniş toplum kesimlerince benimsenmese de kanıksandığı bir dönemde Müslüman olmanın ne ifade ettiğini, Müslümanca yaşamanın ne demek olduğunu devlet ve elitlerin baskılarına rağmen ifade etme cesaretini gösterebilmiştir. İkinci olarak Türkiye'de kadın etrafında dönen modernleşme tartışmalarında İslam-modernite karşıtlığını aşacak şekilde kadınların kamusal alanda Müslümanca var oluşu ve katılımı meselesini merkeze almış, bu bağlamda ortaya koyduğu model ile hem İslami hem modern bir cevap sunmayı başarmıştır. Üçüncü olarak, tüm bu mücadeleleri hiçbir klik veya grup adına vermemiş, muhafazakâr cinsiyet kodlarına sahip bir toplumda hür düşünceli bir kadın olarak ortaya çıkmayı başarmıştır.

Şule hanım bir Müslüman münevver olarak toplumuna dair özlemlerini ve ideallerini paylaşırken devletin sürdürdüğü otoriter sekülarist politikalara itiraz etmiş, bu nedenle devletin gazabına uğramıştı. Aslında Şule hanım Müslüman kadının modernleşmesine ve toplum hayatından uzaklaşmasına karşıt değildi ancak bunu inandığı ilkeleri dışlamadan yapmanın derdindeydi. Bu bağlamda Türkiye'nin modernleşmesine değil tek tip bir modernliğin dayatılmasına karşıydı. Ancak hem feministler hem de sekülarist elit ve siyasiler Şule Şenler'e şiddetle karşı çıktı. Benzerlerini bugün de gördüğümüz önyargı, karalama ve iftira kampanyalarına maruz bırakıldı.

Şule Yüksel Şenler'in davası uğruna her türlü bedeli ödemiş olduğu söylenir. Ne gibi bedeller ödedi ve bunlar onun dünyasında nasıl yer buldu?
Şenler, mücadelesini verirken şahsi hayatı ve kamusal kimliğine dair ağır bedeller ödedi. Yazdığı yazılar sebebiyle birçok davaya muhatap oldu, yıllarca mahkemelere gidip geldi.

Papanın ziyareti sırasında dönemin cumhurbaşkanına yönelik eleştirel bir yazı kaleme aldı, bunu "Ağlayın Ey Müslüman Kardeşlerim" başlıklı yazısı takip etti ve karşılığında bir yıldan fazla bir süre hapis cezasına mahkûm edildi. Şenler hüküm giyip cezaevine girdiğinde sonraki hayatında etkilerini göreceği ağır hastalıklar geçirdi ancak cezaevinde kendisine gerekli müdahale yapılmadı. Hapsi sırasında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Şenler'i affetmeye niyetlense de bu defa Şenler affı kabul etmedi ve hükmedilen cezayı çekmeyi yeğledi.

Şenler'in cezaevinden çıkışı sonrasında aile hayatında yaşadığı sıkıntılara rağmen çalışmalarına devam etmeye çabaladığını ancak bu süreçte çalışmalarının görece düşük yoğunlukta seyrettiği söylenebilir. Öte yandan, önceki dönemde yazıları ve ülke çapında yaptığı konuşmalar teşvik edilirken -öyle ki Şenler'in İslami hakikatleri anlatırken erkeklere hitap edebileceğine dair fetva da verilmişti- sonraki süreçte siyasi atmosferin de etkisiyle Şenler'in görüş ve katkıları önemsenmemiş, sosyopolitik meseleler yerine yemek tarifleri gibi kadın alanı olarak görülen gündelik konularla ilgili yazması ya da yazmadan maaş alması istenmiştir. Anlaşılan o ki benzerini günümüzde de gördüğümüz şekilde, kadının sesi ve fikri sadece kendisine ihtiyaç duyulduğunda çıksın istenmiş, erkek temsilinin yeterli görüldüğü durumda ise Şule hanım gibi bir mücadele insanı bile göz ardı edilebilmişti.

Şenler için "İsmimin ve ideallerimin kaynağı" diyorsunuz. Sizin düşünce hayatınıza katkıları ve etkileri neler oldu?
Şule hanım kendi döneminde birçok insana tesir etti. Eserlerinde yer verdiği karakterler, İslami değer dünyasını kendi döneminin insanlarına anlatma yollarını ararken; toplumda heyecan uyandırmış ve büyük bir teveccühle karşılaşmıştı. Bunu en belirgin şekilde çocuklara verilen isimlerde görmek mümkündür. Gerek kendi adı (aslında Şule asıl adı değildir, kendi seçtiği bir isimdir) gerekse eserlerindeki karakterlerine verdiği isimler birçok aileyi çocuklarına isim verirken yönlendirmiştir. Bu minvalde Şule hanımın inancındaki sebatı, samimiyeti ve vakur duruşu ailem tarafından da büyük bir takdirle karşılandığından ismimin Şule olmasına karar verilmiş. Çocukluğumdan itibaren Şule Y. Şenler evimizde takdir ve muhabbetle anılmış, adı her geçtiğinde ismimin neden Şule olduğu hatırlatılmış, onun çalışma azmi örnek olarak gösterilmişti. Her ne kadar kendisiyle şahsen tanışma şansına sahip olamasam da Şenler'in oldukça genç yaşlarda okuduğum eserleri düşünce ve duygu dünyama hitap etmişti. Bu açıdan benim gibi birçok insanın ismine ve ideallerine ilham kaynağı olmuş bir kişidir Şule hanım.

Günümüze gelinceye kadar hamdolsun Şule hanımın çalışmaları meyvelerini verdi, binlerce kadın onun açtığı yoldan bugün de gitmeye devam etmekte. Ancak bu başarıda Şule hanımın payının henüz yeterince değerlendirilmediğini görüyoruz. Bu eksikliği gidermek ve Şule Yüksel Şenler ismini layık şekilde tanınır kılmak, yolunu açtığı insanların görevidir diye düşünüyorum.

Şule Yüksel Şenler kimdir?
Aslen Kıbrıslı olan Şenler, 29 Mayıs 1938 yılında Kayseri'de doğdu. Memur olan babasının tayini ile ailesiyle İstanbul'a göç etti. Ortaokul yıllarında eğitimini yarıda bırakarak bir terzinin yanında işe başladı. Terziliğin yanında kitap okumayı hiç bırakmayan Şenler, öyküler yazmaya başladı ve ilk öyküleri Yelpaze dergisinde yayımlandı. Hür Söz, Yeni İstiklal, Babıali'de Sabah, Milli Gazete ve Bugün gazetelerinde kadın sayfaları için yazılar kaleme aldı. Seher Vakti dergisinin başyazarı oldu. Şehir şehir dolaşıp konferanslar veren Şenler'in örttüğü başörtüsü şekli genç kızlar arasında yaygınlaşmaya başladı ve kendine has, zarif giyimiyle birçok tesettürlü kadına örnek oldu. Türkiye'de kadınlar için bir ekol olan Şenler, geçirdiği kalp krizi sonucu 28 Ağustos 2019'da İstanbul'da vefat etti.

Eserleri:
Huzur Sokağı, Birleşen Yollar, Gençliğin Izdırabı, Hidayet, Bize Ne Oldu, İslam'da ve Günümüzde Kadın, Duyuşlar, Uygarlığın Gözyaşları, Kız ve Çiçek, Sağ El, Bir Bilinçli Öğretmen, Yılanla Tilki

BİZE ULAŞIN