Futbolcu olsaydım bunlar başıma gelmezdi

Meryem İlayda Atlas 28 Ağustos 2014, Perşembe
Kürtler daha aktif ve geniş bir topluluk oldukları için sol hareketin içinde kuvvetliydiler, o yüzden Kürt meselesini fark etmiştik. Alevileri de biraz hissediyorduk ama onlar çok fazla seslerini çıkarmıyorlardı, hele dindarları hiç tanımıyorduk. Aldığımız eğitim itibarıyla zaten dindarları gerici olarak görüyorduk.
Geçen ay, taptaze bir kitap yayınladınız. İsmi: Çocukluğumun Tarsus'u… Doğup büyüdüğünüz Tarsus'a dair anılarınızı, çocukluğunuz ve ilk gençlik yıllarınızın Tarsus'unu, akrabalarınızı, Tarsus'un gündelik hayatını, aslında bir nevi Türkiye'nin 60'larını, 70'lerini anlattınız. Bu kitabı okuduğum zaman şunu hissettim, bu zaman dilimine dair okuduğum pek çok hatıratta hüzünlü ve ölçülü bir mutluluk, samimi, mütevazı ama halinden şikâyet etmeyen bir yaşam var. Bizler bugün bir yaz akşamı gece 11'de kalkıp bir komşumuza gidemiyoruz, hâlbuki eskiden gelen hatıralarda hep böyle teklifsiz bir samimiyet var.

Oral Çalışlar: Evet, cemaat toplumundan birey toplumuna geçişin krizi bu. 50-60 sene evvel daha cemaat toplumu halinde yaşıyorduk. Daha büyük aileler içinde yaşıyorduk, mahalle kültürü farklıydı. Evler tek katlı veya iki katlı idi. O yüzden her mahallede 20-30 aile varsa herkes birbirini tanıyordu. Şimdi, birey toplumuna geçince, kapitalizmin kuralları işlemeye başlayınca, bunlar büyük ölçüde kayboluyor. Günümüzde bir apartmanda kalıyorsunuz 40-50 daireli. Hiç kimseyi tanımıyorsunuz. Kapıda bile karşılaşsanız tanımayacağınız insanlarla bir arada yaşıyorsunuz. Aslında bir bakıma geçmişe 'ne güzel, ne iyiydi' diyerek oyalanmaktansa, yeni duruma adapte olmak, bu yeni durumla kolektif bir hayat nasıl yaratılabilir diye sil baştan düşünmek gerekiyor. Geçmişe dönmek mümkün değil, ama birbirimizi daha iyi anlayan, daha sıkı ilişkiler kurabildiğimiz yeni bir hayat tarzı oluşturmak mümkün. Bence, bilinçli olarak birbirimize, arkadaşlarımızla ve ailemizle ilişkilerimize zaman ayırmamız gerekiyor. Geçmişteki o durumu yeniden kuramayız, çünkü o başka bir kültürün, başka tarihsel koşulların ürünü. Ama birbirimizle daha fazla ilişki kurabiliriz, dostlarımızla daha fazla vakit geçirebiliriz.
Sizin kuşakta futbol hayatlarınızda çok belirleyici olmuş hep. Siz Tarsus İdman Yurdu'nda profesyonel futbol oynamışsınız. O günkü futbol tutkusu ile şimdiki arasında nasıl bir fark var, mahalle kültürünün ölmeye yüz tutması ve teknolojik imkânlarla herkes biraz daha izleyici mi oldu acaba? Futbolla nasıl bir bağınız vardı?
Oral Çalışlar: Futbol bizim için çok önemli bir tutkuydu, çünkü bir; televizyon yoktu, iki; taşrada çok fazla eğlence de yoktu. Arada bir konser gelirdi, İstanbul'dan bir ses sanatçısı ya da bir tiyatro gelirdi. Bu da ayda bir kere ya da iki ayda bir kere ya olurdu ya olmazdı. Başka bir eğlence yoktu. Akşam komşuya gidilirdi. Gündüz erkek çocuklar top oynardı, kızlar da herhalde örgü örerlerdi. Ne yaparlardı tam bilmiyorum.
Şimdi çok fazla genç var futbolcu olmak isteyen, top oynayan. Ama şu anda bu durum çok daha profesyonelce oluyor. Aileler çocuklarının ellerinden tutuyorlar, paralı kulüplere götürüyorlar, orada futbolcu olsun istiyorlar. Bizim zamanımızda annemiz babamız ayakkabıyı parçalamayalım, dizimizi yaralamayalım diye bizim top oynamamızı istemezlerdi. Babam, akşamları gecikince futbol sahasına gelip beni kovalardı.
Hem gizli oynuyormuşsunuz hem de atletlerinizi teneke kutuda boya ile kaynatıp kendinize forma yaparmışsınız. Top da kendi imalatınız tabii.
Oral Çalışlar: İmkânlar çok sınırlıydı. Bir bayram sonrası bütün harçlıklarımızı birleştirip deri top almıştık. O ne muhteşem, mucize gibi bir şeydi. Hâlbuki şimdiki çocukların kolayca alabildiği bir şey o toplar. Biz futbolu hep gizli oynardık. Sonra ben futbolu bırakıp devrimci oldum, hapse düştüm. Bir gün bir görüş yerinde annem karşıma oturdu ve dedi ki: "Oğlum keşke futbolcu olsaymışsın."
Evet, siz anneniz hayatta iken yazmışsınız bunu…

Oral Çalışlar: Annem hayattayken yazdım. Gülerek okumuştu. Yani futbolcu olsaydım bunlar başıma gelmezdi diye... TÜSİAD başkanlığı yapan Erkut Yücaoğlu benim sıra arkadaşımdı: Hem milli basketçi oldu hem de büyük iş adamı oldu. Annem izin verseydi, topçu olsaydım belki ben de iş adamı olurdum, mahkûm olacağıma diye yazmıştım.

Annenizin top oynamak yerine siyaset yapmanızdan şikâyeti olmamış ama anladığım kadarıyla.

Oral Çalışlar: Annem, top oynamamı istemedi. Siyasetse bizim ailede gözümü açtığımdan beri vardı. Babam da annem de Halk Partisi'nde faal yöneticilik yapan insanlardı. O yüzden ben gözümü siyasetin içinde açtım ve onlar da siyaset yapmama itiraz etmediler. Ama tabii, her seferinde başımın belaya girmesinden çok da hoşlandıkları söylenemez.
Belki de ebeveyninizin siyasetten anladığı ile sizin siyaset anlayışınız uyuşmuyordu. Onlar sizi sık sık aranan bir devrimci olarak görmek yerine tanınan bir Halk Partisi vekili olarak görmek isteyebilirdi.

Oral Çalışlar: Tabii, böyle bir şey var. Lise yıllarından itibaren siyaset yaptığım için şehirde tanınıyordum ve seviliyordum. 'Bu çocuk büyüyünce çok iyi bir siyasetçi olacak' derlerdi ama beni CHP'li bir politikacı adayı olarak görürlerken, ben sosyalist olup o olaylara karışınca filan... Tam istedikleri şey o değildi tabii ki.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.