Son olarak 1989 yılında toplanan Milli Kültür Şûrası, uzun bir aradan sonra tekrar toplandı. Toplantı sonuçları detaylarıyla ele alınmayı hak ediyor. Ülkenin kültür ve sanat dünyasına yön vermesi planlanan, arzu edilen bu büyüklükte bir etkinlik üzerine ilerleyen dönemlerde eminim ki akademik çalışmalar da yapılacaktır, yapılması şarttır. Ülkemizin kültür ve sanat dünyasının önde gelen sivil toplum kuruluşları, vakıfları ve derneklerinin de ilgili konularla alakalı söyleyecekleri sözler son derece önemli ve dikkate değer. Bütün bunların bir araya gelmesiyle birlikte Türkiye'nin sağlık, ekonomi, ulaştırma gibi alanlarda yaptığı atılımın bir benzerinin de kültür ve sanat alanında yapmasını umut etmek en doğal hakkımız. Sanat alanındaki gelişim, yaygınlaşma hiç şüphesiz ekonomik gelişimle, ulaştırmadaki başarıyla, eğitim seviyesindeki yükselişle doğrudan ilişkili. Şûrada yer alan komisyonlardan başlamak gerek. Toplam 17 komisyon yer aldı.
•Kültür Politikaları Komisyonu
•Kültür Diplomasisi Komisyonu
•Kültür Ekonomisi Komisyonu
•Kültür Varlıkları, Müzeler ve Arkeoloji Komisyonu
•Sahne Sanatları Komisyonu
•Sinema, Radyo ve Televizyon Komisyonu
•Müzik Komisyonu
•Görsel Sanatlar Komisyonu
•Dil ve Edebiyat Komisyonu
•Yayıncılık ve Kütüphanecilik Komisyonu
•Medya ve Kültür Komisyonu
•Çocuk ve Kültür Komisyonu
•Mimari ve Kültür Komisyonu
•Şehir ve Kültür Komisyonu
•Yerel Yönetimler ve Kültür Komisyonu
•Yurtdışı Türkler ve Kültür Komisyonu
•Aile ve Kültür Komisyonu
Bu komisyonların bazılarının, aldıkları sonuçlara biraz daha detaylı baktığımızda içinde bulunduğumuz durumu ve gidişatımızı anlayabilmemiz daha kolay olacak. Şimdi bu komisyonların bazı önerilerine göz atarak daha somut önerilerde bulunma vakti:
Kültür politikalarının üretilmesinde; havza ile hafıza arasındaki bağları sağlıklı temeller üzerine kurmak, geçmişi tüm yönleriyle değerlendirmek, günümüz şartlarının gerçekliğinden kopmamak büyük önem arz etmektedir.
Yani ister çağdaş ister güncel sanat olarak adlandırın bu gibi alanlarda yatırım yaparken, etkinlik gerçekleştirirken Türkiye'nin kültürel ve sanatsal birikimini sadece Cumhuriyet dönemini içine alacak şekilde değil Osmanlı'yı, Selçuklu'yu hatta Hititleri de kapsayacak şekilde ele alıp faaliyetleri gerçekleştirmek gerekiyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültür turizmini etkin bir şekilde yönetecek biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
16 Nisan'da büyük ihtimalle referandumdan çıkacak olan 'evet' neticesinde bu alanda da ciddi bir atılım yapılacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulacak Kültür İşleri Başkanlığı sayesinde bakanlık sadece turizmle ilgilenirken kurulacak başkanlığın yeni ve dinamik yapısı sayesinde Türkiye kültür ve sanat alanında arzu edilen atılımları daha hızlı bir şekilde yapacaktır.
Genç sanatçılara, disiplinlerarası eserlere ve sanatsal hareketliliğe (konuk sanatçı programlarına katılım, sanatçılar arası uluslararası buluşma ve atölyeler vb.) özgü yeni destek türleri oluşturulmalıdır.
Özellikle Türkiye'nin hinterlandında yer alan ülkelerden gelecek sanatçılar için özel programlar oluşturulmalı. Bu özel programlar sayesinde ülkemizin kendisini özellikle yurtdışından gelen yoğun algı operasyonlarına karşın başarılı bir şekilde tanıtma imkânı olacak. Dezenformasyona karşı atılacak bu adım özellikle toplumlarda önemli yer sahibi olan sanatçı ve yazarların ülkemizi birincil kaynaktan tanıması açısından son derece verimli olacaktır. Ayrıca bu projeye Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun da destek vermesi beklenmelidir.
Gelenek ve çağdaşlığı birleştirebilen sanatçıların seçiminin isabetli yapılabilmesi için bir kurul oluşturulmalıdır. Seçilen sanatçıların tanıtımına çalışılması, müzeler açılması, müzelerin Batı standartlarında olabilmesi için danışma kurulu oluşturulması ve onlara ait eserlerin müzelerce satın alınması gerekmektedir.
Şûrada alınan bu kararın gerçekleşmesi son derece önemli. Yıllardan beri her fırsatta, her ortamda söylüyorum; bizim sanatçılarımız köklerini yok sayıp çağdaş sanatla ilgilendikleri için başarısız olmaya mahkûmdur. Kendi medeniyetine, kendi bulunduğu coğrafyaya tamamen yabancı bir sanatın varlık bulması serada yetişen sebzeler gibi suni ve lezzetsiz olur.;
Ah şu muhalif tavır zorunluluğu olmasa
Şûra kararı olarak önümüze konulan bazı kararları ise anlamakta büyük güçlük çektim. Örneğin; "Kültür diplomasisinin propaganda ve reklam amacı taşımayan bir iletişim ve etkileşim dili olduğu hatırda tutulmalıdır" cümlesiyle ifade edilen kararı anlatabilmek zor. Bu kararı okuyunca sanki ortada böyle bir durum varmış ve bu durumun düzeltilmesi gerekiyormuş manası çıkıyor. Hâlbuki gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz. Ya da "Sanat üretiminde sanatçıya özgür ve eleştirel bir ortam sağlanmalıdır" sözleriyle ifade edilen karar da aynı türden. Sanki Türkiye'de içinde bulunduğumuz zamanda sanatçı eleştirel olamazmış, sanatçı özgür değilmiş gibi aslı astarı olmayan bir anlam çıkabiliyor.
Evet, Milli Kültür Şurâsı'nın çokça eksiği var. Örneğin komisyonlarda genç üye sayısının az olması, bazı komisyonlardaki uzman eksikliği yahut 'bir komisyona yazma zorunluluğuyla yazılmış üyeler'in varlığı, kadın üye sayısındaki oran ve belki de hepsinden önemlisi-büyük harfle- 'Sanatçı'nın yok denecek kadar az olması bu eksikliklerin başında geliyor. Bütün bu eksikliklere rağmen Milli Kültür Şûrası'nın toplanmış olması, geniş bir katılım sağlanması, kamuoyunda ve medyada layıkıyla yer bulması son derece önemli ve umut veren gelişmeler. İnşallah şûra kararlarının hayata geçmesiyle birlikte Türkiye, kültür ve sanat alanında dünyada arzu edilen seviyeye daha kolaylıkla ulaşabilecek.