Bireysellik adı altında insanlar cinnet geçiriyor
Bollywood yıldızlarından Aishwarya Rai Bachchan, aldığı kilolar yüzünden Hint medyası tarafından ihanetle suçlandı. Vaktiyle dünya güzeli seçilen Bachchan, doğum yaptıktan sonra aldığı kiloları veremeyince Hint halkında oluşturduğu hayal kırıklığı sebebiyle 'vatan haini' ilan edildi. Ne dersiniz bu işe, yaşadığımız çağın beden standartları ne katı bir hal aldı değil mi?
Osiris: Hollywoood'da da vatan haini ilan edilmese bile özellikle kadınlar, kilo alınca veya yaşlanınca dışlanıyor.
Amon: Bir de Britney Spears örneği var. İki doğum yapıp kilolarını vermeyince kariyeri bitme noktasına gelmişti.
Anubis: Amy Winehouse'a da benzer şeyler yapıldı. Ölmeden evvel verdiği son konserde bitmişlikten, takatsizlikten yerde yatıyor ve kitle çok sinirleniyor, onu tekrar ayağa kaldırıp, istediği performansı alana kadar tezahürat yapıyor.
Pek çok örnek sayabiliriz, ama vatan haini ilan edilmek, çok ağır değil mi?
Amon: Ünlülerin bedenleri kendilerine ait değil, o sebeple çok da garip değil. Kitleler, bu bedenler üzerinde tasarrufları olduğunu düşünüyor.
Mesenet: Lady Gaga normal bir vatandaş gibi giyinip bir yere gitmiş ve tepki görmüş, insanlar onun manyak gibi gezmesini istiyor. Saçmalamasını istiyor, eleştirse de, etten elbise giyip geldiği törendeki kıyafetini yerden yere vursa da her ortamda böyle bir skandal yapmasını istiyor.
Osiris: Burcu Çetinkaya kapandıktan sonra bir gazeteci şöyle soruyor; örtündünüz, rally yapmaya devam edecek misiniz? O da cevap veriyor; rally teknik olarak baş kapalı olarak yapılan bir şey zaten!
Anubis: Yaşlanan aktrisler eskisi gibi görünmek istemiyor, hayatında şöyle bir seyir yaşıyorsun, her yaz bikini ve mayo ile plajlarda teşhir ettiğin vücudunu bir müddet sonra insan içine çıkarmak istemiyorsun, ikisi de çok sıkıntılı.
Horus: Bütün gazetelerde ünlülerin makyajsız halleri diye bir şey var. Bakıyorsun, makyajsız hali kötü filan değil. Burada garip bir algı yönetimi var, 'makyajsız halin hiçbir zaman güzel değildir' algısı. Bu sebeple daha fotoğraflara bakmadan evvel, 'makyajsız hal' denilince, kötü olmasa bile kötü olmasını bekliyorsun.
Mesenet: Bence erkeklerin de makyaj yapmasını talep edelim, hatta makyajsız erkeğe çok korkunçmuş muamelesi yapalım.
Osiris: Bizde erkeklerin de kaş alması bekleniyor şimdilik. İzlediğim bir dizide bir arkadaşım dedi ki, "adamın ne biçim kaşı var, insan bir alır." Bu değer yargısı da yavaş yavaş dayatılacak bu insanlara.
Anuket: Siyasette erkekler sadece takım elbise, koyu renk ceket giyiyor, kadınlar ne giyse sorun. Konu bir de tek başına kıyafet yönetmeliği değil, sosyal normlar da sıkıntı. Gülse, konuşsa, hepsi sorun. Bedenimiz sürekli kontrol altında ve bir disiplin baskısı var.
Amon: Plazalardaki topuklu baskısı gibi… Birçok kadının odasında o an giymese bile bir toplantıya giderken giymek için topuklu ayakkabısı vardır örneğin.
Anuket: Siyasetteki biraz tam tersi ama. Kadınsan görünür olmayacaksın. Hem kadın gibi olacaksın hem görünür olmayacaksın, yani bunun adı döpiyes. Çok erkeksi ama kadın kıyafeti.
Osiris: Siyasetin erkek üzerinde tek tip kıyafet dayatması da o kadar basit bir konu değil. Çipras'ın ve bakanlarının kravat takmaması olay oldu. Herkes ne konuşulduğuna değil, kıyafete dikkat ediyor. Sanki Syriza'nın ekonomi bakanı diğer Avrupa Birliği ülkelerine kravat takıp gitseydi talepleri karşılanacak mıydı?
Anubis: Eskiler şöyle der; kıyafetinle karşılanır, söylediklerinle ağırlanırsın.
Şimdi söylediklerimizle ağırlandığımız bir ortam var mı?
Osiris: Bütün ortamların kıyafetleri hep şık olmaya başladı. Bugün seçim sürecinde bakıyorsun bir milletvekili adayı çok şık bir takım elbise ile esnaf ziyaretine gitmiş. O kıyafete uygun da bir oturuş benimsiyor hasır sandalyenin üzerinde, eğreti duruyor.
Amon: Çok şık giyineceğim derken, israf, helal, haram gibi çizgiler de kaybolmuş oluyor.
Anuket: Yalnız şunu unutmayalım, bugün marka olan bir mağazadan indirimden alabileceğin elbise, bazen şık bir kafede yediğin yemekten daha uygun olabiliyor. E bakıyorsun, bu kafeler de tıklım tıklım dolu. O halde alım gücü arttı diyorsun. Hem giyinmeye hem yeme-içme ve gezmeye para harcanıyor.
Amon: Tüketimin böyle şekil değiştirmesi israf kavramını sorgulamamıza engel değil ki. İsraf meselesini her konuda düşünmek gerekir, çok şık bir restorana yemek yemeğe giderken de...
Mesenet: Şöyle ilginç bir şey var; pazara gittim geçen gün, ultra bakımlı kızlar var. Pazardaki satıcı erkekler onlara hanımefendi diyor, geri kalan bütün kadınlara 'abla'… Yani bu 'abla' denmesinin arkasında ben hep güvenli bir iletişim kurmak olduğunu düşünürdüm. Ama erkekler ne düzeyde olursa olsun bu ayrımı yapıyor demek ki…Horus: Ben ilk işe girdiğimde çaycı bana çay getirirken, hem de misafirlerimin yanında 'abla' diyordu. Sonra ben ona dedim ki, siz burada benden evvelki müdüre 'abi' mi diyordunuz? Bir daha abla demedi. Ama ben bu soruyu hakikaten merak etmiştim. Neden ona 'abi' demediği halde bana 'abla' diyor?
Anuket: Bu sınırlar çok garip ve konuşması tehlikeli. Hal-tavır-hareketle de ilgisi var, bir tek giyinip kuşanma ile ilgili değil. Her hâlükârda bu tarz yakıştırmaların kadınların davranışlarından kaynaklandığını düşünmek bence yanlış. Yani ben çantamı şöyle tuttum, bugün bunu giydim, böyle davrandım... Bakış açısına göre pozisyon almak gereksiz değer yargıları doğurur.Anubis: Bedenin anlamlandırılması senin yapıp ettiğin bir şey değil ki… Mesela kadın derken kafamızda muhayyel bir figür var. Ona göre olmuş olmamış diyebiliyoruz. Kadını egzotik bir canlı gibi konumlandırırsan, öyle bakmaz, böyle oturmaz, böyle demez… O zaman beklenmedik bir davranış gördüğünde konumlama ihtiyacı hissedersin. Ama sonuçta bakış açısında sıkıntı vardır.
Kadınlar sokakta, günlük hayat ilişkilerinde ne zaman 'bacı' oluyorlar?
Amon: Bence o güvenli bir alan. Erkeğin, sakıncalı yerden bakmadığının altını çizmek istediği zaman kendini konumlandırması.
Anubis: Bence herhangi bir düzeyde veya düzlemde ümidin olmadığı veya yok olduğu veya kırıldığı an konum bacıya dönüyor.
Horus: Dindar camiada sen hep bacısın, hep bacısın. Bazen de buradan muhabbeti çevirmek kolay olmuyor.
Osiris: Şöyle rahatsız edici bir gerçek var; kadınlar erkeklerle ilgili külliyat yazmıyor, genellikle külliyat kadınlar ile ilgili yazılıyor. Bu da erkekleri sürekli kadınları analiz eden, konumlayan bir yere getiriyor.
Anuket: Kadınlar genellikle ilk başta karşı cins olarak ilişki kurmuyor. İnsan olarak ilişki kuruyor. Sonra ilgisini çekerse duygusal temayüle dönüşüyor. Bu süreçlerde ise hep aklı ön planda. Ben böyle görüyorum.
Horus: Eş seçme sürecinde mi diyorsun?
Anuket: Hayır, sosyal iletişim kurma şekli olarak diyorum.
Mesenet: Kadınlar karşı cins ile eş seçme amaçlı bir araya gelmişse bile kriterleri farklı oluyor.
Güzellik, tartışmasız olarak ön planda ama…
Mesenet: Elbette, kadın için de önemli, erkek için de… Burada değişik bir aşama var. Erkekler güzelliği ön planda tutarken gerisine pek bakmıyor. Çünkü düşünce yapısı şöyle: "Ben ondan güçlüyüm, kadını nasıl olsa dönüştürürüm. O sebeple, alışkanlıkları, huyu suyu çok önemli değil."
Anubis: Kadınlar için güzellik gerçekten çok ön planda mı?
Mesenet: Sevmek daha ön planda galiba.
Anuket: Yaşlılık zamanı hayata karşı koyma, hayattan zevk alma/almama potansiyeli kadınlarda daha fazla. Çünkü erkekler güç eksenli yaşıyor.
Mesenet: Erkeklerin hayatla ilişkileri de bizzat performans eksenli değil. Yaşlı birine baktıkları görülmüş mü? Yaşlılara kim bakıyor? Kadın. Çocuklara kim bakıyor? Kadın. Erkek, bizzat kendisi performans göstererek sürece katılmıyor, en fazla bakılması için gereken koşulları oluşturuyor. Bu da toplumda sanki hep böyle olmalıymış gibi algılanıyor.
Erkek kadın meselesine döndü yine konu. Halbuki toplumun bedene bakışını konuşmak istiyorum. Evet bu bakış açısı kadın bedenine daha çok odaklanmış. Ama bu dayatmalar hepimiz için var. Ve kadın kadına, erkek erkeğe de üretilen dayatmalar.
Amon: Evet, hatta büyükler tarafından çocuklara, yaşlılar tarafından gençlere diye uzayıp gidebilir.
Anuket: Bir kere herkesin bir yaşam çizgisi var. Modern toplumda bence ilkokula gittiğin güne kadar rahatsın. Hangi liseyi kazandın, hangi üniversiteye gittin, iş buldun mu, yüksek lisans yaptın mı, evlendin mi, kaç çocuğun var, neden ikinciyi yapmıyorsun, ev aldın mı, emekli oldun mu? Bitmeyen listeler halinde yaşıyoruz.
Horus: Bir de biz çok iç içe bir toplumuz. Bu saydığın bütün kriterler Batı'da da var. Ama kişisel alan daha mesafeli herhalde. Hiç tanımadığın biri ansızın gelip sana bunları sormuyor.
Anubis: Türkiye'de bir uzak akraba sendromu vardır. Sadece akraba olduğu için senin hayatına karışma noktasında her tür hakkı olduğunu düşünür.
Amon: Bir mağazada alışveriş yaparken ille size şunu derler: Bu sizi zayıf gösterdi. Ama sen bunu her şey için ve herkese diyorsun, bana özel söylediğin bir şey değil ki. Hem sen benim kilomu sorun ettiğimi nerden biliyorsun, nasıl benim adıma bir perspektif geliştiriyorsun?
Osiris: Erkekler üzerinde bir de askere gitme baskısı var. Para kazanma baskısı var. Bekarlara sürekli evlenin baskısı kuruluyor, evlenince bitecek sanılıyor ama bir bakıyorsun, daha birinci yıldan sonra çocuk yapın baskısı. İnsanlar farkında değil ama milletin yatak odasına müdahale bu.
Horus: Şöyle şeyler söyleyenler oluyor; bak ikinciyi yap artık, bir yaştan sonra tehlikeye girer. Azarlayarak akıl veriyor yani, yap artık.
Osiris: İş hayatına girer girmez bir 'ev al' baskısıdır gidiyor. Yarış hiç bitmiyor.
Mesenet: Şimdi ben de şunu söylemek istiyorum. Ben çok zayıfım, hep böyle çok zayıftım. Bir de ikiz kardeşim vardı, o benden daha kilolu idi. Hep ikiz kardeşimle karşılaştırıldık, benim neden yemediğim, onun ne yediği gibi çok detaylı analizler olurdu. Durduk yere önüne zorla bir şey konur. Yemen için ısrar edilir. Halbuki sen sağlıklı olmak için gereken miktarı yemişsindir. İnsanın zayıf ve küçük olması yaratılış gereği değil de bir hastalığın sonucu gibi algılanıyor. Bizim ailede ikiz kardeşim hep benden daha güzel olarak algılandı. Birkaç sene evvel de evlendi. O evlenirken, teyzem bana 'seni uyarmıştım' dedi. Kız kardeşimi sevmesem ve onun böyle yargıları olmadığını bilmesem, belki de ona karşı hınç beslerdim. Hâlbuki ben hep kendisi ile barışık bir insan oldum.
Anuket: Beden algısı çok değişken bir şey. Köy yerinde daha yapılı kadın bedeni makbuldür. Aslında çok pratik bir faydaya da hizmet eder. Ama bugün şehirde kimsenin bedeni ile iş yapmadığı noktada beden algıları yüzde 90 estetik kaygısından kaynaklı. Bu estetik kaygısını ise Batılı moda standartları belirleyip yönlendiriyor.
Osiris: Evet, temsiller genellikle kadın bedeni üzerinden. Hâlbuki Antik Çağ'da estetik ve güzellik algısı erkek bedeni üzerinden tanımlanıyordu. Hatta bunun için hayvanlar âleminde erkeklerin dişilerden daha gösterişli olması örnek olarak gösterilir.
Anubis: Kadın bedeninin temsil meselesi, aile, iktidar ve güç ilişkileri ile de ilgili. Kadın bedeni üzerinde modern zamanların daha çok tasarrufu var. Bu tasarruflar Viktoryen dönem ile başladı. Ekonomik ve siyasi sebeplerle devam ediyor. Ten renkleri esmer olan toplumların kadınlarına beyazlaştırıcı krem, beyaz olan kadınlara bronzlaştırıcı krem satıyor. Bu kremlerin satılması için beyaz kadına yanık teni hoş göstermek, esmer kadına da beyazlığı övmek gerekir.
Bu müdahaleler bir tek kremle bitse iyi, bedene eziyete dönmüş durumda.
Amon: İran'da kadınların yüzde 70'i burun estetiği yaptırıyormuş.
Anubis: Ağız diş yapısını değiştirmek için sağlam ön dişlerini çektirenler var. Hele kilo vermek için girilen sıkıntılar, spor salonlarını filan geçtim, psikolojisi bozulanlar, hasta olanlar, sindirim ve mide problemleri olanlar…
Amon: Bir grupla geziye gitmiştik. İki gün boyunca beraber olduk ve çeşitli kereler sofraya oturduk. İki günün sonunda gruptan çok az tanıdığım biri durup dururken bana şöyle dedi: "Acaba senin metabolizman mı yavaş, aslında çok az yiyorsun." Yutkundum, bir şey diyemedim.
Anuket: Evet, insanlara öyle durduk yere akıl veren, spor önerisinde bulunan, diyet tarifi veren, yöntem anlatan çok insan var. Kilo meselesi korkunç bir tahakküme dönüşüyor.
Horus: Maalesef zayıf insanların, beyaz erkek üstünlüğü gibi garip bir üstünlüğü var. Üstelik bütün bu konuştuklarımıza alet olan insanlar birçok şeyi özgürlükleri adına yaptıklarını düşünür ve bu değer yargılarına kendi sağlıkları için sahip olduklarını düşünürler.
Anuket: Hiçbir sağlık meselesi bu kadar yaygın tartışılmaz üstelik. Eğer konu sağlık ise başka sağlık konularının bu kadar yaygın baskı unsuru olduğunu gördünüz mü?
Osiris: Kilolu insanlara bir de şöyle denir; 'senin yüzün güzel aslında', hani bir de yüzün güzel olmasa hiçbir şeye benzemeyeceksin der gibi.
Amon: Şimdi de baklavalı erkek modeli çıktı. Ve bu değer yargıları kadın-erkek çok küçük yaşa kadar iniyor. İdeal erkek ve kadın bedenleri, dizilerde yarı çıplak erkekler… Bir reklam ile başladı bu süreç. Erkeğin göbeğine karşı büyük tepki var. Şimdi erkekler de görsün kadınların ne çektiğini. Zira karılarına kendine çeki düzen ver demek, kilo vermezsen seni boşayacağım diye tehdit etmek kolay, madem öyle, sen de bu beden standartlarına uymalısın.
Anubis: Kilo verme hikâyeleri de kutsanıyor bir de. Ozan Orhon, hiçbir zaman müziği ile popüler olamadığı kadar verdiği kilolar ile popüler olmuştu. Ne muhteşem bir başarı hikâyesi!
Toplumda erkek bedenine verilen öncüllük/ilklik meselesi böylelikle şekil değiştirmiş oluyor. Hep ilklenmeye alışılmış erkek bedeni baskılanmış oluyor. Mesela kimin baskılandığı değil ama bu baskıyı görebilmek.
Osiris: Aslında bu ilklenme meselesi baskı olmadığını göstermez. Savaş, mücadele gibi durumlarla erkek bedeni üzerindeki baskı hep vardı.
Horus: Bir kadın yolda yürüme deneyi yapmış ve büyük caddelerin birinde hiç kimseye yol vermeden yürümeye başlamış. 15 dakika içinde sekiz erkekle çarpışmış. Yol vermemek, yol almak, bunlar erkek bedenine sinmiş davranışlar.
Anuket: Selülit, kadın vücudunun hormonel-kas durumu ile ilgili. Ve kadınların neredeyse yüzde 90'ında var. Selülitle mücadeleyi başlatan ticari zekâ bunu elbette biliyordu. Siz bu kadar büyük çoğunlukta olan bir şeyle mücadele etmeye çalışıyorsunuz, aslında mücadele edilen şey selülit değil, selülit üzerinden kâr etme çabası. Siz önce bunun kötü bir şey, yok edilmesi gereken bir şey olduğunu iddia ediyorsunuz, sonra bundan milyar dolarlık kazanç kapısı elde ediyorsunuz.
Mesenet: İnsan moda, yaşam tarzı dergilerini eline aldığında, 20 saniye sonra bunalıma girer.
Anubis: Toplumsal norm gereği beğenmediğimiz şeyler her zaman kilo gibi şeyler de değil, pörtlek göz demek, bodur demek, bunlar Allah'ın yarattığını da beğenmemek...
Beden konusundaki baskılar hep kilo ve şekille mi ilgili? Toplumsal roller üzerinden baskılanma yok mu?
Anuket: Aile kurumuna da büyük bir baskı var. Yalnızlık, yalnız kalmak, bağlanmamak, ait olmamak… Bunlar da özendiriliyor. Gömlek düğmesini dikemiyor ama ıssız adam pozlarında…
Horus: Aileye muhakkak arızalı ve çözülmesi gereken bir kurum gözüyle bakılıyor. Aileyi yok etmek için de bir tarafın evlilik ve çocuk sahibi olma yolu ile kandırıldığına inandırılması lazım, o taraf da şimdilik erkek gibi gözüküyor.
Amon: Kadının kandırılması zor, zaten biyolojik olarak da 40 yaşıma kadar şurada burada takılayım, hayatımı yaşayayım, sonra bakarım demesi imkansız. Çocuk ve evlilik konusunu kadın yemiyor ama buna karşılık sanki hep erkeği evlendirmeye ikna etmesi gerekiyormuş gibi algılanıyor.
Anuket: İşte, ıssız adamlık, aylak adamlık özendiriliyor. Yaşlandığında ne olacak? Ayrıca evlenip çocuk sahibi olmak neden bir tek kadının lehine bir şey olsun? Sosyal ortam arayışına karşılık evlilikten uzaklaşma fikri aşılanıyor. Sosyal ortamda var olmanın altı çiziliyor. Hâlbuki o sosyal ortamın geri dönüşü yok.
Anubis: Yapısal olarak kadınların evliliğe ve çocuğa daha alışkın ve yatkın olduğunu düşünmek bir hata. Bu tamamen öğrenme, kabul ve akıl-mantık ile varılmış bir sonuç. Dediğin gibi bu çocuklar bir tek benim lehime mi olacak? Çocuk sevgisi bir tek bende mi olacak? Zaten evlilikte bile bütün yükü annenin üzerine atan bir sistem var. Bir de üstelik evlenmek için erkeğin rızasını bekleyeceksin.
Anuket: Çocuk ve aile arasındaki ilişki son zamanlarda çok değişti. Çocuğun kutsanması çok modern bir şey. Bu anne babanın üzerine inanılmaz bir yük bindiriyor.
Mesenet: Evlilik sadece toplum için yapılıyormuş da bireye hep zarar verirmiş gibi bir algı var. Birey olarak evlilikten hiçbir beklentim yok diyebilir misiniz? Yalnızlık duygusundan tutun da eş ihtiyacına kadar bireyin hayatında önem arz eden birçok yanı var. Bu derece bireyselleşme çok tehlikeli, zaten anne baba çocuk eksenine daraltılmış çekirdek aile başımıza gelen en büyük felaketlerden birisi. Kontrol altına alınamayan erkek figürü, bencil çocuklar ve hepsini sırtlanmış anne. Ailenin diğer fertleri bu tablodan dışlanmış. Mahremiyet adı altında, bireysellik adı altında, özel alan adı altında insanlar cinnet geçiriyor.