Zeynep Bayramoğlu: Kronik yara: Kadına şiddet

Kronik yara: Kadına şiddet
Giriş Tarihi: 30.12.2014 16:45 Son Güncelleme: 2.01.2015 13:50
Zeynep Bayramoğlu SAYI:09Ocak 2015
Adam kadına bağırdı, fiziksel şiddet uyguladı, kadın ise kendini korumaya çalıştı. Asansördeki kişilerin yarısı, gördükleri şiddet sahnesine tepkisiz kaldılar.

Geçtiğimiz ay içinde kadına şiddetle ilgili iki rapor yayınlandı. Biri UNICEF'in 'Türkiye'de Aile İçi Şiddet Raporu', diğeri Sabancı Üniversitesi'nin 'Yakın İlişkide Şiddetin Beyaz Yakalı Kadın Çalışanlara ve İşletmeye Etkisi Araştırma Raporu'. İki raporda da çarpıcı başlıklar vardı. 'Yakın İlişkide Şiddetin Beyaz Yakalı Kadın Çalışanlara ve İşletmeye Etkisi Araştırma Raporu' için 19 gönüllü şirkette 1715 kişiyle konuşulmuş. Rapora göre tamamı üniversite mezunu olan bu kadınların yüzde 75'i en az bir kere şiddetin bir türüne maruz kalmış. Fiziksel şiddet oranı ise yüzde 8. Kadınların şiddet gördüğü kişiden ayrılmama nedeni ise, denek grubu düşünüldüğünde hayli ilginç: ekonomik nedenler. Yani genel düşüncenin aksine beyaz yakalı, çalışan kadınlar da kendilerine şiddet uygulayan erkeklerden ekonomik nedenlerden dolayı ayrılamıyorlar. Katılımcıların yarısından fazlası ise (yüzde 53) ölüm korkusuyla ayrılmayı teklif dahi edemiyor.

UNICEF raporuna göre, Türkiye'de en çok şiddete maruz kalanlar, 18 yaş altı kızlar. En çok şiddet uygulayan, koca ve erkek arkadaşlar. Şiddet karşısında polisin durumu ise ara buluculuktan öteye gitmiyor. Bu bağlamda, polis memurları, sorunu 'müdahale edemeyecekleri bir aile meselesi' olarak görüyor. Son günlerde bir gazete tarafından yapılan asansör deneyi de durumun vahametini gözler önüne serdi. Deneyde bir çift, şiddet canlandırması yaptı.

Adam kadına bağırdı, fiziksel şiddet uyguladı, kadın ise kendini korumaya çalıştı. Asansördeki kişilerin yarısı, gördükleri şiddet sahnesine tepkisiz kaldılar, telefonları ile ilgilendiler, amaçsızca etrafa baktılar. Bu tepkisizlik çok insani bir nedenden kaynaklanıyor olabilir, bu tip durumların riski olduğu malum. Ama güvenlik güçlerine haber verilmesi ve güvenlik güçlerinin de şiddeti aile içinde bir sorun olarak değil, bir suç olarak görmesi gerekiyor.

İSTEMEZÜK!

Aralık ayının en favori polemik konusu Osmanlıca eğitimi ile ilgili Milli Eğitim Şurası'ndan çıkan tavsiye kararı oldu. 1928'de yapılan Harf İnkılabı ile kaybettiklerimizi telafi etmek zor gibi görünse de, bir adım atıldı. Akabinde tartışma başladı. Liselerde Osmanlıca dersinin okutulması ne işe yarardı? Osmanlıca bir dil miydi? Yoksa şeriat mı geliyordu? Tehlikenin farkında mıydık? Bu sorular havada uçuşa dursun, benim favorim şu: Mezar taşlarını okumak için mi Osmanlıca öğreneceğiz?

Bugün Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Osmanlı Arşivinde 95 milyon belge ve 400 bine yakın defter bulunuyor. Bu belgelerin henüz yüzde 50'si tasnif edilebilmiş. Yani tasnif edilmeyi, keşfedilmeyi bekleyen milyonlarca belge var ve maalesef Osmanlıca bilen arşivci sayısı az. Sadece Türkiye Cumhuriyeti arşivinde değil, OsmanKADRAJlı'nın hüküm sürdüğü topraklarda kurulan devletlerin arşivlerinde de Osmanlıca belgeler mevcut. Bu ülkelerin, belgelerin tasnifi için Türkiye'den yardım talep ettiklerini de biliyoruz. Ayrıca başta İstanbul olmak üzere kütüphanelerimiz ağzına kadar Osmanlıca eserlerle dolu ve bu eserleri inceleyenler Japon, Fransız, İngiliz, Amerikan asıllı şarkiyatçılar. Bu zengin mirası anlamak için Osmanlıca öğrenmemiz şart. İstemezükçüler bir köşede ağlayadursun, biz seyahate çıkmadan evvel sahaftan bir Osmanlıca roman alıp okuyabilen bir nesil için çalışalım.

CEMEVİ ÇIKMAZI

1 Aralık 2014 tarihinde Maltepe Belediye Meclisi toplantısında CHP Grup Başkanvekili Temel Tellioğlu tarafından gündeme alınan, ilçe sınırları dâhilindeki cemevlerinin ibadethane sayılması teklifi oy birliği ile hukuk komisyonuna havale edildi. Hukuk komisyonu teklifi inceleyerek iki kabul bir red oy ile uygun görerek Maltepe Belediye Meclisi'ne sevk etti. Ezcümle, Maltepe Belediye Meclisi 3 Aralık 2014 tarihinde almış olduğu meclis kararı ile cemevlerine ibadethane statüsü kazandırdı. Böylece Alevi tartışmalarının çıkmazlarından biri olan 'cemevlerinin statüsü' konusu yeni bir boyut kazandı. Ancak bu konu ile ilgili cevaplanması gereken bazı sorular var. Cemevi ibadethane midir, değil midir? Bu soru hâlâ güncelliğini koruyor. Cemevlerinin ibadethane statüsü alması, Alevilerle cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan problemleri ortadan kaldırır mı? Kısa bir hatırlatma yapalım. İlk Alevi Çalıştayı, Haziran 2009'da yapıldı. Şimdiye kadar gerçekleşen çalıştay sayısı yedi. Bu çalıştaylara katılan Alevi örgütleri mahalle baskısına maruz kaldılar. Bazı Alevi gruplar çalışmaları toptan reddetti. Sonuçları ciddiye almayanlar oldu ama her şeye rağmen çalışmalar devam ediyor. 'Cemevleri ibadethane olsun' tezini savunanların bir kısmının, aynı zamanda Aleviliği Müslümanlığın dışında konumlandırması soru işaretlerine yol açıyor. Bence asıl tartışılması gereken nokta burası. Alevilik Müslümanlığın içinde midir? İçinde ise ayrı bir ibadethaneye ihtiyaç duyulur mu? Kendini İslam içinde tanımlayan Alevilerin ibadet olarak tanımladıkları saz çalma, semah dönme, Sünniler için de ibadet olur mu? Yahut Alevilik, İslam tasavvufunun coğrafyamızda ortaya koyduğu ekollerden biri midir? Öyleyse alevi semahının Mevlevi semasından ya da Kadiri zikrinden niteliksel farkları nelerdir? Tüm bu tartışmaların gelip bağlandığı yer, Aleviliğin tanımı. İşin zor tarafı, Alevilik içinde birbirine taban tabana zıt görüşte olan Alevi gruplar mevcut. Bu nedenle cemevleri meselesinin çözümü daha uzun süre Türkiye kamuoyunu uğraştıracak gibi görünüyor. Yani, Türkiye'nin fay hatlarından biri olan Alevi-Sünni karşılaşması bir süre daha artçı sarsıntılarla varlığını hissettirecek gibi.

ZEYNEP BAYRAMOĞLU KİMDİR? Bahçeşehir Üniversitesi'nde İşletme ve Pazarlama İletişimi yüksek lisansını tamamladı. A Haber'de yapımcı ve sunucu olarak çalışıyor.

BİZE ULAŞIN