Her şeyin tarihi
Hint işi estetik ameliyatı
Hindistan inançları, gelenekleri, toplum yapısı gibi farklı konulardaki ilginçlikleriyle her zaman insanların ilgisini çeken bir ülke olmuştur. Hindistan'ın ilginçlikleri dendiği zaman hemen herkesin aklına, inekleri ilah edinip tapınmaları ve toplumu sınıflara ayıran kast sistemi geliyor. Bunların dışında yer alan bir başka husus da, tarihte örneğini ilk olarak burada gördüğümüz "rhinoplasti" adı verilen estetik ameliyatı.
Hintlilerin tıptan matematiğe kadar birçok bilimsel gelişmeye yaptıkları katkı hepimizin malumu fakat adına "rhinoplasti" denilen estetik operasyonun ilk olarak burada yapıldığı unutulmuş yahut ıskalanmış bir gerçeklik. Peki, Hintliler kökleri eski zamanlara kadar uzanan "rhinoplasti" operasyonunu neden ve nasıl yapıyorlardı? Gelin bir bakalım isterseniz…Yapılan araştırmalara göre Hintlilerin günümüzden oldukça farklı bir geleneği varmış. Hint toplumunda hırsızlık yapan bir kişi, burnunun kesilmesi suretiyle cezalandırılırmış. Zamanla hırsızlara verilen cezanın toplumda rahatsız edici bir karşılığı oluşmuş. Burunları kesik şekilde ortada gezen hırsızlar toplumdan dışlanmış. Böylesi bir durumda hırsızlar da yeniden hayata katılmak ve normal gözükmek için burunlarına estetik ameliyatı yaptırır olmuşlar. Hintlilerin en önemli sağlık metinlerinden olan Sushruta Samhita isimli eserde "rhinoplasti" ameliyatının nasıl yapıldığı anlatılıyor. Hint tıbbında burnun üstüne kullanılacak deri, başlarda göğüsten alınırken sonraları insanların alnından alınmaya başlamış. Vücuttan alınan bu deri, önce yaprak biçiminde hazırlanan metal kalıp üzerine yerleştirilir ve bu metal parça burunun üzerine tutturulurmuş.
Metal parçanın burunda durması bitkilerden yapılan yapıştırıcılar ile sağlanıyormuş. Kesik bir burnun yerine yeni bir parça yerleştirilirken burun delikleri için de bitki gövdelerinden yararlanılmış ve ufak iki parça ile burun delikleri oluşturulmuş. Geliştirilen bu tedavi sayesinde toplumdan dışlanan hırsızlar yeniden topluma katılabilmiş.
Büyülü fener
Mağara duvarlarına çizim yapan ilk insanlarla, sinema perdesinde görüntüleri oynatan günümüz insanı arasında aslında pek fark yok çünkü insan, var olduğundan bu yana görselliğe ilgi duymuş bir varlık. Yapılan araştırmalara göre insanın en iyi öğrenme biçimlerinin başında da görsellik geliyor. Çağımızda söz konusu bu görselliğin en iyi kullanım alanı olan sinema da, gelişen teknik imkânlarıyla birlikte artık hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru. Sinema, basit bir görüntüyü kaydetme ve yansıtma aleti olan sinematograf ile başlamış olsa da bugün sinema teknikleri ve film yapımında kullanılan aletler oldukça gelişmiş durumda.
Her geçen gün kullanımına yeni teknikler ve cihazlar ekleyen sinema alanının oluşma aşamalarında birçok makine kullanılmış. 17'nci yüzyılın başlarında insanlar panayır alanlarında artık farklı eğlence arayışları içerisine girmişler. Tam da böyle bir ortamda bu eğlence ihtiyacını karşılayan bir alet icat edilmiş. Adı ise Latince; "Lanterna magica" yani "Büyülü fener." Büyülü fener sayesinde görüntülerin büyük perdelere yansıtılması, insanları hem eğlendirmiş hem de hayrete düşürmüş.
Peki, büyülü fener neydi?
Büyülü fener, bir gaz lambası ve mercek vasıtasıyla, cam üzerine boyanmış resimlerin perdeye yahut duvara yansıtılmasına yarayan bir alet. Böylece çizilen resimler büyük sinema perdelerinde gösterilir ve insanlar bu görüntüleri izlermiş. Büyülü fenerin görüntüyü şaşırtıcı şekilde yansıtması, onun kısa süre içerisinde panayır alanlarının vazgeçilmez bir unsuru olmasını sağlamış ve büyülü fener, bu sayede sinemanın da atası sayılan icatların başında yer almış.
Bir araştırmaya göre büyülü fenerin tarihi çok daha eski zamanlara dayanıyor. Sinoloji (Çin Bilimi) alanında uzman olan İngiliz biyokimyacı Joseph Needham'ın aktardığına göre büyülü fener 2'nci yüzyılda Çin'de keşfedilmiş.Bir başka araştırmaya göre ise, büyülü fenerin keşfini Batılı iki din adamı eşzamanlı olarak gerçekleştirmiş. Alman rahip ve araştırmacı Athanasius Kircher (1602-1680) Roma'da ders verdiği bir Cizvit kolejinde, cam üzerine yapılmış resimleri, mum ve mercekler aracılığıyla duvara yansıtan büyülü fenerin tanıtımını yapmış. Bahsi geçen bu zamanlarda aynı yöntemle resimleri duvara yansıtan diğer bir kişi ise Fransız rahip Caslude François Milliet des Châles (1621-1678) olmuş.
Görüntüleri yansıtmaya yarayan bu teknik 19'uncu yüzyıla gelindiğinde İngiltere'ye oradan da Avrupa'nın birçok ülkesine yayılmış. Zamanla geliştirilen bu teknik ile sabit hareketli görüntüler de oynatılabilir olmuş. Oluşturulan bu hareketli görüntüler eğlence amacının yanında motivasyon ve halkı coşturmak için de kullanılırmış. Napolyon Savaşları esnasında İngiltere'de çok meşhur olan bir büyülü fener gösterisinde İngiliz donanması tarafından alevler içerisinde batırılan bir Fransız gemisi resmedilmiş.
Aynı zamanda bir görsel şölen olan sinemanın, ilkel icatlarında dahi toplumu heyecana sürükleme ve coşturma gibi amaçlar varmış. Günümüzde de birçok filmin sadece böyle bir amaçla çekildiği hepimizin malumu.