Çocuk, ölüm ve yas
Doğmak ve yaşamak, içinde sıkıntılar barındırsa da üzerinde düşünülmesi, konuşulması çok daha kolay olan konular ama ya ölüm? Yalom'a göre ölüm korkusu, insanın sahip olduğu en büyük korkuların başında geliyor. Diğer korkuları ise; özgürlük korkusu, yalnızlık korkusu ve yaşamına anlam verememe korkusu olarak tanımlamış ünlü psikiyatrist. Yetişkinler nazarında ölüm korkusunu bu denli şiddetli yaşamamızın nedeni, temelinde bedensel manada yok olmamızın ve kesin olarak bilemediğimiz ama inandığımız başka bir sürece geçmemizin temsili olması. Yani bir bilinmezliğe karşı inanmışlık ve teslimiyetle duruyor oluşumuz.
Çocukların bu denli soyut olan ölüm kavramını anlamaları ise pek de kolay olmaz. Bir çocuğun ölümü anlaması yahut bundan sonra olanları kabullenmesi yaşına, gelişimsel düzeyine, bilişsel kapasitesine, kişilik özelliklerine ve çevresinin bu süreci nasıl yaşadığına bağlı olarak değişebilir. Yine de genel olarak çocuk ve ölüm başlığını okul öncesi dönem, okul dönemi ve ergenlik olmak üzere üç ayrı başlıkta değerlendirebiliriz.
Okul öncesi dönemdeki çocuk ve ölüm
Bu dönemde çocuklar için ölüm, henüz soyut düşünebilme becerileri gelişmediği için pek de anlaşılabilir bir kavram değildir. Özellikle çok yakın olduğu kişiyi, yaşamının ilk iki yılında kaybetmiş bir çocuğun ruhsal dünyasında bu olayın izi mutlaka kalacaktır. Bu dönemde yaşadığı kayıp duygusu, çocukta durdurulabilmesi çok zor olan ağlamalara, kaygıya, umutsuzluğa, kayıtsızlığa ve/veya öfkeye neden olabilir.
Bu dönemde ölümle karşılaşan çocuklar, bu durumun geri dönülemez olduğunu henüz kavrayamazlar. Çünkü çocuklar bu yaşta zamanı döngüsel olarak algılarlar. Bir çocuk için hayat, düzenli olarak tekrar eden aktivitelerden oluşur. Sabah kalkar, okula gider, eve gelir, oyun oynar, uyur ve tekrar sabah olur. Onun için ölüm de benzer bir işleyişte olabilir. Yaşarız, ölürüz ve sonra tekrar yaşarız. Bu nedenle o gün babasının öldüğünü öğrenen çocuk, öğleden sonra bahçeye arkadaşlarıyla oynamak için çıkıp iki gün sonra babasının neden hâlâ eve gelmediğini sorabilir yahut cenaze evinde keyifle oradan oraya koşuşturup, gülüp eğlenebilir.
Çocuklar bu dönemde benmerkezci düşünürler. Bunun anlamı çocukların bu dönemde olan biten her şeyi merkeze kendilerini alarak düşünmeleridir. Anne baba tartışır çünkü çocuk odasını toplamamıştır, anne hayatını kaybetmiştir çünkü çocuk ona, çikolata yemesine izin vermediği için, çok kızmıştır. Örnekler çoğaltılabilir. Bu nedenle karşılaştığı bir kayıp durumunda çocuk, bundan dolayı kendini sorumlu tutup, yoğun suçluluk duygularıyla baş etmeye çalışabilir.
Bazen de çocuklar özlem, üzüntü ve çaresizlik gibi duygularını öfkeyle, uykuya dalmada zorlanmakla, altlarını ıslatmakla ve yoğun korkularla ifade etmeye çalışabilirler.
Okul dönemindeki çocuk ve ölüm
Bu dönemde de çocuklar hâlâ somut düşünmeye devam ederler fakat ölümün geri dönülemez bir kavram olduğunu daha kolay kavrayabilirler. Ölüm onlar için de engellenemez ve evrensel bir olgudur artık. Ölümün kazalar, doğal afet ya da şiddet gibi dışsal bir nedenden olduğu gibi hastalık, yaşlılık gibi içsel bir nedenden kaynaklanabileceğini anlayabilirler.
Okul çağındaki çocuklar hak ve haksızlık kavramlarıyla daha fazla ilgilenirler. Bu nedenle yaşadıkları bir kayıp karşısında durumun haksızlık olduğu ya da kişinin bunu hak etmediği gibi ifadeler kullanabilirler.
Bu dönemle beraber benmerkezci düşünme, yerini empati kurabilmeye bırakır. Bu nedenle bu yaştaki çocuklar daha merhametli olurlar. Fakat yine de duygularını ifade etmekte zorlanırlar. Yaşadıkları bir kayıp karşısında karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel yakınmalar kendini daha sıklıkla gösterebilir.
Ergenlik dönemindeki çocuk ve ölüm
Ergenlik dönemiyle beraber çocukta soyut düşünebilme becerisi de gelişir. Daha önceki dönemlere oranla ergen, ölümü bütün yönleriyle ele alabilir, aynı durumun kendi başına da gelebileceğinin farkında olur. Dolayısıyla yaşamın bu gerçeğinin farkında olması kolaylaşır.
Bununla birlikte yaşadığı bir kayıp karşısında verdiği tepki oldukça şiddetli de olabilir. Bu karmaşık duyguyla baş edebilmek için öfkeyle hareket edebilir, depresif özellikler gösterebilir, yeme ve uyku bozuklukları yaşayabilir.
Çocuk ve yas
Ölüm yetişkinler için ne kadar zorsa çocuklar için de bir o kadar zordur. Her yetişkin yaşadığı kayıp karşısında ne kadar acı çekiyor ve bununla baş edebilmek için kendince çözümler bulmaya çalışıyorsa, her çocuk da benzer bir yol izler. Yani yetişkinler gibi çocuklar da yas tepkileri verir. Bunların bir kısmı yetişkinlerin tepkilerine benzerken bir kısmı ise değişik şekilde ortaya çıkabilir. Çocukta değişen yas tepkilerinin nedeni, çocuğun ölümü nasıl algıladığıyla alakalıdır.
Genel olarak edilen yas tepkileri beş aşamada oluşur:
• Kişi önce şok içine girer ve sanki bir şey hissetmiyormuş gibi yaşar. Kaybı inkâr eder ve olanlara inanamaz.
• Daha sonra yoğun olarak öfke duyar. Kaybettiği kişiye özlemi giderek artar ve bütün bu olan bitene isyan eder.
• Bu dönemde yaşadığı kayıpla beraber hayatını gözden geçirmeye, "Madem bu olay oldu o zaman ben de şöyle yapayım" demeye başlar.
• Sonrasında kendini büyük bir boşlukta hisseder ve depresif belirtiler kendini gösterir. Ruh halinde iniş çıkışlar, uykuda ve iştahta düzensizlik, ağlama nöbetleri kendini gösterebilir.
• Son olarak da yaşadığı kaybı kabul eder, onunla vedalaşır ve normal hayatına geri döner.
Çocukların verdiği yas tepkileri, yetişkinlere benzer davranışlar gösterseler de yaşlarına, kişilik özelliklerine, ailelerinin bu süreci nasıl yaşadıklarına, kültürel yaşantılarına, gelişimsel ve bilişsel durumlarına göre değişebilir. Sözel ifadelerden ziyade daha davranışsal tepkiler gösterebilirler. Duygusal iniş çıkışları olabilir. Önce hiçbir şey olmamış gibi davranıp sonra yoğun kaygıyla beraber uykuya dalmada zorluk yaşayabilirler. "Bu doğru olamaz, sana inanmıyorum" gibi ifadelerle ölümü inkâr edebilirler. Bazı çocuklar ise yaşadıkları şok halinin bir sonucu olarak tepkisiz gibi durabilirler. Sürekli anılarını canlı tutup konsantrasyon bozukluğu ya da dikkat dağınıklığı yaşayabilirler. Yoğun bir özlem duysalar bile bunu ifade etmekte zorlanabilirler. Mesela ağlamalarının sebebini "Canım sıkılıyor ondan" şeklinde açıklayabilirler. Terk edildiklerini hissedebilir bu nedenle bu duyguyu etraflarındaki diğer kişilere karşı da yayıp genel bir ayrılık kaygısı yaşayabilirler. Baş ağrısı, karın ağrısı gibi bedensel yakınmalar yaşayabilirler. Yoğun bir öfke duyabilir ve bu öfkeyi ölümü engelleyemedikleri için kendilerine yahut kendilerini terk ettiği için ölen kişiye yöneltebilirler. Bazen bu öfke yoğun bir başkaldırı şeklinde de kendini gösterebilir hatta bu duygu yoğunluğuyla çocuk, anne babasına, kardeşine ya da okuldaki arkadaşlarına şiddet uygulayabilir.
Çocuklar bilerek veya bilmeyerek, bu tür davranışlarla, etraflarındaki kişilerin dikkatini kendi üstlerine çekerek, onların yıkılmasını, içinde bulundukları depresyondan çıkmalarını sağlamaya çalışırlar. (Dyregrov, A. & Güvenç, G. 2000. Çocuk, Kayıplar ve Yas)
Ne yapmak gerekir?
Ölüm kavramını içinden daha da çıkılmaz hale getiren temel sorun; ölüm haberinin çocuğa verilip verilmemesi yahut çocuğa ne söylenmesi gerektiğidir. Öncelikle çocuklar, yaşları ne olursa olsun, etraflarında olan biten her şeyden haberdardırlar. Bu nedenle onlara karşı dürüst olmak oldukça önemlidir. Ölüm haberi çocuğa mutlaka verilmelidir fakat bu haberi verirken dikkat edilebilecek bazı hususlar vardır:
• Öncelikle çocuğun yaşı ve gelişimsel dönemi hem konuşurken hem de verdiği tepkiler değerlendirilirken mutlaka göz önüne alınmalıdır.
• Yaşı ne olursa olsun her çocuğa "öldü" kelimesini kullanmak gerekir. Küçük yaştaki çocuklar için kullanılan "gitti", "uyuyor", "Allah onu yanına aldı", "cennete gitti" gibi soyut söylemler çocuğun aklını daha da karıştırır. Hatta gitmeyle yahut uyumayla kayıp duygusunu birleştirip, giden yahut uyuyan kişinin öleceğini düşünüp kaygılanabilir. Bu nedenle "Şimdi sana söyleyeceğim bir şey var ve bu biraz üzücü. Baban öldü. Bir kaza oldu ve baban artık evimize gelemeyecek, seninle oyun oynayamayacak, bize sarılamayacak" gibi olanı gerçekliğiyle ve somut şekilde açıklayan bir ifade kullanılmalıdır.
• Çocuk cenaze sürecinde evden uzaklaştırılmamalıdır. Kalanların üzüntüsüne, evde yapılan dualara ve camide yapılan törene eşlik etmek, çocuğun yas süreci için gereklidir. Çocuklar da bu sürecin bir parçası olmaya ihtiyaç duyarlar.
• Cenaze töreni öncesinde çocuğu bilgilendirmek önemlidir. "Evimize baban öldüğü için bize destek olmak isteyen insanlar gelecek. Burası oldukça kalabalık olacak. Bazı insanların çokça ağladığını görebilirsin" gibi göreceği sahnelere çocuğu hazırlamak gerekir.
• Yapılan törende çocuğun, özellikle ebeveynlerinden birini kaybetmişse, kalan ebeveynle değil de güvenilir başka bir yetişkinin yanında olmasında fayda vardır. Bu yetişkin çocuğa neler olup bittiğini anlatabilir, isterse çocuğu dışarı çıkarabilir, gerekirse onu teselli edebilir. Ayrıca kalan ebeveyn de acısını, çocuğu güvenilir biriyle beraberken daha rahat yaşayacaktır.
• Çocukla süreci konuşmak, kaybettiği kişiyle vedalaşmasını sağlamak, çocuğun yas süreci için oldukça önemlidir. Bu durumda "Seni anlıyorum" demek yerine "Çok üzgünüm" demek çok daha anlamlıdır. Ayrıca "Onunla son konuşman olduğunu bilseydin ne söylemek isterdin, bunları bir kâğıda yazmak ister misin" diyerek yazdığı metni, mektubu mezara bırakmak, çocuğun yasını somutlaştıracağı için faydalı olacaktır.
• Çocuklar duygularını hareketleriyle dışa vurmaya daha meyilli olurlar. Bu dönemde hareketli olan, koşturan çocuğa karşı daha anlayışlı olmak gerekir.
Çocuk ve ölüm kavramı konusunda yaşadığımız çaresizlik, çoğunlukla kendi içimizde de bir türlü oturtamadığımız duygulardan kaynaklanır. Bu nedenle "Annem nerde", "Dedem neden gelmiyor" gibi sorulara cevap vermek oldukça zor olabilir. Çünkü biz de o anda içimizdeki acıyla nasıl baş edeceğimizi bilemeyiz.
Bu nedenle bir çocuğa, ölen birinin ardından yardımcı olabilmek için atılacak en önemli adım, ebeveynlerinin yahut ona bakım verecek yeni kişinin kendi yas sürecini sağlıklı bir şekilde geçirebilmesi için bir uzmandan yardım alması olacaktır.