Benim hâlâ umudum var
"İnsan umuttur" deriz sık sık. Umutsuzluğu insana yakıştıramayız. Biliriz, her zaman umut vardır. Fakat bunu nereden bildiğimizi pek bilemeyiz. Modern insana 'neden umutlu olması gerektiği' unutturulmuştur sanki. Bu soruyu hatırlayıp cevap aradığında endişeye kapılır. Bütün varlığını hapseden iş düzeni, üzerine titreyip yine de yaşlanıp bozulmasına engel olamadığı bedeni, açgözlü arzulara yenik düşen cılız ruhu ona cevap konusunda yardımcı olamaz. Durduğu yerden bakınca her şey ona umutsuz görünmektedir. Tek çare olarak gözlerini kapatır. Görmezden gelir ve kayıtsızlık üretir.
Nasıl mı? Akışa bırakarak… Yani mevcut üretim ve tüketim ilişkileri düzenine teslim olarak ve seküler hayatın içine, daha içine, iyice derinine doğru gömülerek, uyuşarak ve zemine bukalemun gibi uyarak yaşamak…
Burada iki temel noktanın altını çizmeliyim. Birincisi… Umut, yapıp ettiklerimizin yoldaşıdır. Milli piyangodan büyük ikramiye çıkmasına benzemez. İkincisi… Umut, seküler bir duygu değildir. Umut, Tanrı'nın rahmetindendir. Modern insanın anlayamadığı da budur. Bu yüzden 'umut'tan her söz edişinde hayallerini veya beklentilerini sıraladığını ve bunun başka bir şey olduğunu fark edemez.
Klein soruyor: Neden ilgimizi kaybettik?
Şimdi belki içinizden soruyorsunuzdur: Acaba yazıya neden böyle umut konusunu açarak girdim? Çünkü lafı Naomi Klein'ın yeni çalışmasına getireceğim. Kitabın adı This Changes Everything: Capitalism vs. The Climate.
Bildiğim kadarıyla Türkçesi henüz çıkmadı ama yakında raflarda yerini alır. Kitap şu sıralarda Batı'da 'edebiyat dışı çok satanlar' listesinde ilk on içinde. Medya büyük bir ilgi gösteriyor; TV kanalları kitap üzerine açık oturumlar düzenliyor. Klein'ın temel tezi özellikle radikal sol ve İslamcı kesimler için pek tanıdık fakat Batı'nın orta ve üst sınıf çevrecileri için sarsıcı nitelikte.
İklim değişikliği (küresel ısınma) meselesini öyle basitçe karbon salınım miktarlarıyla, siyaset merkezlerinin hatalı çevre politikalarıyla falan anlayamayacağımızı, bunun boş bir çaba olduğunu, Greenpeace ve benzeri büyük çevreci örgütlerin kamuoyunu bu bakımdan aldattığını anlatıyor. Neden? Çünkü küresel ısınmanın kaynağı kapitalizm. Sonra da soruyor Klein: Neden dünya kamuoyu ve hatta tek tek insanlar küresel çevre sorunlarına bundan on yıl önce olduğu kadar bile ilgi göstermiyor? Nasıl oluyor da, iklim değişikliği her geçen gün daha apaçık hale gelmesine rağmen halklar görmezden geliyor? Birinin Naomi Klein'a "Tam da anlattığın şey yüzünden" demesi gerek… Yazıya neden umut ve umutsuzluktan söz ederek girdiğimi şimdi anlamışsınızdır. Kapitalizmin kıskıvrak yakaladığı modern insan umutsuzluğun kokusunu aldığı anda oradan sıvışıyor. Neden? Çünkü artık onunla savaşacak donanıma sahip değil. Yoksa Naomi Klein'ın 575 sayfada dile getirdiği iklim değişikliği gerçeğinin arka planını bilip hissetmeyen var mıdır? Sanmam.
Fakat kimsenin bir heyulayla savaşacak gücü yok! Konu açıldığında herkesin üzerine endişeli bir yorgunluk çöküyor, yalan mı? Radikal çevreciler ve solcular gibi siyasal mızmızlıklarla vakit geçirip depresyonunu büyütmektense, kendi başına atmosfere az karbon salarsa, doğru bir şey yaptığına inanarak 'uyku'ya dalmak isteyen 'sıradan insan'a kızmak doğru mu? Üstelik unutmamalı ki, kapitalizm Klein'ın da kitabında çarpıcı biçimde anlattığı gibi, kamuoylarından daha hızlı biçimde 'çevreci' refleksler göstererek kendi varlığını sürdürme konusunda pek mahir bir düzendir.
Doğru fakat bu bir şeyi değiştirmez!
Tekrar kitaba dönersek, This Changes Everything de Naomi Klein'ın önceki çalışmaları No Logo ve The Schock Doctrine gibi tuğla kitaplardan… Klein yine aynı şeyi yapmış: Çalışmasını istatistiklerle, resmî ve gayriresmî raporlarla, belgelerle tıka basa doldurmuş. Hani kitabı okuyup da yarı yolda hâlâ "Serbest piyasa eninde sonunda bizi çevre felaketinden kurtarır" diyen olacak olursa veya çareyi 'yeşil kapitalizm'de görenler varsa, yanıldıklarını kanıtlamak için elinden geleni ardına koymamış.
Yazarın hem kitabında, hem de son üç yıldır kendisiyle yapılan söyleşilerde çok sık vurguladığı bir konunun üzerinde ayrıca durmak gerek. ABD'de 'Big Green Groups' veya 'Gang Green' denilen dev çevreci organizasyonlar için "Davaya büyük kötülük yapıyorlar" diyor Klein. Müesses siyaset ve iktisat tarafından satın alınan bu grupların esas hedefi dikkati global kapitalizmin tahrip edici etkilerinden uzaklaştırmak. Tabii bu analizinde yalnız değil, birçok çevreci düşünür de aynı kanıda. Yeri gelmişken, bu gruplar içinde bizde çok tanınıp rağbet gören Greenpeace ve World Wildlife Fund'ın da olduğunu belirteyim.
Sonuç olarak, ister kitabı alıp baştan sona okuyun, ister kitap üzerine şu sıralarda dönen ve sonra yine unutulmaya terk edilecek tartışmalara kulak verin… Tıkanıp kalacağınız bir yer var. Büyük bir coşku ve haklılık iradesiyle anti-kapitalizmden söz etmek, çözümü bilmek anlamına gelmiyor. Sol hareketlere özgü şaşkınlığı üzerimizden attığımızda o gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyoruz: Kapitalizm çoktandır sadece bir kültür ve iktisat değil, aynı zamanda 'varoluş biçimi'dir. İnsanın sosyal kıyameti çoktan koptu, modernite ve endüstriyel devrimden bu yana mahşeri yaşıyoruz. O yüzden bu ölümcül çemberin içinden modern çözümlerle çıkamayacağız. Sadece bu 'dünya'sı olan çevreciler, solcular ve Naomi Klein'lar bunu anlayamazlar, çünkü bir tek bu 'dünya'ları var.
Çıkışı bulacak olanlar, bu dünyanın emanet olduğunu hatırlayıp 'öteki dünya'ya da inananlardır. Şimdi kalkıp buraya o şarkının sözlerini yazdırmayın! Hani "Benim hâlâ umudum var, isyan etsem de istediğim kadar/inat etsem bile bırakmazlar, sahibim var" diye başlayan şarkıyı…
Fakat nasıl olacak?
Yaşayıp göreceğiz.
HAŞMET BABAOĞLU KiMDiR? Sabah gazetesi yazarı.