İklim değişikliği ve etkilerine dair sorular-cevaplar
Küresel ısınma dünyayı tehdit mi ediyor?
Yerküre, okyanuslar ve atmosferin, son 100 yıl içerisindeki insan aktiviteleriyle hava küreye karbondioksit, metan gibi sera gazlarının salımı sonucu (temel olarak fosil yakıtlar kullanmak suretiyle) ısınmaya başladığını biliyoruz. Küresel ısınmanın en açık göstergesinin, dünya sıcaklığının artması olduğu söylenebilir. Bunun sonucu olarak; başta buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi ve iklimlerin değişmesi beklenmektedir.
Geçtiğimiz 100 yıllık süre içerisinde 1oC'e yakın bir sıcaklık artışı söz konusu. Ancak, bu sıcaklık artışının küresel ölçekte yapılabilecek standart hata miktarına kıyasla belirgin olmaması nedeniyle iklim değişikliği üzerinde bilimsel tartışmalar süre geldi. Bu doğrultuda, küresel ısınma ve beraberinde getirdiği iklim değişikliğiyle ilgili olarak politik anlaşmazlıklar baş gösterdi, mücadele konusunda kararlı bir aksiyon planı izlenmesinde önemli zorluklar ortaya çıktı.
İklim değişikliğinin en önemli diğer göstergelerinden birisi ise yağış, akış, buharlaşma, radyasyon, nem, rüzgar, yeraltı suyu, hidrolojik parametrelerin ekstrem değerlerindeki gözlemsel artışlar. Ekstrem değerler söz konusu parametrelerin alansal ve zamansal ortalama değerlerine kıyasla daha belirgin bir değişimi ortaya koyabiliyor. Özellikle bu 2021 su yılı başından itibaren daha belirgin olmak üzere son birkaç yılda, taşkın ve kuraklık gibi ekstrem olayların istatistiklerdeki (sayısı, şiddeti, tekerrür periyodu, genliği vs.) artışlar bu anlamda iklim değişikliğinin önemli göstergeleri olarak değerlendirilebilir.
İnsan ve canlı yaşamını etkileyen su, ısı, radyasyon, enerji vb. madde ve büyüklükler, yerküreyi ve hava küreyi içerisine alan bir sistemde sürekli bir döngü içerisinde yer almaktadır. Bu döngü güneş aktiviteleri, yerkürenin ve gök cisimlerin hareketlerine bağlı olarak astronomik değişimlerden; karbon, metan vb. sera gazı salımı vb. etkilere bağlı atmosferik değişimlerden etkileniyor. Doğamız bu değişimleri bir düzen içerisinde dengeleme arayışı içerisinde. Ancak, mevcut durumda doğamızın kendi kendini yenilemekte zorlanacağı bir döneme doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Yerkürenin bir tarafında kuraklığı, bir tarafında taşkınları, bir tarafında buzul erimelerini diğer tarafında şiddetli fırtınaları sıkça görmeye başladık. Beraberinde, ikincil etkiler olarak orman yangınları, susuzluk, çölleşme vb. olaylarla karşılaşmaya başlıyoruz.
Yaşananlar küresel iklim değişikliği mi?
Küresel iklim değişikliği sonucu önceden taşkın, kuraklık vb. olumsuzluklar görülmeyen bir bölgede bu tür sorunların yaşanması mümkün. Çok nadir sorunlar yaşanan bölgede daha sık sorunların yaşanması da mümkün. Esas itibarıyla, bir bölgede belli bir zamanda olağanüstü bir hal yaşanabilmesi için bir dış etki olması gerekir. Ancak, bu sorunun oluşturduğu zarar, sizin bu etkiye karşı direncinize ve duyarlılığınıza bağlı olarak şekillenir. Örneğin yağış azlığı sonucu kuraklık etkilerinin hissedilmesi, bu duruma karşı hazırlıklı olup olmadığımızla ilgili.
Yeterince su depolayan rezervuarlarınız varsa, su tasarrufu sağlayan sistemlerinizi oluşturmuşsanız, yani arz talep dengesini yönetebiliyorsanız kuraklık etkilerinden olabildiğince az etkilenirsiniz. Diğer taraſt an, küresel iklim değişikliği sonucu beklenenin üzerinde sağanaklara karşı kentsel altyapınız hazır ise taşkın etkilerini çok daha az hissedersiniz. Dere veya taşkın yatağında yapılaşma olmayan, yağmur suyu drenaj sistemleri oluşturulmuş kentler veya yerleşim yerleri artan yağışın olumsuz etkilerden çok daha az etkilenecektir.
Dünya su tehdidi ile mi karşı karşıya?
Suyun hidrolojik döngü içerisindeki zamansal ve konumsal hareketinin küresel iklim değişikliğiyle önemli ölçüde etkilendiğini, ekstrem olaylara ilişkin gözlemlere bakarak kolaylıkla görebiliyoruz. Özellikle, son 1 yıl içerisinde dünyanın bir noktasında şiddetli yağışlar ve taşkınlar, diğer bir noktasında susuzluk ve kuraklık yaşandığına şahitlik ediyoruz. Benzer şekilde, Güney Kutbu'nda rekor sıcaklıklar ve buzul erimeleri meydana gelirken, çöl ortasında sağanak yağışlar ve sel ile karşılaşabiliyoruz.
Geldiğimiz noktada, suyun hem varlığının hem yokluğunun ciddi sorunlara yol açtığını söyleyebilirim. Bu nedenle, bir yandan iklim değişikliğine karşı küresel bazda sürekli ve kararlı uygulanabilecek tedbirler geliştirirken, diğer taraſt an yaşam alanlarımızı iklim değişikliğinin etkilerine karşı korunaklı hale getirmemiz gerekiyor.
Son yaşanan sel olayının sebebi aşırı yağışlar mı?
11 Ağustos 2021 günü Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinin bulunduğu havzada ve çevre havzalarda meydana gelen sel felaketleri sırasında gözlenen yağış miktarı Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre yer yer 100 ila 300 mm arasında değişiyor. Türkiye ortalaması olan 760 mm yıllık toplam yağış temel alındığında, bir yaz gününde düşen yağışın ne kadar fazla olduğu açıkça görülebilir.
Bununla birlikte, bu büyüklükteki bir yağış havza içerisinde baraj, sel kapanı vb. yapılarla üst akış kesitlerinde tutularak; yağış sonucu oluşan akış, ıslah çalışmalarıyla denetim altına alınarak veya taşkın yatağında yapılaşmayla izin verilmeyerek taşkın zararları en aza indirgenebilir.
Taşkın etkilerinin en yoğun hissedildiği Kastamonu'nun Bozkurt ilçesindeki zararın önemli bir kısmının taşkın yatağının yapılaşmaya açılmış olması nedeniyle gerçekleştiği söylenebilir. Bölgede 1940'lı ve 1970'li yıllarda da sel baskını yaşandığı yöre halkınca ifade ediliyor. Ancak, geçtiğimiz günlerde meydana gelen sel baskınının etkisinin bu denli yüksek olmasının sebebi, 1970'li yıllarda yapıldığı söylenen dere ıslahıyla taşkın yatağının yerleşime açılmasıdır.
Dere ıslahıyla daraltılan dere yatağının kapasitesinin gelen akışı taşıyamayacak mertebede olması ve taşkın sırasında gelen rüsubatın hidrolik kapasiteleri yetersiz olduğu görülen 5 köprünün akışı engellemesi nedeniyle taşkın etkilerinin yıkıcı olduğunu söyleyebilirim. Tıkanan köprü ayakları, membadaki akışın kabararak Bozkurt ilçesinin taşkın yatağında bulunan kısımlarının sular altında kalmasına etki etti. Yüksek hızlı çalkantılı akış, dere yatağının kenar duvarlarını ve bu yatağa paralel ulaşım yollarını Karadeniz'e sürükledi.
Ayrıca, binaların temellerine kadar ulaşarak temel altında oyulmalara, dolayısıyla Ezine Çayı kenarındaki binaların göçmesine veya zarar görmesine yol açmıştır. Üst havzada var olan hidroelektrik santrallere su sağlayan regülatörlerin dolusavak kapaklarının hangi hızla açıldığı ya da zarar gördüğü bilinmemekle birlikte, regülatörlerin toplam biriktirme hacimleri bakımından 11 Ağustos Ezine taşkınına katkısının az olacağı öngörülebilir.
Kuraklığı güçlü şekilde hissedecek miyiz?
Temmuz ayı verileriyle ülke genelinde son 60 yılın en az yağışı ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, meteorolojik kuraklığı baz aldığımızda son 60 yılın en kurak yılını yaşadığımızı söyleyebiliriz. Ancak, kuraklıktan etkilenme miktarımız kuraklığın tanımına ve de yerelde kuraklığa karşı ne kadar hazırlıklı olduğumuza bağlı olarak değişecektir. Örneğin, karasal su kaynaklarının durumunu ifade eden hidrolojik kuraklık dikkate alındığında; göl, baraj, akarsu, yeraltı suyu gibi bölgedeki su kaynaklarındaki azalma, kuraklığın şiddetini gösterecektir.
Tarımsal ürün rekoltesindeki azalmayı ifade eden tarımsal kuraklık dikkate alındığında; rezervuarlarımızdaki su miktarları, aylık tarımsal amaçlı su tüketimimiz, kullandığımız sulama teknikleri, yetiştirdiğimiz tarım ürünlerinin cinsi gibi faktörler kuraklıktan etkilenme miktarını belirleyecektir. Kuraklığın insanlar üzerine yansımalarını ifade eden sosyo-ekonomik kuraklık tanımı dikkate alındığında; içme ve kullanma suyu rezervlerimizin durumu, yöre halkının geçim kaynakları ve ekonomik durumu gibi konuma bağlı faktörler kuraklığın etki gücünü belirleyecek.
Kuraklığa karşı genel, bölgesel ve yerel olmak üzere farklı alansal ölçek ve detayda eylem planları oluşturulmalı. Kuraklık yönetimi esas itibariyle bir acil durum yönetimidir. Dolayısıyla, afet öncesi hazırlık çalışmalarını, afet sırasında yürütülecek afetle mücadele çalışmalarını ve afet sonrası normalleşme ve yaraları sarma faaliyetlerinin bütününü içerecek, farklı alansal ölçekte eylem planlarının hazırlanmış olması esastır.
Gelinen noktada, afetin içerisinde olduğumuz için özellikle kuraklığın etkilerinin daha şiddetli hissedildiği coğrafi konumlarda reaksiyon kabiliyetimiz sınırlı olacak. Gelecek su yılı başı olan ekim ayı ve sonrasındaki birkaç ay konuma bağlı olmak üzere kuraklık etkilerini hissetmeye devam edeceğimizi düşünüyorum. Kuraklığın önümüzdeki yıllarda da şiddetlenerek devam etmesi ihtimaline karşı, başta yağış ve sıcaklık değişimleri olmak üzere hidrolojik değişkenlerin zamana bağlı olarak izlenmesi ve de değişik iklim senaryoları altında genelden yerel ölçeğe Kuraklık Eylem Planları daha fazla gecikmeden hazırlanmalı.
BM'nin "Dünya Su Gelişim Raporu"na dair ne diyorsunuz?
Birleşmiş Milletler Su Gelişim Raporu; Birleşmiş Milletler'in su konusunda her yıl farklı tema ile yayınladığı, dünya tatlı su kaynaklarının kapsamlı değerlendirmesini yapan dünyadaki en önemli küresel raporlardan biri. Bu yılki tema "Mavi Altınımızın Gerçek Değerini Anlayalım" biçimde. Rapor özetle, suyun değerinin anlaşılamamasının sularımızın
israfının ana nedeni olduğunu ifade ediyor. Özellikle artan kuraklık, iklim değişikliği ve nüfus artışı yaşadığımız bir dönemde, suyun değerini kavrayabilmek suyun hayatımızdaki yerini tam olarak anlayabilmekle mümkün. Milyarlarca insanın doğrudan erişiminin olmadığı, dünyanın en değerli kaynağı olan su (mavi altın), sadece yaşamın kaynağı olmayıp, toplumun sağlığının, sosyal ve kültürel gelişiminin de temelidir.
Rapor, suyun israf edilmesi ve verimsiz kullanılmasının, suyu sadece fiyatı üzerinden değerlendirmemizden ve hayati değerini anlamamızdan kaynaklandığını vurguluyor. Suyun yokluğunda suyun ücretini belirlemek imkânsız ve paha biçilmezdir. COVID-19 Pandemi süreci, suya erişimin hijyen ve halk sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu bize gösterdi. Raporda da vurgulandığı üzere suyun değer mefhumunun iyi anlaşılması gerekiyor. Suyun maliyeti, fiyatı ve değeri çok farklı kavramlar.
Su ihtiyacı sebebiyle göçler artacak mı?
İklimler astronomik ve atmosferik etkilere bağlı olarak şekillenir. Bu nedenle, yerkürenin konumu ve hareketine ve hava küredeki değişimlere bağlı olmak üzere; yerkürenin farklı konumları farklı zamanlarda farklı etkilere maruz kalır. Kütlenin korunumu yasası ve hidrolojik döngü gereği, yerküre ve hava küre etrafında dönen su miktarı, sıcaklık ve radyasyon değişimleri, basınç ve rüzgâr hareketleri ve diğer hidrolojik değişkenler, küresel bazda bir denge içerisindeler. Bu minvalde, doğamız yağışı buharlaşmayla, sıcağı soğukla, yüksek basıncı alçak basınçla dengelemeye çalışır. Ekstrem olaylar dikkate alındığında bu dengeleme arayışı kendini daha belirgin biçimde gösterir. Örneğin, bir yerde ve konumda kuraklık yaşanırken, başka bir zaman ve konumda taşkınların görülmesi ya da bir taraf sıcaklıktan kavrulurken diğer taraf da soğuktan donacak durumların gözlenmesi bu nedenledir.
Doğanın insan faaliyetleri sonucu söz konusu bu dengeyi sağlayamaması durumunda yerel bazda yağış, akış, sıcaklık, nem gibi parametrelerde artış ve azalış formunda trendler gözlemek olasılık dâhilinde. Bu durumun, kaynak yönetiminin sağlanamadığı yerleşimlerde insan ve canlı hareketlerinin oluşmasına yol açması da muhtemel.
İklim değişikliğine karşı nasıl bir politika izlenmeli?
İklim değişikliğinin etkileri konuma, bölgesel duyarlılık ve direncinize bağlı olarak şekilleniyor. Bu nedenle, bölgesel duyarlılık ve dirençlerimize bağlı olarak etkin, entegre ve sürdürülebilir bir su kaynakları yönetimi gerçekleştirerek; genel, bölgesel ve yerel mücadele politikaları üretmek suretiyle, iklim değişikliğinin sonuçlarından daha az etkilenebiliriz.
Bu anlamda, ilk yapmamız gereken şey, kaynaklarımızı etkin bir biçimde değerlendirmemize imkan sağlayacak mekanizmaları hayata geçirmektir. Acil durum yönetiminde (su kaynakları özelinde) dijital dönüşümün başlatılması, iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla mücadelede kolaylıklar sağlayacak; kuraklık, taşkın gibi doğal afetlere karşı geliştirilecek başarılı politikaların üretilmesini temin edecek; alınan önlemlerin uygulanması ve denetlenmesini etkin kılacak büyük bir fırsat olarak değerlendirilebilir.