3 soru 3 cevap
YEŞİM TONBAZ
YÖNETMEN
Askıda isimli kısa filminiz ile başarılara imza attınız. Şimdi de Münhasır, birçok festivalle birlikte 38. Uluslararası Torino Film Festivali'nde resmi seçkiye girdi ve 8. Uluslararası İpekyolu Film Ödülleri'nden ve Uşak Uluslararası Film Festivali'nden de ödüller aldı. Yönetmenliğini üstlendiğiniz bu filmi ve yapım sürecini biraz anlatır mısınız?
Münhasır benim ikinci kısa metraj filmim. İlki, dünyada mülteci olmanın nasıl bir his olduğu sorusundan yola çıktığım Askıda idi. Askıda bana, sinemanın genel izleyiciye bir miktar uzak olan, sinemacıların ya da sinefillerin bildiği bir taraf olan festival süreçlerini yönetmen olarak deneyimleme fırsatı verdi. Festivaller, özellikle kısa filmler için ayrı bir kanal. Filmlerin çekilebilmesine de vesile olan bir kaynak diyebiliriz hatta. Bu bakımdan çok önemli çünkü görsel bir sanat olan sinemanın seyircisine ulaşması için ya vizyonda ya da televizyonda, dijital platformlarda kendine yer bulabilmesi gerekiyor. Bunların dışında ilgilisine ulaşabileceği kıymetli platformlardır festivaller. Hem bir üretim motivasyonu hem de seyirciye ulaştırma aracıdır bu bakımdan. O sebeple Askıda filmimden sonra bir süredir düşündüğüm bir fikrin hikâyesini aradım. Yaratılanın biricikliği meselesi… Bunu hem bir hikâyeye konu etmek hem de bir metafor üzerinden anlatmak istedim. Fakat üzerine konuşurken bile kelimelerin yetersiz kalabildiği bir şeyi görsele ve hikâyeye dökmek ziyadesiyle zordu. Uzun süre bu hikâyenin arayışındaydım ki filmde de kullandığım metaforumu bulunca hikâye yavaş yavaş üzerine bina edilmiş oldu. Dostum Ekrem Aydın bu süreçte itici gücümüz oldu, sağ olsun. Onun yönlendirmeleri ve hikâyeye güvenmesi ile Kültür Bakanlığı'ndan aldığım destekle de Münhasır artık çekilebilme sürecine gelmiş oldu. Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonucu olarak da gayet içimize sinen, izleyiciden aldığımız dönüşlerden anladığımız kadarıyla da derdini anlatabilen bir film çıkmış oldu ortaya.
Mutlaka bir amaç doğrultusunda yapıyorsunuz bu işi ve sonunda başarı ve ödüller geliyor. Size bu ödülleri getiren şey nedir?
İlk olarak Münhasır ile anlatmak istediğim yegâne mesele, insanın yalnızca bir sayı değil, kalabalık değil, bir durum ya da aynı şeyleri yaşayan bir sürü değil, her bir insanın biricik olması meselesi idi. Bu çok bildiğimiz, emin olduğumuz şeyi bilginin ötesinde hissettirebilmeyi istedim.
Çünkü herkes kendi tekilliğinden hareketle diğer insanların biricikliğine ulaşabilir ve her bir insan tekinin, her bir canlının biricikliğini kavraması zaman alır; belki bir idrak olarak ölene kadar mümkün bile olmayabilir. Yoksa nasıl olsun savaşlar, ötekini yok saymalar, sokakta yürürken yanından geçeni görmemekler… Bu aynı zamanda kendinin ve dünyaya karşı sorumluluklarının da hatırlatıcısı bir kavrayış… Dünyada biriciksem, yalnızca benim yapabileceklerimi yapmadan çekip gitmek istemem. Münhasır, bu motivasyonla ve bu hâliyle yalnızca benim yapabileceğim bir filmdi. Bu yüzden biriciktir.
Sinema bir bilgi, bir olay aktarımından ziyade, bir duygu aktarımıdır nazarımda. Bu yönüyle, benim kendimi ifade biçimim, benden olanı bağırmadan, yormadan, muhatap olmayı kabul edene iletme biçimim. Bu bakımdan, dünyanın sürekli değişen ama aslında bir döngü olarak aynı meseleler üzerinde sabit kaldığı gündeminin yanı sıra, kişisel gündemim üzerinden bir paylaşım vasıtası olarak sinemayı seçtim. Tüm sanat dalları gibi, sinemanın da tek bir biçimi, tek bir yolu yok. Herkes kendi meşrebince yoğurup ortaya bir eser çıkarıyor ve bu insanlara ulaştığı ölçüde kıymetleniyor, zamandan ve mekândan bağımsız olarak. Bununla birlikte zamanın ruhunu yakalamak söz konusu olduğunda, sinemanın oldukça güçlü bir iletişim aracı olduğunu düşünüyorum. Tahmin edemeyeceğimiz ölçüde, tahmin edemeyeceğimiz mesafelerde, belki hiç yan yana gelemeyeceğimiz gözlere değip, günlerce zihinlerinde dolaşabilme imkânı veriyor olması müthiş bir güç. Hiç bağırmanıza gerek yok, hatta bağırmayan, kanırtmayan, sadece kaşıyıp durmayan eserler daha çok kişiye ulaşıyor. Bir soru bırakıyorsunuz ortaya, bir dikkat noktası olmaya çalışıyorsunuz. Sonra izleyiciyle birlikte seyrediyorsunuz filmi, nasıl anlattığınızla defalarca siz de yüzleşiyorsunuz. Hatta bu bir sonraki için de yol gösterici oluyor ve yeni cümleler kurulabiliyor bir sonraki film için. Bunun bir paylaşıma dönüşmesi de üretim noktasında son derece motive edici. Bu motivasyon sonucunda ortaya çıkan eserlerin teveccüh görmesi de yenileri için bir izlek oluyor hâliyle.
Dijital platformların artması ve sonrasında pandemi nedeniyle salonların kapanmasıyla tamamen dijitalden yürüyen bir sektör hâline geldi sinema. Artık sadece dijitale yapılan işler görüyoruz. Bir filmi seyirciyle birlikte salonda ya da festivalde izlemek bir sinemacı için önemli midir? Bunu kaybetme ihtimaliniz var mı?
Dijital dönemin hızla ilerlemesiyle zaten böyle bir sürecin gelmesi bekleniyordu ancak pandemi bunu hem hızlandırdı hem de zorunlu kıldı. Ben bir kaçış yolu, bir alternatif olarak son derece kıymetli buluyorum. Bundan 20 yıl önce böyle bir sorunla karşı karşıya kalsaydık, birbirinden haberdar olamayan, birbirine üretimlerini ulaştıramayan ve dolayısıyla üretimin de durduğu bir dönem olabilecekken dijital platformlar sayesinde ve hatta sosyal medyanın da açtığı alan ile kişisel üretimlerin ya da organizasyonların da muhatabına ulaşabilmesi sağlanmış oldu. Elbette bu, insanın insanla olan ilişkisinin ekran üzerinden kurulmasının yeterli olması demek değil. Tamamen bu mecralardan devam etmesi hiçbir sanatçının isteyeceği bir alternatif de olmasa gerek. Zor dönemi atlatabilmekte yardımcı oldu yalnızca. Bununla birlikte, online düzenlenen festivaller, toplantılar, söyleşiler ve dersler gösterdi ki fiziksel olarak aynı ortamda olmaya, gözlerimizin birbirine değmesine, seslerimizin çarpışmasına son derece ihtiyacımız var. Bu artık bilgilerden bir bilgi değil, tecrübe ile idrak ettiğimiz bir şey. Bu yüzden belki zamanla eskiye nazaran azalan, dijitalle paylaşılan süreçler yaşanabilir ancak yerini tamamen dijitale bırakacağını düşünmüyorum ve evet bir filmi seyircisi ile birlikte salonda izlemek, o filmin üreticisi için çok kıymetli. Aynı anda, aynı atmosferi soluyarak izlenilen filmlerin daha kalabalık ve yoğun bir etkileşimi mümkün kıldığını düşünüyorum. Bu yönetmen için çok kıymetli. Gülmenin de ağlamanın da düşünmenin ya da sormanın da birlikte olanı güzel. Yaşamak gibi.