GÜÇLÜ BİR MÜZİK SEVGİSİ BÜYÜK BİR KURTARICI
Arp ile ilkokuldan sonra İstanbul'da konservatuara kabul alındıktan sonra "seni arp bölümüne seçtik" denilmesiyle karşılaştım diyebilirim. Öncesinde arpla ilgili tek fikrim o zamanlarda televizyondaki bir araba reklamının fon müziğindeki sesin arp olduğunu bilmemdi. Dolayısıyla konservatuvara girdiğimde kulağımda böyle bir ses vardı ama arpı yakından görmemiştim. Daha sonra İstanbul'da hocamız rahmetli Sevin Berk'in evinde ilk kez arpla karşılaştım. Arp çok gösterişli bir çalgı fakat benim için esas olan müzikti ve arp ya da diğer müzik aletleri müzik yapmam için birer vesileydi. Böylece arpla beraber uzun bir yolculuğa çıkmış oldum.
Bazı insanlar müzik konusunda pratik bir zekayla dünyaya geliyor ama sadece hammaddenin olması yetmiyor. Müzikle alakalı estetik bir düşünsel dünya ve bu zihnin oluşturduğu bir arayış esasen belirleyici oldu benim için. Birbirinden farklı anlamlar yükleyebilirim müziğin hayatımdaki yerine.
Müzik benim için çok sadık bir dost ve bana müthiş bir özgürlük alanı sunuyor. İlkokulda mesela bu özgürlüğü hissederdim çünkü okul baskıcı ve kısıtlayıcı gelirdi. Evimizde piyano vardı ve okuldan eve geldiğimde onunla uğraşırdım. Orası bana özel bir özgürlük alanıydı. Zihnin çalışabileceği, çıkardığım seslerden tatmin olabileceğim, o seslerin birleşiminin uyandırdığı merak ve estetik beğeni... Bunların hepsi bir oyun alanı gibiydi. O oyun alanı bir hayat boyu benimle oldu. Müziğin böyle bir tarafı var. Bazen hayatın içinde bulamadığımız özgürlükleri müziğin içinde gani gani bulabiliyoruz.
Çeng ile tanışma hikayem
13 yaşına geldiğimde Türkiye'den ayrıldım ve uzun seneler yurt dışında eğitim aldım. 30'lu yaşlarımın başında ise Türkiye'ye dönme arzusundaydım. Evet, önümde yurt dışında kalıp müzisyen olarak devam etmek üzere birtakım fırsatlar belirmişti ama onları değerlendirmedim ve çok daha çetrefil bir yol olan Türkiye'ye dönmeyi seçtim. Aslında dönme sebebim kişiliğimi daha iyi tanıyabilmek, kendi müzik kimliğimi oluşturmaktı fakat "Türkiye'de nasıl bir müzisyen olabilirim, ne tür çalışmalar yapabilirim?" gibi konularda da soru işaretlerim vardı. Bunlar aynı zamanda birer merak ve derin tatminleri de getirebilecek sorulardı. Bir yandan da toprak çekti diyebiliriz.
Geliştirdiğim müzisyen kimliğimde Türkiye'nin açtığı ufukların, bu toprakların sunduğu ve geçmişten gelen mirasımızın, bunun kalıntıları üzerinde yol
almanın bana kattığı çok büyük zenginlikler oldu. Bunlardan bir tanesi de bu coğrafyanın geçmişinde var olmuş ama zaman içerisinde ortadan kaybolmuş bir arp olan çeng çalgısının tekrar canlanması için yaptığım çalışmalardı.
Çeng, Mezopotamya'dan çıkmış, bizim coğrafyamıza ait çok kadim bir çalgı. Tarihi birkaç bin yıla kadar dayanıyor ve 1600'lü yıllara kadar seslendirilmiş. Ondan sonra tamamen ortadan kaybolmuş. Ben bu çalgının sesini merak ettim ve ben Türk isem bu çalgı hakkında çalışmalar yapmam gerektiğini düşündüm. Çeng, bildiğimiz arplardan çok farklıydı. Yere oturularak çalınan çok küçük bir kucak arpıydı bu. Tel sayısı az, çizimlerden gördüğümüz üzere de tasarımı çok değişik. Ona tekrardan bir prototip üretmemiz gerekti ve o süreçle birlikte nasıl müzikler seslendirebilirim düşüncesiyle kadim Türk müzikleriyle tanıştım. Yol alırken farklı geleneklerin izlerini sürme imkânım oldu. Aslında çeng vesilesiyle ben de Türk müziğinin makam ve usul, yani melodik ve ritmik temel yapıtaşları hakkında bilgi sahibi oldum. Bu konuda epey çalışmalar, iş birlikleri
yaptım. Türk müziğinde kendi serüvenimin başlangıcı çeng ile oldu.
Türk müziğini çeng ile dünyaya tanıtmak
Bu çalgıyı yaptığım diğer çalışmalara entegre ettim. Hatta Türk müziğini sadece çeng ile değil, dünyanın farklı yerlerinde kullanılan pedallı arp adını verdiğimiz, senfoni orkestralarında gördüğünüz en büyük ebat çalgılara da uyarlayarak geliştirmeye çalıştım. Keza mandallı arplar Kelt kültürü, Latin Amerika gibi birçok kültürde çalınıyor. Dolayısıyla uluslararası ortamda da farklı arpların literatürüne Türk müziğiyle katkıda bulunabileceğimi gördüm zaman içerisinde. Bu da aslında burada yaşarken dünyaya sunabileceğim, Türk müziğini de dünya müziğini de bilerek yapabileceğim özgün bir katkı
olacaktı. Nasıl konuşmamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Konuşmadan kastım, çalgı ile bir dil oluşturmak. Bu ancak benim burada olarak yapabileceğim bir çalışmaydı ve benim için burada olmayı çok anlamlı kılan bir yolculuktu.
Türk müziğinin çok geniş bir literatürü var. Çeng de bizim için oldukça yüksek bir sembolizm taşıyan, edebiyatta, görsel kültürde, tasavvufta da yeri olan önemli çalgılardan biri. Ben kaybolmuş bu değeri gün yüzüne çıkarmaya çalıştım. Bu katkıyı sunabilmiş olmaktan, sunmaya devam etmekten
çok mutluyum. Bu çalışmalar aslında şunu da gösteriyor; Türkiye'de bir müzisyen böyle özel bir yola baş koyabilir. İnsanın yaşadığı topraklarda kaybolmuş bir değeri ortaya çıkartmasını, müzisyenlerin bu tür meselelere yönelmelerini çok önemli görüyorum. Müziği koskocaman bir nehir gibi düşünelim. Çağların arasından akıyor, gidiyor. Tarihle temas ediyorsunuz. Benim için bir müzisyen olarak düşünsel dünyamın enginliği çok kıymetli bir boyut.
Türk müziğinden anladığımı, çeng ve başka araçların varlığıyla dünyaya sunmayı çok önemsiyorum. Ben uzun zamandan beri istikametimi coğrafyamızın müzik mirasına çevirerek hâkim olduğum düzeyde onunla tüm dünyaya sesleniyor ve onun görünür, kalıcı, sürdürülebilir olması üzerine çalışıyorum. Klasik Batı müziği eğitimi almış, sadece Batı'nın müziklerini seslendiren bir müzisyen olmayı kendim için küçük bir çerçeve olarak
tanımlayabilirim. Şunu da söyleyebiliriz; Türkiye'nin kendi kültürel kimliğini nasıl ele alacağını bilememesinden kaynaklanan bir bakış açısı
eksikliği var. Ben bu ülkenin geçmişten gelen mirasını imkanlarımın elverdiği ölçüde ele alıp kalıcı kılmaya çalışıyorum. Bu bir varoluş sebebi olarak çok önemli.
"Müziğimizin dünyada ses bulmasını misyonumun bir parçası olarak görüyorum"
Bu coğrafyanın kültürü ve müzik dilinin dünyada daha iyi temsil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun üzerinde bir metodolojik çalışma
yapıyorum kendi alanımda. Bir laboratuvar çalışması gibi de düşünebiliriz. 17'nci yılımdayım. Çeng ile ya da çaldığım farklı arp türleriyle yaptığım çalışmalar zaman içerisinde yurt dışındaki meslektaşlarımın ilgisini çekti. Geçen bu zamanda bir nota koleksiyonu hazırladım. 2022'de Türk müziğinden kesit sunan bir dağarcığı bir araya getirdim ve arpa uyarladım. Türk müziği geleneğini bilmeyen bir insana onun hakkında bilgi verebilecek bir kesit almaya çalıştım. 26 ciltlik bu nota koleksiyonu kadim eserler, geleneğe dayalı yeni eserler ve kendi bestelerimden de örnekler içeriyor.
Bu projenin metodolojisi, Türk müziğine has bazı özellikleri nasıl anlatmam gerektiği üzerine çok uzun zaman düşünerek çalıştığım bir süreci getirdi. Geleneğe yakın bir şekilde yabancıların bu müziği icra edebilmesi için nota kaynakları neleri içermeli konusundan uzun uzun düşündüm. "Türk Arpı Nota Koleksiyonu" İngiltere'de 80 Days Publishing tarafından yayımlandı. Nota koleksiyonu yayıncının sitesinde hem indirilebilir formatta hem de sipariş edilip baskı kitap olarak satın alınabiliyor. Aynı zamanda tüm dünyaya dağıtımı yapılıyor.
Tanıtım ayağında Kültür ve Turizm Bakanlığının da desteğiyle 2024'te 12 ülkede ve 3 kıtada 63 farklı etkinlik yaptım, atölyeler düzenledim. 2024 aslında oradan oraya koşarak, insanlara seslenerek bir kültür elçisi gibi gönüllü olarak çalıştığım bir yıl oldu. Hepsi çok inandığım işlerdi ve amacımıza da ulaşmış olduk. Bunun sonucunda çok güzel şeyler oldu. Mesela nota koleksiyonumda yayınlamış olduğum eserlerden 4-5 tanesi
dünya literatürüne dahil edildi. ABRSM müzik eğitim programına alınan bu eserler sayesinde dünya literatürüne ilk defa bizden müzikler arp alanında girmiş oldu. Müziklerimizin ulaştığı böyle bir mecra yoktu, şimdi var. Bu çok büyük bir sonuç oldu açıkçası. Bu tür büyük sonuçlar için çalışmaya
devam edeceğim.
Kültürel miras çok kıymetli bir konu. Dolayısıyla bunun bir kişi, kurum ya da bir grup insan tarafında çeşitli ifadelerle, çeşitli araçlarla korunabiliyor olması çok önemli. Şöyle görüyorum; doğduğum bir toprak var. Orada yediğim yemekler, çocukluğumdan biriktirdiğim hatıralarım, burada mücadelesini verdiğim bir yaşamım. Müzik, insan yaşamından can buluyor. Bu yaşam deneyimlerinin birleşiminden oluşan müzik örneklerinin tüm dünyada ses bulması beni bir Türk olarak mutlu ediyor. Kendi misyonumun bir parçası olarak görüyorum. Bunlar bugün burada Türkiye'de anlaşılamayabilir. Ancak gittiğiniz noktalarda çok net algılanıyor. Proje bir kültürel diplomasi çalışması. Her gittiğiniz yerde çok derin bir iz bırakabiliyorsunuz. Yazılı kaynak götürdüğünüz için bunlar kütüphanelere giriyor, kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Yazılı kaynak üretmek ve bunu bugünün
dünyasında dijital ortamda hayata geçirmek benim için hedefte bir çalışma. Tamamlayıcı hedeflerim ise bu çalışmaları her yerde tanıtabilmek. Dünyada gitmediğim yerin kalmamasını, enerjim yettiği müddetçe bunu gerek dijital kanallardan gerekse prestijli kurumlarla birleştirerek her yere götürmek istiyorum.
"Yapay zekâ çağında müzik insana şifadır, koruyucudur"
Biz müzikal bir milletiz fakat bugün müzik genelde eğlence olarak anlaşılıyor. Halbuki müzik dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de eskiden beri şifa olarak konumlanmış ve kullanılmıştır. Müzik bir terapidir. İnsanların gündelik hayatlarını sürdürürken sadık bir destektir. Aslında her düzenli meşguliyet, bu spor olur, müzik olur, bunların ufak tefek kombinasyonlarını hayatımıza dahil ettiğimde zararlı alışkanlıkları kendimizden uzak tutmuş oluruz.
Şu andaki en büyük zararlı alışkanlık, insanı en çok ilgilendiren sorun teknolojik bağımlılıklar bence. İçinde yaşadığımız robotik çağda yapay
zekanın getirdiği faydalar bir yana biraz istila edilebilirmişiz, mahremiyetimizi yitirebiliriz gibi bir his de oluşuyor bende. İnsanın düğmesine nasıl basacaklarını çok ciddi bir şekilde düşünmüşler sanıyorum. Teknolojinin özellikle pazarlama ayağında iyicil olmayan bir bakış açısı da var diye düşünüyorum. İletişimde bulunmak, yaptığımız çalışmaların görünürlüğünü yükseltmek, paylaşım alanı olarak kullanmak için dozunda kullandığımızda iyi ama dijital dünya bazen müziğin, sporun ya da hobilerimizin önüne geçmeye çalışıyor. Bazen tırmalıyor yani bu teknoloji.
Dolayısıyla tüm bu gelişmeler içinde müzikle uğraşmak müthiş koruyucudur. Bu sebeple ilkokuldaki haftada bir saat olan müzik derslerinin ihyası gerekiyor. 17 milyon gencimiz, ilk ve orta dereceli kademelerde okuyor ve her birinin haftada bir saat müzik dersi var. Fakat bu müzik
dersinin nasıl verilmesi gerektiği konusu tam düşünülmemiş ve o bir saat verimsiz geçiyor. Ben bunun çocuklarımız için çok ciddi bir fire olduğunu düşünüyorum. Orayı iyi kullanabilsek, o bir saati gerçekten içi dolu bir hale getirsek keşke. Bunu yapamayacak bir ülke değil Türkiye. Bu konunun öneminin üstüne gidilmiyor. Gidilebiliyor olsa buradan çok sayıda gencimize çok basit yöntemlerle güçlü bir müzik sevgisi ve müzik zekâsı aşılayabiliriz. Bir hayat boyu kurtarıcı olacağını size söyleyebilirim.