EZOTERİK BİLGİ MÜMKÜN MÜ ?

Mehmed Temelli 15 Ocak 2025, Çarşamba

Hikâyeye göre bir padişah, Hindistan'da meyvesini yiyenin ölmediği bir ağaç bulunduğunu öğrenir ve bu ağacı bulmak için nedimlerinden birini
görevlendirir. Adamcağız insanların azarlarına, alaylarına maruz kalarak yıllarca Hindistan'da o ağacı arar durur. Gitmediği şehir, çıkmadığı dağ, girmediği ova bırakmaz. Gurbet diyarında bir hayli zahmetler çeker, fakat sonuç alamaz. Nihayet ümidini kaybeder ve padişahın yanına dönmeye karar verir, ağlaya ağlaya yola düşer.

Tam dönecekken bulunduğu şehirde kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh olduğunu öğrenir. "Önce onun tekkesine gideyim, sonra yola çıkarım. Aradığımı bulamadım, bari onun duası yoldaşım olsun" der. Gözleri yaşlı şeyhin huzuruna varır, halini arz eder, ümitsiz olduğunu ve dua istediğini söyler. Şeyh, "Ümitsiz olsan da söyle. Aradığın neydi?" diye sorar.

Nedim, "Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. Bu ağacın meyvesi, ab-ı hayatın aslıdır. Yıllardır aradım, bir izini bile bulamadım, insanlar beni alaya aldılar. İşte o kadar!" der.

Şeyh gülümser ve der ki: "Ey saf adam, bu ağaç, senin anladığın gibi bir ağaç değil, ilim sahibindeki ilimdir. Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Mânâyı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. O (ilim) öyle şeydir ki yüz binlerce eseri vardır. En düşük özelliği, sahibine ebedi bir hayat bağışlamasıdır. O bir şeye sayısız adlar vermek gerek.

Bir vasfını bilen öbüründen habersizdir, kördür. Kim, bu ad doğru addır diye bir ada yapışır, onu ararsa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur. Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar seni zata ulaştırsın. Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat mânâya ulaşanlar rahata erer." (Mesnevi, c. II, b. 3641-3680)

İnsana ebedî hayat bahşedecek şeyin ilim olduğunu söyleyen Mesnevî'deki bu hikâye, bunun yanında zahire takılıp kalanların manaya ve maksuda
ulaşamayacakları ihtarında da bulunuyor. İnsanı ölümsüzlüğe ulaştıran bilginin hangi bilgi olduğu, üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir husus. Hikâyedeki nedimin ağaç temsilinin hakikatine ulaşmasının ancak çileli bir yolculuktan sonra gerçekleşmesi de diğer bir dikkate değer nokta. Bu temsilin tam bir şerhi, bu yazının sınırlarını aşar.

Zahir ve bâtın ayrımı
Bir sözün nasıl anlaşılacağı elbette kapsamlı bir meseledir. Hakikat ve mecaz ayrımı veya diğer bir ifadeyle lafzî ve temsilî anlatım ilk elde dikkate alınmalıdır. İnsanın karşılaştığı bir ifadeyi öncelikle lafzî olarak anlaması her ne kadar mazur görülecek bir itiyat olsa da hikâyedeki gibi kişiyi bir
hayli zahmete sokabilir ve yanlış vadilerde dolandırabilir. Bu tür anlama hatalarında kendini gösteren zahirî görünüşe takılıp hataya düşme vartasından sakındıran Hz. Mevlânâ, suret ve mana arasındaki ayrıma sıklıkla vurgu yapar, suretten kaçıp manaya yönelmenin zaruretini ifade eder.

Zahir ve bâtın ayrımı işin esasını oluşturur. Kur'an'daki ifadesiyle şehadet ve gayb âlemi ayrımı, duyularla ulaşabildiğimiz saha ile duyularımızın ötesinde olan sahayı ifade eder. Eflatun'un düşüncesinde ise hissedilir âlem ve akledilir âlem ayrımı vardır. İlkini beş duyu ile idrak mümkündür. İkincisi ise ancak akıl ile idrak ve "ruhun gözü" ile temaşa edilir.

Ezoterizm de temelde bu ayrıma dayanır. Görünen eşyanın ötesinde görünmeyen bir alanın bulunduğu anlayışından hareketle, kutsal ve edebî
metinleri zahirî ve lafzî manasının ötesinde bâtınî ve sembolik olarak anlama çabasına girer. Ancak böyle iddialı bir çaba da hataya oldukça açıktır, dolayısıyla "bâtınî tevilin ilkeleri ne olacak" sorunu gündeme gelir. Tefsir tarihinde de bâtınî ve sufi çevrelerin tevilleri ve bunların sıhhati tartışmaya konu olmuştur.

"Her bir ayetin bir zâhiri, bir batını vardır. Her ayet için bir had (sınır) ve her had için bir matla' (doğuş/ müşahede yeri) vardır." hadisini zikreden Mevlânâ devamında şöyle der: "O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü batını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. Kur'an'ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah'tan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir. Oğul, sen Kur'an'ın dış yüzüne bakma! Şeytan da Âdem'in (suretine baktı, onu) topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi." (3/4245-6).

Ulaşılan şeyin sıhhati meselesi
Evet, maddeden manaya, zahirden bâtına sefer etmek, kabukta kalmayıp öze ulaşmak gerek. Tavsiye edilen bu. Lakin kurtulamadığımız bir soru var: Ulaşılan şeyin sıhhati meselesi ne olacak? Bâtın, zahir gibi elle tutulur, gözle görülür olmadığından herkesin üzerinde ittifak edeceği bir doğruluğa ulaşma imkanına sahip midir acaba? Onca çaba sonunda ulaşılan mana eğer doğru değilse, yanıltıcı ise o zaman ne işe yarar?

Benzer çok katmanlı yorum ve bunun doğurduğu sorunlar Batı'da da göze çarpar. Dante, bütün yazıların dört anlama göre anlaşılabileceğini ifade eder: İlk planda anlaşılan zahirî lafzî anlam, mecaza ve temsilî anlatıma dâhil olan alegorik anlam, pratiğe yönelik ahlakî anlam ve anagojik anlam.
Anagojik kelimesi "yukarı doğru yol alma" anlamındaki Yunanca anagogi'den gelir, insanın manevi ilerleyişiyle irtibatlı ezoterik ve inisiyatik anlamı ifade eder. Bu yorum çokluğunda evvel emirde riayet edilmesi gereken esas, diğer yorumların zahirî manayı iptal etmemesi ve ona aykırı olmamasıdır. René Guénon'un ifade ettiği gibi: "[Sahih bir yorumlamada] bu farklı anlamların hiçbir şekilde birbirlerini yok etmeleri veya birbirilerine zıt olmaları zaten mümkün değildir. Aksine onlar bir bütünün parçaları veya tek bir sentezin kurucu unsurları gibi birbirlerini tamamlamaları veya uyumlu olmaları gerekir."

İşte bu ilkenin ihlali, yani yapılan yorumlarla lafzî anlamın iptali, ezoterik yorumlardaki pek çok sapmanın ve ardı sıra gelen tepki ve tartışmaların tek olmasa da başlıca sebebidir.

Şatıbî'nin şu ifadeleri, bu netameli sahada ortaya çıkan sorunları ve bunlara karşı oluşan ulema tavrını özetler mahiyettedir: "Alışılmadık, garip şeyleri ortaya atmak, ilimde rüsûh sahiplerinin anlamadıkları mânâlar çıkarmak; zahir mânâların ötesinde çok ince mânâların bulunduğunu ve bunları ancak seçkin kimselerin anlayabileceğini ve kendilerinin de onlardan olduklarını iddia kabilinden yaygaralar koparmak işte bu gruba giren örneklerdendir.
Bunların hiçbir gerekliliği yoktur. Bu gibi şeylerle uğraşıp da kendisinin bu incelikleri anlayabilen seçkin kimselerden olduğunu iddia eden kimselerin, imtihan edildiklerinde rezil rüsva olmaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktur. Nitekim Gazzâlî, Ebu Bekir İbnü'l-Arabî ve daha başkaları bunların içyüzlerini ortaya koymuşlardır. Bu kişinin örneğini bâtiniyyenin Kur'ân tevîli karşısındaki tutumları teşkil eder. Bunlar Kur'ân ayetlerini zahir mânâlarından çıkararak asıl maksadın bunların ötesinde bâtinî mânâlar olduğunu; bunlara da akıl ya da düşünce yolu ile ulaşmanın mümkün olmadığını, bunların ancak masum imama tabi olunmak suretiyle, onun vasıtası ile elde edilebileceğini iddia ederler. Bunların iddialarında dayanakları kısmen hurûfîlik ve ilm-i nücûmdur. Son zamanlarda bu tür ahmakça şeyler epey yaygınlaştı ve şeriat etrafında bâtinîlerin iddialarına benzer iddialar bir hayli çoğaldı. Hatta bu, bırakın başka türlüsünü, hiçbir şekilde makul olmayacak bir hâl aldı. Sofistâiyye ve mütehakkimenin tuttukları yol da bu kısım içerisine girmektedir. Bütün bunların bir aslı, esası yoktur; doğuracakları bir semere de bulunmamaktadır, ilimle hiçbir ilgileri yoktur."

Sırrı bilmek için ona layık olmak gerekir
Kategorik olarak eşyanın görünenin ötesine ait yüzüne dair bilginin varlığı kabul edildiğinde karşılaşılan ilk sorun bunun kimler için mümkün olduğudur. Ezoterik bilgi tabiatı itibariyle küçük bir azınlığa hitap eder. Bunun birinci sebebi istidattır. Herkes bu bilgiyi idrak edemez. Eflatun'un ifadesiyle "çoğunluğun ruhsal gözü, uzun süre tanrısal olana bakmaya dayanamaz." Mevlânâ ise "Sır, sırrı bilenden başkasına eş olmaz; inkârcının kulağında bulunan sır, sır değildir." (6/8) der. Yani sırrı bilmek için ona layık olmak gerekir, çünkü bu kesbedilen, elde etmek için çalışmanın yeterli olduğu bir bilgi değildir.

Öte yandan bu bilgiye mazhar olanlar bunu başkalarına naklettiler ve kitaplar yazdılar. Bu durumda bu 'nakiller'e muhatap olan, bir kişi ya da metin üzerinden bu bilgilerin ifadeleri ile karşılaşan kişilerin durumu nedir? Guénon "hakikî sır ifade edilemez" der. Dolayısıyla ilk olarak bu nakillerin bir tür dönüşüme ve deformasyona maruz kaldığını hesaba katmak gerekir. Bu durum onları büsbütün değersiz kılmasa da ihtiyatla alınması gerekli hale getirir. Ağaç hikâyesindeki yanlış anlamayı hatırlayalım. Bu sözü padişah ve nedim yanlış anladı. Ancak sırra layık veli, o sözden doğru anlamı çıkardı. Çileye katlanan nedim ise sonunda dolaylı da olsa manaya ulaştı.

Ezoterik bilgiyi insanların çoğu kavrayamaz dedik. Kimi insanların buna ilgisi bile yoktur. Kimi yanlış anlar, kimi çarpıtır, kimi istismar eder, kimi de düşman olur. Diğer bir sınırlayıcı şart, yeterli çabadır. Herkes -istidadı olsa bile- bu bilgiye ulaşacak çabayı gösteremez. Kiminin buna imkânı dahi yoktur. Hayat gaileleri, maddî yetersizlikler, imkânsızlıklar veya en azından buna ayıracak zamanın olmayışı engellerden bazılarıdır. Öte yandan bu bilgiye ulaşmak çileli bir yolculuktur. Çok çeşitli ayartıcı ve saptırıcı amillerle karşılaşmak mukadderdir.

Ezoterik bilginin imkânını sorgularken bunun şartlardan bağımsız, kendinde mevcudiyetini mi yoksa buna elverişli şartların günümüzde mevcut olup olmaması mı asıl sorundur, buna dikkat etmek gerekir.

Sahte maneviyat türevleri
Bilimde ve felsefedeki 'ilerleme'ler sonucunda 19. yüzyılda netleşmeye başlayan yeni zihniyet, insanlığın artık yeni bir çağa girdiği, geçmişin karanlıklarından kurtulduğu ve geleceğin herkesin hayrına bir yeryüzü cenneti vaat ettiği yönündeydi. Bu yeni çağda eski hakikatlerin ve bunların sözcüsü olan dinlerin devri geçmişti. Dine ve dinî kurumlara karşı bir güvensizlik hâkimdi. Bir değişimin husulü için dinler gibi büyük yapıların yıkılması gerekmekteydi. Dinler insanları bağlayan en önemli hakikat çerçeveleriydi, lakin dinlerin otoritesi, bilim ve felsefe ile zaten kırılmıştı.

Ortaya çıkan bu otorite boşluğunda insanların manevî ihtiyaçları, yeni ve sahte maneviyat türevleriyle yamanmaya çalışıldı. Siyasi otoritenin olmadığı yerde eşkıyaların türemesi gibi, dini otoritenin zayıflamasıyla birlikte evvelce kuytularda saklanan fikir ve inançlar gün yüzüne çıkmaya ve hâkimiyet alanı oluşturmaya başladı. Bu değişimin öncü akımı spiritüalizmdi. Onu teozofi, okültizm, yeni paganizm, gnostisizm ve diğerleri takip etti.

Sonunda öyle bir noktaya gelindi ki ruhlarla iletişim, reenkarnasyon, çakralar, ufolar, meditasyonlar, astral seyahatler ve daha birçok konu, popüler
kültürün bir parçası haline geldi. Meydana çıkan bu halitaya da New Age adı verildi. Filmler, kitaplar, seminerler, toplantılar, turlar, yeni tedaviler ve her türlü tüketim malzemeleriyle uluslararası bir sektöre dönüşen bu yapı, inancı belirlediği gibi sosyal yapıyı da belirler hale geldi.

Bu kısa vaziyet tahlili ile vurgulamak istediğimiz asıl mesele, ezoterizme dair bugün mebzul miktarda bulunan ve giderek daha fazla revaç bulan popüler üretimlerin aslında tam zıt istikamette bir körleşmeye sebep olduğudur. Ezoterik olarak önümüze konan her ne ise artık onun bâtınla bir irtibatını bulmak hayli güçtür. Onlar da diğer çağdaş öğretiler gibi profan ve dünyevidir. Günümüz insanına hakikat vaadiyle sunulan kurtuluş öğretileri, manevî reçeteler, yüksek hakikatler, maalesef içeriği boşaltılmış, kurtarmaktan çok mahkûm edici, iyileştirmekten çok hasta edici, manevî olmaktan
çok geçici menfaatler sunan ve yüksek olmaktan çok süflî gevelemelerden ibarettir.


Halbuki bâtınî olan tabiatı gereği sessizdir, aşikare daveti yoktur. Hâkimiyet peşinde değildir, asıl olan o olduğu için başa geçmeye çalışmaz. Bir eksiklik içermediği için bir şeye sahip olma çabasında değildir. İnsanların elindekine talip olmadığı için kendini pazarlamaz. Dairenin merkezi gibidir, çember üzerindeki noktalarla rekabete girmez.

Bu şartları dikkate aldığımızda ezoterik bilgi olarak önümüze konan şeylerin -önümüze konması bile bir çelişki- bu bilginin imkanı hususunda ne kadar umut vadettiği ortaya çıkmıyor mu?

O zaman gözlerimizi kapatıp dibine oturduğumuz ağacın ölümsüzlük ağacı olduğunu hayal mi edelim yoksa onu aramak için sefere mi çıkalım?

Benzer Haberler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.