TÜRKÇE DİLİ BİZİM, YAPAY ZEKÂ KİMİN?
Sanat kavramının karşılığı mutlaka özgün olması gerektiği yönündedir. Bu özgünlük ise yalnızca insana mahsus bir durumdur. İnsan da hukuken bir tanımı haiz olduğu için ortaya eser koyabilecek potansiyel sahibidir. Bu yüzden yapay zekânın ortaya koyduklarına sanat denir mi, hala tartışmalıdır. Ben şimdilik sanatı yalnızca insanın icra edebileceği düşüncesini taşıyorum.
Teknolojik bir ürün olarak yapay zekâyı, belki sanatımızın gelişmesinde bir yardımcı asistan olarak değerlendirebiliriz. Tabii hızlı gelişmeler ışığında yine temkinli konuşuyorum. Yapay zekâ tüm bu tartışmaların dışında aslında dil modelleriyle çok daha başka alanları kapsayan kısmi bir kuşatıcı rolüne de bürünmüştür.
Bir kesim yapay zekânın bu kabiliyetleri bağlamında genel bir akla evirileceği görüşündeyken, diğer kesim bunun asla mümkün olmayacağını savunuyor. Her iki tarafın da argümanları mevcut. Eric J. Larson'un Yapay Zekâ Miti isimli kitabında konu etraflıca irdelenmiş. Paul Scharre İnsansız Ordular kitabında yapay zekânın bir diğer yönünü ele alıyor. Gökhan Güneysu'nun Otonom Silah Sistemleri; Bir Uluslararası Hukuk İncelemesi ise geniş perspektifte hukuki olarak bir inceleme sunuyor.
İnsanı taklit eden bu mukallit, meydana getirdiği işlerle insanın meydana getirdiği işlerin tanımına yaklaşmak arzusunda. İsmi dâhil olmakla birlikte "yapay zekâ"ya atfedilen kavramların, tanımların birçoğu insana has özelliklerdir. İnsanla münasebet kurması ve insanın da onunla iletişim halinde kalması için yaklaşım olarak benimsenen yol budur. Böylesine insansı hallerin atfedildiği bir programın "Roma Köle Hukuku" gibi sistemlerle etrafının çevrelenmesi düşünülüyor. Yani Yapay Zekâ Hukuku, Roma Köle Hukuku ile birlikte inceleniyor.
Sanat ve ekonomi
Geçmişte sanatçının yetişebilmesi için gidilmesi gereken coğrafyalar, ders alınması gereken atölye, okul veya ustalar olurdu. Malzemeler kısıtlı ve maddi yönden külfetliydi. Eser üretmenin ekonomik boyutu da vardı. Teknolojik gelişmeler neticesinde özellikle bilgisayar çağında imkânlar genişledi ve hemen her kesim bilgiye ulaşır oldu. Malzemeler dijitalleşti ve sınırsız bir hal aldı. Çizim kabiliyeti olanlar aldığı eğitim sonucunda ayrıcalıklı bir konuma oturdu. Ama artık devir değişti!
Tekniğe ve malzemeye hâkim olan, dijitalde işler üretmeye başladı. Bir ressamın, bir fotoğraf sanatçısının kullandığı ekipman bilgisini ve teknik bilgiyi pratiğe dökmeye gerek kalmadan dijital olarak kullanabilir hâle geldik. Hangi ekipmanla ne yapacağımızı, o ekipmanın kendisine sahip olmadan sadece bilgisine sahip olarak görebiliyoruz. Örneğin Sony A7R2 bir aynasız fotoğraf makinesi ve 24-70 / 2,8 lens ile bir portre fotoğrafı çekilse nasıl görünürdü?
Bilgi önceden yapay zekâya öğretildiği için istemde bulunduğumuzda bize aşağı yukarı sanki gerçekten o makineyle çekilmişçesine bir portre fotoğrafı verecektir. Bir ressamın kullandığı fırça boylarının bilgisine sahip isek yine o ressamın tarzında resimler ortaya çıkarabiliriz. Bu örnekleri genişletebiliriz.
Hâl böyle olunca sanat belirli kişi veya grupların alanından çıkar ve artık dileyen her insan arzusunu bu yönde geliştirebilir. İnsan özgün bir varlık olduğu için her insan da sanat icra edebilir, ortaya sanat eseri koyabilir. Böylece sanattaki verimlilik artarken üretim kolaylaşır ve maliyet azalır.
Yeni ve estetik… Şimdilik!
Yapay zekâ tanımlarken Harari'nin, "Onu cennet ya da cehennem inşa etmek için kullanabiliriz. Bize kalmış" sözü kullanılır. Sanatta bu teknolojiyi kullandığımızda görsel anlamda bir şölen veriyor. Peki, "cennet inşa edildiğini" söyleyebilir miyiz? Herhangi bir risk yok mu? Yapay zekâ birçok alanda ve anlamda kendisine müstakil bir dünya oluşturuyor. Blockchain teknolojisi, Metaverse, NFT, coinler gibi…
Bugün yapay zekânın etki alanını ve kabiliyetini tecrübe ediyoruz. Görünen o ki iyi veya kötü ne verirsek sonuçları da o yönde gelişecek. Sanatın içerisinde mutlaka kendisine bir yer edinecektir. Yeni ve estetik olması rağbet görmesindeki en büyük sebeplerden biri. Tümüyle sanatın yönünün buraya çevrileceğini düşünmüyorum. Fakat yapay zekâyı işlerine bütünleyen sanatçıları da yok saymamak gerekiyor. Bu alanda güzel ve keyifli işler ortaya koyanlar var çünkü. Kaldı ki bu makineden iş çıkarmak da bir bilgi birikim, tecrübe gerektiriyor. Basit "genel kültür" bilgisiyle olacak şey değil. Hiç olmazsa bir "sanat tarihi" bilmeniz gerekiyor.
Elbette barındırdığı riskler vardır. Etik ve fikri mülkiyet gibi konularda getirebileceği zorluklar da göz ardı edilmemeli. Yapay zekânın sanatta popülerlik kazanmasının sebepleri arasında, bu teknolojinin sunduğu yeni ifade biçimleri ve yaratıcılık olanakları bulunuyor. Yapay zekâ, sanatçılara daha önce keşfedilmemiş boyutlarda çalışmalar yapma fırsatı sunarken, izleyicilere de farklı ve çeşitlendirilmiş sanat eserleriyle karşılaşma şansı veriyor. Kurulan bu iletişim ve etkileşim, yeniliğin de sürdürülebilir olmasını sağlıyor.
Veri tabanını besleyen ona hükmeder
Edebiyat dünyamızın değerli ismi Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabındaki karakterleri, soyut hayal dünyasından indirip, teknolojik gelişmelerden ve en önemlisi dilimizin zengin ifade gücü imkânından faydalanarak tasvir edip somut dijital ekrana aktardık. Bu çalışmada dikkat çekilmesi gereken birçok husus olmakla beraber, hayalin bir kurguya ve tasvire dönüşme süreci önemlidir.
Burada yapay zekânın imkân ve kabiliyetlerine dikkat çekmek gerekiyor. Bununla birlikte veri tabanını oluşturan bilgilerin multidisipliner ve akademik bir ciddiyetle, tasnif edilerek gözden geçirilmesi gerektiğine de ayrıca dikkat çekmek isterim. Diğer dikkat çekici nokta ise, dilimizin zengin ifade gücü ve bu ifadeleri ayakta tutan kavram dünyamızdır.
Veri tabanını bizim oluşturmadığımız bir yapay zekânın çıktıları de elbette bizim istediğimiz neticede olmayacaktır. Çünkü yapay zekânın veri tabanına hükmeden, aynı zamanda onu besleyendir de. Batı ve sair devletler tarih boyunca ne idiyseler şu an da aynılar. Yani kolonizatör ve sömürgeci. Tahakküm eden, zorba, kendi kültürünü hükmü altındaki insanlara dikte ettirir.
Bugün hala "Türkleri" deveye binen, fes takan, kaba, abuk sabuk insanlar olarak tasvir eder dururlar. Oryantalistlerin görmeden, kulaktan dolma veya itibar edilmeyecek kadar kaynağı belirsiz kitaplardan okuduklarıyla, zihinlerinde oluşturdukları tipi sözde eserlerine yansıttıkları gibi yapay zekâ da aynı zihnin bir tezahürü olarak neşet etmiştir. Fakat sistematik ve metodolojik bir tasnife dayanan, her şeyin yerli yerinde olduğu ve durduğu organik bir yapıyı inşa etmek, buna hâkim olmak da ayrı bir kabiliyet, disiplin ve ekip ister.
Demek istediğim bugün kültürün, veri olarak internette bir disiplin ve düzen içinde olabilmesidir. Sinemayı etkileyen yönetmenlerin üslupları zamanla kurallara dönüşmüş ve ortaya şahsına münhasır kaideler çıkmıştır. Fotoğraf sanatında da olduğu gibi. Bir sahneden yola çıkarak filmin yönetmenini tahmin edebiliriz. Kadrajından fotoğraf sanatçısını tanıyabiliriz. Stil ve tarzın oluşması, bunların artık akademik anlamda bir ciddiyetle internet ortamına yüklenmesi gerekiyor. Ötekinin tanımladığı yanlış bir biz var ortada.
Dilimizin gücüyle bilgi ağında bulunmak
Edebiyatımız, dil zenginliğimiz olduğu kadar esasen zihin zenginliğimizdir de. Çünkü insan, hislerine tercüman olacak kelimelerle yaşar, düşünür, konuşur hatta rüyalarını bile bu zenginliğin derecesi etkiler. Böylesi zengin içerikli bir dil, anlayışta boşluklara meydan vermeyecek biçimde bir disiplinle icra edildiği takdirde, iletişim denilen hadise sarih bir şekilde ortaya çıkabilir. Yapay zekâ zaten bizimle iletişim kurmaya dönük olarak tasarlanmıştır.
Konuştuğumuz dil muhayyilemizin sınırlarını oluşturmakla birlikte, mefkûremize de hizmet eder. Kavram, anlam, bağlam ve mana itibariyle birbirini destekleyen, dolayısıyla sağlam zeminde ve uygun iklimde inkişaf ederek neşvü nema bulan kelimelerimizin bir medeniyet inşa etmesi kaçınılmaz olur. Geleceğin dünyasına kavramlarımızı da taşımak zorundayız ve bu mühim bir meseledir.
Değişen ve başkalaşan dilimiz aynı zamanda akışımıza da sekte vuracaktır. Dilimizin gücü nispetinde yapay zekânın veri tabanını oluşturan bilgi ağında bulunmamız gerekmektedir. Çünkü kendisinden istenileni önümüze koyabilmesi için, bizim tarafımızdan kendisine referans olarak yüklenen verilerden faydalanacaktır. Ne kadar gerçek veriyi ona yüklersek o da bir terkip neticesinde bize istediğimiz veya istediğimize yakın sonuçlar verecektir.
Yapay zekânın bugünkü durumunu büyüyen ve gelişme aşamasında olan bir çocuğa benzetmek her ne kadar sağlıklı olmasa da şu an için bir başka örnekle açıklamak da pek mümkün değil. Doğru ve iyi örneklerle yetiştirilen bir çocuk, aldığı eğitim ve terbiyenin sonucunda iyi ve doğru davranışlar, hal ve tutumlar sergiler. Ortak iyinin inşasında iyilik duvarına bir taş da o koyar. Fakat tam tersi yetişen bir başkası ise saydığımız durumların aksine davranışlar sergiler. Ve etrafını aynı biçimde etkiler.