DÜNYANIN KADERİNİ TEKNO-MİLLİYETÇİLİK SAVAŞLARI BELİRLEYECEK
Hesap makinesinin icadıyla 20. yüzyılda Üçüncü Sanayi Dönemi başlamıştı. Dördüncü Sanayi Devrimi ise 21. yüzyılda internet ve dijitalleşme ile ilk üretime yön veren akıllı makine, akıllı robotların ve yapay zekânın dönemini simgeliyor. Bu bağlamda dünya yeni bir dönüm noktasına ulaştı. Geleceğin dünyasının kaderini tekno-milliyetçilik stratejisi belirleyecek. Teknolojik liderlik yarışında Amerika ve Çin'in pozisyonları neredeyse eşit olmasına rağmen, ABD yüksek teknoloji endüstrisinin zirvesinde kalmak için çırpındıkça Çin karşısında daha zor durumlara düşüyor.
ABD ile Çin arasındaki teknolojik savaş Rusya, Avrupa ve Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın bütün aktörlerini derinden etkiliyor. Artık devletler bilinçli olarak teknoloji sektörüne müdahale ediyor ve başta mikroelektronik olmak üzere kilit alanların geliştirilmesine büyük yatırımlar ayırıyor. Amerikan teknoloji politikasının ana hedefi yaptırımlar yoluyla Çin'in teknolojik gelişimini engellemek ve teknolojik ittifaklar oluşturarak Çin'i çevrelemek.
Bununla birlikte bu politikanın yüksek üretim maliyeti, işgücü kıtlığı, en pahalı çiplerin tedarikine devam eden bağımlılık, özel sektöre karşı geri tepen yaptırımlar ve dost ülkelerdeki endüstriyel kalkınma ile ilgili sorunlar ABD'ye daha çok zarar veriyor. Çünkü uzun bir süre boyunca Amerikalılar Çin'in ucuz üretim gücünü kullandı, bu karlıydı. Şimdi bu teamülü tersine çevirmede zorluklar yaşıyor. Ancak bütün zorluklara rağmen ABD pes etmiyor. Özellikle Soğuk Savaş sırasındaki ABD-Sovyet teknoloji yarışındaki aygıtları yeniden kullanıyor.
Ekonomik savaş ekseninde yasal yasaklara, endüstriyel casusluğa ve bilginin manipülasyonuna kadar çok çeşitli araçları resmi politikaya dönüştürüyor ABD. Bu da küresel bilimsel iş birliğinin yok olmasına yol açıyor. Ve bu teknoloji savaşı çatışmaya doğrudan katılmayanlar da dâhil olmak üzere tüm ülkeleri derinden etkiliyor. Bu çerçevede dünya liderlerinin Ukrayna'daki savaştan öğrenecekleri bir ders varsa o da hızla yenilik yapma yeteneğinin yani yeni teknolojileri icat etme, benimseme ve etkili bir şekilde entegre etmenin muharebenin sonuçları üzerinde derin etkileri olabileceğini anlamalarıdır.
Savaş tarihi boyunca, konvansiyonel çatışmalarda belirleyici faktör her zaman insanın yenilik yapma, bu yeni teknolojiyi icat etme ve etkili bir şekilde kullanma yeteneği olmuştur. Geçtiğimiz 70 yıl boyunca nükleer silah teknolojisi, tarihin gidişatını bağımsız olarak değiştirme konusundaki eşsiz yeteneğiyle tek başına en belirleyici güç olageldi. Artık yapay zekâ (AI), kuantum hesaplama ve diğer ilgili teknolojiler makinelerin insanlardan çok daha hızlı ve daha verimli bir şekilde yenilik yapmasını mümkün kılıyor. Bu teknolojileri üretenlerin uluslararası politikada merkezi bir güç olarak hareket etme potansiyelleri her geçen gün artıyor. Teknoloji yarışını kazananlar uluslararası düzeni şekillendirecek, kaybedenler ise bırakın refahlarını hayatta kalma şanslarını bile yitirebilirler.
Pentagon'un ecel terleri
Hem ABD hem de Çin güç, güvenlik, zenginlik, nüfuz ve statü konusunda devam eden küresel teknoloji yarışında avantajı kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Çünkü yeni teknolojilerden bazıları bir devletin ekonomik, politik ve askeri geleceğini bağımsız olarak şekillendirme yetenekleri açısından nükleer silahlara benzer niteliklere sahip. ABD hükümeti ve özellikle Savunma Bakanlığı (Pentagon) birincil sorumluluk olarak Çin karşısında üstünlüğünü pekiştirecek en etkili teknolojiyi belirlemeyi görüyor.
Teknoloji savaşında ABD ile Çin farklı stratejilerle ilerliyor. ABD, yaptırımlarla ve tedarik zincirleri yoluyla Çin'e teknoloji akışını sınırlamaya çalışıyor. Çin ise kısmen ABD teknolojisine olan bağımlılığını azaltarak kendi bağımsız rotasını çiziyor. Çin Komünist Partisi, yarı iletkenler gibi alanlardaki teknolojik yeniliklerine keskin bir şekilde odaklanmak ve süreci kontrol etmek için sanayi ile devlet arasındaki bağları sıkılaştırıyor. Bu rekabetin makro etkileri kendini göstermeye başladı. ABD-Çin ticareti son 20 yılın en düşük seviyesine indi. Son olarak ABD, Çin'in sosyal medya uygulaması TikTok'u bile "ulusal güvenliği tehdit" gerekçesiyle yasaklamak için düğmeye bastı.
Teknolojik üstünlük yarışında ABD haliyle Çin'e karşı bazı temel avantajlara sahip. Batı'nın canlı açık pazarları ve "liberal demokrasileri" ABD'ye yenilikçiliği ve üretkenliği güçlendirmek için zaman ve ampirik olarak test edilmiş bir araç sunuyor. Müttefikleri ve ortakları ABD'nin ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımlarına rağmen teknolojik yarışta Çin'e karşı net bir savaşa girişmiyor. Geldiğimiz aşamada ABD yapay zekâ yayınları ve patentleri konusunda Çin'in gerisinde kalmış durumda.
ABD şirketleri daha yeni yeni en gelişmiş ve yaygın olarak kullanılan büyük dil modellerine sahip ChatGPT ve Claude'u geliştirebildi. 2019'da Pekin, devlete ait Huawei ve ZTE'nin ABD ve diğer Batılı rakiplerini 5-G ile geride bıraktı. Bu bağlamda küresel nüfuz rekabetinde, ABD'nin uluslararası düzeni şekillendirme gücüne sahip teknolojiler konusunda Çin'i geçmesi giderek zorlaşıyor. ABD-Çin teknoloji rekabetinin gidişatını şekillendirmede merkezi bir oyuncu olan Pentagon şu anda ulusal güvenliği güçlendirmek için en az 14 kritik teknolojiye yatırım yapmak için yarışıyor.
Belki hipersonik silahlar ve yönlendirilmiş enerji hariç neredeyse diğer tüm teknolojiler "çift kullanımlı" yani siviller ve özel sektör için de uygulanabilir içeriğe sahip. Ancak her teknoloji için çok sayıda alt disiplin ve bunlar arasındaki ilerlemeyi ölçmenin farklı yolları olduğu için kimin net olarak kazandığını veya kazanacağını şimdiden söylemek çok zor.
Ne var ki bazı veriler ABD'nin maruz kaldığı dilemmanın anlaşılmasında aydınlatıcı olabiliyor. ABD ve Çin ekonomilerinin yaklaşık 40 yıllık etkileşiminin azalmasından en büyük kaybı Amerikan şirketleri görüyor. ABD'nin uyguladığı teknolojik yaptırım listesinde 140'tan fazla Çinli şirket yer alıyor. Karşı atağa geçen Çin ise ilk olarak ABD'nin ağ donanımı üreticisi Cisco'ya kapıları kapattı. Gelirlerinin yüzde 65'ini Çin'den elde eden ABD'li çip üreticisi Qualcomm da benzer olumsuzluklarla karşı karşıya. ABD'nin diğer çip şirketleri Micron, Qorvo ve Broadcom da küresel gelirlerinin yaklaşık yarısını Çin'den sağlıyor.
Dünyanın en büyük telekomünikasyon şirketi olan Huawei, ABD'nin kara listesine girdikten sonra ülkede akıllı telefon satışları hızla artarken Apple'ın Çin'deki iPhone satışları ise düştü. Görüldüğü üzere ABD'nin yaklaşımı Çin'den çok kendisine zarar veriyor. Resmi rakamlar kısasa kısas tarifelerine rağmen Çin'in ABD ile olan ticaret fazlasının arttığını gösteriyor. HP, Dell, Microsoft, Amazon ve Apple'ın da aralarında bulunduğu bazı ABD teknoloji şirketleri üretimin bir kısmını Çin dışına kaydırmayı düşünüyor.
Ancak ne bu ne de ABD'nin kara listesi Çin'in teknolojik ilerlemesini durduramıyor.
Çin'in meteorik yükselişi
Gerçekten de bazı kilit alanlarda Çinli şirketler şimdiden önde. Yüksek hızlı demiryolu, yüksek gerilim iletim hatları, yenilenebilir enerji kaynakları, yeni enerji araçları, dijital ödemeler ve 5G telekomünikasyonu, Çinli şirketlerin ABD'li emsallerine göre daha ilerde olduğu sektörlerden sadece birkaçı. Neredeyse tüm kaynaklar Çin'in yapay zekâ gibi temel disiplinlerde bile hızla ABD'ye yetiştiği konusunda hemfikir. Önümüzdeki yıllarda daha fazla Çinli şirket ABD tarafından kara listeye alınacak gibi görünüyor. Çünkü ABD'nin küresel değer ve tedarik zincirindeki konumu onu dezavantajlı duruma sokuyor ve Washington'un teknolojik savaşa dayalı çatışmacı politikaları bu nedenle işleri daha da kötüleştiriyor.
Örneğin yarı iletkenler veya bilgisayar çipleri ABD ile Çin arasındaki rekabetin merkezinde yer alıyor. Modern ekonominin en kritik sektöründeki bu ürünler, çamaşır makinelerinden otomobile, tıptan füze güdüm sistemlerine kadar hemen hemen her modern teknolojinin yeri doldurulamaz bir girdisidir. Bu nedenle yarı iletkenlere güvenilir ve uygun fiyatlı erişime sahip olmak bir ülkenin ekonomik ve askeri gücünün küresel değerini artırır. Çin bunun başlıca örneğidir. Geçtiğimiz 20 yıldaki meteorik yükselişi, esas olarak ülkenin küresel elektronik üretimindeki yüksek yoğunlaşmasından kaynaklanıyor. Huawei ve ZTE gibi Çinli firmalar kuantum hesaplama, yapay zekâ ve 5G teknolojilerinde bugün öncü konumda.
ABD'nin son kozu ne olacak?
Son birkaç yıldır ABD, Çin'in yarı iletken teknolojilerine erişimini kısıtlamaya çalıştı. Geleneksel olarak Washington, ABD'nin inovasyon ve serbest ticaret yoluyla Çin'den daha hızlı koşabileceğine inanarak yalnızca askeri uygulamalara sahip olabilecek son teknolojik çiplerin ihracatını sınırladı. Ancak Çin'in 2015 yılında "Çin Malı" stratejisini açıklamasının ardından Çin'in askeri ve ekonomik gücü beklenenden daha hızlı büyüdü. Çin'i durdurmak isteyen ABD'nin 280 milyarlık dolarlık yatırımla desteklediği CHIPS ve Bilim Yasası da sonuç vermedi. Yükselen ve azalan güçler arasındaki tarihteki güç geçişlerinde olduğu gibi ABD'nin Çin'in bir rakip haline gelmesini engellemek için yürüttüğü önleyici ekonomik savaş şimdilik hedefine ulaşamadı. Dolayısıyla ABD'nin kaybetmeye mahkûm olduğu bir mücadeleye başladığını görüyoruz.
Küresel değer zinciri GVC'ye katılan her firma, değişen derecelerde de olsa bir ürünün nihai fiyatına bir miktar değer ekleyerek katkıda bulunur. Örneğin yarı iletkenler söz konusu olduğunda Amerikalı "fabless" tasarımcıları, üretim sürecindeki katma değerin yüzde 54'ünü elde ediyor ve paketleme, montaj ve test konusunda uzmanlaşmış Çinli işletmelerle karşılaştırıldığında neredeyse beş kat daha fazla gelir elde ediyor.
Bir avuç Amerikalı çip tasarımcısı (özellikle Intel, Nvidia ve Qualcomm) dünyadaki yarı iletkenlerin neredeyse yüzde 50'sini satıyor. Çinli üreticiler küresel yarı iletken tedarikinin yaklaşık yüzde 60'ını satın alıyor. Bu nedenle ABD, fiyatları ve ürün standartlarını etkileme konusunda Çin'den daha fazla düzenleme fırsatına sahiptir. Dolayısıyla hâkim devletler, GVC'lere erişimlerini engellemek ve yükselişlerini yavaşlatmak için ihracat kontrollerini önleyici bir şekilde kullanarak GVC'leri yükselen güçlere karşı silah haline getirebilir. Ancak ABD ne yapsa da teknoloji savaşını kazanması pek mümkün görünmüyor.
ABD'nin Çinli çip üreticilerini temel teknolojilerden mahrum bırakma stratejisi Pekin'in yüksek düzeyde teknolojik kendine yeterlilik arayışını hızlandırmaktan başka bir sonuca yol açamayacaktır. En kötü senaryoda ise Pekin'in Tayvan'ı anavatana katıp Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketini ele geçirmesi ihtimali var. Her iki senaryo da uzun vadede kaybeden ABD oluyor ve olacak. Bundan kaçış görünmüyor. Haliyle ABD'nin dünyada her alanda tek hegemon olma politikasını bırakıp çok merkezli çok kültürlü ve çok kutuplu yeni dünya ile yaşama egzersizlerine başlaması gerekiyor. Aksi halde askeri olarak terör ile savaşta maruz kaldığı hezimetin daha beterini teknolojik savaşta yaşayacak.